Dünya üstündeki insanların bir çok, yaşamlarının büyük bir kısmını yüzümüzdeki kıl köklerinin içinde, baş aşağı bir halde yuva yaparak geçiren cilt akarlarının doğrusu cilt mite’larının yaşam alanı. Hatta Demodex folliculorum‘un tek yaşam alanı insanoğlu… Üzerimizde doğar, beslenir, çiftleşir ve üzerimizde ölürler. Yaşamları ölü deri hücrelerimizi çiğnemekle geçer.
Araştırmaların gösterdiği suretiyle D. folliculorum hayatta kalmak için insanlara o denli bağımlı ki, söz mevzusu mikroskobik akarlar birer ektoparazitten, konakçılarıyla (doğrusu bizimle) karşılıklı çıkar ilişkisinde oldukları simbiyotik bir türe dönüşüyorlar.
Başka bir deyişle, bu akarlar yavaş yavaş vücudumuzla birleşerek artık kalıcı olarak içimizde gözeneklerimizde yaşamaya başlıyor.
Bilim adamları, her yerde bulunan bu minik canavarların genomlarını diziledi ve sonuçlar, bu canlıların insan odaklı varoluşlarının, kendileri hariç öteki mite türlerinde görülmeyen değişikliklere yol açabileceğini gösteriyor.
Birleşik Krallık’taki Reading Üniversitesi’nde vazife icra eden ve omurgasızlar üstünde çalışan biyolog Alejandra Perotti, 2022’de piyasaya çıkan araştırmasının üstüne yapmış olduğu açıklamada şunları söylüyor:
Bu akarların, gözeneklerin içinde geçen korunaklı bir hayata adapte olmaları sebebiyle, vücut parçalarının genlerinin öteki benzer türlere bakılırsa değişik bir halde düzenlendiğini bulduk. DNA’larındaki bu değişimler, bazı alışılmadık vücut özellikleri ve davranışlara yol açtı.
D. folliculorum aslen büyüleyici minik bir mahluk. İnsan derisi artıkları tek gıda deposu ve iki haftalık ömrünün çoğunu bunun ardında koşarak geçiriyor. Bu mite’lar yalnızca geceleri, karanlığın örtüsü altında, deri üstünde zahmetli bir halde yavaşça sürünerek bir eş bulmak ve -güvenli folikül karanlığına dönmeden önce- çiftleşmek için ortaya çıkıyor.
Küçük vücutları yalnız milimetrenin üçte biri uzunluğunda; uzun, sosis biçimli vücutlarının bir ucunda bir grup küçük bacak ve bir ağız bulunur; bu ağız, insanoğlunun saç köklerini kemirerek içindeki besinlere ulaşmak için biçilmiş kaftan.
Viyana Üniversitesi’nden mikrobiyolog Alejandro Manzano-Marin ve Bangor Üniversitesi’nden genetikçi Gilbert Smith’in ortaklaşa yürüttüğü mite genomu emek harcaması, bu yaşam tarzını yönlendiren büyüleyici genetik özelliklerden bazılarını ortaya çıkardı.
Yaşamları o denli rahat ki…
Bu mite dostlarımızın yaşamları o denli rahat ki -doğal avcıları yok, bir rekabetle karşılaşmıyorlar ve öteki akarlara maruz kalmıyorlar- genomları yalnızca temel ihtiyaçlara indirgenmiş durumda.
Bacakları üç tek hücreli kas tarafınca çalıştırılıyor ve vücutları hayatta kalmak için ihtiyaç duyulan minimum protein sayısına haiz. Bu, akraba türleri içinde görülen en minik sayı.
Bu küçültülmüş genom, D. folliculorum‘un öteki acayip kusurlarının da sebebi. Mesela, bu yüzden yalnız geceleri ortaya çıkıyorlar. Kaybolan genler içinde UV radyasyonuna karşı korumadan görevli olan genler ve hayvanları gün ışığında uyandıran genler de var.
Ek olarak, bir çok canlı organizmada bulunan ve değişik işlevlere haiz olan melatonin hormonunu da üretemiyorlar; melatonin insanlarda uyku döngüsünü düzenlemede mühim sadece minik omurgasızlarda hareketliliği ve üremeyi sağlıyor. Sadece bu durum D. folliculorum’un çalışmasını engellemiş şeklinde görünmüyor; bu böcek, alacakaranlıkta konukçunun derisi tarafınca salgılanan melatonini toplayabilir.
Öteki mite’ların aksine, D. folliculorum‘un üreme organları vücutlarının ön tarafına doğru hareket etmiş ve adam akarların penisleri sırtlarından öne ve yukarıya doğru bakmakta. Bu, dişi akarlar çiftleşmek için tehlikeli bir halde bir saçın üstünde tünediklerinde, dişinin altına yerleşmeleri gerektiği anlamına geliyor. Sadece çiftleşme oldukça mühim olsa da, potansiyel gen havuzu oldukca minik: genetik çeşitliliği genişletmek için oldukca azca fırsat var. Bu, akarların evrimsel bir çıkmaza doğru ilerlediği anlamına gelebilir.
İlginç bir halde ekip ek olarak, larva ile erişkin arasındaki nimf gelişim aşamasında, mite’ların vücutlarındaki en fazla hücreye haiz bulunduğunu keşfetti. Görünen o ki yetişkinliğe geçtiklerinde, hücrelerini kaybediyorlar -araştırmacılar, bir eklembacaklı türünün simbiyotik bir yaşam tarzına doğru yürüyüşündeki ilk evrimsel adımın bu bulunduğunu söylüyor.
Normal olarak bu bir simbiyotik ilişkiyse insanoğlunun bu garip hayvanlardan ne şeklinde ihtimaller içinde faydalar elde edebileceğini merak ediyor olabilirsiniz; araştırmacıların bulmuş olduğu başka bir şey cevabı kısmen ima ediyor olabilir… Bilim adamları senelerdir D. folliculorum‘un anüsünün olmadığını, bunun yerine mite öldüğünde dışarı atılmak suretiyle vücudunda atık biriktirdiğini ve bunun cilt hastalıklarına niçin bulunduğunu düşünüyordu.
Bahse mevzu araştırmada bilim adamları bunun kesinlikle bu şekilde olmadığını buldu. Akarlar hakkaten de küçük anüslere haiz ve yüzünüz bunların ölümlerinden sonrasında attıkları dışkıyla da dolu değil!
San Juan Ulusal Üniversitesi’nden zoolog Henk Braig, “Akarlar birçok şeyin sorumlusu olarak gösteriliyor. İnsanlarla uzun soluklu ilişkilerinde rahat fakat mühim yararlı rolleri olabilir mesela yüzümüzdeki gözeneklerin tıkanmasını önleyebileceklerini düşünebiliriz” şeklinde yorumda bulunuyor.
Kaynak: Science Alert, Molecular Biology and Evolution / Metin Aktaşoğlu tarafınca yerelleştirildi