DİL ÜSTÜNE (Montaigne) – Deneme Örneği

DİL ÜSTÜNE (Montaigne) – Tecrübe etme Örneği

Fikir ve sanat adamları sözleri ve yazılarıyla dile kıymet kazandırırlar. Bu işi, dile yenilikler getirmekten fazlaca onu bükmek, olanaklarını çoğaltmak, enerjisini çoğaltmak kanalıyla yaparlar. Yeni sözcükler getirmezler. Onları zenginleştirirler, anlamlarını ve kullanımlarını, sağlamlaştırır, derinleştirirler onlara alışılmamış bir çeşni verirler; fakat bunu da dört bir yanı düşünerek, ustalıkla yaparlar. Zamanımızın yazarlarına bakınca her insanın harcı olmadığı anlaşılıyor bu işin. Hepimiz benzer biçimde konuşmayı küçümseyerek cüretli işlere girişiyorlar. Fakat hünersizlik ve zevksizlik yüzünden yaya kalıyorlar.

Ortaya bir sürü mecburi tuhaflıklar; soğuk, anlam ifade etmeyen yapmacıklar çıkarıyorlar, bunlar anlatılmak istenen şeyi yükseltecek yerde alçaltıyor. Yenilik oldu mu bayılıyorlar.

İşe yarayıp yaramadığı umurlarında değil. Yeni bir sözcük kullanmak isteğiyle eskisini atıyorlar, bir çok kez de attıkları sözcük yenisinden daha güçlü, daha diri duruyor.

Lügatımızda varlıklı olanaklar görüyorum; fakat onu pek azca işlemişiz. Avda ve muharebede kullandığımız kaba dille neler yapılmaz; dilden bol miktarda sözcük alabiliriz. Konuşma dilinin deyimleri otlar benzer biçimde yer değiştirdikçe daha gürbüz, daha verimli oluyor.

Dilimiz varlıklı olmasına varlıklı fakat, daha çok kıvraklık ve sağlamlık ister. Fazlaca yerde coşkun bir düşünceyi kaldırmıyor. Sıkı bir yürüyüşe geçtiniz mi, dil gevşeyip kalıyor. O vakit Latince’ye veya Yunancaya başvurmak zorunda kalıyorsunuz. Halkın ağzındaki sözcüklerin enerjisini biz kolay kolay göremiyoruz. Bundan dolayı orta malı olarak kullanıla kullanıla bu sözcükler ayağa düşmüş, güzellikleri bayağılaşmış. Nice kıymetli sözler, güzel benzetmeler vardır ki halkın ağzına düştükten sonrasında, zaman içinde renkleri bulanmış, güzellikleri solmuştur. Fakat burunları koku alanlar bu deyimlerin tadına varırlar, onları ilk kez söylemiş olanların kıymeti de yere düşmekle kaybolmaz.

Bilimler de her şeyi pek fazla inceltiyorlar; her insanın bilmiş olduğu organik yoldan çıkarıp, bambaşka ve yapmacıklı bir kılığa sokuyorlar. Bizim evde uşaklık eden delikanlı aşkın ne işe yaradığını biliyor, içinde de yaşıyor. Ona Leon Hebreu’yü, Ficin’i okuyun. Bu adamlar ona kendinden, kendi düşüncelerinden, kendi yapmış olduğu işlerden söz edecekler ve o, hiçbir şey anlamayacaktır bunlardan. Aristo’yu okurken onda benim duyduğum, yaşadığım şeyleri tanımaz oluyorum.

Her şey okulun gerektirdiği bir kılığa bürünüyor. Bundan ne kazanılıyor bilmiyorum! Ben olsam onlar benzer biçimde doğayı sanatlaştıracak yerde sanatı doğallaştırırdım.

Lord Michel Eyquem de Montaigne

(Toplam: 4, Bugün: 1 )

Site Footer