Çölyak hastalarına müjde! Bilim insanları nihayet glüten zincirinin en önemli halkasını keşfetti

Aşağı yukarı her 100 kişiden biri, yapıt oranda bile olsa glüten içeren bir besin tükettiğinde mide ve bağırsak sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor.

Bir domino tesiri halinde açığa çıkan immünolojik tepkilerin kökeninde genlerimiz yatıyor olsa da katkıda bulunan oldukca sayıda unsur de var. Bu da glütene verilen tepkiyi oluşturan vakalar zincirini net bir halde ortaya koymamıza engel oluyor.

Kanada’da bulunan McMaster Üniversitesi’nden bilim adamları, transgenik fareleri kullanarak, bağırsağın iç yüzeyini oluşturan hücrelerin bu süreçte oynadığı eleştiri görevi ortaya koydu. Bu sayede yeni tedaviler için oldukca büyük bir adım atılmış oldu. Araştırma bilim dergisi Gastroenterology‘de yayımlandı.

Çölyak hastalığı özünde glüten isminde olan bir protein grubunun bağırsaklardaki varlığıyla tetiklenen bir otoimmün bozukluk. Buğday, arpa, çavdar benzer biçimde glütenli tahılları içeren herhangi bir gıdanın (bir başka deyişle hamur harcı işlerinin, ekmek ve makarna çeşitlerinin mühim bir kısmı) tüketimi, çölyaklı insanlarda şişlik, ağrı, ishal, kabızlık ve hatta reflü ve kusma riskini bununla beraber getiriyor.

Halihazırda çölyak semptomlarından kaçınmanın tek yolu, tetikleyici gıdalardan uzak durmak.

McMasters Üniversitesi’nden gastroenteroloji uzmanı Dr. Elena Verdu, “Günümüzde çölyak hastalığını tedavi etmenin tek yolu, glüteni beslenmeden tamamen çıkarmak. Bunu yapmak oldukca zor ve uzmanlar glütensiz beslenmenin yetersizliği mevzusunda aynı fikir” diye konuştu.

HLA-DQ2.5 ve HLA-DQ8 genlerine dikkat!

Çölyak hastaları üstünde meydana getirilen testler, ortalama yüzde 90’ında HLA-DQ2.5 isminde olan bir gen çifti olduğuna, geri kalan yüzde 10’unda ise HLA-DQ8 adlı benzer bir gen olduğuna işaret ediyor. (HLA, “human leukocyte antigen” şu demek oluyor ki insan lökosit antijeni teriminin kısaltması.)

Öteki HLA proteinlerinde olduğu benzer biçimde, bu proteinler de vücudu daha ilkin işgal edip yenilmiş olan zararı olan maddelerin parçalarını saklayıp öteki müdafa dokularını hazırlıklı olmaları mevzusunda uyarıyor.

HLA-DQ2.5 ve HLA-DQ8 özelinde konuşmamız gerekirse, bu proteinler, sindirme dirençli glüten peptit parçalarını tutuyor ve katil T hücrelerine ava çıkmaları için buyruk veriyor.

Sadece ne yazık ki bu emirler tehdit kabul edilen maddelerle vücuttaki benzer görünüme haiz başka maddeleri ayırt edebilecek kadar net değil. Bu da söz mevzusu genleri taşıyanların bir takım otoimmün hastalığın riskini taşımış olduğu anlamına geliyor.

Sadece HLA-DQ2.5 yada HLA-DQ8 genlerine haiz hepimiz çölyak benzer biçimde bir otoimmün hastalık geliştirecek diye bir kaide yok. Bunun ortaya çıkması için ilk olarak glüten parçacıklarının peptitle bağlanan ve onu daha da tanınmaz hale getiren bir taşıyıcı enzim yöntemiyle bağırsak duvarından geçirilmesi gerekiyor.

Bu taşıyıcı enzimin bağırsaklara salınmasından, bağırsak duvarıdaki hücreler görevli. Bir başka deyişle bü hücreler hastalığın erken aşamalarında eleştiri bir role haiz. Dahsı bu hücreler hem de HLA-DQ2.5 ve HLA-DQ8’in dahil olduğu ve genel anlamda bağırsaklardaki inflamasyon tepkileriyle yönetilen protein ailesinin ifadesinden de görevli.

Araştırmacıların şu ana kadar net bir halde ortaya koyamadığı şey, çölyak hastalığı olan kişilerdeki bu koşulların, patolojinin içindeki rolüydü.

Acı çeken eylemsiz seyirciler değiller

Zincirdeki bu eleştiri halkaya odaklanmak isteyen araştırmacılar, ilk olarak farelere insanlarda bulunan HLA-DQ2.5 genlerini nakletti. Arkasından bu farelerin bağırsaklarını kaplayan dokuları oluşturan hücrelerdeki büyük bağışıklık kompleksinin ifadesi, tedavi edilmiş ve edilmemiş çölyak hastalığı olan insanlarla karşılaştırıldı.

Arkasından farelerin bağırsak hücreleri kullanılarak canlı bağırsak modelleri oluşturuldu. Burada amaç bağışıklık proteinlerinin ifadesini yakından incelemekti. Bağırsak modellerine evvelinde sindirilmiş ve tüm haldeki glütenin yanı sıra çeşitli inflamasyon tetikleyiciler verildi.

McMasters Üniversitesi’nden biyomedikal mühendis Tohid Didar, “Bu sayede spesifik sebepleri ve neticeleri ayıklayıp tepkinin gelişip gelişmediğini ve iyi mi geliştiğini kanıtlamış olduk” dedi.

Araştırmacılar, bağırsağın iç yüzeyini kaplayan hücrelerin vücudu glütenden arındırma sürecinde acı çeken eylemsiz seyirciler olmadığını net bir halde gösterdi. Aksine hücreler süreçte eleştiri bir rol oynuyor bağırsak bakterileri tarafınca ayrıştırılmış glüten parçacıklarının bir karışımını sunuyor ve enzimleri glütene hususi bağışıklık hücrelerine birinci elden ulaştırıyordu.

Çölyakta rol oynayan doku türlerini ve inflamasyon mikroplarının bu dokuları iyi mi desteklediğini bilmek, araştırmacılara, gelecekte geliştirilecek tedaviler için mühim hedefler beliriyor. Bu da dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanoğlunun, rahatsız olmadan glütenli gıdalar tüketebileceği bir gelecek anlamına geliyor.


Science Alert‘ün haberini Sevin Turan Türkçeleştirdi. Fotoğraf: Pexels.

(Toplam: 1, Bugün: 1 )

Site Footer