Bilim insanlarını heyecanlandırdı: TRAPPIST gezegenlerinde dünyadışı bir teknoloji var mı?

Sekiz yıl ilkin keşfedilmesinden bu yana TRAPPIST-1 gezegen sistemi, potansiyel olarak yaşama elverişli olması sebebiyle gökbilimcileri heyecanlandırmaya devam ediyor.

Sistemde soğumuş kırmızı cüce bir yıldızın çevresinde yedi tane, kayalık ve Dünya boyutunda dış gezegen bulunuyor. Bunlardan bazıları da üstünde hava ve su barındırabilecek şekilde yıldızına doğru uzaklıkta bulunuyor.

Bazı bilim adamları, bu gezegenlerin kimyasal bileşimini araştırmak için NASA, Avrupa ve Kanada uzay ajansları tarafınca işletilen James Webb Uzay Teleskobu’nu kullanırken, diğerleriyse Dünya’dan 40 ışık yılı ötedeki bu sistemde parlak zeka uzaylı uygarlıkların izlerini bulmaya çalışıyor.

Bir grup araştırmacı, bu gezegenlerin etrafındaki boşluğu 28 saat süresince taradı ve dünyadışı bir teknolojiden kaynaklanabilecek radyo sinyallerini bulmaya çalıştı. Proje bugüne dek TRAPPIST-1 sisteminden “tekno-imzalar” arayan en uzun ve tek hedefli arama oldu.

Penn State Üniversitesi’nden lisansüstü talebesi Nick Tusay, meydana getirilen açıklamada şu şekilde dedi: “Bir çok arama, işaretçiler şeklinde (sinyallerin arkasında) bir niyet bulunduğunu varsayar, şu sebeple alıcılarımızın, istemeden gönderdiğimiz her şeyin ötesinde minimum bir verici gücüne duyarlılık sınırı vardır. Sadece, yaklaşmakta olan Kilometre Kare Dizisi (SKA) şeklinde daha iyi ekipmanlarla, yakında uzay araçlarıyla kontakt kuran yabancı bir uygarlıktan gelen sinyalleri tespit edebiliriz.

Gezegen-gezegen okültasyonu adında olan durum, Dünya’nın bakış açısından bir gezegen, ötekinin önünden geçtiğinde yaşanıyor.
Credit: Zayna Sheikh illustration

Hayal kırıklığı yaratan haberleri buraya sakladık: Binlerce radyo sinyalini çözümleme eden ekip, insanoğlu dışından üretilmiş herhangi bir şey keşfedemedi. Sadece araştırma başarısız da değildi. Bu emek verme yardımıyla bilim adamları, gelecekte bu sinyalleri sıralamanın yeni bir yolunu buldu.

Penn State ve Kaliforniya’daki SETI Enstitüsü tarafınca sürdürülen araştırmayı özetleyen bir yazı, kısa sürede hakemli bilim dergisi Astronomical Journal‘da yayımlanacak.

Ekip, gezegen-gezegen okültasyonu olarak adlandırılan vakaya odaklanan bir teknikten yararlandı. Bu fenomen, Dünya’nın bakış açısından bir gezegen ötekinin önünden geçtiğinde meydana geliyor. Araştırmacıların önerisi, bu iki gezegen içinde gönderilen radyo sinyallerinin “sızabileceği” ve burada tespit edilebilir hale gelebileceğiydi. Kendi güneş sistemimizde, aradıkları sinyal türüne bir örnek, Dünya’daki vazife kontrolörleri ile bir Mars yörünge aracı içinde iletilen bir kontakt olarak gösterilebilir.

Bilim adamları geniş menzilde frekansları araştırmak için Kaliforniya’daki Allen Teleskop Dizisi’ni kullandı.
Credit: Seth Shostak / SETI Institute

Bilim adamları, geniş menzilde frekansları araştırmak için Kaliforniya’daki Allen Teleskop Dizisi’ni kullandı. Ekip, 6 milyon potansiyel sinyali daha çok çözümleme için ortalama 11 bin adaya indirdi ve yabancı bir teknolojiden gelebilecek dar bant sinyallerine odaklandı.

SETI enstitüsü (Dünya Dışı Yaşam Araştırması’nın kısaltması E.N.) projeye lisans öğrencilerini de dahil etti. Bu öğrenciler, Mars yörünge araçlarından gelen sinyalleri, bu sistemin çalışıp çalışmadığını idrak etmek için bulmaya çalıştı.

“Daha iyi ekipmanlarla, yakında uzay araçlarıyla kontakt kuran yabancı bir uygarlıktan gelen sinyalleri tespit edebiliriz.”

Çoğu zaman dünya dışı radyo sinyalleri için meydana getirilen araştırmalar, evrenin öteki vatandaşlarının dikkatini çekmeyi amaçlayan işaret benzeri bir iletim arama fikrine odaklanıyor. Sadece bu çalışmaya katılanlar şeklinde pek oldukça bilim insanı, yalnız bizim için tasarlanmış açık sinyallerle değil, tesadüfi olanlarla da ilgileniyor.

“Tekno-imzalar” bilim adamlarının hızla gelişen teknolojinin kanıtları için kullandıkları geniş bir terim. Bu, Mors alfabesi şeklinde kasıtlı bir bildiri olabileceği şeklinde, cep telefonu baz istasyonlarından uzaya sızan fazladan radyo “kirliliği” şeklinde daha oldukça hızla gelişen teknolojinin bir yan ürünü olan bir şey de olabilir. Bilim adamları naturel bir fenomenle açıklanamayacak dar bir nabız atışı ya da frekans bulma eğiliminde.

Tusay bu mevzuyla ilgili şu şekilde dedi: “Bu araştırma, uzaya gönderdiklerimize benzer radyo sinyallerini tespit etmeye yaklaştığımızı gösteriyor.

Bilim adamları TRAPPIST-1 sistemini daha yeni araştırmaya başladılar. TRAPPIST gezegenlerinden bir ya da ikisinin yaşama elverişli olabileceği tahmin ediliyor. Şimdiye kadar Webb teleskobu, sistemin kırmızı cüce yıldızına (ki galaksimiz Samanyolu’nda yaygın olarak görülen, ufak fakat şiddetli bir yıldız) en yakın iki gezegen olan TRAPPIST-1b ve TRAPPIST-1c‘ye yakından baktı.

Bu TRAPPIST gezegenlerinin büyük olasılıkla atmosferleri bulunmuyor. Haliyle üzerlerinde bildiğimiz anlamda yaşam bulunması da zor. Sadece araştırmacılar öteki gezegenlere, bilhassa de TRAPPIST-1e’yi hedeflerine aldılar. Gezegen yüzeyinde göller ve okyanuslar şeklinde sıvı su bulunmasının mümkün olduğu şekilde yıldızından doğru uzaklıkta bulunuyor.

Bilim adamları TRAPPIST-1 yıldız sisteminde radyo sinyalleri aradı.
Credit: NASA / JPL-Caltech illustration

Çoğunlukla M cüceleri olarak vasıflandırılan bu yıldızların, atmosfere haiz gezegenler barındırdığı, Webb’in yanıtlamaya çalışacağı mühim bir gizem. Teleskop, Güneş Sistemi dışındaki kayalık gezegenler üstüne meydana getirilen devasa bir araştırmaya öncelik veriyor. Bu araştırmanın odağı ise, TRAPPIST-1 şeklinde yıldızına yakın yörüngede bulunan gezegenlerin atmosfer barındırıp barındırmadığı.

İlk olarak Mashable’ın duyurduğu projede Webb teleskobunun 500 saatlik gözlem süresiyle beraber, Hubble Uzay Teleskobu’nun 250 yörüngelik morötesi gözlem süresi kullanılarak, yıldızların aktiviteleri karakterize edilmeye çalışılacak.


Elisha Sauers’ın haberini Özgür Yıldız Türkçeleştirdi.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer