Baby Reindeer incelemesi: 2024’ün en çarpıcı ve üzücü dizilerinden biri (iPhone’umdan gönderildi)

Uyarı: Bu yazı dizi hakkında spoiler içermektedir.


Açılış sekansında Baby Reindeer’ın bir güldürü bulunduğunu düşünmeniz mümkün.

Londra’da bir polis karakolunda geçen sahnede Donny Dunn’ın (filmin yaratıcısı Richard Gadd filmimizde kendisini canlandırıyor) ilgisiz bir polis memuruna takip edildiğini söylerken görürüz. Donny’nin çalmış olduğu barda tanıştığı bir karı onu takip etmekte ve günde yüzlerce e-posta göndermektedir.

Polis memuru “Bu e-postalar içinde sizi tehdit eden var mı?” diye sorar.

Donny “Evet” der ve akıllı telefonunu kaldırarak “Azca ilkin bir yumurta yedim” yazan mesajı gösterir.

Kafası karışmış görünen polisten “Bunun pek de tehditkâr bulunduğunu söyleyemem” şeklinde cevap alır.

Her ne kadar diyalog kulağa keyifli gelse de sahnede dipten gelen tekinsizlik var. Garabet ve korkunun bir karışımı hissediliyor. İşte Baby Reindeer’ın genelindeki gülmece da bu şekilde, tıpkı ince bir buz tabakası benzer biçimde. Ve yüzeyin derhal altında dolaşan karanlık ve tehlikeli bir şeyi maskeliyor.

Baby Reindeer ne konu alıyor?

Gadd’ın aynı adlı tek kişilik oyunundan uyarlanan bu mini dizi, sanatçının kendi yaşamından izler taşıyor. Kahramanımız Donny’le Londra’da bir barda vardiyalı olarak çalışırken ve stand-up komedyeni olarak isim halletmeye çabaladığı bir dönemde tanışıyoruz.

Donny’nin hususi yaşamı, ustalaşmış hayatından da karmaşık. Eski kız arkadaşının annesiyle beraber yaşıyor ve trans bir karı olan Teri’yle (Nava Mau) çıkıyor; cinselliği mevzusunda yaşamış olduğu kafa karışıklığı sebebiyle bu ilişkiyi gizli saklı tutmaya çalışıyor. Martha (Jessica Gunning) isminde bir yabancıya kibarlık edip çay ikram edince vakalar gelişiyor. Sempatik Martha göz açıp kapayıncaya kadar ürkütücü boyutlara varan bir halde ona yapışıyor.

Donny, parası çıkışmayan Martha’ya bir fincan çay ikram eder ve vakalar gelişir…
Credit: Ed Miller / Netflix

Martha ilk bölümün sonunda, Donny’ye ‘keşke insanların fermuarı olsa da açıp bedenlerinin içine girebilsem’ dedikten kısa bir süre sonrasında, “İçimde senin benim ölümüm olabileceğine dair bir his var” diye fısıldıyor. Aralarında geçen ilk diyalogların çoğunda olduğu benzer biçimde, bu da eğer bu kadar tedirgin edici olmasaydı keyifli sayılabilecek bir yorum.

Baby Reindeer’ı seyretmek bir çok vakit zor

Gadd’ın dizisi sırasıyla gülünç, asabı bozuyor, bol miktarda geriyor, hem de sevinç ve hüzün dolu. Bir kategoriye sokmak zor. Kim bilir yedi bölüm süresince devam eden tek tema peş peşe yaşanmış olan olayların ne kadar sinir bozucu olduğu. İzleme deneyimi birçok nedenden dolayı insanoğlunun içini daraltıyor. Ve aslına bakarsak tamamı dizinin samimiyetinden kaynaklanıyor.

Donny’nin standup gösterilerini seyretmek, tam da ‘gülünç olmaya çalışan’ bir komedyenden bekleyeceğimiz benzer biçimde birazcık utanç verici. Komiklikleri sık sık sessizlikle karşılanıyor, kimi zaman de yuhalanıyor. Hatta birkaç kez izleyicilerin arasından bağıran şahıs Martha oluyor. Ortaya çıkan karşılıklı atışmalar (senaryonun bütününde olduğu benzer biçimde) son derecede gerçekçi. İnsanda bir köşede iki büklüm kıvrılıp yatma isteği uyandırıyor.

Martha o denli iyi çizilmiş ve Gunning tarafınca o denli zekice oynanmış bir karakter ki, gözlerinizi ondan ayırmanız neredeyse imkânsız. Bazen Stephen King’in Misery’sindeki Kathy Bates’i çağrıştırıyor. Öfkesi ve şiddetiyle insanı ürkütüyor; kimi zamanlarda yalnız garip ve birazcık da acınası bir figür benzer biçimde. Dizi, ona karşı duyduğu sempatiyle savaşım etmeye çalışan Donny ile aynı şeyleri hissetmemizi sağlıyor.

Dunn’ın standup performansını seyretmek ayrı bir dert.
Credit: Ed Miller/Netflix

Filmin başlarında Martha’nın gerçekte kim bulunduğunu anlamaya çalışan Donny’nin onu tek odalı ve darmadağınık evine kadar takip etmiş olduğu ve penceresinden içeri bakmış olduğu bir sahne var. Doğal ki ses çıkarıyor ve Martha onu tam olarak saklanmadan fark ediyor. Normal olarak eve döndüğünde onu bekleyen başka bir (yazım hatalarıyla dolu) e-posta var. Dizi süresince onlarca defa gördüğümüz benzer biçimde Donny ne vakit kendisini kurtarmak için bir şeyler halletmeye çalışsa, bu çaba iğrenç bir halde geri tepiyor.

Sadece hikâyenin Martha ile ilgili kısmı, dizinin rahatsız edici unsurlarından yalnız bir tanesi. Donny’nin seneler ilkin başına gelen ve sapığıyla olan iletişimi dahil tüm yaşamını etkileyen bir vaka, sezonun tam ortasında uzun bir flashback süresince anlatılıyor. Michaela Coel’in görkemli filmi I May Destroy You’yu anımsatan bu bölüm, izleyiciyi fazlaca zorluyor sadece kahramanımızın psikolojisi hakkında daha çok şey öğrenmemizi sağlıyor. Hikâyeyi kendi yaşadıklarına dayandırarak özetleyen Gadd hakikaten muhteşem bir performans sergiliyor.

Baby Reindeer’a dair aklınızdan çıkmayacak bazı şeyler

Baby Reindeer’da hata bulmak oldukca zor. Oyunculuklar her yönüyle muhteşem, Gadd’ın senaristliği oldukca iyi ve izleyiciyi uzaklaştırabilecek tek şey mevzunun karanlık oluşu. Dizi sert ve samimi. Ek olarak karakterler bizim arzu ettiğimiz şeyleri yapmıyor ve onlardan beklediğimiz kararları vermiyor.

Akıldan çıkarması zor bazı anlamış olur var; ufak ve garip ‘iPhone’umdan gönderildi’ vinyetleri, gerçek hayatta da yaşandığını bildiğiniz rahatsız edici kesitler ve can yakacak kadar kuvvetli birkaç sekans. Dizinin sonlarına doğru standup sahnesinde geçen hususi bir sahne var ki, TV’den izleyebileceğimiz en yürek burkan monologlardan biri olabilir.

Fakat finalde hiçbir şeyin düzeldiği yok. Bu net bir çözüme kavuşan türden dizilerden değil. Karmaşık, düşündürücü ve (tıpkı etkisinden kurtulması zor bir rüya benzer biçimde) jenerik bittikten oldukca sonrasında bile dahi kafanızı kurcalıyor.

Popülaritesi hızla artan dizi web dedektiflerinin radarına girdi. Daha önce de aktardığımız gibi pek oldukca TikTok ve X/Twitter kullanıcısı karakterlerin gerçek kimliğini bulmaya çalışıyor.

Peki iyi mi izlenir? Baby Reindeer’ı Netflix’te seyredebilirsiniz.


Sam Haysom, Mashable’ın İngiltere ekibinde editör.

(Toplam: 5, Bugün: 1 )

Site Footer