Beş Şehir Özeti, Konusu ve Karakterleri

Beş Kent – Ahmet Hamdi Tanpınar

Mevzusu

Beş Kent, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın gözü ile hayatındaki tesadüfleri Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u anlattığı denemesidir.

Beş Kent Özeti

Erzurum

Ülkenin Birinci Dünya Savaşı’ndaki deneyiminin acısı hiçbir yerde burada olmasıyla birlikte net görülmedi. Eski ressamların resmetmeyi sevdikleri şekliyle ölümün zaferiydi. Dört yıl süresince, bu dağlarda kurtlar insan etiyle ziyafet çekmiş ve ölüm tüm dizginleriyle hücum etmiş, seçim yapmadan avlanmıştı. Uğursuz tırpan, bir saat benzer biçimde durmaksızın çalışmış, önüne çıkan her şeyi doğramıştı. Sadece nüfusu altmış binden sekiz bine düşen Erzurum, Ulusal Savaşım’de başı çekmiş, Ermenistan’ın zaferini gerçekleştirmiş ve yavaş yavaş hayatta kalan hemşerilerini toplamaya adım atmıştır. Erzurum, Türk geçmişine ve Türk coğrafyasına 1945 metreden bakıyor. Şehrin macerası göz önüne alındığında, bu yükseklik devamlı dikkate alınması ihtiyaç duyulan bir şeydir. Malazgirt Zaferi’nin açmış olduğu boşluktan yeni vatana giren ecdadımızın fethettiği büyük, merkezi şehirlerden biridir. Tarihimizin ikinci dönüm noktasında Ulusal Savaşım’nin ilk temelleri Erzurum’da atılmıştır. Her şeye karşın özgür ve bağımsız yaşama iradesi ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. Mustafa Kemal Atatürk işe Erzurum’dan adım atar. Tıpkı ilk fatihler benzer biçimde oradan Anadolu’ya yürür; oradan başlayarak milletimizin zamanı hakları adına ülkemizi tekrardan fethedeceğiz.

Konya

Konya bozkırın çocuğudur. Onun benzer biçimde onun da kendini gizleyen gizemli bir güzelliği vardır. Bozkır kendine serap tadı vermekten keyif alır. Konya’ya hangi yönden girerseniz girin, bu serap sizi karşılayacaktır. Oldukca kusurlu bir arazide, bir rüya benzer biçimde ufukta devamlı bir ışık oyunu asılı kalır. Serin gölgeleri ve pınarları uzaktan susuzluğumuza gülen bu hayal büyüyüp genişleyerek yolun her köşesinde kaybolur ve sonunda kendinizi Selçuklu Sultanlarının şehrinde buluyorsunuz. Mevlana bir şairdir. Şiiri reddetmesine ve hor görmesine karşın, Doğu’nun en büyük şairlerinden biridir. Iyi mi ki, tüm eziyet, toplumsal seviye yada düzensizlik korkusu, acıma arzusu ve hakkaniyet susuzluğuyla Batı Orta Çağı Dante’nin eserinde toplanmışsa, Müslüman Doğu’daki varoluşun tüm hikmetleri Divan-ı’dadır.

Bursa

Bursa’nın Türk ruhunun en saf standartlarına haiz olduğu söylenebilir, şundan dolayı bu dönem başlı başına bir mucize, bir kahramanlık ve maneviyat dönemleridir. Bu gerçeği oldukça iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa’dan bahseder ve “Ruhu olan bir şehirdir” der. İster istemez sayacaksınız: Gümüşlü, Muradiye, Yeşil, Nilüfer Hatun, Geyikli Baba, Komut Sultan, Konuralp… Bunlar hakkaten bir şehrin semt, mahalle adları; Yoksa bizim şeklinde belli bir devirde yaşamış bazı insanların adları mi? Hepsinde geçmiş dediğimiz o uzak masal ülkesinden derlenmiş hususi renkler, oldukça hususi ışıklar ve geçmişin tüm duyguları benzer biçimde oldukça özlenen tatlar var… Tek başına dolaşıp içen eski masal padişahlarına benzer. Minik gümüş kaplı el aynalarında saçlarına düşen beyazları seyrederek yaşlanır. Ilkin Edirne’nin sonrasında İstanbul’un tercih edilmesine ortak olmasına kim bilir ne kadar üzülür, iyi mi ağlar. Evliya Çelebi, Bursa çeşmelerinden bahsettikten sonrasında “Kısacası Bursa sudan ibarettir” diyerek bitiriyor. Sevgili Evliya! Bursa’da orijinal saate yakın olan ikinci seferi bizlere daha değişik ve daha derin kılan şeyin ne işe yaradığını şimdi öğrenmiş gibiyim. Çevreyi kucaklayan, dokunduğu her şeyin özünü bir sonsuzlukta tekrarlayan bu ses ve yansımaları, bu mevsimlerin ve düşüncelerin sonsuz aynası, dönemin üç çizgisini aynı anda veren tılsımlı bir aynadır.

Ankara

Bir ihtimal Ulusal Savaşım yıllarının bıraktığı bir tesir, kim bilir çelik zırh giymiş eski bir silahşor benzer biçimde görünen kalesinin direkt bir izlenimi; Ankara bana hep dasitani ve kavgacı görünür. Şehrin durumunun da buna uygun olduğu gerçeği var. Uzaktan gözümüze çarpan, iki düz tepenin arasından geçişiyle organik bir sur görüntüsüdür. Ankara, uzun tarihinin şaşırtıcı kombinasyonlarıyla doludur. Yüzyıllar süresince uğramış olduğu istilalar, yangınlar ve yağmalar şehirde geçirilen zamanlardan oldukça azca iz bırakmıştır. Acayip bir karmaşa içinde bu tarih hep insanoğlunun gözünün önündedir. Türk kültürünün tesadüfen kendinden önceki uygarlıklara bu kadar canlı bir halde karıştığı oldukça azca yer vardır.

İstanbul

Surları aşan minareli camiler şehri Gerçek İstanbul, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy cepheleri, Çekmeceler, Bentler, Adalar, kendi güzellikleriyle bizde değişik duygular uyandıran, değişik yaşam biçimlerine esin veren manzaralar. Tıpkı bir kent içindeki öteki coğrafyalar benzer biçimde hayallerimizde. . Her İstanbullu azca oldukça şairdir; şundan dolayı iradesi ve zekâsıyla yeni şekiller yaratmasa da sihre oldukça benzeyen bir hayal oyunu içinde yaşar. Bu da tarihten gündelik hayata, aşktan sofraya uzanıyor. “Tesrinler geldi, lüfer mevsimi başlıyor.” Yada “Nisan ayındayız, Boğaz’ın sırtlarında erguvanlar açmış.” Düşünmek, yaşadığımız anı bir efsaneye dönüştürmek için yeterlidir. Eski İstanbullular bu masalın içinde ve yalnız onunla yaşarlardı. Bugün mahalle yok. Bir tek şehrin oraya buraya dağılmış eski, fukara mahalleleri var. Bazen defnedildiği köşeden çıkıp birbirlerinin hatırını sormak, bir fincan kahve içmek, geçmişi beraber anmak için çıkan, her türlü belaya katlanarak mahalleyi dolaşan mahalleli yaşlılar. … Bir tek belediye teşkilatının bir parçası olarak var. Aslına bakarsan mahalle yavaş yavaş üst kattan habersiz, ölümüne ve yaşamına kayıtsız, minik bir Babil benzer biçimde, her penceresi ayrı bir radyo istasyonunun ezgisiyle dolup taşan alt katta bir apartmana bırakılmıştı. Beylerbeyi’nde, Emirgan’da, Kandilli’de yada İstinye’de günün her saati birbirinden farklıdır. Beykoz, Çubuklu ağaçlarının serin gölgesinde son hayallerini üstünden atmaya çalışırken, Yeniköy ve Büyükdere gözlerine batan güneşle erkenden uyanırlar. Kuzguncuk’ta sular, birkaç sümbülle karışmış bir menekşe tarlası benzer biçimde kıyı süresince kaynaşırken, İstanbul’un yüce zambaklar benzer biçimde ince bir sis tabakasıyla kesilen minareleri, düşlerinden bembeyaz bir ışık benzer biçimde parlar.

Beş Kent – Kitap Açıklaması

Beş Kent’in aslolan mevzusu hayatımızda kaybolan şeylerin arkasından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. Bu itibarla onların arkasında kendi insanımızı ve hayatımızı, vatanın içsel çehresi olan kültürümüzü görmek daha da doğru olur. Bizlerden evvelki nesiller benzer biçimde bizim neslimiz de, bu değerlere, şimdi uygarlık değişmesi dediğimiz, tüm yaşama ümitlerimizin bağlı olduğu uzun ve sarsıcı tecrübenin bizi getirmiş olduğu sert dönemeçlerden baktı. Yüzelli senedir hep onun uçurumlarına sarktık. Onun dirseklerinden arkada bıraktığımız yolu ve uzakta zahmetimize gülen vaitli manzarayı seyrettik.

(Toplam: 10, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer