Bahaeddin Özkişi (D: Fatih, İstanbul, 1928 – Ö: 10 Kasım 1975, İstanbul) Yazar.
Bahaeddin Özkişi, 1928 Haziranında İstanbul Fatih’te dünyaya geldi. Babası Manisa Demirci kazasının Nakşi şeyhlerinden Hacı Halit Efendi’nin oğlu Ömer Lütfi Efendidir. Fatih dersiamlarından (müderrislerinden) olan Ömer Lütfi Efendi, babasının vefatı ile Bursa medresesine kaydolmuş, arkasından İstanbul’da eğitimine devam etmiştir. Balkan ve cihan harpleri sebebiyle öğrenim yaşamı uzun sürmüş, kadı olmamak için Hukuk diplomasını iki ders için almamıştır.
Hakikat ehlinin toplanma yeri olan evleri Onun için okuldan ilkin okul oldu. Hakikate teşne bu şekilde bir ortam içinde her vak’anın derunundaki hikmetleri kavrayabilmeyi öğrendi. Bu ortam Onu örnek bir evlat yapmış oldu. Eski, mutlu İstanbul’un mütevazi, bilgili, seçkin insanları Onun ‘çocuk dünyası’nın yeşil ışıklarıydı. Zengin değillerdi; fakat kanaat hissi hazineleriydi.
Karagümrük Ortaokulunu bitirdikten sonrasında Sultanahmet Sanat Enstitüsü’nde okudu. Sanatkar ruhu burada kendini gösterdi. Bir patlama neticesi okul atölyesinde ölen ve yaralananlar Onu roman denemesine sevk etti. Artık ufak hikayeler de yazıyor, beğenmiyor tekrardan yazıyordu. Ayrıca durmadan okuyordu.
Mezun olunca Haliç Tersanesi’nde ustabaşı oldu. Orada karşılaşmış olduğu değişik tipler, vakalar, vapur sintinelerindeki zehirli havada ekmek parası kazanan ufak çıraklar, mahallesi, semt sakinlerinin ahlakları, sergüzeştleri ve kişilikleri Onda derin tesirler bıraktı.
Askerliğini 1947’de Erzurum’da yapmış oldu. Yeşilköy hava alanında çalıştı. Bu sıralarda okumaya, yazmaya ve kendi varlığıyla ilgili hakikatleri araştırmaya olan yoğun ilgisi sebebiyle tanıştığı edebiyat ustaları kendisiyle yakından ilgilenirler. Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın evindeki bir sohbette yazdıklarını dinleyen Tanpınar, “Devam et evladım. Sen on tane Sait Faik edersin” der. Böylelikle öykü yazmaya daha bir şevkle devam eder.
Hemen sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi’ne kaynak imalathane şefi olur. İki yıl Almanya’da kaldı. Orada Kaynak Öğretmen Okulu’nu tamamladı ve araştırmalarda bulunmuş oldu. Bir taraftan batı dünyasının iç yüzünü yakından öğrenme fırsatı bulurken, öte taraftan fikri anlamda daha derinleşmiş olarak döndü oradan.
Yazmayı ara vermeden sürdürürken bir taraftan da Süheyl Ünver’den tezhip dersleri aldı. Cam üstüne tezhip çalıştı. Bir taraftan da eski İstanbul evlerinin maketlerini üç boyutlu ve dört cepheli olarak hayata geçirmeye uğraştı. Aksesuarına en ince teferruatına kadar dikkat ederken araç-gereç olarak yıkılan eski ahşap evlerin tahtalarını kullanarak asıllarına oldukça uygun bir halde yapıyordu. Bu yüzden emsallerinin fevkinde büyük sanat eserleri çıkabiliyordu ortaya.
Bizim olan her şey Onun için manalıydı. İncelik, etik ve temizlik Onda doğuştandı. Okuma uğraşında sınırlama yoktu; Ona hakikati bir biçimiyle hissettirebilecek her şey okuma kapsamına giriyordu. Kitaplar Onun sermayesiydi.
1959’da hikayelerini “Bir Çınar Vardı” adlı kitapçıkta topladı. Yirmi dokuz ufak öykü ve bir ithaf hikayesiyle otuz hikayecikten meydana geliyordu bu kitapçık. 1960-1969 yılları aralığında öykü yazmaya devam etmiş sadece bu tarz şeyleri kitap halinde bastırmamıştır.
1969’da, evlendikten sonrasında eşinin teşvikiyle yazmasını sürdürdü. O söylüyor, dikkatli bir okuyucu olarak ve yapıcı tenkitleriyle devamlı Ona cesaret veren eşi el yazısıyla yazıyordu. Vefatından iki gece öncesine kadar yazmaya bu şekilde devam ettiler.
Bu yoğunlaşmaların arkasından 1970-1971 yılları arası “Köse Kadı- Uçtaki Adam – Sokakta” olmak suretiyle üç roman ve ilk öykü kitabının haricindeki hikayelerinin tekrardan gözden geçirilip ilavelerle “Göç Zamanı” adıyla basılması mümkün olmuştur. Bununla birlikte Anadolu’da ahilik teşkilatı ve sünni-şii çatışmalarını içeren bir roman yazmaya başlamış fakat ömrü vefa etmemiştir.
“Köse Kadı”nın ilk baskısı 1974’te, bunun ikinci cildi (devamı olan) “Uçtaki Adam” 1975’te basıldı. 1975 Peyami Safa Roman Yarışması’na katılan Özkişi “Sokakta” adlı romanıyla başarı ödülü aldı. Arkasından da “Göç Zamanı” basıldı. Vefatından yedi gün sonrasında satışa arz edilen bu kitap Türkiye Ulusal Kültür Vakfı’nın başarı ödülüne layık görülmüş ve bu ödül eşine tevdi edilmişti. 1979’da kitaplarının ikinci baskıları yapılmıştır.
“Köse Kadı”nın üçüncü baskısında Ötüken Yayınevince “Köse Kadı ve Uçtaki Adam” birleştirilmiş adı “Köse Kadı” olmak suretiyle tek kitap olarak basılmıştır. Basılmamış bir oldukça hikayesi ise okuyucusuyla buluşmak suretiyle yayıncısını beklemektedir.
“Köse Kadı” adlı roman çeşitli film şirketleri tarafınca senaryo için istenmiş fakat eşi ve kızı Zeynep’in, bu filmin Kurum filmi ayarında ve sekiz-on bölümlük bir takım film olmasında ısrarları sebebiyle projeler gerçekleşmemiştir.
Bahaeddin Özkişi seçkin ve pırıl pırıl bir insandı. İçi iyi mi ise dışı da öyleydi. Her kitabı için nefsini muhasebeye çeker, “Büyük hesap gününde suçlu düşmeyeyim.” derdi.
En verimli çağlarında iken, beyni yüklendiği mana yüküne takat getiremedi. “Bu terazi bu kadar sikleti çekmez.” diyen yazar beş günlük bir savaşım sonunda yenik düştü. 10 Kasım 1975’te (47 yaşlarında) hakkın rahmetine kavuştu.
Yazmaya başladığı Ahi teşkilatını mevzu alan yapıt Onun için gerçek bir aşama olacaktı. Ne yazık ki ebed âleminden gelen davet, Onu ‘Yariyle’ mülaki olmak suretiyle fâni âlemden çekip aldı.
Bahaeddin Özkişi’nin Eserleri
Hikâye:
- Bir Çınar Vardı, 1959
- Göç Zamanı “Bir Çınar Vardı, Göç Zamanı, Papağan Dedi Ki” 2008
Roman:
- Sokakta, 1971
- Köse Kadı, 1974
- Uçtaki Adam, 1975
Almış olduğu Ödüller:
- Sokakta (1975 Peyami Safa Roman Yarışması, Başarı Ödülü)