Karakterler
Mahmut Makal: Bir köy enstitüsünden genç bir öğretmendir. “Bir el beni dürtüyor. Gördüğüm her insan, hayvan ya da her şey bana ‘Benim adıma konuş’ dercesine sesleniyor. Anadolu’nun bilinmeyen köyünü anlatmak isterim.” diyen yazar, aydınlanmanın simgesi olarak görmüş olduğu hocayla Anadolu gerçeklerini anlattır.
Mevzusu
Mahmut Makal kitapta işsizlik, susuzluk, toprak ağalığı, aydın-köylü gerilimi, sıhhat sisteminin yetersizliği, bilgisizlik, eşkıyalık, dini anane ve hurafeler şeklinde sorunları ele alıyor.
Bilhassa kitabına roman denilmesinden korkan yazar, eserinin gördüklerinden ve yaşadıklarından ibaret bulunduğunu her fırsatta vurgulamıştır. Kitapta geçen diyalogların mahalli ağızla yazılmış olması da dikkat çekicidir.
Mamidefendi Anadolu’da öğretmendir. Okumuş olduğu yazı ve hikâyelerden; İnsanların günlük hayatlarında çektikleri onlarca sıkıntıyı ispatlamak için görmüş olduğu ve yaşamış olduğu vakaları yazmaya karar verir. Bunu yaparken de zorlanıyor. Bir tahtadan iki taş sofra yapınca, ailesi devamlı karşı çıkarak sofrayı kırar. Şu sebeple evde bir oda vardır. Hepimiz bu odada yer, uyur, oturur. Bundan dolayı Mamidefendi, hepimiz uyuduktan sonrasında devamlı iki dizinin üstüne koyduğu defterle yazmaya çalışır. Kış, köydeki en zor mevsimdir. Yaşadıkları köyde toprak oldukca verimli olmadığı için insanoğlu kış için mahsullerine doyamazlar. Çoğu zaman devamlı bulgur, yoksa kuru ekmek bölgeler. Ekmek haftalık yapılır. Kurudukça üstü ıslatılarak yenir. Burada doğan çocuklar çoğu zaman kafi beslenmedikleri için birkaç ay içinde ölürler. Şu sebeple ne anne, ne de yeni doğan emzirmeye kafi gelecek kadar yiyecek alamaz. Yaşayan ise bir halde hayata tutunur. İnsanların tek bir giysisi var, devamlı yamalayarak giyilmeye devam eder. Bayanların ayakkabısı yoktur, devamlı ayakkabısız yürürler. Bu yüzden ayaklarının altları devamlı çatlaktır. Köydeki evlerde su ve elektrik yok. Suyu karşı köye taşırlar. Bu kış için oldukca zor bir iştir.
Köyde çoğunlukla tarımla uğraşırlar. Doğal ki ilkin midelerini doyurmak ve mümkünse satabilmek için ekin yetiştirirler. Tarlalarını öküzle sürmek zorundalar fakat çoğunun öküzü yoktur. Bu yüzden eşeklere başvururlar. Kendilerinde hayvan yoksa… Köyde yoksulluk artar. Köyde bilime, okumaya ve hatta okula asla ehemmiyet vermezler. Aileler çocuklarını yalnız mecburi olduğundan okula gönderir. Mamidefendi ise okul haricinde tüm işlerinde köylülerin yardımına koşar. Tarlaları sürer, hayvanlara bakar, su taşır ve hatta kimi zaman hekim olarak çalışır. Ona devamlı bir yabancı şeklinde davranırlar. Herhangi bir iş yapmak istemezler. Bu durum öğretmeninizi devamlı incitir. Ek olarak köylerde şeyh ve hafızlara büyük ehemmiyet verilmektedir. Tarikat üyesi olmayan neredeyse asla kimse yoktur. Bu yerlerin reisleri müritlerini soyup soğana çevirse bile kimsenin haberi olmuyor. Bigün köye yirmi yaşlarında bir hafız gelir. Hafız’ın hocaları onun asla sevmediğini ve dinden başka hakikat olmadığını söyleyince Mamidefendi bulunmuş olduğu yerden kovulur. Bu onun için en zor an oldu. Sabah okul vakti ulaştığında artık kendini tutamayan Mamidefendi, kendisine saygı gösteren ve selamlayan öğrencilerinin yanından koşarak geçip hafızın tarafındaki camiye gittiğini görünce hıçkıra hıçkıra ağlamaya adım atar.
Ödülleri
Bizim Köy 1950’de yayımlandığında toplumun geniş kesimlerinde tam anlamıyla bir depreme yol açtı. Yazarın, 17 yaşlarında gencecik bir öğretmenken kaleme almaya başladığı “köy notları” kitap haline getirilip de basılmış olduğu süre ilkin iktidarın öfkesini üstüne çekti. Şu sebeple köyden yükselen yoksulluk çığlığı, kulaklarını ve gözlerini her türlü olumsuzluğa kapamak isteyenlere, köyleri yemyeşil, verimli, güzel köylü kızlarının berrak pınarlardan su taşımış olduğu bölgeler olarak gösterme çabasında olanlara atılan bir tokattı. Köylerde hâlâ taş devrinin yaşandığı gerçeğini dile getirmenin bir cezası olacaktı normal olarak. Her yer kar altındayken, köylere ulaşım sağlanamazken köyünde öğrencilerini “hayata yapmaya” çalışan genç öğretmenin haberi olmadı kitabının kopardığı gürültüden. Karlar erimeye başlayıp, yollar açılınca ilk ziyaretçileri jandarmalar oldu Makal’ın. Tutuklandı. Bizim Köy ise tam tersine çeşitli dillere çevrilip ülke sınırlarını aşmaya başladı.
Devrin cumhurbaşkanı, yazarı Çankaya Köşkü’ne çağrı ettiğinde, bu tutum Demokrat Parti’nin köye ve köylünün problemlerine ehemmiyet vermesi olarak algılandı. Fakat bu da uzun sürmedi. Ilkin çeşitli karalamaların boy hedefi haline gelen Köy Enstitüleri kapatıldı, peşinden Enstitülü öğretmenlere baskılar başladı. Köye ve köylülerin içinde bulunmuş olduğu çağdışı koşullara değinen yazarlara, aydınlara karşı sistemli bir linç kampanyası başlatıldı.
Tahsin Yücel’in “Bizim Köy 1950’de bir başyapıttı. 1995’te de bir başyapıt” saptaması, aradan geçen yarım asırlık bir sürece karşın, yazarın ve eserinin hâlâ güncelliğini koruduğunu göstermesi açısından son aşama isabetli bir değerlendirme.
Bizim Köy, Türk edebiyatında köy gerçekliğine dayanan bir ilk kitap ve toplumcu gerçekçiliğin öncüsü olarak kabul edilmektedir.
ABD'de yetkililer, 30 yıl sonrasında ilk kez “sıhhatli gıdanın” ne işe yaradığını tekrardan tanımladı ve…
Lazarus'un Genel Özeti Lazarus, ünlü yazar Lars Kepler'in kaleme aldığı sürükleyici bir thriller romanıdır. Kitap,…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Ne ilk ne sonuncusun Düşüp de bu tuzağa kaybeden Kendini terk eder insan Aslen aşktan…
AZERİCE SÖZLERİ Biz hər şeyi bilə bilə ayrılmışıq Dərd çəkmişik ölə ölə ayrılmışıq Ürəyi mənim…
Suni zekâ günlük yaşamımıza girdiğinden bu yana mevzu genel olarak birkaç bağlamda tartışılıyor. İşimizi elimizden…