13. yüzyılda Anadolu siyasal bakımdan pek oldukca kargaşanın yaşandığı bir dönemdi. 1095-1270 içinde, Avrupalı Katolik Hıristiyanların, Papanın çeşitli vaatleri ve talebi üstüne Müslümanların elindeki Ortadoğu topraklarını almak için düzenledikleri haçlı saldırıları Anadolu’yu etkilemiştir.
13. yüzyılda Moğol istilasıyla Azerbaycan ve Horasan’dan Anadolu’ya göç eden Türkmenlere karşı Anadolu Selçuklu devleti sultanı 2. Alaaddin Keyhüsrev’in adaletsiz yönetimi sonucu 1239’da Babai isyanları çıkmış, isyan zorlukla bastırılmıştır.
Türkler Anadolu’ya bir tek siyasal hâkimiyetlerini değil toplumsal yapılarını da getirmiştir.
Devlet yapısı Büyük Selçuklulara benzer. Padişah, vezir ve divan tarafınca devlet yönetilir. Hakanlık babadan büyük oğula geçer. Vilayetlerde yönetimsel, kazai ve mali olmak suretiyle üç ayrı teşkilatlanma vardır.
Fethedilen şehirlerde askeri ikta sistemi oldukca sayıda göçebe Türkmen’in şehirlere yerleşmesine, tecim ve zanaata girmesine olanak verir.
Fethedilen bölgelere dervişler giderek şehri İslamlaştırmaya çalışırlar. Şehirlerde en mühim topluluklardan birisi ilim okutanlar ve okuyanlardır. İlim okutanların en âlim ve meşhuruna şeyhülislam denir.
Göçebeler çoğu zaman hayvancılık, dokumacılık ve taşımacılık yaparlar. Köylerde ziraat toprakları yerleşik ziraatçılar tarafınca işlenir ve ikta sahibine vergisi verilir. Bu dönem bayındır faaliyetleri bakımından da zengindir. Camiler, medreseler, hastaneler, imaretler, kervansaray, çeşme, hamam ve köprüler Anadolu’nun her yerini süsler.
Bu asırda musikiyle beraber tasavvuf, bilhassa gökyüzü ve Mevlevilik ağırlık kazanır.
İran edebiyatının etkisiyle divan edebiyatı doğmaya adım atar ve bu edebiyatta tasavvuf mühim bir yer meblağ.
Türk Edebiyatı