1979 senesinde NASA’nın daha ilkin benzeri görülmemiş Voyager görevinde çalışan bilim insanı Alan Cummings, Kaliforniya’nın Pasadena kentinde bulunan Caltech’te bir odaya girdiğinde göreceği fotoğrafları hayal bile edemezdi. Cummings ekrana yansıtılmış olağan dışı ve yabancı bir dünyaya bakıyordu.
Uzaydan hemen hemen göndermiş bu yepyeni görüntüde, daha ilkin hiçbir yere benzeyemen bir “dünya” görünüyordu. Görünen, canlı volkanlarla dolu bir uyduydu. NASA’nın Jet İtki Laboratuvarı’nı yöneten araştırma üniversitesi Caltech’te kozmik ışın fizikçisi olarak vazife alan Cummings gözlerine inanamıyordu.
Cummings Mashable’a o anları şöyleki konu alıyor: “Caltech öğrencilerinin latife yaptığını sandım. Fakat hayır, gördüklerim gerçekti.”
Fotoğraflardaki Jüpiter’in uydusu Io‘ydu; doğrusu Güneş Sistemi’mizdeki en volkanik yer. Bizim tenha Ay’ımız şeklinde sayısız çarpışmayla artık “pudra” haline gelmiş değil. Io’da volkanlar patlıyor, lavlar akıyordu. Canlıydı!
Bundan 51 yıl ilkin Voyager görevinde çalışmaya başlamış olan Cummings gördükleriyle ilgili “Tüylerimi diken diken yapıyor, şimdi bile” diyor.
İkisi de 1977’de fırlatılan Voyager uzay araçları 5 yıl süresince vazife yapmaları için tasarlanmıştı. 50 senedir çalışan araçlar, sırasıyla 24 ve 20 milyar kilometre ötemizde ilerlemeye devam ediyorlar. Güneş’in tesirinin ulaşmış olduğu noktayı çoktan geride bıraktılar ve yıldızlararası uzaya geçtiler. Onlarca yıl sonrasında araçlar ve artık antika olan bilgisayarları birden fazlaca hatayla karşılaştı. Sadece kendilerini işine adamış akıllı Voyager mühendisleri tarafınca yine yine kurtarıldılar.
Son sorun ise beklenenden daha ciddi olabilir. NASA’nın bildirdiğine nazaran geçtiğimiz aralık ayında belirlenen inatçı problemi düzeltmek için mühendisler halen çalışıyor. Sorun ise Voyager 1’e sinyal gönderilebilmesi, sadece karşılığında herhangi bir verinin alınamıyor oluşu. Belirtilene nazaran aracın üstündeki uçuş veri sisteminde yaşanmış olan bir mesele sebebiyle Voyager 1 geriye veri göndermiyor. Sadece sinyal gönderilebildiği için aracın halen hayatta bulunduğunu biliniyor.
“Tüylerimi diken diken yapıyor, şimdi bile.”
Hakkaten de Voyager uzay araçları sürekli hayatta kalmayı başardı. Sadece güç kaynakları sonsuz değil. Gelecek birkaç yılda NASA’nın giderek azalan nükleer yakıttan tutum etmek için daha çok aleti kapatması gerekebilir. Sadece netice olarak 2030’ların ortalarına doğru bu uzay araçlarıyla tüm iletişimimiz kesilecek. Sadece bu “robotik kaşifler” Cummings şeklinde bilim adamlarının gelecekle ilgili öngörülerini tamamen alt üst etmiş durumda.
Voyager görevleri derin uzay algımızı tamamen değiştirdi
Aslına bakarsak bir tek Jüpiter ve Satürn’ü keşfetmek için tasarlanan Voyager görevleri, iki gezegenlik hedeflerini geniş seviyede aştı. Cummings ve iş arkadaşları için aslen bu durum planın bir parçası olarak görülüyor. Sonuçta uzay araçları nükleer yakıta sahipti ve onlarca yıl yakıtları tükenmeyecekti.
Fizikçi birkaç başarısız fırlatma denemesini hatırlıyor ve şunları söylüyor: “En büyük sorun fırlatma rampasını geçmekti. Birçoğumuzun hedefi yıldızlararası uzaya ulaşabilmekti.”
Fırlatmaların peşinden her iki uzay aracı da Jüpiter’e beklenen zamanda ulaştı. 1979 senesinde gaz devi gezegenin tanıdığından geçtiler ve daha ilkin kimsenin görmediği görüntüler yolladılar. Bilim adamları Jüpiter’in dur durak bilmeyen atmosferini, değişik yönlerde hareket eden ve dev fırtınalarla (bazıları Dünya’dan bile büyük) buluşan canlı bulut kuşaklarını görme şansına erişti.
Cummings bu görüntüleri hatırlıyor ve şunları söylüyor: “Şok olmuştuk ve büyülenmiştik.”
Sadece şovun yıldızları, dev gezegenin uydularıydı. Volkanlarla kaplı Io haricinde görevle beraber buzla kaplı ve yüzeyinde dev çatlaklar bulunan Europa’nın da fotoğrafları çekildi. Gezegen bilimcilerin ilgisini çeken Europa, günümüzde de popülerliğini koruyor. Altında 60 ila 150 kilometre derinliğe varan bir okyanusun bulunmuş olduğu kabul edilen buz tabakasına haiz Europa’ya önümüzdeki dönemde bir başka NASA uzay aracı da gidiyor olacak.
“Şok olmuştuk ve büyülenmiştik.”
Jüpiter’in peşinden her iki Voyager da büyüleyici Satürn’e doğru yollarına devam etti. Vasıta gezegenin büyüleyici halkalarını ve garip uydularını görüntüledi. Daha ilkin astronomlar için gökyüzündeki bir noktadan ibaret olan Mimas, Cummings’e nazaran “Adeta Ölüm Yıldızı‘na benziyordu” diye anılıyor (E.N.: Yıldız Savaşları filmindeki gezegen boyutundaki uzay istasyonu). Ek olarak vazife bizlere Titan isminde uyduyu da tanıtmış oldu. Voyager uydunun kalınca bir atmosfere ve büyük olasılıkla metandan oluşan denizlere haiz bulunduğunu gösterdi. NASA 2028’de Titan’a otomobil boyutunda Dragonfly isminde bir vasıta gönderecek. Aracın Titan’ın buzla kaplı çöllerine iniş yapması umut ediliyor.
Bu aşamada Voyager araçları, Güneş Sistemi’nde değişik yönlere gitmeye başladılar. Voyager 1 Güneş Sistemi’nin dışına doğru yol almaya başlarken, Voyager 2’yse ilk kere Uranüs ve Neptün’ün tanıdığından geçecekti.
Cummings şeklinde öteki bilim adamları da Uranüs’ün buzlu ve garip görünümlü uydusu Miranda’yı görme fırsatı buldular. Arından da Neptün’ün garip uydusu Triton’u. Voyager 2, bu donmuş uyduda -235°C şeklinde olağan dışı yüzey sıcaklıkları ölçtü. Sadece gene de bu uyduda kilometrelerce yükseğe buzlu parçalar fırlatan gayzerler bulunduğunu da öğrendik.
Cummings “Böylesi soğuk uydularda bile bu kadar aktivite görmek büyüleyiciydi.” diyor.
Sadece Voyager araçlarının işi hemen hemen bitmemişti ve yıl daha 1989’du.
14 Şubat 1990 günü NASA mühendisleri, Voyager 1’in kameralarını güçten tutum etmek için kapattılar. Bu görkemli dünyalara yakından geçişler sonlanmış, Güneş Sistemi’mizin en uzak noktalarına seyahat başlamıştı. Sadece uzay ajansı son bir “aile fotoğrafı” çekmek istedi. Fotoğraflarda Güneş Sistemi’ndeki gezegenler bulunuyordu. Bu fotoğraflardan biri de, kim bilir bugüne dek çekilmiş en meşhur fotoğraflardan olan “Nefes Mavi Nokta”ydı. Bu fotoğraf, Dünya’dan 6 milyar kilometre uzaktan çekilen ve Dünya’yı nefes bir mavi nokta olarak görebildiğimiz fotoğrafı.
Meşhur kozmolog Carl Sagan, bu fotoğraf üstüne şu meşhur sözlerini söylemiştir: “O noktaya yine bakın. O burası. O evimiz. O biziz.“
Voyager araçları düşük sıcaklıklara ve galaktik kozmik ışınlara karşın hayatta kalmaya devam etti.
Her iki vasıta da günümüzde yıldızların arasındaki boşluka; yıldızlararası uzayda yolculuklarına devam ediyor. Güneş’in parçacıklar ve manyetik alanlardan oluşan koruyucu “balonunun” ötesine kadar gittiler ve uzayın bu daha ilkin gidilmemiş alanından, radyasyonla ilgili bilgiler yolladılar (her ne kadar Voyager 1 bu veriyi şu an gönderemiyor olsa da).
Cummings uzay araçlarında bulunan cihazların birkaç yıl daha çalışmasını umuyor. Sadece her iki aracın nükleer yakıtı tükense bile, büyük vazife sonlanmış olmayacak. Hatta tam tersine bu vazife fazlaca uzun bir süre daha devam edeceğe benziyor: Uzayda ilerleyen postacılar!
Voyager uzay araçları, NASA’nın belirttiği şekilde “Dünyamızın öyküsünü dünya dışı varlıklara iletmeyi amaçlayan bir tür vakit kapsülü” taşıyor. 12 inç’lik altın kaplı bir bakır diske kaydedilmişi, Dünya’daki yaşamın ve kültürün farklılığını ortaya koyan sesler ve görüntülerden oluşan bu kapsül, içinde birçok dilde karşılama mesajları (Türkçe de dahil) ve hatta Chuck Berry’nin unutulmaz Johnny B. Goode şarkısını bile barındırıyor.
Uzayın devasa boşluğunda ilerleyen araçlar, fazlaca büyük olasılıkla herhangi bir cisme çarpmadan ilerlemeye devam edecekler. Cummings’e görevin milyarlarca yıl, kim bilir sonsuza dek devam edip etmeyeceğini sorduğumuzda ise yanıtı etkileyiciydi:
“Devam edecek.“
Mark Kaufman’ın makalesini Özgür Yıldız yerelleştirdi.