Ezop (Yunanca: Aisopos), (D: M.Ö 6. yüzyıl – Ö: M.Ö 564) Eski Yunan edebiyatı.
Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmış olan Ezop’un yaşamıyla ilgili bilgiler kati değildir. Ezop, bir söylentiye bakılırsa Antik Trakya’da doğan, bir süre köle olarak Samos adasında yaşamış, azat edilince birçok seyahat yapmış, Delphoi’ye yapmış olduğu seyahat esnasında bir adam öldürmeye kurban gitmiştir. Sadece Ezop’un bugünkü Emirdağ civarlarında ki Amorium kentinde doğup büyümüş olduğu de dile getirilmektedir.
Aristoteles, Ezop’un yolsuzluktan yargılanan bir siyasetçiyi tilki ile kirpinin öyküsünü anlatarak iyi mi savunduğunu şöyleki anlatmıştır: Ezop mahkemede;
“Bir tilkinin, başı pirelerle derde girmiş, bir kirpi de onu pirelerden kurtarsın mı diye sormuş, tilki, ‘hayır, bu pireler doydu, artık fazla kan emiyorlar. Onları kovalarsan, yerlerine yeni, aç pireler gelir’ demiş”, dedikten sonrasında, jüriye dönerek, sözlerini şöyleki bitirmiş: “Dolayısıyla saygıdeyer jüri üyeleri, müvekkilimi cezalandırırsanız onun yerine onun kadar varlıklı olmayan birileri gelir ve sizi daha da beter soyar.”
Ezop’un masallarını hakikaten yazdığı yolunda hiçbir kanıt yoktur. Ona mal edilmiş masalların malum en eski derlemesi, İ.Ö. IV. yy’da Phaleros’lu Demetrios tarafınca hazırlanmış, bu derleme sonrasında, İ.S. I. yy’da Latince olarak Phaedrus, Yunanca olarak Babrios tarafınca tekrardan kaleme alınmıştır. “Ezop Masalları” sonrasında XVII. yy. Fransız yazarı Jean de la Fontaine‘in fabllarına esin deposu olmuştur.
Ezop, fabl denen öyküleriyle ünlüdür. Anlattığı öyküler yaşama ilişkin bir nasihat ya da ders verir. Kahramanları ise hayvanlardır. Ezop’un öykülerinde hayvanlar konuşur ve tıpkı insanoğlu şeklinde davranır. Öyküden çıkarılacak ders, sonunda okura nasihat biçiminde verilir. Ezop’un yaşamına ilişkin oldukça azca şey bilinir. İÖ 620’de doğduğu ve Fabl insanoğlu içinde geçmekte olan öğrenek verici olayların, hayvanlar içinde geçen vakalar haline dönüştürülerek anlatılmasıdır. Fabl, hem didaktik, hem de acıklı bir türdür. Latince Fabula kelimesinden gelir; masal, öykü anlama gelir. Eski Yunan’da varlıklı bir insanın kölesi olduğu sanılmaktadır. Adının Eski Yunan terimi, Yunanca “Helias”tan dolayı “Helenler” de denen, Yunanistan Yarımadasında yaşayan kavimler ve onların kurduğu eski devlet ve uygarlıkları anlatmak için kullanılır.
Ziraatçi bir halk olan Helenler ya da Eski Yunanlılar, tarihlerinin başlangıcında oldukça mütevazı bir yaşam sürerler, sırtlarına kendilerinin dokuduğu yünden bir gömlek, ayaklarına sığır derisinden çarık giyerlerdi. Köylüler tek bir odadan ibaret olan kulübelerde oturur, evcil hayvanlarla birarada yatarlardı.Yunanca biçimi Aisopos’tur.
Öykülerini insanlara hoşça zaman geçirtmek için anlattığı söylenir. Ezop’un öyküleri İÖ 300 dolayında derlenerek yazıya geçirilmiştir. Tilki ile Üzümler ve “Çoban ile Kurt” bunların en ünlüleri arasındadır.
Yunan dili, 3000 senelik bir geçmişi olan Hint-Avrupa dil ailesine ilişkin bir dildir. Antik Yunanca Klasik Yunan uygarlığının dili olarak kullanılmıştır. Çağıl Yunanca Antik Yunancadan oldukça değişik olmakla birlikte köken olarak ona dayanır. Yunanca, Yunan alfabesi kullanılarak yazılır. Çağıl Yunanca dünyada, bir çok Yunanistan’da yaşayan ortalama 12 milyon kişinin anadilidir.
Ezop Masal Örnekleri
Tilkiyle Maymun Masalı
Günlerden bigün, maymun hayvanların ortasında kalkıp oynamaya başlamış; maymunu görenler pek beğenmiş, onu kendilerine kral seçmişler. Tilki bu durumu oldukça imrenmiş; iyi mi edeyim de bu maymuna bir fenalık edeyim diye düşünmeye başlamış. Bakmış ki bir kapanın içinde bir et parçası duruyor, derhal hayvanların yanına koşarak: “İleride bir gömü buldum, fakat onu almak benim şeklinde kullara değil, sadece bir krala yakışır!” diyerek maymunun kapanın yanına gitmesini elde etmiş. Maymun düşüncesizlik etmiş, asla düşünmeden eti almak istemiş, elini kapana sıkıştırmış.
Dönerek tilkiye şöyleki demiş; “Kurnaz tilki! Beni bu tuzağa sen düşürdün” diye söylenmiş.
Tilki: “Yahu! Madem bu kadar alıksın, niçin kalkıp hayvanlara kral olacağım dersin!.. Asla bu tarz bir olay olur mu?” demiş.
Bir işe düşünmeden kalkışanlar yalnızca o işi başaramamakla kalmaz, üstelik kendilerini de gülünç duruma düşürürler.
Tilki ile Geyik Masalı
– Günlerden bigün bir tilki, ormanda dolaşırken bir kuyunun içine düşmüş. Ne yapmışsa buradan çıkmayı başaramamış. Tilki, kuyunun içinde çaresizce kurtarılmayı beklerken, o esnada bir geyik, su içmek için kuyunun başına gelmiş. Tilkiyi kuyunun içinde çaresiz bir halde gören geyik,
Tilki kardeş, kuyunun içinde ne işin var? Orada yalnız başına ne yapıyorsun? diye sormuş.
Aslına bakarsak yardım istemesi gerekirken tilkinin aklına bir plan gelmiş ve geyiğe şöyleki yanıt vermiş:
– Aa, haberin olmadı mı geyik kardeş. Yakında sular bitecekmiş. Ben buraya istediğim kadar su içebilmek için girdim. İstersen sen de gel.
Sempatik geyik, tilkinin bu yalanına inanmış ve kuyuya girmiş. Doya doya su içtikten sonrasında tilkiye çıkış yolunu sormuş. Tilki:
– Ben senin boynuzlarına basıp çıkayım, sonrasında da seni çıkarırım, demiş.
Geyik, bu teklifi kabul etmiş ve tilkiye kuyudan çıkması için yardım etmiş. Fakat tilki, geyiğin çıkmasına yardım etmemiş ve şöyleki demiş:
– Ee, geyik kardeş. Keşke kuyuya girmeden düşünseydin de şimdi iyi mi çıkacağını düşünmek zorunda kalmazdın.
Bu masaldan çıkarılacak dersler;
Şahıs, yapmış olduğu işlerden dolayı pişmanlık duymamak için adım atacağı o işin her yönünü detaylı bir halde gözden geçirmeli, düşünmeden hareket etmemelidir.
Ne demiş atalarımız; düşüne düşüne görmeli işi, sonrasında pişman olmamalı şahıs.
Tilkiyle Oduncu Masalı
Günlerden bigün, avcılardan kaçan bir tilki, bir oduncu kulübesine saklanmak istemiş. Oduncuya yalvarıp: “Oduncu kardeş, nice zamandır ormanda rastlaşırız, sen iyi bir adamsın. Bana emniyetli bir yer göster de saklanayım.” demiş. Oduncu: “Tamam tilki kardeş, derhal benim kulübeye gir, yatağımın altına saklan orada görmezler seni” demiş.
Oldukça geçmeden avcılar oduncunun kulübesine yetişmiş, oduncuya: “Kolay gelsin oduncu, bir tilki avlayacaktık da buraya doğru koştu. Ne tarafa gittiğini görmedin mi?” diye sormuşlar. Oduncu ağzıyla: “Görmedim!” dermiş, fakat bir taraftan da eliyle işaret edip hayvanın nereye saklandığını işaret etmiş. Avcılar oduncunun “görmedim” söylediğini duymuş fakat kulübenin içinde bulunduğunu anlamamışlar. Tilkinin eliyle gösterdiği yere koşarak gidip, oradan uzaklaşmışlar. Tilki, avcıların oradan uzaklaştığını görünce saklandığı yerden çıkıvermiş. Hiçbir şey söylemeden oradan uzaklaşmak istemiş. Oduncu tilkiye seslenmiş: “Nereye bu şekilde Tilki kardeş? Seni avcılardan korudum, iyilik ettim, canını kurtardım, sen bana bir teşekkür dahi etmiyorsun!” diye sitem etmeye başlamış. Bunun üstüne tilki şöyleki demiş: “Oduncu kardeş, ben sana teşekkür ederdim, ömrüm süresince minnettar olurdum fakat dilinle elin birbirine uymadı ki!” demiş.
Öyleki insanoğlu vardır: ağızları iyilik söyler, elleriyle fenalık etmeye çalışırlar; bu masal işte öyleki insanoğlu için söylenmiş.
Şahin ile Güvercinler Masalı
Güvercinler, daima şahinlerin kendilerini avlayacağı korkusuyla yaşarlar; daima dikkatli olmak ve güvercinliğin yakınında kalmak zorunda olduklarını düşünürler. Sadece bu şekilde şahinlerin saldırısından kurtulabilirler. Güvercinlerin bu özelliklerinden dolayı saldırılarının başarı göstermiş olmadığını düşünen bir şahin, güvercinleri kurnazlıkla avlamaya karar vermiş.
Güvercinlere; “Beni kralınız olarak kabul ederseniz ben de size saldırmaktan vazgeçerim ve sizi çaylaklardan, doğanlardan korurum,” demiş.
Güvercinler şahinin sözüne inanmışlar ve onu kral olarak seçmişler. Fakat şahin tahta geçtikten bir süre sonrasında, krallık hakkına ve yetkisinde dayanarak, her gün bir güvercini mideye indirmeye başlamış.
Zavallı bir güvercin, yenme sırası kendisine gelirken, “Hak ettik bunu fakat; oh olsun bizlere!” diye söylenmiş.
Bazı ilaçlar, hastalıktan oldukça daha kötüdür.
AT VE YOLDAŞI EŞEK
İki yük hayvanı vardı bir zamanlar,
Biri At, diğeri Eşek’ti…
At’ı oldukça sevdiğinden olacak bir ihtimal
Ya da kimbilir her nede olsa,
Yük diye nesi var nesi yoksa,
O gariban Eşek’ine yüklerdi!
Kısacası At hazretleri de,
Hem yüksüz hem dertsizdi!
O yüzden de keyfinden,
Çifteler atardı kişneye kişneye,
Yol boyu estikçe kafasına!
Fakat ezilir de ezilirdi,
Ağır mı ağır yükünün altında,
O bitkin, o mahzun yoldaşı!
Bigün kıvranırken gene,
O ağır yükünün altında Eşek;
Yanaştı dertsiz, yüksüz At’a;
Yalvardı dilinin döndüğünce
Ve nefes soluğa:
“Bak yoldaşım, dedi At’a, bugün bu yük bana,
İnan oldukça ağır geldi nedense…
Sanırım ulaşamayacağız,
Bu ağır yükle kente!
Birazını diyorum sen alsan…
Ne güzel ulaşırız o vakit,
Beraber gideceğimiz yere…”
At bir kasıldı ilkin;
Sonrasında uzun uzun kişnedi:
“Biliyorsun, benim değil bu yük işi;
Daha öğrenemedin mi bunu,
Benim salak kardeşim? dedi.”
Bu sözlerin peşinden,
Savurdu bir çifte daha,
Kişneye kişneye ve salınaraktan…
Ne var ki oldukça geçmedi aradan,
Gariban Eşek yığılıverdi birden,
Olduğu yere oh vah çekerekten;
Ve son soluğunu verdi böylece!..
Köylü Amca da asla beklemeden,
Sardı tüm yükünü Eşek’in,
Sırtına o çalımlı At’ın!
Ve yüzmüş olduğu o ağır derisini de Eşek’in,
Serdi üzerine o oldukça sevilmiş olduğu At’ın!..
“Ah, {hiç de} iyi etmemişim”, diye,
Söylendi At kendi kendine,
Yoldaşım Eşek’i ezdirmekle habire!”
Hakkaten taşınacak şeklinde değildi,
Efendisinin sırtına sardığı yük…
“Keşke bölüşseydim, diye söylendi At,
Yükün birazını çilekeş yoldaşımla;
Tüm bunlar gelmezdi başıma!”
Dünya Edebiyatı