Pek çoğumuz dünyanın en varlıklı insanlarından kabul edilen Jeff Bezos’u e-ticaret, bulut bilişim, dijital gösterim ve suni zekâya odaklanan teknoloji devi Amazon’un kurucusu olarak tanıyoruz. Evet, Bezos milyarlarını Amazon’la kazanmış olabilir fakat son zamanlarda daha ziyade uzay araştırmaları alanında etkinlik gösteren Blue Origin’e odaklanmış durumda. Washington merkezli şirket NASA’nın Artemis programında eleştiri bir role haiz.
Mevzu Dünya’dan uzakta insan yaşamını destekleyen bir takım fütüristik habitat olunca ilk akla gelen isim Elon Musk. Fakat Bezos’un Musk’ın kızıl gezegen Mars’ta kalıcı bir koloni fikrini bile geride bırakan oldukca büyük bir düşsel var: Uzayda süzülen şehirler oluşturmak.
Bezos 2023 senesinde konuk olduğu Lex Fridman’ın podcast programında bu hayalini şöyleki özetliyor:
Güneş sisteminde bir trilyon insanoğlunun yaşadığını görmeyi oldukca isterim ve bu gösterime ulaşmanın tek yolu devasa uzay istasyonları…
Bezos insanların Mars şeklinde gezegenlerde değil, Güneş sisteminde süzülen dev uzay kolonilerinde yaşamış olduğu bir gelecek tasarım ediyor. “Gezegen yüzeyleri her insanın sığması için oldukca ufak” diye ekliyor. Ona bakılırsa insanlık bu şekilde gezegeninin kıymetli kaynaklarını tüketmeden gelişebilir. Dünya’nın sunduğundan daha çok kaynağa ve ortama erişmemiz icap ettiğini korumak için çaba sarfediyor.
Aslına bakarsak Bezos bundan seneler ilkin ufak bir seyirci kitlesine ‘Dünya’ya Yarar Sağlamak için Uzaya Gitmek’ başlıklı sunum gerçekleştirmiş ve bu vizyonunu anlatırken bazı görseller kullanmıştı. Kabul etmekte fayda vardır ki bunlar şu aşamada fantastik illüstrasyonlardan başka bir şey değil. Sadece pek oldukca kişiye bakılırsa (Musk’ın SpaceX’i şeklinde) firmanın uzay yarışındaki hırsına işaret ediyor.
Daha ilkin Mars’ta kendi kendine yetebilen ekosistem kurabilir miyiz? diye sormuş ve bazı mühim projeleri mercek altına almıştık. Şimdi ise mimardan astrobiyologa, dört değişik uzmanın Bezos’un bu düşsel hakkında yorumlarına yer veriyoruz. Geçtiğimiz günlerde Business Insider’da yayınlanan görüşlere bakılırsa hemen hemen katedilmesi ihtiyaç duyulan oldukca yol var.
Jeff Bezos’un uzay kolonileri bir silindir şeklinde görünecek
Bezos’un bu fütüristik yaklaşımında ‘O’Neill silindirleri’ olarak malum uzay istasyonları içeriyor. Bu konsept ilk olarak 1970’lerde Princeton Üniversitesi fizik profesörü Gerard O’Neil tarafınca ortaya atılmıştı.
“O’Neill’in vizyonu esin verici ve kesinlikle devasa” diyen Anthony Longman, ortalama 8 bin kişilik uzay habitatları tasarlayan bir mimar. Normal olarak bu tasarım aynı anda yedi astronotun bulunmuş olduğu Internasyonal Uzay İstasyonu’ndan ciddi anlamda daha büyük. Sadece uzayda 8 bin kişilik bir yaşam alanı, birkaç milyon insanı barındırabilecek (aşağı yukarı ABD’nin en büyük şehirlerinden San Antonio kadar büyük bir alanı kapsayan) O’Neill kolonileri ile kıyaslandığında hiçbir şey.
Dışarıdan bakıldığında uzay kolonileri 32 km uzunluğunda, 6,5 km genişliğinde ve içinde suni yerçekimi oluşması için dönüyor. O’Neill içeride naturel ekosistemler, su kaynakları ve hatta hava sistemleri kurabileceğimizi; böylece çiftlikler, ulaşım sistemleri ve hareketli şehirler inşa edebileceğimizi düşünüyordu. Longman, O’Neill kolonileri için “İnşa edilemez demiyorum fakat bu ölçekte bir şey yapabilmemiz için muhtemelen yüzlerce yıl geçmesi gerekecek” diyor.
Esasen Bezos da insanların derhal bu yüzyılın sonuna kadar O’Neill seçimi uzay kolonilerinde yaşayacağını öne sürmüyor. Fakat bu uzun vadeli vizyon, Blue Origin’in ve genel olarak ticari uzay yarışının bugünkü hedeflerini net bir halde şekillendiriyor.
Hem Blue Origin hem de uzay endüstrisindeki en büyük rakibi SpaceX, bigün insanları Dünya dışına götürmeyi amaçlayan teknolojiler üstünde çalışıyor. Bezos, “Bunun meyvelerini görecek kadar uzun yaşamayacağım fakat bu uzaya doğru uzanan yol ihtiyaç duyulan altyapıyı kurmaktan geçiyor” diyor.
İnsanların uzayda mutlu ve sıhhatli yaşam sürmesi zor
Dev uzay istasyonlarında yaşamadan ve Güneş Sistemi’ni kolonileştirmeden ilkin ele alınması ihtiyaç duyulan pek oldukca mevzu var. Sadece fazla uzatmamak için temel mevzularla başlamış olalım: Besin ve üreme.
Bilim adamları, Internasyonal Uzay İstasyonu’nda aralarında domates ve terenin de bulunmuş olduğu birkaç ürün yetiştirdi. Araştırmalar, bu bitkilerin bambaşka koşullarda yetiştirilmesine karşın Dünya’dakiler kadar besleyici bulunduğunu gösteriyor.
Avrupa Uzay Ajansı’nda çalışmış ve Dünya haricinde iyi mi ürün yetiştirebileceğimize odaklanan bir astrobiyolog olan Rebeca Gonçalves’e bakılırsa bir O’Neill kolonisinin tarımsal üretim ölçeğine ulaşmak için kendi kendine yetebilecek, sürdürülebilir ziraat şekilleri geliştirmemiz gerekiyor.
Uzayda üremeye erişince, Nottingham Üniversitesi’nde üreme biyolojisi bölümünde doçent olan Adam Watkins, önümüzde uzunca bir yol bulunduğunu dile getiriyor. “Uzayda doğum yapmakla ilgili herhangi bir komplikasyonu bir kenara bırakın, bununla ilişkili olabilecek lojistiği ve zorlukları düşünmek bile istemezsiniz” diyor.
Bildiğimiz kadarıyla asla kimse uzayda cinsellik yapmadı. Ve uzaya asla hamile bir insan göndermediğimiz de kati. Sadece bilim adamlarından oluşan bir ekip, uzayda seksin önümüzdeki on yıl içinde gerçekleşebileceğini ve uzay turizmi endüstrisinin buna hazır olması icap ettiğini savunuyor.
İlginizi çekebilir: Ay’da ne yiyeceğiz? Menüde ‘havadan yapılmış makarna’ var
Watkins’e bakılırsa uzayda üreme sıhhat açısından oldukca riskli ve bu durum uzay radyasyonunun gelişmekte olan bir fetüsü iyi mi etkilediğini ortaya koyabilecek araştırmaların da önünü kesiyor. Dolayısıyla bilim adamları etkinin tam olarak ne olduğundan güvenli değil.
Watkins, bu riskleri ortadan kaldırmak için uzay kolonilerinin üreme mevzusunda Dünya’daki kadar donanımlı sıhhat sistemlerine gereksinim duyacağını belirtiyor. “İnsanları uzaya götürmek ayrı bir şey, bunu yapabiliriz” diyen Watkins’e bakılırsa işin zor kısmı kontrol edilmiş ve kusursuz işleyen bir seviye tesis etmek ve bunun için önümüzde aşılması ihtiyaç duyulan oldukca fazla engel var.
Dünya’nın problemlerinden kaçmak ‘tehlikeli bir yanılsama’
Gezegendeki endüstriyel varlığımız iklim değişikliğine, kaynak kıtlığına ve biyoçeşitlilik krizine niçin oluyor. Ve daha ilkin de belirtiğimiz şeklinde Bezos’a bakılırsa hem kendimizi hem de gezegenimizi korumanın yolu Dünya’yı terk etmek. Sadece İngiltere’de kraliyet ailesine danışmanlık icra eden gökbilimci Martin Rees, Dünya’yı bırakıp gitmenin en iyi seçenek olmadığını düşünüyor.
Uzayı kendi gezegenimizde niçin olduğumuz sorunlardan kaçış olarak görmenin ‘tehlikeli bir yanılsama’ bulunduğunu dile getiren Rees, “Kendi gezegenimizi korumalıyız. Haiz olduğumuz tek yer burası. Dünya’yı korumak Bezos’un hayalindeki uzay kolonilerini inşa etmekten oldukca daha kolay” diyor ve ekliyor:
“O’Neill tipi bu uzay kolonilerindeki yaşamın, muhteşem çeşitliliğe haiz Dünya’daki kadar cazip olacağını pek sanmıyorum.”
Kim bilir insanlık ‘uzay kolonileri’ safhasına asla ulaşamayacak. Fakat bu düşünce üstünde çalışan bilim adamlarının emekleri bizlere burada, kısaca Dünya’da yarar sağlayabilir. Mesela, Gonçalves’in Mars tarımı üstüne yapmış olduğu araştırma, gezegenimizdeki bereketsiz topraklarda yetişen mahsulün verimini artırmaya destek olabilir. Daha ilkin Ay’da ne yiyeceğiz? başlıklı haberimizde değinmiştik, uzay araştırmalarının Dünya’daki beslenme biçimimizi de etkilemesi olası.
NASA’nın ‘Derin Uzay Yiyecek Yarışması’ finalistlerinden kabul edilen Solar Foods’un Başkan Yardımcısı Artuu Luukanen’in de söylediği şeklinde; uzay bizi, başka faaliyetlerden elde edilmiş ve atık olarak kabul edilen kaynakları kullandığımız, sonrasında bunu katma kıymetli bir ürüne dönüştürdüğümüz bir teste doğal olarak tutuyor. Bu bir döngüsel iktisat felsefesi. Sonucunda Dünya da tıpkı içinde bulunduğumuz bir uzay gemisi şeklinde ve ne yazık ki sınırı olan kaynaklarımız var.
Business Insider & Mashable Türkiye. Görseller Blue Origin.