Kitabın Adı: CADI
Kitabın Yazarı: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Yayınevi: Özgür Yayınları – Ankara Cad. 31/2 Cağaloğlu-istanbul
Basım Yılı: Altıncı Basım – Ekim 1996
KİTABIN KONUSU:
Binnaz Hanım, öldükten sonra dirilerek, ölümünden sonra hemen evlenen kocası Naşit Nefi Efendi’ye yaşamı zehir eder.
KİTABIN ÖZETİ:
Fikriye Hanım kocasını öldükten sonra, küçük kızıyla birlikte dayısının evine yerleşmiştir. Bu durumdan pek hoşnut olmayan Emine Hanım daha kocasını toprağı bile kurumadan Fikriyeyi başka biriyle birlikte evlendirip başından savamanın planlarını yapmaya koyulmuştur. Bunun için çöpçatan kadınlara bol miktar paralar adadı. Bir gün Fikriye’ye hayırlı bir kısmet bulundu.Görünürde zengin hali vakti yerinde kalem müdürü Naşit Nefi Efendi’nin iki çocuğundan sonra başka bir pürüz görünmüyordu.Ancak Fikriye’nin de küçük kızı olduğu için bu sorun pek önemli değildi.
Aslında daha büyük sorunlar ve pürüzler vardı. Naşit Efendi’nin ilk karısı Binnaz öldükten sonra ruhlar aleminden yalıya ziyaretler yapmaya başladığı rivayet ediliyordu. Buna dair çok kuvetli kanıtlar vardı. Naşit Efendi’nin ikinci karısının esrarlı bir şekilde yalının bahçesinde ölmesi, üçüncü eşininde evi terk etmesi cadı söylentilerini güçlendiriyordu. Emine Hanım bu söylentilere rağmen Fikriye’yi, Naşit Efendi ile evlendirmeye kara vermişti. Hiç bir şeyden haberi olmayan Fikriye dayısını ve yengesinin isteklerine boyun eğdi. Ancak söz kesildikten sonra dedikodular daha yoğunlaştı ve Fikriye cadı olayını duyduktan sonra sözden vazgeçti. Ancak yengesi ve çöpçatan kadın bunların Naşit Efendi’ye atılmış iftiralar olduğunu söyleyerek Fikriye’yi kandırdılar.
Bir gün eve Habibe Hanım adında eski dostlarından eli değnekli,yaşlı bir konuk gelir. Fikriye Hanım’a yapılan bu kötülük karşısında susamıyacağını belirten Habibe hanım Naşit Efendi’nin üçüncü eşinin yanına gidilmesini teklif eder.Teklif Emine Hanım ve çöpçatan kadın tarafındanada onay görür ve ertesi gün hazırlanılır ve Şükriye Hanım’ın evine gidilir.Şükriye Hanım iyi bir eğitim görmüş,kibar,güzel ve okumuş bir hanımdır. Naşit Efendi’nin yalısında geçirdiği günleri kaleme almış, bu konuda bir kitap yazmıştı.Şimdiyse yazdıklarını konuklarına aktarıyordu.
Şükriye Hanım babasının batıl inançların saçmalığı konsunda yaptığı konuşmalardan sonra Naşit Efendi ile evlenmeye karar vermişti.Ancak cadı hakkındaki dedikodular ve ikinci eşin başına gelen esrarlı ölüm onun içindeki korkuyu atamamasına yol açmıştı. Naşit Efendi kibar bir İstanbul beyefendisiydi.Üstelik Şükriye’den de hoşlanmıştı.Ona karşı kibar davranıyordu. Yalı Rumeli sırtlarındaydı.Yalıda erkek hizmetlilerden başka. Emektar hizmetçi İrfan kadın,Naşit Efendini çocukları Nesip ile Ragibe çocukların bakıcısı Gülendam ve Şükriye Hanım’ın yatalak kaynanası vardı.
Nesip ile Ragibe gayet şımarık çocuklardı üstelik yalıda onlara kimse ses çıkaramıyordu.Şükriye hanım çocukların yanında her zaman türlü türlü yemişlerin, en pahalı şekerlemelerin bulunduğunu farketi.Çocuklara bunların kim tarafından getirildiğini sorduğunda Cadı annemiz karşılığını aldı.Buna şaşıran Şükriye yalıda bu yemişlerin kimin tarafından alındığına dair bir arştırmaya koyuldu.Hiç kimse şekerlemelerin kimin tarafından alındığını bilmiyordu.Sağlıklı bir sonuca ulaşamayan Şükriye’nin, cadı konusundaki şüpheleri biraz daha artı.
Öncelikle Gülendam’ın ağzını aradı ancak burdan bir sonuç alamadı.Daha sonra İrfan Kadın’dan bu konuda bir kaç şey öğrenebildi.İrfan Kadın’a göre Binnaz Hanım’ın ruhu yalıyı dolaşıyordu ve çocuklara yemişleri Binnaz’ın ruhu getiriyordu.İrfan Kadın bir kaç kez cadıyı görmüştü. Üstelik ikinci eşin ölümüyle cadının bir ilgisi vardı.İkinci eş çocuklara iyi davranmaması yüzünden cadı tarafından cezalandırılmıştı.İrfan Kadın Şükriye Hanım’a çocuklara iyi davranması konusunda öğüt verdi.
Artık Şükriye’nin cadını varlığı konusunda şüpheleri iyice artmıştı.Bu konuyu kocası Naşit Efendi ile konuştular. Naşit Efendi olaylara mantık çerçevesinde bakıyor, bunların kendilerinin bilmediği görünmez bir düşman tarafından yapıldığını savunuyordu. Ancak her geçen gün cadının varlığı konusunda kanıtlar çoğalıyor.Naşit Efendi cadıyı inkar etsede Şükriye Hanım’ın şüpheleri her geçn gün artıyordu.
Naşit Efendi’den başkasının açmasının imkansız olduğu kasadan Binnaz Hanım’ın mücevherleri alınıp Binnaz Hanım’ın yazısıyla bir not bırakıldıktan sonra Şükriye artık cadının varlığına tammiyle inanmıştı.Artık cadı hakkında ileri geri konuşulmuyor aziz ruh deniliyordu.Ölmekten korkan Şükriye Hanım aziz ruhun adına her gün yasin okuyor Binnaz Hanım’ın adını saygıyla anıyordu. Bu saygılarını göstermek içn yalı halkı Binnaz Hanım’ın kabrini ziyarete karar vermişti.
Hisar mezarlığındaki kabir çevresi kalın parmaklıklı bir kafes içindeydi.Kabirin tek anahtarıda Naşit Efendi’deydi ve kabirin içine hiç bir yabancı giremezdi. Kabir içine girdiklerinde onları mezarın üzerinde kalemle yazılmış mutasavvıfça bir şiir bekliyordu. Bu şiirin dışardan biri tarafından yazılması çok güçtü.Onlar bu şiir hakkında yorum yaparken. Mezarın başında duva okuyan, okul inşatında çalıştığını öğrendikleri bir ırgat başıyla karşılaştılar. Irgat başı duva okumasını sebebini Binnaz Hanım’ın ruhunu görmesine bağlayınca, artık cadını varlığı konusunda şüphe kalmamıştı.Ancak Naşit Efendi neye inanacağını şaşırmış vaziyeteydi.
Sonraki günlerde Naşit Efendi çeketinin cebinde bir not buldu. Not Binnaz Hanım’ın el yazısıyla yazılmıştı.Notun içeriği Binnaz Hanım’ın niye geri geldiği ile ilgili sırlara cevap veriyordu.Daha sonra bir medyuma danışmaya karar verdiler ancak medyum cadının varlığını kabul etmesine rağmen cadının çok güçlü olduğunu.Bu konuda kendisnin yapacak bir şeyiolmadığnı, canlarını seviyorlarsa cadının isteklerini kabul etmelerini söyledi.
Kocasından ayrılıpğ baba evine gitmek isteyen Şükriye’yi babası caydırdı. Yalıya tabancasıyla gelen babası korkmaması gerektiğini ona bugün çocuklardan birini dövmesini cadı gelirse onu vuracağını böylece cadı yalanın biteceğini söyledi.Şükriye babasının dediğini yaptı ve çocukları tokatladı.Şükriye ve babası cadıyı beklemeye başladılar. Kahvelerini içtikten sonra uykuya dalan baba,kız cadının gürültüsüyle uyandılar. Binnaz Hanımın ruhu karşılarındaydı. Babası Ateş etti ama ruha bir şey olmadı, her ikiside bayıldılar.Ayıldıklarında neyseki ufak tefek şeyler dışında pek bir şeyleri yoktu. Cadının varlığını kabulenen baba ve Naşit Efendi Şükriye’nin ayrılma kararına karşı çıkamadılar.
Şükriye kitabını kapatı ve anlatacaklarını bitirdi.Fikriye evlenmekten caydı. Emine Hanım’ın ise buı karar karşısında diyecek pek bir şeyi yoktu. Cadı dedikoduları tüm İstanbul’a yayılınca Naşit Efendi evlenecek bir eş bulamadı.Çocuklarını büyütü evlendirdi.Kendisi de artık daha küçük bir eve yerleşti.
Artık mektuplar ve cadı görünmüyordu. Eve daha sonra bir bir zarf geldi.Mektup eski yalı komşusu Rahmetli Aramdil Hanım’ın büyük oğlu Kadir Beyden geliyordu.Mektup her şeyin iç yüzünü ortaya koyuyordu.Cadı diye bir şey yoktu. Aramdil Hanımla, Binnaz Hanım çok iyi dostular hangisi önce ölürse birbirlerine çocuklarını emanet etmişlerdi.Aramdil Hanım, Binnaz Hanım’a verdiği söz doğrultusunda ,Naşit Efendi’nin evlenmesini engelleyerek çocukları üvey annelerinin şerinden korumak istemişti. Bunun için farketirmeden yalının üstünden kendi yalısına bir kapı,altındanda bir tünel yaptırmıştı. Avrupada heykel tıraşlık eğitimi almış küçük oğlunada Binnaz Hanım’a benzeyen bir kostüm yaptırmıştı.Her şey Kadir Bey’in yalıyı yıktırmasıyla ortaya çıkan geçitler ,annesinin sandığındaki Binnaz Hanım’ın elbisesi ve Aramdil Hanım’ın notlarıyla açıklığa kavuşuyordu.
Cadının omadığı artık kanıtlanmış,bütün gerçekler ortaya çıkmıştı. Naşit Efendi gazetelere gerçeklerle ilgili ilan vermesine rağmen Cadı dedikodularını önleyemedi.Bir daha asla kendine bir eş bulamayan Naşit Efendi ömrünün sonuna kadar yanlız yaşadı.
KİTABIN ANA FİKRİ: Hüseyin Rahmi’nin, metafizik bir polisiye biçiminde başlayan ,sonunda olayı akılcı bir çözüme bağlayan Cadı romanında, evlilik kurumu kadar, metafizik dünya görüşüde eleştirilmektedir.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Eser batıl şeylere inan ve bir takım fantastik unsurların etkisinde kalan tipleri, ruhçuluk ve bu nedenle ruhçuluğa inan kimselerin geçirdikleri sarsıntıları konu almaktadır.
ŞAHISLAR:
Naşit Nefi Efendi: Kalem müdürü olarak hali vakti yerinde bir İstanbul beyefendisi.
Binnaz Hanım: Naşit Nefi Efendinin eceliyle ölen ilk eşi. Ruhlar aleminden yalıya ziyaretleri yaptığı sanılan cadı.
Şükriye Hanım: Bir kaza sonucu yalının bahçesinde ölen Naşit Nefi Efendi’nin ikinci eşinden sonraki eşi.
İrfan Kadın:Yalının emektar hizmetçisi.
Gülendam: Çocukların bakıcısı.
Nesip İle Ragibe: Naşit Efendi’nin ilk karısından olan çocukları.
Fikriye Hanım: Naşit Efendini dördüncü eş adayı. Tek çocuklu taze dul.
Emine Hanım: Eşi öldükten sonra evine yerleştiği dayısının eşi.
Aramdi Hanım: Yan yalının sahibi Binnaz’ın ölmeden önceki en iyi arkadaşı.
Kadir Bey: Aramdil Hanım’ın büyük oğlu. Esrarı açıklığa kavuşturan kişi.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitapta metafizik ve karmaşık bir olay üzerinde durulmasına rağmen genelde toplum üzerideki tahliller dikkati çekmekte. Bununla birlikte bu tahliler okuyucuyu esas konudan uzaklaştırıp bu tahlilere yöneltmekte.Bundan dolayı esas olaylar,gerilim,akış bir anda durağanlaşmakta okuyucuyla konu arasındaki etkileşim kesilmektedir.
Kitapta yazar, akılcı çözümün dışına çıkmamış kitabıda akılcı bir çözümle bitirmiştir. Kitap tahlilleri,olayları değerlendirişindeki akılclıkla; getirdiği sosyal,toplumsal,psikoljik eleştirilerle iyi bir eser olarak nitelendirilebilir. Ancak eser konu olarak gerilim tarzında olmasına rağmen bunu için gerekli muhteva,akış ve etkiliyeceliğe sahip değildir. Şuda unutulmamlıdırki tür olarak gerilim tarzı roman dünya edebiyatındaki türdaşlarına nazaran Türk romancılığında gelişmiş bir tarz değildir.
KİTAP YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Romanımızda doğalcılığın ve gerçekçiliğin en önemli kavşaklarından biri olan Hüseyin Rahmi Gürpınar, sanat yaşamı boyunca hep aklın ve mantığın yanında olmuş; romanlarıyla , öyküleriyle, yazılarıyla, toplumun çağdaşlaşması yolunda. Yobazlığa,gericiliğe,bağnazlığa, sömürücülüğe karşı savaşmıştır. Onu böylesine verimli, çok okunan bir yazar yapan da bu özelliği olmuştur. Hüseyin Rahmi, Türk topllumunun büyük bir dönüşüm sürecine girdiği bir dönemde, yani doğru zamanda ortaya çıkmış bir düşünür-yazardır.
YAPITLARI:
Roman: Şık (1889), İffet (1896), Mürebbiye(1899), Bir Muadele-I Sevda (1899), Tesadüf(1900), Nimetşinas (1901), Şipsevdi (1911), Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912), Gulyabani (1912), Cadı (1912), Hakka Sığındık (1919), Toraman (1919), Hayattan Sayfalar (1919), Son Arzu (1922), Cehennemlik (1924), Efsuncu Baba (1924), Ben Deli miyim? (1925), Billur Kalp (1926), Tutuşmuş Gönüller (1926), Evlere Şenlik Kynanam Naasıl Kudurdu? (1927), Muhabbet Tılsımı (1928), Mezarından Kalkan Şehit (1929), Kokotlar Mektebi (1929), Şeytan İşi (1933), Utanmaz Adam (1934), Eşkiya İninde (1935), Kesik Baş (1942), Gönül Bir Yeldeğirmenidir Sevda Öğütür (1943), Ölüm Bir Kurtuluş mudur? (1946), Deli Filozof (1964), Acı Gülüş (1967), Namuslu Kokotlar (1973).
Öykü: Kadınlar Vaizi(1920), Meyhanede Hanımlar (1924), Namusla Açlık Meselesi (1933), Katil Buse (1933), İki Hödüğün Seyehati (1933), Tünelden İlk Çıkış (1934), Gönül Ticareti (1939), Melek Sanmıştım Şeytanı (1943), Eti Senin Kemiği Benim (1963).
Oyun: Hazan Bülbülü (1916), Kadın Erkekleşince (1933), İki Damla Yaş (1973), Tokuşan Kafalar (1973).