Bu yazıya ADHD’li bulunduğunu düşünüp de kendine hastalık yakıştırmakla itham edilen hemcinslerimi selamlayarak adım atmak isterim. Kendinizde bir şeylerin değişik bulunduğunu, yolunda gitmediğini düşündüğünüz anda eşiniz, anneniz, arkadaşlarınız “Hı hı, kati öyledir, disleksi de var mı? Biliyorsun onlar beyaz yakalı paketi, hepsi birlikte geliyor” diyebilir. Kulak asmayın; içinizde en küçük bir kaygı var ise doktora danışın. Bazı devlet hastanelerinin psikiyatri servislerinde yetişkinlerde ADHD (DEHB-dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) çalışan hekimlerimiz mevcut. Buluşma bulabilirseniz zaman kaybetmeyin…
Ben bu tanıyı (annem sağlıkçı olmasına karşın) 32 yaşlarında aldım, şu demek oluyor ki bu senenin başlarında. Hoş ilaçların yan etkisinden çekindiğim için tedaviye başlamadım fakat o da (son günlerin moda tabiriyle) “aşmam ihtiyaç duyulan bir anksiyetem sanırım.”
Sözgelişi şu haberi yazmaya başlamam bile bir odaklanma mücadelesi gerektiriyor. Anlatayım: Günlük klasik görevleri hallederken, bir taraftan da word’ü açıp yazmaya başlamayı düşündüğüm sırada telefonum çaldı. Ablam aradı, “N’apıyorsun” dedi, çalıştığımı söyledim (evde pilates programı testi çözüyordum), telefondan sonrasında “Tamam başlayayım” dedim, o sırada Whatsapp’tan bağlantı geldi ve “1 alana 1 parasız” kampanyalı çizmelere bakmaya başladım, kalktım su içtim, yeniden oturdum. Sonrasında yeniden kalktım, vitaminlerimi içtim, makineden ıslak perdeyi çıkarıp astım, birazcık kedi mıncıkladım. Zor bela kafamı topladım ve güzel bir odaklanmışlıkla bu satırları yazıyorum (inşallah bölünmez, yazının sonunda bir güncelleme geçeceğim). 32 yaşındaysanız, ADHD’liyseniz ve üzerine bir de beyin sisine yol açan bir ilaç kullanıyorsanız yaşam oldukca zor (Cedric was here).
ADHD şüphelerim aslına bakarsak bir 15 yıl öncesine dayanıyor. Doğal hiperaktivite olarak biliyordum o zamanlar. Çocukluğumu gözden geçirince (gardırobun üstünden yatağa atlamalar, dersin ortasında kalkıp gezmeler, asla susmamalar, arkadaşlarımın sözünü bölerek nefesim tükeninceye kadar konuşmalar, sakarlıklar vs.) ve anneme mevzuyu açtığımda, “Bence sınırındasın fakat hiperaktivite başka bir şey” demişti. Orta okulda ablam Özge’yle bana ders çalıştırırken, Özge’nin pürdikkat dinlediği yerde, ben iki dakika sonrasında zibidiliklere başladığımda, “Bu çocuğun dikkati acele dağılıyor” denmedi, onun yerine “Çocuk matematiği sevmiyor” dendi (Ablam bugün öğrencilerinin bayılmış olduğu mükemmel bir matematik öğretmeni, teşekkürler ADHD).
Evet, annemin o yıllardaki data birikimi o kadardı bir ihtimal sadece vakit geçti, bilim bu mevzuda daha çok data sahibi oldu ve bugün tüm bu kümülatif data ADHD mevzusunda bizi daha da aydınlatıyor. Elde edilmiş bilgilerden biri de ADHD teşhisi koyulan hanımefendilerin sayısında görülmemiş bir artış yaşandığı. Acaba niçin? Kısa cevabı derhal vereyim, haberin ayrıntılarına sonrasında geçeceğim: ADHD araştırmalarını erkekler üstünde yapmışlar şu sebeple (ahahahhhahahaahaha)… Lisanımı mazur görün fakat 32 senedir yaşadıklarımın peşinden koca bir kahkaha gayriihtiyari geldi.
Her neyse geçelim haberimize, bundan sonrasında görevli bir editör üslubuyla yazmaya çalışacağım (yazamadı).
Milyonlarca hanım ADHD ile dünyaya geliyor (benim durumumda; teşekkürler babacığım!) fakat teşhisi yetişkinliklerinde ediniyorlar. Ve erişkin kadınlardaki bu teşhislerin sayısı son yıllarda fazlaca yükselişte. Bilhassa 2020-2022 içinde 23-49 yaşları içinde ADHD teşhisi koyulan hanımefendilerin sayısı neredeyse iki katına çıktı.
Covid-19 pandemisi, uzaktan sıhhat hizmetlerinin yaygınlaşması ve ADHD’nin toplumsal medyada popülerleşmesi, bu tanının “geçici bir trend” olduğu yönünde endişeleri de bununla beraber getirdi. Peki hakkaten bayanlara gereksiz yere tanı mı koyuluyor, yoksa dünya bu durumu yeni mi öğreniyor?
ADHD’nin 3 türü var: hiperaktivite, dikkatsizlik ve bunların birleşimi (kombine). Kız çocuklarında ve hanımlarda dikkatsizliğin ağırlıklı olduğu ADHD’ye yatkınlık mevcut. O da dağınıklık, unutkanlık ve bir göreve başlamada ve o görevi bitirmede güçlük anlamına geliyor (“Sıdal, sen niye başladığın hiçbir şeyin sonunu getirmiyorsun”).
Duke Üniversitesi’nden Hanımlarda ve Kız Çocuklarında ADHD Merkezi Eş Başkanı Julia Schechter, “Onlar genel anlamda daha hayalperesttirler, bulutların üstünde gezerler” diyor. Schechter’ın verdiği bilgilere gore, hiperaktivite ve kombine versiyonlarında bile kızların semptomları erkeklerden değişik. Kızlarda aşırı konuşma, parmaklarını saçlarına dolama, bacaklarını sallama ve duygusal tepkiler görüldüğünü aktaran Schechter, “Onların emareleri de aynı derecede zarar vericidir fakat radara takılmadan uçabilirler” demekte.
“Bir adam evladı hastalığı”
Klinik psikolog Kathleen Nadeau, 1999’da iki meslektaşıyla beraber Understanding Girls with ADHD (ADHD’li Kızları Idrak etmek) isminde kitabı yazdığında, şu demek oluyor ki ADHD’nin genç kızlarda iyi mi ortaya çıktığını anlama mevzusunda ilk adımlardan birini attığında, araştırma topluluğu hâlâ ADHD’nin bir “adam hastalığı” olduğu kanaatindeydi.
Nadeau, “Konferanslarda bizlere gülüyorlardı” diyor; bugün hanımlarda ADHD’de en yetkili adlardan biri olarak tanınıyor. Nadeau sözlerini şu şekilde sürdürüyor:
Bizlere, ‘Haftanın üç günü müdürün odasına gelmiş olarak, okuldan uzaklaştırma alan ve tükürük topu fırlatan bu oğlanlar var elimizde. Siz ise onur sıralamasında yer edinen bu uslu kızları almış, ADHD’leri bulunduğunu ileri sürüyorsunuz’ diyorlardı.
Her ne kadar bu tutum değişmeye başlasa da ADHD ile ilgili araştırmaların büyük çoğunluğu adam çocuklar ve erişkin erkekler üstünde yapıldığından bu durum, ADHD’nin hiperaktif, kaide tanımaz adam evladı stereotipinin oluşmasına yol açtı. ADHD’li kızlar okulda başarı göstermiş olabiliyor fakat bunun bir bedeli var: Bir ihtimal bir ödevden tam puan aldı fakat o ödev bundan önceki gece doğru muntazam uyumadan yazıldı ve öncesinde günler boyu zamanı olmasına karşın ödeve odaklanmak diye bir şey yoktu. Nadeau, “Kızlar, sorunlarını gizlemek için büyük çaba harcıyor, ‘Annemin, babamın, öğretmenin bana kızmasını istemiyorum’ diyor” ifadesine yer vermekte.
Uzmanlar buna maskeleme adını veriyor ya da bir öteki ifadeyle; hanım olarak sosyalleşmek, toplumsal beklentilerden dolayı onları semptomlarını telafi etmenin bir yolunu bulmaya itiyor. Nadeau, “Bir şeyi iyi yapmaları gerekiyorsa, öteki insanlardan minimum iki kat daha çok çaba harcamaları gerekiyor” demekte.
Yale Enfeksiyon ve Bağışıklık Merkezi’nde nörobilim alanında doktora sonrası emekler yürüten 31 yaşındaki Janna Moen ise yaşadıklarını “İnsanlara darmadağın bulunduğunu gösteremezsin” diye konu alıyor. Moen’e ADHD teşhisi 20’lerinin sonunda koyulmuş. Okulda hep en başarı göstermiş öğrenciler içinde yer aldığını ve başarı göstermiş bir kariyeri bulunduğunu vurgulayan Moen, senelerce semptomları maskelemenin akıl sağlığı ve kendine itimat sorunlarının ilerlemesine ve kişisel ilişkilerinde mücadelelere yol açtığını söylüyor.
Moen şeklinde çocukluktan itibaren ADHD emareleri gösteren kızlar ve hanımefendilerin semptomlarının duygusallıkla ya da öğrenme güçlüğü ile karıştırılma olasılığı oldukça yüksek ve bir uzman değerlendirilmesine yönlendirilme ihtimali oldukca düşük. Cinsiyetçi önyargılar da bunda büyük rol oynuyor. Bu mevzuda yürütülen iki çalışmada, öğretmenlere ADHD’li evlatların hikayeleri sunuldu ve bir noktada adlar kız adından adam adına dönüştürüldü. Adamların tedaviye ve ek desteğe yönlendirilme olasılığının arttığı görüldü. Tüm bu yanlış kanılar, ADHD’li kızların görmezden gelinmesine ve tedaviye erişememesine niçin oluyor.
John Hopkins Üniversitesi Tıp Fakültesi Yetişkinlerde Dikkat Eksikliği Bozukluğu Merkezi Başkanı David Goodman, çocuklarda ADHD görülme oranın erkeklerde üç iken, kızlarda bir olduğuna sadece yetişkinlerde bu oranın bire bir olarak saptandığına işaret ediyor. Kısaca Goodman, ADHD görülme oranın cinsiyetlerde eşit bulunduğunu fakat hanımefendilerin geç teşhis aldığını aktarıyor ve ekliyor:
“Çocuklar teşhis alıyor şu sebeple çocuklar etraflarındaki kişileri rahatsız ediyor ve onlara zarar veriyor. Yetişkinler teşhis alıyor şu sebeple onlar kendilerine zarar veriyor.”
Yürütücü işlevlerde bozulma
ADHD, yürütücü işlevlerde bozulma şu demek oluyor ki kişilerin etkinlik becerilerini yöneten plan yapma, bellek ve duygu düzenlemesi şeklinde mental süreçlerinde meydana gelen bozulma olarak ifade ediliyor.
Ve yetişkinlikte de kadınlardan yürütücü işlevlere yönelik talepler de arttığından, belirtilerin ADHD olarak tespit edilmesi iyice güçleşiyor. Bu belirtilerden hiperaktivite, iç huzursuzluk olarak; dikkatsizlik, ev işlerini tamamlamakta ya da teslim tarihlerine uymakta güçlük olarak; sav canlılık da bütçe yönetmede güçlük olarak kendini izah edebilir. Bu zorlukların yanı sıra, dışarıdan bakıldığında ADHD sahibi pek oldukca hanım yüksek başarı gösteren mükemmeliyetçiler olarak görülebilir. Fakat yanlış koyulmuş ya da koyulmamış bir tanının neticeleri oldukca ağır olabilir.
İlginizi çekebilir: Norveç 15 yaş altı çocuklara sosyal medyayı yasaklayacak!
Nörogelişimsel olarak yaşıtlarıyla kıyaslandığında ADHD’li hanımlarda anksiyete ve depresyon, madde bağımlılığı ve yeme bozukluğu daha sık görülüyor. ADHD’li hanımefendiler ek olarak, yakın partner şiddetine beş kat, intihar girişimine ise yedi kat daha yatkın. Erken yada plansız gebelik oranları daha yüksek. Danimarka’da yürütülen bir çalışmaya gore, ADHD’li hanımefendilerin erken ölüm riski erkeklere gore daha çok; öne sürülen sebebi ise, hanımefendilerin teşhise ve tedaviye ulaşmasındaki oranın azlığı.
Yola iyi mi devam edeceğim?
Ben ADHD’li olabileceğimi fark ettikten sonrasında kendimce yöntemler uygulamaya başladım. Konsantrasyonumun pamuk ipliğine bağlı bulunduğunu bildiğim için bazı önlemler alıyorum sözgelişi. Ek olarak, dürtüselliğimi azaltabilmek için alkol tüketimine ayar çekmem, Teoman şeklinde içkiyle arama mesafe koymam gerekti. Bundan dolayı dürtüsellik 30’dan sonrasında asla çekilmiyor (canım eskisi şeklinde enerjim yok enerjiim). Fakat bunlar bazı günler tamamen yatmamın önüne geçmiyor ya da kafamın içinde aynı anda beş orkestranın birden çalmasının… Oldukça zorlandığım noktada destek almam icap ettiğinin de farkındayım.
Şimdi ablamın büyük kızına bakıyorum, o gardırobun raflarına tırmanırken ya da soluğu kesilene kadar bir şeyler anlatırken onu izliyorum ve biliyorum ki benim yeğenim (ya da ileride çocuğum) bu mücadeleleri tek başına vermek zorunda kalmayacak. Dışarıdan toplumsal gözükse de arkadaşlık ilişkilerinde kendine itimat problemleri yaşamayacak, ne bileyim senelerce ablasının dostlarıyla takılmayacak, lise yıllığının ona ayrılan sayfalarının yarısı boş kalmayacak, sıhhatli arkadaşlıklar oluşturmayı ve duygularını yönetebilmeyi öğrenmesi 20’li yaşlarının sonunu bulmayacak. Bu tarz şeyleri yaşasa da tüm olanı biteni anlamlandırma serüveninde yanında birileri olacak. Dilerim ki başladığı ve bitiremediği kitaplardan bir dağı olmayacak; o dağın ve daha pek oldukca şeyin yükünü senelerce omuzlarında taşımayacak. Elimden geldiğince ona sabır göstereceğim ve rehber olacağım. Onu idrak etmek ve ona yol göstermek için yanında olacağım, biliyorum.
Not: Haberi asla bölünmeden yazdım. Gördüğünüz şeklinde ilgimizi çeken şeylere de oldukça güzel odaklanabiliyoruz…
Haberdeki bilimsel niteliği olan bilgiler National Geographic’in haberinden derlenmiştir.