Ceyhun Atuf Kansu Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Ceyhun Atuf KANSU (d. 7 Aralık 1919, Bostancı, İstanbul – ö. 17 Mart 1978, Ankara) Yazar, şair.

Ceyhun Atuf Kansu

Ceyhun Atuf Kansu, eğitimci anne ve babanın, Müfdale Hanım ve Nafi Atuf Bey’in oğlu, gazeteci Işık Kansu’nun babasıdır. Annesinin ölümü üzerine, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na omuz vermek üzere Ankara’ya geçen babasının yanına gönderildi. İlkokulu Ankara Necatibey İlkokulu’nda (1932) tamamladı. Ortaöğrenimini Ankara Gazi Lisesi’nde (1938) bitirdi.

Yayımlanmış ilk şiiri de Gazi Lisesi’nin dergisi Filiz’de 15 ocak 1938’de yayımlandı. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okurken ilk kitapları çıktı: Bir Çocuk Bahçesi’nde (1941), Bağbozumu Sofrası (1944). Bu iki kitabında, doğa, çocuk ve yurt sevgisine ağırlık verdi. Bu arada, birçok dergide de yazı ve şiirleri yayımlandı.

Tıp Fakültesi’ni tamamlayıp (1944), ihtisasını çocuk hastalıkları üzerine yaptı. Bir süre Ankara’nın gecekondu semti Altındağ’da sağlık ocağına benzer bir poliklinik açarak, halk çocuklarına sağlık hizmeti götürmeye çalıştı. Bu dönem içinde Çocuklar Gemisi (1946) adlı kitabı çıktı. Kendi isteğiyle Tokat/Turhal’a gitti ve Turhal Şeker Fabrikası’nda uzun yıllar doktorluk yaptı. Turhal’da bulunduğu dönem içinde halkın sorunlarına eğildiği, yurdu ve bu yurdun insanlarını betimlediği şiirlerinden oluşan Yanık Hava (1951), Haziran Defteri (1955) ve Yurdumdan (1960) adlı şiir kitapları çıktı. 1959 yılında Ankara’ya geldi ve Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü ve Ankara Şeker Fabrikası’nda doktorluğa başladı.

1960’lı yılların ardından şiirleri ve yazılarını toplumsal sorunlar ve Mustafa Kemal Atatürk‘ün öğretisi üzerinde yoğunlaştırdı. Bunun dışında çok sayıda dergi ve gazetede yazıları ve şiirleri yayımlandı.

İlk yıllarda Gençlik dergisinde (1938-1941) yayımladığı ilk şiirleri Bir Çocuk Bahçesinde adlı yapıtı oluşturdu. Bu şiirleri inkılapçı Gençlik’te çıkanlar (1941-1943) izledi, onlar da Bağbozumu’nda toplandı. Bu şiirlerinde “halk şiiri geleneğini” sürdürdü. 1940-1945 yılları arasında da ürünlerini Ülkü ve Millet dergilerinde yayımladı.

1945 sonrası Yeni Şiire geçti, toplumcu gerçekçi şiirin özellikle 1960’tan başlayarak başarılı ustası durumuna geldi. 1940’lı yıllarda filizlenen Yeni Şiir akımı içinde yer aldı, bir anlamda 1940 kuşağı şairi sayıldı. Ama Garipçilere de en uzak bir şair konumunu korudu.

Şiirden bekleneni, şiirin neyi anlatması gerektiğini şöyle anlattı:

“Şiir, insan olarak bireyin kişisel birikimini sözcüklerle topluma taşıyan bir sanattır. Şiirden beklenen, bireylerle arasındaki duygu, duyarlık iletişimini sağlaması; bireyden gelen duyarlık birikimi bildiriye, herkesi ortak etmesidir. Şiir bu ortak duyarlıkta, bireyin tarih içindeki yerini, davranışını, tutumunu, bakış açısını anlatmalıdır. Bu, bireyle birlikte yaşanan bir toplum-tarih kesitini anlatmak, çağı anlatmak demektir.”

Ankara’da geçirdiği bir rahatsızlık sonucu yaşama gözlerini yumdu. Ölümünden sonra Vecihi Timuroğlu, yayımlanmış şiir kitaplarını derledi. Bu kitaplar, İş Bankası Yayınları arasında çıktı. Muzaffer Uyguner‘in titiz çalışmaları sonucunda Kansu’nun kitaplaşmamış şiir ve düzyazıları da derlendi. Bu çalışma sonucunda 1991 yılında Güneş Salkımı, 1992 yılında da Bir Kasabadan Resimler, 1994 yılında Halk Albümü adlı kitaplarla, kitaplaşmamış şiirleri gün yüzüne çıktı.

İlgaz dergisinde daha önce yayımlanmış olan “Söylevi Okurken” adlı dizisi, diğer dergilerde yayımlanan Söylev’e ilişkin yazılarla birlikte Bilgi Yayınevi’nce Söylevi Okurken adıyla basıldı. Ayrıca 1996’da Atatürkçü Olmak, 1997’de de Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, Cumhuriyet Ağacı, Halk Önderi Atatürk, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı adlı kitaplarının yeni basımları yapıldı.

Kansu’nun yayımlanmamış şiirlerinin bir başka seçkisi olan Kardeş Sofrası da yine Bilgi Yayınevi tarafından 2004 yılında basıldı. Köy Öğretmenine Mektuplar (1964; Türk Dil Kurumu 1965 Deneme Ödülü’nü), Sakarya Meydan Savaşı, Behçet Kemal Çağlar Ödülü’nü kazandı (1970).

Ceyhun Atuf Kansu adına ailesi tarafından düzenlenen şiir ödülü her yıl bir şairimize veriliyor. 1986 yılında konulan Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, ilk olarak 1993 yılında Sivas’ta yitirdiğimiz Behçet Aysan, Eylül yapıtıyla kazanmıştı. Ardından, sırasıyla 1987’de Şükrü Erbaş Yolculuk, 1988’de Emirhan Oğuz Ateş Hırsızları Söylencesi, 1989’da Müslim Çelik Peryavşan, 1990’da Salih Bolat Karşılaşma, 1991’de Ahmet Ada Aşk Her Yerde, 1992’de Hüseyin Yurttaş Kod Adı Mansur, 1993’te Hidayet Karakuş Sesini Bana Bırak ve 1994’te Abdülkadir Budak İmzası Gül adlı yapıtlarıyla ödülü aldılar. 1995 yılında da ödül, Sürek Avında Dünya adlı kitabıyla Ali Cengizkan’a verildi. 1996’da Gültekin Emre Taşı Sula, 1997’de Oya Uysal Uçuruma Düşen Nehir adlı yapıtıyla ödülü kazandı. 1998’de Suyla Sınanmış Şiirler’le Ahmet Uysal, 1999’da Suç Duyurusu’yla Hicri İzgören, 2000’de Yer Bezinden Bir Köle’yle Hüseyin Peker, 2001’de Ateşin Düştüğü Yer’le Arif Berberoğlu, 2002’de Sözümüz Vardı’yla Ahmet Özer, 2003’te Kumral Gökkuşağı’yla Turgay Fişekçi ve 2004’te Yalnız Karanfil Sokağı’yla Aydın Hatipoğlu 2005’te Yorgun Denge’yle Hüseyin Atabaş ödülü alan şairler oldu.

Ceyhun Atuf Kansu’nun Eserleri

Şiir:

  • Bir Çocuk Bahçe, sinde (1941),
  • Bağbozumu Sofrası (1944),
  • Çocuklar Gemisi (1946),
  • Yanık Hava (1951),
  • Haziran Defteri (1955),
  • Yurdumdan Şiirler (1960),
  • Bağımsızlık Gülü(1965),
  • Sakarya Meydan Savası (1970),
  • Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü (1970).

Makale, İnceleme, Deneme:

  • Turhal Dolaylarında Çocuk Bakımı (1954),
  • Anneler Soruyorlar (I. cilt, 1959, II. cilt 1961),
  • Tonguç’un Kitapları (1964),
  • Atatürk Devriminin Temeli: Ya Bağımsızlık Ya Ölüm (1964),
  • Hekimlik Andı (1964),
  • Anayasa ve Yasalar (1965),
  • Köy Öğretmenine Mektuplar (1964; TDK 1965 Deneme Ödülü’nü kazandı),
  • Atatürkçü Olmak (1966),
  • Devrimcinin Takvimi (1962),
  • Sevgi Elması (1972),
  • Cahilliğin ve Teknik Yetersizliğin Giderilmesinde Köy Entitüleri Uygulamasından Çıkan Sonuçlar (Cevat Geray, Hürrem Arman’la, 1968),
  • Cumhuriyet Bayrağı Altında: Yaşam Öykümde Devrim (1973),
  • Cumhuriyet Ağacı (1973),
  • Halk Önderi Atatürk (1972),
  • Atatürk ve Kurtuluş Savaşı (radyo konuşmaları, 1969-1972),
  • Balım Kız Dalım Oğul (yurt yazıları, 1971).
  • Dram Kaynağı Olarak Söylev (1980),
  • Halk Albümü(der. Muzaffer Uyguner, 1994),

Çocuk Kitapları:

  • İyi İnsan Mehmet Ali (öykü, 1964),
  • Üvey Ana (öykü. 1964),
  • Sihirli Değnek (1941),
  • Güneş Salkımı (kitaplarına girmemiş yazı ve şiirler, ö.s. der. Muzaffer Uyguner, 1991),
  • Söylevi Okurken (ö.s. der. Muzaffer Uyguner, 1996),
  • Bir Kasabadan Resimler (ö.s. 1991),
  • Tahir ile Zühre (halk öyküsü, Sevgi Elması adıyla. 1972).

Ödülleri:

  • 1965 Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü Köy Öğretmenine Mektuplar ile
  • 1966 Yeditepe Şiir Armağanı
  • 1970 Behçet Kemal Çağlar Ödülü Sakarya Meydan Savaşı ile

Ceyhun Atuf Kansu

Ceyhun Atuf Kansu’nun Şiirlerinden Örnekler

Dünyanın Bütün Çiçekleri

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin…ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları…
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

Yaramız

İlk yaram diken yarası,
Çakır dikeni yeşildir aldanılır,
Kavgalarda, gezintilerde, çocuk keşiflerinde
Ah, yaralandım diyebilirsiniz.
Bütün dikenleri bağışlıyorum.

Sonra sonra açılan boşluklardan
Sevdiğiniz, dost olduğunuz, bel bağladığınız
Birinin kayıp gittiğini hatırlarsanız,
Sessizce, ah yaralandım diyebilirsiniz,
Bütün ölenleri bağışlıyorum.

Başıboş gezdiğiniz bahar günlerinde,
Kalb ağrısı, kalb yarası dedikleri
İlk aşkınızın acıları başlar,
Ah, yaralandım diyebilirsiniz,
Bütün kadınları bağışlıyorum.

Sonra gezip göreceksiniz, öğreneceksiniz,
Hele Paşalı’dan Fakılı’ya, o sonsuz ekenekte,
Kökünü tarla faresinin kemirdiği buğdaya,
Buğdaya benziyeceksiniz?
Bir acı, bir acı ki kemirecek kalbinizi kökünden,
Gezdikçe, gördükçe, öğrendikçe,
Bütün acılardan gayri, üstün ve ağır,
O acıyı çekeceksiniz ömrünüzce.
Buğday misali, köksüz, kemirilmiş,
Yerlere serili, başlarınız düşmüş,
Yatacaksınız aynı toprağın üstünde,
Kıraç yorgan bin yılları örtmüş…
Bu acıda ne çocukluk, ne ölüm, ne aşk,
Yalnızca bir tek şey gizli günahlarımız…
Çekeceğiz gördükçe, gezdikçe, öğrendikçe,
Bağışlayamayız hiç bir zaman kendimizi…

Eski Orman

Binlerce yerin var senin öpülesi
Binlerce adım gezilesi gözlerin
Şifalı otlarından Hippokrates’in

Bir eski magaradan çıktım yoluna
İncir kokuyor ortalık ay bahçesi
Bileklerin bekler binlerce yıl tutulası

Akça kavak ormanı mıdır desem
Binlerce yıldır dinlenmeyen başımı
Uğultularla çağırır akça göğsün, yatılası

Yağmur

Bu yağmur, bu güzel bu serin yağmur.
Yağıyor bu sabah sanki içimde.
Dokunma gözlerim yağmur doludur,
Bulutlar içimin derinliğinde.

Çimenler ıslanır, yollar ıslanır,
Çağırır pencerem, yağmur seslenir.
Ufuklar bu beyaz renkle sislenir,
Yaşarım bir yağmur serinliğinde.

Beyaz bulutlara aşık olurum,
Geçerler üstümden bakar kalırım,
Bulutlar başımda düştür, dalarım
Dinlerim tarlama yağan yağmuru.

Oluk oluk akar, eğleşir gider,
Yapraklarla bir şey söyleşir gider.
Gider, güzel yağmur, ağlaşır gider,
Yıkayıp bırakır gönlümü duru.

Bir Çocuk Bahçesinde

Çocuklar benide alın içerinize,
Ben de güzel oyunlar oynamayı bilirim,
Çocuklar, imreniyorum şimdi size,
Yıllar oluyor ki kırıldı çemberim.

Ben de başımı avuçlarımın içine alıp,
Saatlerce havuzdaki balıklara bakardım,
Bana mendil sallayan Tanrıya gülüp
Konuşmak için yanına çıkardım.

Benim de devleri vardı masallarımın,
Keloğlan kahramanıydı sihirli dünyanın
Periler uyurdu altında kiraz dallarının
Bir çini kadar zengindi içi rüyamın.

Benim de sapanlarım vardı söğüt dalından yapılı
Benim de kuşlarım vardı kafessiz ve şen,
Bir güzel evim vardı ki altın kapılı.
Benim de bir annem vardı ağlarken gülen.

Yanık Hava

Maviler içinde gördüm bir gün menevşemi
Yayla tutmuş başlamış aşkımın gül mevsimi.
Zühre olup yol düşmüş çeker beni şavkından,
O ışıldar sevdasından, ben yanarım aşkından,
Ben senin yüzünden güzelim konup göçücü oldum,
Böyle dağdan dağa yoldan yola geçici oldum.

Bir gün yine beyazlar içinde gördüm,
Kastı nedir bilmem, bir kere gönül verdim,
Turna derler böylesine halk türküsünde,
Çifte hasrettir uyuya kalmış göğsünde,
Aşkın dilini öğrenmeye Karacaoğlana varsam,
Diller döksem, güller döksem rüyasına uyandırsam.

Bir gün yine gördüm ki pembeler giyinmiş,
Güllerin aynasına bakıp ta övünmüş,
Sarı saçları düşmüş tel tel olmuş.
Şu garip gönlümü kul eden o ince bel olmuş,
Sorsam razı olur, hoşnut olur darılmaz,
Neyleyim ki inceciktir, dal kırılır, sarılmaz.

Bir gün de baktım giyinmiş macar olmuş,
Göğsünde Budin’in gülleri açar olmuş,
Karmendir güzel çingenelerin hası,
Kanlı olur Troubadour’ların rüyası,
Ah, şol meydanda ölesim gelir,
Bir gün bakarsınız İspanya’dan sesim gelir.

Ah, efendim ben ne diyarlar gezdim,
Türküler içinde bir de bu türküyü yazdım,
Aşktır rüzgârların en hovardası,
Bozulur insanın düzeni yıkılır obası,
Yeniden düzen tutmaya kervan kalkar yol alır,
Beri yanda yanık türkü kalır!

Lirik Şarkı

Öt, güzel serçe, öt yeşil çalıda,
Sabahın sesini duyayım senden,
Şarkınla beraber gir penceremden,
Oyununu oyna renkli halıda.

Meşe dallarından uçup bana gel,
Gel, güzel serçem gel, böğürtlenlerden,
Saksılarım, baygın fesleğenlerden,
Ve güllerim bütün güllerden güzel.

Bir delice sevinç, çocuk sevinci
Ötüyor dallarda, gel güzel sevinç!
Ruhum bir şadırvan, eğil eğil iç,
Çınar yaprağıyla dokunmuş içi.

Sabahı taşıyan o en güzel kuş,
Şarkısıyla göçmüş uzak kırlara,
Veda et bu bahar o şarkılara,
Senin pencereni serçen unutmuş.

Edebiyat

(Toplam: 5, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer