Itina gösterilmiş bir konser seyretmek damakta süper ötesi bir tat bırakıyor ki… Nüanslarına dikkat edilmiş bir şov bir seyirci olarak sahnedeki sanatçının, grubun ve tüm ekibin size aslına bakarsak ne kadar saygı duyduğunun da bir göstergesi. Bunlara şu yüzden değiniyorum; bu çapta bir konserin seyircisini büyük oranda doyum etmesi şaşırtıcı değil sadece minik fakat özenli ve mühim dokunuşlar, büyük bir konseri “unutulmaz” bir konsere dönüştürüyor. Brian Adams, 18 Ekim akşamı Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda tam da tarifteki benzer biçimde unutulmaz bir konsere imza attı. Kanadalı efsanevi müzisyen, söz yazarı 2022’de çıkardığı şahane albümü So Happy It Hurts çerçevesinde gerçekleştirdiği So Happy It Hurts Tour kapsamında İstanbul’a geldi.
Adams’ın bu şehirde hususi bir yeri mevcut. 28 Temmuz 1992’de İnönü Stadyumu’nda verdiği konser, tarihe Türkiye’nin ilk stadyum konseri olarak geçti. Adams gelmişken bir de Do I Have To Say The Words adlı parçasına İstanbul’da klip çekecekti… Parçanın uzun versiyonunda konserden görüntüler de yer almakta. (Keşke burada da Do I Have To Say The Words çalsaydı diyeceğim fakat 30 şarkı çaldıkları için ses etmiyorum!)
Velhasıl günümüze dönmekte yarar var. Turnenin bir standartı olarak beyazlar içinde sahneye çıkan Adams takdir edilesi bir şekilde dakikti. Tam 21.00’de sahneye çıktı ve neredeyse iki buçuk saat süresince sahneden inmedi. Kendisine konserde birlikte rol alan grubu -davulda Pat Steward, tuşlularda Gary Breit ve gitarda gecenin kesinlikle yıldızlarından Keith Scott- ortalama bir 10 dakika ara verdi sadece 65 yaşındaki Adams bu arayı tek başına söylediği akustik parçalarla değerlendirerek sahneden asla inmedi.
Yer yer yapmış olduğu yaş şakalarıyla güldüren Adams dile kolay 30 parça çaldı. Turneyle paralel olarak ağırlığı 40. yaşına doğru artık günleri sayan (5 Kasım 1984 tarihindeki) efsanevi Reckless albümüne verdi ve bu albümden 7 parça çaldı.
Normal olarak Summer of ’69, Heaven (konserde çaldıkları upbeat verisyonu lezizdi), Please Forgive Me, Run To You ve doğal ki (Everything I Do) I Do It for You da bu 30 parçalık setlist’te kendisine yer buldu.
Konsere dair ince detaylara da değinelim:
- Ilk olarak Adams, “Merhaba” diyerek seyirciyi selamlarken dördüncü kez geldiği İstanbul’un kendisi için hususi bir kent bulunduğunu altını çizdi. Oldukça nazik ve sahnede oradan oraya koşturacak kadar da enerjikti. Shine a Light‘ta Filistin ve Lübnan’a destek ışığı göndermeyi unutmadı.
- Konser öncesi eşimle dikkatimizi çekecek kadar oldukça fazla yabancı seyirci mevcuttu. Adams da bunu “Aramızda bugün İran’dan Rusya’dan İngiltere’den izleyiciler var” diyerek duyurdu.
- Izleyiciler içinde dolaşan dev balonlar oldukça eğlenceliydi ve tam da artık gitmeleri ihtiyaç duyulan noktada gözden kayboldular.
- Drone’lar yardımıyla uçurulan So Happy It Hurts balon otomobili da oldukça hoş bir detaydı.
- You Belong To Me‘deki “dans yarışması” da unutulmazdı. Seyircinin iştirakı olağanüstüydü.
- Önde ısrarla kendisini çeken bir seyirciye küçük bir tepki gösterdi ki haklıydı. Öğrendiğim kadarıyla organizasyon konseri önden takip edenleri çekim yapmamaları mevzusunda “Sanatçı göz göze olmayı istiyor” diyerek uyarmış. Ek olarak Adams, gözlerinin içine bakan ve elinde (görebildiğim kadarıyla) “Biggest Fan” yazılı bir pankart tutan küçük seyirciyle tatlı bir iletişime de girdi. Kendisine bir seyircinin uzattığı plağı da imzaladı.
- Grupla beraber şahane bir reji performansı da izledik. Oldukça iyi planlanmış, tıkır tıkır işleyen bir reji, grubun ahengiyle birleşince konseri görsel olarak da hafızalara kazıdı.
Tüm bunların yanında izleyici kısmına birazcık daha yakından bakmak gerekiyor. Söylediğim benzer biçimde büyük seviyede şahane bir izleyici vardı. Katılım güzeldi, insanoğlu şarkılara beklediğimden daha oldukça eşlik ettiler ve hatta Bryan Adams da gözle görülür şekilde sahneden mutlu ayrıldı. İstanbul konseri ek olarak turnenin görece uzun konserleri içinde da yer aldı. Fakat konserde ciddi bir kitle kamerasını neredeyse asla indirmedi! Cep telefonlarının zoom kalitesinin artması o denli da iyi olmadı galiba…
Paylaşımını yapmış olup konserden ayrılanlar!
Bir de paylaşım tutkunlarının ilkin (Everything I Do) I Do It for You sonrasında da Summer of ’69‘dan sonrasında konseri terk etmeleri vardı ki sormayın… Bilhassa bu iki parça iyi ki akustik aradan sonrasında gelen son bölüm diyebileceğimiz bölümdeydi. Düşünün biz kalanlar Summer of ’69‘ın arkasından beş parça daha dinledik.
Idrak etmek güç… Bir ihtimal toplu taşıma ile ulaşım için görece “ters” bir yer olan Batı Ataşehir’de 23.00’ü o kadar da geçirmek istememiş olabilir bir kısım izleyici. Girişte İstanbul gerçeklerini yaşadık; çıkışta da bu gerçekler rol oynamış olabilir. Gene de anlayamıyorum… Girişte şöyleki oldu: 19.00 olarak anlatılan kapı açılışı, bir çok mesai sonrası yollara düşen insanlardan oluşan bir kitlenin katılacağı bir cuma akşamı konseri için doğal ki göstermelik oluyor. Meydana getirecek da bir şey yok ayrıca.
Haliyle ön grup da yokken 20.00 sularında uzayan sıralar eşliğinde salona giriş yapılmış oldu. Korktuğumuz benzer biçimde olmadığının da altını çizelim; ortalama 15 dakika sürdü içeri girmemiz. Bence oldukça makul. Konser alanında yeme-içme olanaklarının da oldukça oldukça kısıtlı olması dikkat çekiciydi. Aslına bakarsanız içeride para harcamamak kötü da olmadı. :’)
Velhasıl düşünüyorum da asla detone olmadı. Çok büyük sesi hala büyüleyiciydi. Mızıkası, gitarları, arada eline almış olduğu bas gitarı… İyi bir konser izleyeceğimizi tahmin ediyordum sadece unutulmaz bir gece olacağını ve çıkışta Bryan Adams hayranı olacağımı tahmin etmiyordum!