ABD’li bir bilim insanı, çay tiryakilerinin kesinlikle saçma bulacağı ‘muhteşem çay’ tarifiyle adeta diplomatik kriz yarattı. Prof. Michelle Francl’a bakılırsa işin sırrı çaya bir miktar ‘tuz’ koymaktı.
İngiliz haber kuruluşları tarifi ‘şok şok şok’ minvalinde başlıklarla manşetlerine taşıdı. Tepkilerin artması üstüne Londra’daki ABD Büyükelçiliği, “Çay dostluk iksiridir, uluslarımızı birleştiren mukaddes bir bağdır. Böylesine çirkin bir önerinin ilişkimizin temelini tehdit etmesine izleyici kalamayız” diyerek toplumsal medya üstünden bir izahat paylaştı:
“Birleşik Krallık’ın iyi insanları, içiniz ferah olsun. Çaya tuz atmak şeklinde akla hayale gelmeyecek bir uygulama ABD’nin resmi politikası değildir. Ve hiçbir süre da olmayacaktır.”
Buraya kadar her şey iyiydi. ABD Büyükelçiliği mesajını şu şekilde tamamladı: “Çayı doğru şekilde hayata geçirmeye devam edeceğiz. Mikrodalgada ısıtarak…”
Izahat mikrodalganın bir süre TT olmasına niçin oldu. Ayrıca, bu ABD’lilerin çay mevzusunda İngiltere’yi ilk ‘trollemesi’ değildi.
İngiliz hükümeti eğlenceye katılarak bir yazı kaleme aldı. Kabine Ofisi’nin X hesabından paylaşılan mesajda, “Aramızdaki bu hususi ilişkiyi takdir ediyoruz fakat bu mevzuda aynı fikirde değiliz. Çay bir tek kettle kullanılarak yapılır” ifadeleri yer aldı.
İngiltere’nin Washington Büyükelçiliği’nden garip video
İngiltere’nin Washington Büyükelçiliği’nden cevap gecikmedi. Büyükelçi Dame Karen Pierce’ın bir paraşütçü, bir denizci, bir pilottan oluşan ‘askeri danışmanlarının’ yardımıyla çayın tam olarak iyi mi yapılması icap ettiğini gösteren bir video paylaşıldı. Bunun için gerekenler şöyleydi: Su ısıtıcısı, birazcık süt ve bir poşet çay (mikrodalga fırın yok).
Evet, çayı mikrodalgada hazırlamak (minimum tuz kadar) kulağa garip gelse de ABD’de son aşama yaygın.
Aslen bu skeç 2020 senesinde, TikTok’ta (@jchellew8 kullanıcı adıyla) ‘Sıcak çay meydana getiren ABD’liler’ adlı videosuyla binlerce beğeni toplayan, Britanya’da yaşayan ABD’li bir hanıma cevap olarak hazırlanmıştı. (Yaşanmış olan diplomatik kriz sebebiyle yine paylaşıldı.)
Çay tiryakileri için acı verici olan bu süreç; bir fincan suyu mikrodalgada bir dakika ısıtmayı, fincana ortalama üçte bir oranında süt koymayı, bir çay poşetinin arkasından bir yığın şeker atmayı içeriyordu. Ortalama 50 bin kullanıcı şaşkınlığını ifade eden yorumlar yapmış oldu. Biri ‘bu bir kabahat’ derken, bir diğeri ‘bunu izlerken içimden bir parça koptu’ dedi. Bazıları ise bunun bir parodi olup olmadığını sorguladı.
Peki fakat çaya tuz atmak da nereden çıktı?
Pennsylvania’daki Bryn Mawr College’da kimya profesörü olan Prof. Francl BBC’ye yaptığı açıklamada “Kesinlikle diplomatik bir vakaya niçin olmak istemedim. Bugün adeta e-posta yağdı. Bu sabah uyandığımda bir sürü insanoğlunun bundan bahsettiğini görmek sürpriz oldu” diyor.
Prof. Francl verdiği çay tavsiyesi mevzusunda ise oldukça ciddi görünüyor. ‘Çayın Kimyası’ adlı yeni kitabında, bin yıldan daha eskiye dayanan uygulamaları belgeliyor. Çayı sıcak tutmaya destek olmak için daha kısa kupalar kullanılmasını tavsiye ediyor. Ve fincanı evvel ısıtmanın antioksidan miktarını artırdığı için mühim bulunduğunu söylüyor. Birazcık limon sıkmanın kimi zaman içeceğin yüzeyinde oluşan ‘tortuyu’ giderebileceğini de ekliyor.
Tamam fakat çaya tuz koymak da nereden çıktı? Görünüşe bakılırsa bu yeni bir düşünce değil; Prof Francl’ın tarifini mükemmelleştirmek için incelemiş olduğu sekizinci yüzyıla ilişkin Çin el yazmalarında bile bu malzemeden bahsediliyor. “Burada yeni olan şey kimyagerler olarak bizim bunu anlamamız” diyor.
Çay seven kişileri önyargılı yaklaşmamaya ve açık fikirli olmaya çağıran Prof. Francl tuzun, demlenirken çayın tadının acılaşmasına yol açan reseptörü bloke eden bir rol oynadığını açıklıyor. Ona bakılırsa çayınıza fazlaca fazlaca azca, tespit edilemeyecek bir miktar tuz eklerseniz acılığını giderebilirsiniz. “Bu şeker eklemek şeklinde bir şey değil. Sanırım insanoğlu tuzun tadını alabileceklerinden korkuyor” diyor.
Tahminleri alalım: Dünyada en fazlaca çay içen ülke neresi?
Çay, dünya genelinde sudan sonrasında en fazlaca tüketilen ikinci içecek. Ve tıpkı Türkiye’de olduğu şeklinde İngiltere’de de günlük yaşamın mühim bir parçası. Küresel çay pazarı hacminin 2025 yılına kadar 266,7 milyar dolara erişmesi umut ediliyor.
27 Mart 2023 tarihinde paylaşılan Statista verilerine göre dünyada en fazlaca çay içen ülke (doğal ki) Türkiye. Raporda ülkemizdeki her on kişiden dokuzunun tertipli olarak çay içtiği belirtiliyor. Çayı sevgisiyle meşhur olan Birleşik Krallık yüzde 59 ile birazcık daha alt sıralarda yer ediniyor.
Her ne kadar bu ‘dış ilişkiler krizini’ gülerek uzaktan izlesek de çay bizim için de fazlaca önemli. Kültürümüze ve dilimize öylesine yerleşmiş ki bir tek bir içecek değil; hem de bir süre birimi, komiklik ölçüsü, ilişki kriteri… Örneğin evde konuk beklerken ‘çayı koydum, umuyorum’ diyoruz. (Meali: Demlenme süresini hesap et ve ona bakılırsa vakitlice burada ol. +Dedikodu var.)
Bir şey fazlaca komikse ‘ağzımızdaki çayı püskürten’ bir milletiz. Gittiğimiz ortamda ‘bir çay bile demlenmiyorsa’ bu duruma fazlaca içerliyoruz. Birbiriyle fazlaca ilgisiz şeyleri ‘alakaya çay demlemek’ diye tanım edenlerimiz var. Lokantada yemekten sonrasında ikram edilen taze çayı mutlulukla karşılamayacak fazlaca azca insanımız vardır diye tahmin ediyoruz. Dolayısıyla bizim de bir çift sözümüz var…
ABD’lilerin mikrodalga yöntemi iyice tadımızı kaçırmış durumda, bunu görmezden geliyor ve dünya çapındaki liderliğimize de dayanarak buradan sevgili Birleşik Krallık insanlarına sesleniyoruz: Çayımıza asla fakat ASLA süt koymuyoruz!