Prof. Dr. Afşar Timuçin, (d. 1939; Akhisar, Manisa), Âzeri asıllı felsefeci, eleştirmen, çevirmen, ozan, yazar.
Afşar Timuçin, 31 Mayıs 1939 tarihinde Manisa, Akhisar’da devlet demiryolları evlerinin birinde hayata merhaba dedi, gözünü Isparta’da açtı. TCDD’de işyar olan babasının görevi sebebiyle birkaç yılda bir il değiştirerek öğrenimini sürdürdü. 1945’te Gaziantep Fevzipaşa’da ilkokula başladı, üçüncü ayda okuma yazmayı öğrendiği için ikinci sınıfa geçti. İlkokulu burada başarıya ulaşmış bir şekilde tamamlamış oldu. Fevzipaşa’da ortaokul yoktu. Bunun için ortaokula İslâhiye’ye gitmesi gerekiyordu. O da her gün trenle gidip gelmiş olarak başarısız bir yıl geçirdi. Babası 1951’de emekli oldu ve Adana’ya yerleştiler. Tepebağ Ortaokulu’nu okudu, liseye başladı. Bu kez İstanbul’a taşındılar. İstanbul Adam Lisesi’ne yazıldı. Burayı 1959-1960 ders senesinde bitirebildi. Bu yıllarda muhasebeci kâtipliği, çığırtkanlık, tezgâhlarlık, çevirmenlik, düzeltmenlik yapmış oldu.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı ve Felsefe Kısmı’nde okudu. Fakülteyi bitirmek üzereyken Kanada’ya gitti, Montreal Üniversitesi Felsefe Kısmı’ne yazıldı. 1965’te üçüncü sınıfa kabul edildi, 1967’de fakülteyi bitirip yurda döndü. Montreal’de evliliğe ilk adımını attı, bir oğlu oldu. 1968’de Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi’ne Fransızca okutmanı oldu. Eşi de psikiyatr uzmanı olarak görevini sürdürdü. Bir taraftan da “Descartes’çı Informasyon Kuramının Temellendirilişi” mevzusunda doktorasını tamamladı, felsefe doktoru unvanını aldı.
1975’te Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda vazife aldı, 1980’de doçent oldu, aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi’nde güzel duyu dersleri verdi, 1992’de profesörlüğe yükseltildi.
İlk öyküsü “Heykel”, Vatan gazetesinde yayımlandı. Hemen sonra öykü, şiir ve yazılarını çoğunlukla Yelken, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Yazko, Bilim ve Sanat, Şiir, Folklora Doğru, Yarın, Düşün, Felsefe Dergisi, İnsancıl, Ataç, Dönem, Milliyet Sanat, Papirüs benzer biçimde dergilerde yayımladı.
İstanbul’da Kavram Yayınlarını kurdu, Felsefe dergisini yayımladı. 1972-1973’te 4 sayı çıkardığı mecmua, 1977’de üç aylık olarak tekrardan yayımlandı (ilk sayı ekim-aralık 1977). Eray Canberk ve Mehmet Sert’in de yönetime katılmış olduğu bu dergide uygar felsefe problemlerine değinen metinler ve düşünürler ele alındı.
Afşar Timuçin, felsefeyle ilgili yapıtlarının yanı sıra, şiir, öykü, tecrübe etme, roman türünde de eserler verdi. Yalnız ya da dostlarıyla çeviriler yapmış oldu. Şiirde öz ve şekil yönünden bütünleşmiş bir sanat anlayışıyla insanı, toplumu, zamanı, zamanı sorgulayan şiirler yazdı. Şiirlerinde yalın ve açık bir söyleyişi benimsedi.
“Ozan duyarlığı” yazısında şair-şiir ilişkisini şu şekilde tanımladı:
“Hiçbir sanat yoktur ki sanatçı için hususi bir duyarlılık, hususi bir seziş, hususi bir bakış biçimi gerektirmesin. Bunun bir başka anlamı, şiir yazabilmek için ozan olmanın, fotoğraf yapabilmek için ressam olmanın, tiyatro yapabilmek için tiyatrocu olmanın bir zorunluluk olduğudur. İnsanlar genel anlamda sanatçıyı sanat yapmakta üst kabiliyetleri gelişmiş olan insan diye düşünmezler, doğuştan ya da başka bir yerden hususi kabiliyetleri olan (hususi kabiliyetleri aslına bakarsanız mevcud) insan diye düşünürler. Sanatçı dünyaya hazır gelmiş bir şahıs değildir, sanatçı olarak dünyaya düşmüş ya da gönderilmiş biri değildir. Bilincimiz eğilimlerimize gore gelişir, dünyayla ilişkilerimizin niteliğine gore gelişir. Ozan olmak da böylesi bir gelişmenin sonucudur. İnsanın ilkin kendini ozan kılması gerekir. Şiir yazabilmek için ozan olmak bir zorunluluktur. Şiir yazmak da ozan olmak için zorunluluktur. Öyleyse şiir yaza yaza ozan oluruz ve ozan olduğumuz süre ya da ozan olduğumuz için şiir yazarız.”
“Ayrılıkta Söylenmiş Bir Aşk Türküsü” şiiriyle 1970 TRT Başarı Ödülü’nü, Nâzını Hikmet’in Şiiri’yle 1979 TDK Eleştiri Ödülü’nü; 1997 Truva Ödülleri Şiir Ödülü’nü kazanmıştır. (Kaynak: ÇTD, temmuz-Ağustos 1995).
Araştırma-İnceleme-Tecrübe etme:
Şiir:
Roman:
Tercüme:
Yabancı dilde yayınları (şiir, öykü ve roman):
Ödülleri:
BİR GÜN ÖVGÜSÜ
Ben ölecek olduktan sonrasında
Musa’nın bir başka türlüsü İsa
Gece duran bir fesleğen saksıda
Gün branşında değişen kasımpatı
Akşam dar geçitlerde aldatıldı
Artık çiçek saymıyorlar akşamı
Sabah olsa olsa uzun selvidir
Duruşu ölümlerle gerilidir
-Yokluğunun tutarsız bir anlamı
Gece neye giderler cenk mı başlatıldı
Bir karanlık yanıyor
Nereye koşarlar dizili adımlarla
Kan en sonun da gene susuzluğu özlerken
Duyarlığım yarı yolda kalıyor
Niye bir tek bana bıraktın yamaçları
Seller içimi deşiyor düzenim dağılıyor
Yıkımı yorgunluğu ölümle sevişiyor
Sen gene bak baktıkça düzenim değişiyor
Yaralı itimatı dağ aşılmazlığında
Bilinmeyen bigün benzer biçimde aklında
Varlığıyla birden pençeleşiyor
Daralıyor güneşinin kapsamı
Karanlığı sarsılmaz anlamda gelişiyor
DENİZİN BEKLEDİĞİ
Seni sevmek mor denizlerdi birazcık
Ne kadar gidilse bir o denli bitmeyen
Umutlar ve yıkışmalar ardında direnilen
Seni sevmek mevsimler içinde en güzel yaz
Seni sevmek hayata devam etmenin aşılmaz büyüklüğü
Seni sevmek kan dolu yüzyılları korkutan
Ve sığınıp ılık kıyı kentlerine bir akşam
Seni sevmek evlatların düşlerinde görmüş olduğu
Varılırdı daha saydam günlere isteseler
İsteseler yalnızlık giremezdi evlere
Seni sevmek bir kırlangıç olacak bekleseler
Ve uçacak durmadan adasız denizlere
Kim bulacak cam kırığı gözlerinde sevgimi
Sonrasında yalnız kalmak benzer biçimde yoksulca uğuldayan
Tüm okyanusların baş eğdiği tek kaptan
Sana verdim geç diye tüm denizlerimi
ESKİ EV
Geçici dinginliğini kurar şüphe
Bir yağmur öncesinde bis susuşu çağrıştırır
Çoktan eridi biten bir yaz benzer biçimde
Yüklenerek aşınmaları tahtalar
Bir zamandır unuttuk merdivenleri
Ayak izleri öylece kaldılar
Sessiz bir şekilde dibe çökmüş anılarda
Okunmuyor artık karmakarışık
Gittikçe kapanan bir göz oluyor
Tahtalarda silinen bakışların artık
Söze vurulmaz bir yıpranmışlık
Günden güne gevşiyor çivilerden
Onarmalı basamakları boyamalı
Uydurma bir gök mavisine birazcık
Yeni gelenler merdiveni
Yeni kesilmiş tahtalardan sanırlar
Boya çekin yaşanmışın üzerine
Onlar orada okunmadan bırakılırlar
ANIŞ
Bense eski bir anı benzer biçimde çaldım kapını
Dinlen diye saçlarını taradım
Ayakların sıcaktı saçların ılık
Ben bir düş gibiydim uyanınca yitirilmiş
Düşler de anılar benzer biçimde karmakarışık
Nilüferler benzer biçimde birden sudaydın
Tanıdım bakışını
Sular gecelerden daha eski karanlık
Her çiçek sarısını içirirken toprağa
Yıkıntılar içinde sapsarı papatyaydın
SENİ DÜŞÜNDÜĞÜM TÜRKÜ
Benim bin canla sevip bin özlemle andığım
Bari gölgeni bırak bana
Su çiçeklerinin en güzel yanı budur
Giderken gölgelerini verirler suya
Sonbahar akşamları dal kıpırdamazken
Suda halkalanan gözleridir
Sen de gölgeni bırak bana
Gönlümün bin güzelliğiyle inanıp sevdiğim
Güzelliğini burada ince ince aratma
Bir kıyıya bigün inen fırtına
Şeklinde aniden bir şeyler bırak
Bir şeyleri soğut bir şeyleri yak
Dağıt bir şeyleri bir şeyleri kur
Kendini asla yokmuşsun benzer biçimde bırakma
Kafamın her yanıyla bir şeyler öğrendiğim
Sonsuza uzanan luk güzele vurgun tasa
Minimum bin yılda arayıp bulduğum
Bana aşk şiirleri yazdırma artık
Beni burada gölgen benzer biçimde bırakma
AYRILIKTA SÖYLENMİŞ BİR YAZ TÜRKÜSÜ
Gözlerine bakar ağlar
Bu son şarkı
Son ümit
Gitme hep burada kal
Bizimle kal bu kıyıda
Her yanına dokundum bakışının
Her yerini tanıdım göklerinin
Gün boyu sende uçtum
Dinlendim dallarında
Atlılar benzer biçimde yoruldum yanında
Uyudum
Ölür kıyı ölür yazlar
Alır götürür karakış
Her bahar her umuda mecburi mu
Niçin yolcusun bu kadar
Gideceksen
Al götür umudumu
Al götür sonuna kadar
ÇOCUK İŞİ
Tüm sokakların tozu var ellerinde
İçin bir su birikintisi
Üstünde kağıttan bir kayık
Biz deriz ki savaşlar savaşları izliyor
Sen dersin ki kaydırak oynasaydık
Akşam iner günün son uçlarına
Sular tüm değişti
Çiçek açtı karanlık
Sen dersin ki gece de gündüzdendir
Sen dersin ki gök size
Masmavi bir umuttur
Uzar gider sonsuza
Ben gök nedir anlamam
Bildiğim
Gök olmasa uçamazdı uçurtma
BEN KİMİM
Ben kimim yaramaz bir çocuk
Sessizliğiyle kendine gizlenen
Bugün bile simyacılar iyi fena
Bir şeyler bulup çıkarmak isterken
Ben kimim dönemin kıyısında direnen
Uçaklar uzaklara kanat vururken
Ben kimim kırılıp kalmış
Eski bir tekne benzer biçimde
Ben kimim çocuk düşlerinden
Anlaşılmaz ülkülere uzanmış
Ben kimim bilemiyorum
Açlığıyla olmadık sevgilerin
Bir küçücük bakışta oyalanan
Ben kimim olur olmaz zamanlarda
Kendine ve her şeye ağlayan
DERİNLEŞEN AKŞAMDA
Bir sigara yaktım durup düşündüm
Neyim var neyim yok döküverdim önüme
Tekrardan gözden geçirdim kendimi
Kendime yabancı düştüm gene
Iyi mi da sert davranmıştım kendime
Şimdi daha iyi anlıyorum
Ben sokakların kaide bilmez evladı
Bir başkası olabilir miydim asla
Kendi yerime
Birazcık da anılarla oyalansam
Yaşanmış ve bitirilmiş olanı
Nedense bir türlü sevemiyorum
Tekrardan yaşamayı düşünmüyorum
En güzel sevinçlerimi bile
Devamlı kendime dar geliyorum
Ne süre derinlerime dönsem
Yeni bir sayfa açılıyor önüme
Ne süre yeni bir şeyleri özlesem
Niçin bilmiyorum
Kaskatı bir karanlık yerleşiyor içime
SESSİZ AKŞAM DÜŞLERİ
Bembeyaz akşamlara çıkmak
Deniz kıyılarında ya da dağ başlarında
Daha doğar doğmaz sarhoş
Pırıl pırıl bir günden
Akşam gelin benzer biçimde süzüle süzüle
Yamaçlardan ağır ağır inerken
Seni duymak seni sevmek seni okşamak
Seni konuşmak ve seni susmak
İlk karanlıkla beraber erkenden
Senin hazırladığın sofraya oturmak
Senin yaydığın çarşafların üstüne
Uzanıp uzun uzun düşünmek seni
Dünyayı yepyeni güzelliklerle
Tekrardan yaratır benzer biçimde
Elinle kapladığın yorganı örtünüp
Seni duymak seni düşünmek seni bulmak
Haritaya yeni bir ada yazdırır benzer biçimde
Her yanını her şeyini öğrenmek
Saçlarını boynunu sırtını belini
Kollarını omuzlarını dizlerini ayaklarını
Hatta ayıp olmasın en gizli saklı yerlerini
Kısaca baştan sona seni ezberlemek
YOL TÜRKÜSÜ
Çiz beyaz haritalara mor kalemle
Asla görülmedik yepyeni kentleri
Hep oralara götür beni
Seninle olunca sıkılmam giderim
Çocuk yüreğinle sen kurarsın
Köprüleri alanları kuleleri
Panayırları ve çocuk bahçelerini
Çiz haritaların en güzel yerine
En güzel günleri ve geceleri
Seninle olunca çekinmem giderim
O kentlere yolcu diye çiz beni
Biletim pardesüm şemsiyem şapkam
Yüreğimde sevincim aklımda düşüncem
Iyi mi da oldukça karıştık birbirimize
Bu el hangimizin eli
Bu saçlar hangimizin
Senin gittiğin her yere giderim
ALİ’NİN TÜRKÜSÜ
Baba kar oldukça olunca balkonda
Çıkıp kardan adam yapalım mı
(İyi giyiniriz üşümeyiz)
Fakat ya kar tutmazsa
Eskiden yapmıştık
Havuç oturtmuştuk burnuna
Burnuna gene havuç oturtalım mı
Süpürge verelim mi eline gene
Bir güzel süpürsün mü karları
Kardan insanın başına koyalım mı şapkanı
Baba kar yağıyor
Dağlara çıkıp ikimiz de kayalım mı
Dağlar uzak olsun gideriz baba
Niçin gülmüyorsun niçin dağlara gitmiyoruz
Niçin kardan adam yapmıyoruz eskisi benzer biçimde
Niçin hep düşünüyorsun neyi kimi
Baba çıkıp kartopu oynayalım mı
(İyi giyiniriz üşümeyiz)
BİLGELERİN ÖLÜM TÜRKÜSÜ
Ölümün üzerine sünger çekin
Yaşayandan başkası bilmez yaşadığını
Ölümü zambaklarla süslemeyin
Giden aldı götürdü yanlışını
Geriye ümit kalmış benzer biçimde
Acıyı anılarla beslemeyin
Vazoya dün koyduğunuz çiçeği
Özetlemek gerekirse her şeyiyle aştığınız gerçeği
Ölü resimleriyle süslemeyin
Yalnızlığa o denli gücenmeyin
Saplanmayın informasyon kitaplarına
Çaresiz kalanı da anlayın
Basit lukları minik duyarlıkları
Akşamcılıkları hoş karşılayın
Sakın ölüme geç kalmayın
Kızmayın çanları erken çalana
Ölü evlerinde toplanmayın
Hele yaşadıysanız asla korkmayın
Ölüm el sürmez yaşayana
BİR AKŞAMDA ÇOCUKLARIN TÜRKÜSÜ
Baba nisan yağmurları bir panayır türküsüdür
Birazdan güneş açınca verecekler oyuncaklarımızı
Baba cenk olmasın cenk çıkarsa
Kirletirler göklerimizi yırtarlar uçurtmalarımızı
Baba cenk patlarsa en oldukça bizlere kızacaklar
Ağabeylerimiz kıracak çelimsiz bacaklarımızı
Bilyalarımızı ezecek tanklar düşlerimizi dövecek toplar
Çamurlara bulayacaklar nisan yağmurlarımızı
Güneşlerimizi ve aylarımızı söndürecekler
Kendi çocuklarına götürecekler kim bilir portakallarımızı
Baba onlar da çocuktur onlar da kuş dili bilir
Kuş dalı bakış açısından anlamış olur dal kuşu tüyünden tanır
Rüzgârlardan rüzgârlara yıkım gelmez hiçbir süre
O çocuklar o portakalları ölür de yemez
AŞK HERŞEYİ DENGELER
Adını andığımda bir deniz sessizliği
Kentin uzak yerlerine işlerdi
Martı çığlıkları ve vapur düdükleri
Kimi zaman de çılgınlıklar içinde
Bilenler hasret derdi
Bilmeyenler elbet kınamıştır
Dört yanımda kemikten kahkahalar
Hep bu şekilde yapmazlar mı
Adını andığımda bir yaban menekşesi
Sevinçlerle gözlerini çizerdi
Duvarlara camlara suyun yüzüne
Gör bendeki luğu
Adını andığımda susup kalırdım
Bir deniz açılırdı önüme
İki yanı silme çiçek tarlası
Nerelere gitmezdim
İçimde ellerinle kurduğun
Aşkın en büyük krallığı
BİR SERÜVENİN TANIMI
Hiçbir süre yenilmedi geceye
Sevincim de inancım da
Doğru diye bildiğim güzellikler
Hiçbir gün kendisinden uzak
Bir şeye değişmedi
Hiçbir gün yolda koymadı beni
Güvenim ve direncim
Düşerim sandılar dönerek baktılar
Gülerek geçip gittim
Evet ben tek başındaydım
Onlar oldukça yalnızdılar
Afşar TİMUÇİN
İletişim, çağdaş yaşamımızın temel taşları içinde yer ediniyor. Günümüzde sevdiklerimize, iş arkadaşlarımıza yada acil durumlarda…
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…
Yakın bir vakit sonrasında Dünya'ya veda edecek olan 'Mini Ay' aslen insanoğlu Dünya'da dolaşmaya başladıktan…
Babil’in En Varlıklı Adamı – George S. Clason Tür:KitapYazar:George S. ClasonYayınlanma Zamanı:2018Yayınevi:Butik Mevzusu Kitapta Babil’de…
Çoğunlukla genç Instagram kullanıcıları, kendileri için uygun bir profil olmayan Instagram fenomenlerine yada hesaplarına rastladıktan…
Netflix, geniş film, dizi, belgesel ve program arşivine haiz en iyi çevrimiçi gösterim platformların içinde…