Olay Hikâyesi ve Özellikleri – Türk Dili ve Edebiyatı

 

Vaka Hikâyesi ve Özellikleri
  • Vaka (olay) hikâyeleri; bir vakası ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir.
  • Vaka hikâyelerinde ilk olarak olayın oluşumu sergilenir. Sonrasında vakayla ilgili bir düğüm noktası oluşur. Netice bölümünde ise düğüm çözümlenerek başta oluşan merak duygusu giderilir.
  • Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir.
  • Bir düşünce verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve coşku uyandırılır.
  • Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafınca yaygınlaştırıldığı için “Mopasan Seçimi Hikâye” de denir.

Vaka Hikâyeciliğinin Türk edebiyatında bazı mühim temsilcileri: 

Vaka Hikâyesi Örneği

Onarım Edilemez Hata – Guy de Maupassant

İki genç hanım, gölgesi bulvara düşen minik bir parkın yanında karşılaştılar. Karşı karşıya erişince ilkin hafifçe bir tereddüt geçirdiler, sonrasında birbirlerini tanıdıkla­rıma güvenilir olarak kollarını açtılar:

—Raymond!

—Matilt!..
Aynı mahallenin çocuklarıydılar. Birlikte oynamışlar, aynı okula gitmişler, bir çatı altında senelerce birlikte kalmışlardı. Sonrasında tüm okul arkadaşları benzer biçimde bu müş­terek yaşamın tatlı anılarıyla dolu olarak kaderin çizdiği ayrı ayrı yollara yürüyüp gitmişlerdi.

İkisi de otuz yaşlarında idi; fakat Raymond, göz kapaklarının uçlarından burun delikleri hizasında yanaklarına doğru uzanan kırışıklarıyla, gerdanını gölgeleyen belirgin çukurla ve saçlarındaki tek tük gümüş tellerle kırk yaşından fazla gösteriyor­du. Kılık giysisi de sorun ve güçlüğün yıprattığı insanların çetin mücadelelerini yansıtan bir solgunluk ve perişanlık içindeydi. Elinde havı dökülmüş demode astra­gan bir çanta ve bunu tutan elinin başparmağında küçük bir eldiven deliği göze çar­pıyordu.

Matilt, pırıl pırıl giysisiyle onun tamamen zıddıydı. Boynunda ince altın bir kordon, elinde son model bir çanta ve saçları üstünde tülbentle örülmüş, minik şık bir şapka vardı. Parmaklarını yüksek kıratta yüzükler süslüyordu.

Matilt, asla çekinmeden tatlı bir içtenlikle,

— Ne oldu sana, dedi, hasta mısın? Yıkım mi geçirdin? Oysa okulda iken ne parlak hayaller kurardın, ne mutlu gelecekler düşünürdün.

Raymond içini çekti:

— Öyleydi, evet, öyleki tatlı hayaller kurardım. Fakat yaşam, tatlı hayallerle değil, acı gerçeklerle dolu… Bir astsubayla evlendim. Güzel bir yuva kurduk, bir de çocu­ğumuz oldu. Fakat vefasız çıktı, beni yüzüstü bıraktı. Arkasından çocuğum öldü. Kı­sacası şansım fena gitti, tek başıma bir şey başaramadım. Fakat görüyorum ki sen mutlu olmuşsun; kıyafetin, bakışların bunu söylüyor. Senin hesabına sevindim.

— Evet, ben hayaller kurmadım, kendimi yaşamın düzgüsel akışına bıraktım. Karşıma bir adam çıktı, onunla evleniverdim. Kazancı iyi, bana ve çocuklarıma ba­kıyor, hiçbir şikâyetim yok. Canım, neye ayakta çene çalıyoruz bu şekilde, gidip bir ye­re otursak ya…

—Karşıki eczaneye bir reçete vermiştim, ilaçlarımın hazırlanmasını bekliyor­dum, parka girip beklemeye niyetlenmiştim, karşıma sen çıktın.

—İlaçların hazırlanadursun, bir pastacıda oturup dertleşelim birazcık, hadi gel.

Eczanenin tam karşısında bir pastacıya girdiler, vitrinin yanında boş bir masa­ya oturdular. Derhâl eski günlerin anılarına dalıp tatlı tatlı konuşmaya başladılar. Raymond; yoksulluğunu, hastalığını, ilaçlarını unutmuştu. Varlıklı arkadaşının mut­luluğunu paylaşıyor, onunla birlikte gülüp söylüyordu.

Bu sırada caddeden, tam vitrinin önünden kibar giyimli bir adam geçiyordu. Matilt’i görünce durdu, şapkasını çıkararak genç bayanı selamladı. Matilt,

—Erkeğimin bir arkadaşı bu, dedi, bana bir dakika müsaade eder misin?

—Hay hay.

Dışarıya çıktı, ayaküstü konuşmaya daldılar. Bir dakika, beş dakika, on daki­ka… Konuşmaları bitmek bilmiyordu bir türlü. İçeriye girince arkadaşından özür di­ledi:

—Kocama ilişik bir sorundu, dedi. Kendisi avukattır. Seni yalnız bıraktığım için affet beni.

Raymond, saatine baktı:

—Ben de, dedi, senden beş dakika izin istesem. İlaçlarım hazır olmuştur herhâlde. Parasını vermiştim, bir solukta gider gelirim.

—Doğal olarak, doğal olarak, beklerim güzelim.

Matilt yalnız kalınca, yiyip içtikleri şeylerin parasını vermeyi düşündü. Çantası­nı açtı, hayretle durdu. Evden çıkarken kocasından bin frank istediğim, bu parayı çan­tasına koyduğunu anımsıyordu. Çantanın içini alt üst etti. Mendil, pudriyer, ayna, küçük para cüzdanı, anahtarlık, hepsi yerli yerindeydi; fakat bin franklık banknot yoktu. Istırap ve düşünceyle kalakalmıştı… Hatırına gelen fena şeyi kovmak ister benzer biçimde elini terleyen alnında gezdirdi. Demin kocasının arkadaşıyla dışarıda konuşurken acaba Raymond?… Hayır, hayır, Raymond bu tarz bir olay yapamazdı! Onu okuldan tanıyor­du, ailesini tanıyordu, karakterini biliyordu. Raymond bu kadar alçalamazdı, bir hır­sız olamazdı, hayır, hayır!.. Fakat içine kurt düşmüştü bir kez… Raymond’un çantası orada, kendi çantasının yanında duruyordu. Titreyen elini uzattı, çantayı alıp açtı, du­daklarından bir dehşet çığlığı fırladı. Bin franklık banknot oradaydı.

O an için duyduğu acıyı, çarpıldığı derin hayal kırıldığını ömrü süresince unut­mayacaktı.

Bu hanıma karşı beslediği sevgi, sonsuz itimat ansızın yıkılmıştı. Onun ta­rafından bu kadar haince, bu kadar küstahça dolandırılmış olmak pek ağrına gitti. Raymond’un bu denli adiliğe düştüğünü başkasından duysa kesinlikle inanmazdı.

Parayı aldı, hesap pusulasını ödedi. Garsona,

—Dostum karşı eczaneye gitti, dedi. Çantası şu, dönünce kendisine verirsi­niz. Beni sorarsa acil bir işim çıktığını ve gitmek zorunda kaldığımı söylersiniz.

—Başüstüne hanımefendi.

Artık Raymond’un yüzüne bakacak hâli kalmamıştı, acil acil çıkıp gitti. Eve geldiği vakit, kocasını kendinden ilkin gelmiş buldu. Adam, gazetesini okuyordu. Karısına baktı:

—Hayrola, dedi, yüzün solmuş, ellerin titriyor, canını sıkan bir vaka mı geçti? Hanım şapkasını çıkarırken,

—Sorma, dedi, oldukca fena bir vaka, asabım oldukca bozuk, sonrasında anlatırım… Adam gülümsedi:

—Ben bilmiyorum. Bugün sende bir anormallik var. Evden çıkarken de sinirliy­din. Benden bin frank istedin, parayı masanın üstünde unutup gitmişsin…

Matilt ürperdi, bir adım geriledi, rengi daha çok soldu:

—Neee? dedi, ne diyorsun?

—Bir şey söylediğim yok. İşte bin frank orada duruyor.

—Ah, Tanrı’ım, ne yaptım ben? Ne yaptım? Ne yaptım?…

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer