Tür: | Roman |
Yazar: | Selahattin Demirtaş |
Yayınlanma Zamanı: | 2023 |
Yayınevi: | Dipnot |
Mevzusu
Selahattin Demirtaş, altı senelik hapis hayatında beş kitap çıkararak yazmayı bir direnişe dönüştürüyor. Günümüz imkânlarının kullanılamadığı bu yazma eylemi kurşun kalem ve silgiyle yapılıyor. Aracın önemini kaybedip amacın ehemmiyet kazanılmış olduğu bu eserlerden biri de DAD, bir¬ öykü kitabı… Dokuz ayrı hikâyeden oluşan DAD çekirdeğinde adalete vurgu yapıyor. Kitabın teması, hukuk, vicdan, toplumda kabul gören adaletsizlikler çevresinde örülmüş. Esprili bir üslupla yazılan yaratı akıcı ve keyifli. Her bir öykü sayfa sayısı azca fakat roman olacak kadar etkili mevzuları işlemiş.
Demirtaş, bu öykülerinde okurlarını seyahate çıkarıyor: İstanbul çöplüğünden adalet sarayı koridorlarına, lüks villalardan vergi dairelerine, tenha adalardan tımarhaneye uzanan; yer yer bilimkurgu ya da absürt komediye bürünen; yanlış anlamalarla, gıllıgışlı ihanetlerle, fantezilerle örülü bir cümbüş hem de.
Çöplük
Bakmasını bilen çöplükte; derslik mücadelesi tarihinin anlatıldığı bir akademiyi görür. Burada her şey çöp olmakla eşitlenmiş olsa da varlıklı ile yoksul mahallelerden taşınan çöpler arasındaki fark burada da belirgin bir derslik çelişkilerine ve hatta derslik çatışmalarına neden olur. Şöyleki uzaktan bakarak bile hangi çöp tepesinin varlıklı bir mahalleye ilişkin olduğu anlayabilirsiniz, bu sebeple martılar orada birikir ve en amansız kavga o çöplerin üstünde yaşanır. Bu çöplüğün yeni sakinlerinden Ahmet, beş ay ilkin Mardin’deki bir sığınma kampında gönüllü olarak çalışan yirmi yedi yaşlarında makine mühendisi bir gençtir. IS’in Kobani’ye saldırısından kaçıp Suruç’a sığınanların kalmış olduğu sığınmacı kampında gönüllü çalışan Ahmet, kampın altyapı ve lojistik sistemlerinden mesuldür. Gönüllülerin arasındaki onunla aynı yaşlarındaki Eleni ise oradaki küçüklere savaşın yarattığı ruhsal tahribatın etkilerini azaltmak ve destek vermek için oradadır. İki genç bir süre sonrasında yakınlaşırlar fakat Eleni üç ay sonrasında kamptan ayrılır ve IS ile savaşırken yaşamını kaybeder. Eleni’nin babası Ermeni anası Türk’tür. Fransa’da yaşayan aile, Eleni’nin telefonundaki fotoğraflardan genç adama ulaşırlar. Eleni’nin abisi Turay, polistir. Fransa istihbaratından edinmiş olduğu informasyon ve belgeleri kurye vasıtasıyla Ahmet’e gönderir. Ahmet; IS ile bazı devlet görevlilerinin iş birliğini ispatlayacak bu belgeleri güvendikleri bir gazeteciye vermek isterler. Ne var ki bu gazeteci tutuklanır. Elinde belgelerle öylece kalan Ahmet yakalanmamak için çöp otomobilinin arkasına takılır ve aylarını geçireceği bu çöplüğe neredeyse yerleşir. Gazetecinin hapisten çıkmış olduğu gün onun da buradan kurtulacağı gündür.
Dad
DAD Norveççe’de “senet”, İngilizce de “baba”, Bengalce’de “beklemek”, Hintçe’de “mercimek”, Kürtçe’de “ADALET” demek.
Beş ayda beş katliam! Bu cinayetlerin ortak yönü, maktullerin hepsinin suçlarını ispatlayan delillere karşın özgür bırakılmış saldırı zanlıları olmalarıdır.
Yasal boşluklardan yararlanarak ceza almaktan kurtulan bu suçlular seri katliam şeklinde ölümle cezalandırılırlar. Tecavüzcü ilkin toplumsal medyadan bulunup, onun ilgi alanı olan ufak çocuk yada mağdur edebileceği şahıs kisvesinde davranılarak zanlı ile arkadaşlık kurulunur, sonrasında buluşma ayarlanıp öldürülen tecavüzcü önceki kabahat delilleri ve DAD kartviziti ile beraber vaka yerine bırakılıyordur.
Derya da bu kabahat dosyalarına bakan avukatlardandır. Derya, yoksullara, hanım derneklerine gönüllü hukuk danışmanlığı veren vicdanlı bir hanımdır. Şoförü ve yakın koruması olan Didem ve Asmin, avukatlık bürosunun tüm işlerini koordine eden hem çalışanları hem dostlarıdır. Her iki genç kız da hanıma destek kuruluşları yardımıyla Derya ile tanışmış ve davalarını takip etmektedir. Didem, ulusal bir tekvandocu, dünya genelinde başarıları olan yürekli bir hanımdır. Mesleki bir haksızlıkla uğramış olduğu için ideallerinden uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Asmin ise üniversite eğitimine devam eden, bilgisayar kurdu bir gençtir, hem de koordinatörlük görevini de üstlenmiştir. Bir gösteriye katılıp çarpıcı söz attığı için uzun bir süre hapiste kalır, beraat eder fakat okulundan da olur. Derya avukat bu iki genç kızın hem devam eden davalarını takip ediyor hem de onlara iş vererek destek oluyordur. Bu iki kızın bir başka ortak özelliği de geçmiş yıllarda rahatsızlık ve tecavüze uğramış olmalarıdır. Derya, Asmin ve Didem doğrusu DAD, adaleti yeryüzüne getirmeye kararlıdırlar, bu sebeple onlar için adaleti aramak ve getirmek yaşamın birinci önceliğidir.
Beni Unutma
Kerem Ayazmalı, 33 yaşlarında, internasyonal bir yat ve tekne firmasının satış ve pazarlama müdürüdür. Eşi Buseyle yiyecek yerken telefonuna gelen ileti ve fotoğraflar, onun aldatıldığının kati kanıtıdır. Gördükleri karşısında yıkılan Kerem, masayı terk edip, tekneyle denize açılır, kafasına dayadığı silahla yaşamına son vermek ister. Kerem’e mesajları gönderen Yasemin de aldatılan bir eştir. O da tıpkı kerem benzer biçimde hayatına son vermek ister. Kerem’i son bir kez daha arar. Bu konuşmanın sonunda Kerem fotoğraflara yeniden bakar, eşinin iki yıl ilkin aldırmış olduğu benin varlığını görür. Yasemin’i arayıp fotoğrafların ne zamana ilişkin bulunduğunu sorar. Gönderilen resimlerin evliliğinden öncesine ilişkin bulunduğunu öğrenir… Yasemin, Kerem’in uyarılarından sonrasında fotoğraflara yeniden bakar. Şeytan ayrıntıda gizlidir. Otel odasının hep aynı olduğu resimlerdeki saat ve takvim değişik gün ve yılları da göstermektedir. Bu onun senelerdir aldatıldığının kanıtıdır. Kendisinin ve eşinin çalışmış oldukları bu otele gider. Ona bu fotoğrafları gönderen arkadaşıyla eşini beraber görecektir.
Haydar Haydar
Serkan ve Haydar üniversite yıllarından arkadaştırlar. İkisi de inşaat mühendisliği bölümünde okurlar fakat Haydar inşaat firmasının oğlu Serkan ise Siirt’ten okumak için şehre gelen bir Anadolu çocuğudur. Okulun ilk senesinde iki genç devrimcilik hayalleriyle eylemlere katılırlar. Sonraki seneler Haydar için heyecanı kalmayan devrimcilik yerini yeni maceralara bırakır. Doğal olarak Serkan’da peş peşe onu takip eder. Serkan mezun olduktan memleketine geri döner, kısa süreli işler bulur fakat istediği ve sevilmiş olduğu bir işe girememiştir. Haydar tam bu günlerde ona reddetmeyeceği bir teklifle gelir. İzmir’de büyük bir dinlence köyünün inşaatının başına geçmesi ister. Serkan için bulunmaz tekliftir. İşine dört elle sarılmış olur. Haydar’ın aslolan niyeti farklıdır. Arkadaşını teknoloji hırsızlığı yapması için çağrı etmiştir. İşin aslını öğrenen Serkan sabahı zor eder. Siirt’e geri döner. Haydar yakasını bırakmayıp daha cazip tekliflerle gelse de o kabul etmez.
Alınyazısı
Ulaş Yayla, dört yıl iktisat eğitimi almasına karşın mesleğini sevemeyen gençlerdendir. Yaşamış olduğu yerin ufaklığına karşın hayalleri büyüktür. Ulaş, çocukluğundan itibaren edebiyata ilgilidir. Aralıklarla yazdığı hikâye ve romanları yayınevlerine gönderir. Kafi ilgiyi göremez. Kendi imkânlarıyla bastırdığı kitabı gene kendi olanaklarıyla dağıtır. Bir taraftan da ufak işlerde emek vererek para biriktirmeye adım atar. Yaşamış olduğu ülkeden umudunu kesen genç dünyayı gezmeye ve seyyah bir yazar olmayı hedef edinir. İkinci el almış olduğu otomobiliyle İpsala sınır kapısından Yunanistan’a geçecektir. Silivri’de yol üstü lokantalarından birine mola verir. Ceren’le tanışmaları da bu sayede olur. Yiyecek getirip götürürken genç kızla söyleşi eder. Çıkarken de yazdığı kitap, -Yıkımı- armağan eder. Ceren’de kendisi benzer biçimde edebiyata meraklı hatta onun benzer biçimde yazmayı seven bir genç kızdır. O da kendi kitabını armağan eder. Ulaş yoluna devam etmek için çıksa da gidemez. Ertesi gün gene aynı yere gelir. Bu bir süre devam ettikten sonrasında iki genç evlenirler ve evlatları olur. Ceren’in ani rahatsızlığı ve vefatı onun yaşamındaki en büyük acıdır. Sevilmiş olduğu kadının ondan son isteği yazmaya devam etmesidir. Ulaş, kaybetmiş olduğu eşini yazdığı hikâyelerle yaşatır. Ceren’in gidemediği, yapamadığı, yaşayamadığı yaşamı ona her gün yeni bir yaşam armağan ederek yazarak yaşatır.
Kartonpiyer
Muttalip, kartonpiyer ustasıdır. Üç kuruş maaşla sigortasız çalışan Muttalip herhangi bir işbırakımı hareketine kalksa anında kapının önüne koyulacağının da farkındadır. Hayalleri elindeki imkanlarla sınırlanan gencin âşık olmaya bile hakkı yoktur. Platonik aşkı markette kasiyerlik icra eden, adını yaka kartından bilmiş olduğu Mehtap’tır. Ne var ki kahramanımızın marketten alışveriş yapabilmesi de neredeyse imkânsızdır. Bir süre sonrasında Mehtap’a kendini fark ettirmeyi başarır. Kendince, Mehtapla buluşma bile ayarlamıştır. 14 Şubat sevgililer gününe denk getirmiş olduğu buluşma da onun tamamen yanlış anlamasıdır. Zira Mehtap evlerinin kartonpiyerini yapmasını istemiş, buluşmaya da babasıyla gelmiştir. Çekingen genç büyük umutlarla almış olduğu hediyelerle ortada kalır. Genç kız, onun niyetini anladığında Muttalib’i kendinden uzaklaştırmak için elinden geleni yapar. Yaşam zor, evlenmek daha zor olsa gerek. Muttalip, değiştiremediği hayatına, bakış açısını değiştirir, adını da “mutluluk penceresi” koyar.
Yar
Zelal Hemşire çalmış olduğu akıl hastanesinin sendika temsilcisidir. Hak hukuk bilen, koruyup gözeten tavrıyla tanıyan her insanın sevilmiş olduğu birisidir. Geçirdiği trafik kazasında yaşamını kaybeder. Fakat bu kaza cinayetten farksızdır. Kamyon şoförü Vedat, Zelal hemşirenin aracını sıkıştırıp kaza yapmasına sebep olur. Uçurumdan yuvarlanan aracın yanına gittiğinde Vedat, Zelal ve ufak oğlunu sağ olduklarını görmüş olduğu halde yardım çağırmaz öylece bırakıp kaçar. Yirmi saat sonrasında cesetlerine ulaşılır. Genç kadının eşi Atakan yaşamış olduğu acıyı kaldıramaz ardında uzun bir mektup bırakarak yaşamına son verir. Suçlu bir süre sonrasında yakalanır fakat araya hatırlı kişileri koyduğu için akıl hastası raporu verilip gönderilir. Rapor verilir verilmesine fakat suçlu ne hapis yatar ne de tedavi edilir. Bunun üstüne Zelal’in çalmış olduğu hastane doktorları duruma itiraz eder. Vedat akıl hastanesine yatırılır. Hasta olmadığını söylese de artık oldukca geçtir. Verilen ilaçların yanı sıra, Vedat’ın adının Atakan olduğuna inandırılır. Atakan’ın son yazdığı mektup sanki kendi yazmış benzer biçimde ona onlarca defa okutturulur. Vedat bir süre sonrasında yaşattığı acıyı kendisi yaşamaya başlayacaktır.
Dürüye’min Güğümleri
Cemal, vergi müfettişidir. Eşi Düriye üç kuruş maaşın yetmediğinden devamlı şikâyet eder. Oysaki Cemal ve arkadaşı Suat senelerce aldıkları rüşveti banka hesaplarında biriktirmişlerdir. Kabaran banka hesabıyla Cemal, sudan bir bahane bulup eşini terk eder. Bodrum katta bir daire bulup üç ay kadar yaşayacak sonrasında İbiza adasına gidecek oraya yerleşecektir. Tuttuğu evin sahibi kayıptır. Dul eşe yardım edeyim derken mahallede adı dedektife çıkar. Yitik babasını arayan genç bir hanıma yardım ederken aradıkları yaşlı adam yerine gıyabında kendinin mezarına ulaşır. Bir türlü kendisinin sağ bulunduğunu kanıtlayamaz. Zira eşi Düriye o evi terk ettiğinde kaza yapıp yaşamını kaybeden yaşlı insanın kimliğini Cemal’inkiyle değiştirmiştir. Düriye, Cemal’in arkadaşı Suat yardımıyla tüm banka hesaplarından haberdar olmuş, hatta Suat’ la beraber İbiza adasına yerleşmişlerdir.
Çıplak
Cahit Sıtkı’nın “Otuz Beş Yaş” şiiri benzer biçimde yaşam. Amansız hastalık otuz beşe ramak kala, yakasına yapışmış bir delikanlı, ölmeden ilkin yapılacak on şeyi belirler. Yapılacak şeyler anlam ifade etmeyen ve nafiledir aslına bakarsak. Vakit akıp giderken yaşamın anlamını belirleyen şey ona neyi ne kadar nakşedildiğidir. Yaşamak için ilk koşul sıhhatli olmak değil, istekli olmaktır. İran’da saçı göründü diye “ahlaksız polis” tarafınca katledilen Jina Mahsa Âmini benzer biçimde nice ölümler sessiz sedasız seyredilince insanoğlu ne kadar yaşamın anlamını bilir ve sorgular. Ölüm hep başkasına biçilir. Kendini orada gören oldukca azdır.
Hayal oluşturmak, ümit etmek, gerçekleştirmek… İlkini hepimiz yapar, ikincisini direnenler, üçüncüsünü ise riski göze alanlar.
Başlangıçta koku birazcık zorluyordu. Kanıksadım fakat. Hatta seviyorum artık bu kokuyu. Yanık benzer biçimde. Yaşamın gerçek kokusu. Kent çöplüğü benzer biçimde kokuyor diyesim var fakat burası esasen kent çöplüğü. Beş aydır burada yaşıyorum. Tamı tamına dört ay on sekiz gün. Duvara astığım devasa bir kartonum var, her gün için bir çentik atıyorum üstüne, mahpuslar benzer biçimde. Oldukca rüzgar olduğunda duvardan düşüyor. “Evim” günün birinde tümden uçup giderse şaşırmam.
Selahattin Demirtaş, bu yeni öykülerinde okurlarını benzersiz bir seyrana çıkarıyor: İstanbul çöplüğünden adalet sarayı koridorlarına, lüks villalardan vergi dairelerine, tenha adalardan tımarhanelere uzanan; yer yer bilimkurgu ya da absürt komediye bürünen; yanlış anlamalarla, gıllıgışlı ihanetlerle, mükemmel fantezilerle örülü; insan ruhunun gizemli dehlizlerinde acı ve tatlı kahkahalar attıran düşsel bir cümbüş.
Kemerlerinizi bağlayın…
(Tanıtım Bülteninden)
KARAGÖZ traktör römorku imalatı Konya Ali Karagöz, Yeni Hurdacılar Sitesi Dişci Hoca Efendi Cad. Karatay…
Gümüş Parke ADVERTISEMENT Firma bilgileri Fax : - Gsm : +90 536 674 91 96…
OpenAI'ın ChatGPT Search özelliği, ChatGPT Plus kullanıcılarına Ekim ayında sunuldu. Geçtiğimiz hafta da tüm kullanıcılara…
Pelikan Dosyası – John GrishamKarakterlerDarby Shaw: Hukuk fakültesinde okuyan akıllı ve kesin bir talebe. Hikâyenin…
Hemen hemen herhangi bir astronot Mars'a adım atmadı. Sadece insanların Kızıl Gezegen'de izini bırakmadığını da…
Kar Yağarken – Halid Ziya UşaklıgilKarakterlerNurettin: Romanın ana karakteri, içsel sorgulamalarla dolu, duygusal bir delikanlı.…