‘Her şeye rağmen dünya dönüyor!’ diyen Galileo Galilei 450 yaşındaOrta Çağ’ın Engizisyon Mahkemeleri, tarih kitaplarında ilgi ve korkuyla okuduğumuz bölümler arasındaydı. Din adına öldürülenlerin, işkence edilenlerin tek suçu dayatılan düşüncelere, yaşam biçimlerine karşı çıkmalarıydı… Giordano Bruno 17 Şubat 1600’de Roma’da yakılarak öldürülmüş, halka, bilim insanlarına, aydınlık günler için mücadele edenlere bir kez daha gözdağı verilmişti. Aradan 33 yıl geçtikten sonra artık 70 yaşında olan Galileo’ya gelmişti sıra. İnsanlık için büyük buluşlar yapmış olan bu bilim insanı Katolik Kilisesi için başı ezilmesi gereken bir yılandı! Hapse atıldı, işkence gördü, hatta ölümden kıl payı kurtuldu. Ya insanlar dünyanın döndüğüne, değiştiğine, olayların bilimsel olarak açıklanabileceğine inanırlarsa ne olacaktı? Nasıl koruyacaklardı iktidarlarını, nasıl astıkları astık, kestikleri kestik, ağızlarından çıkan Allah’ın emri olacaktı?
Galileo, ne pahasına, ne şekilde olursa olsun susturulmalıydı…
Engizisyon Mahkemesi’nde son anda ‘yok dünya dönmüyor!’ dedi. Cezası ev hapsine çevrildi. 1642 yılında ölünceye kadar insanlardan yalıtıldı, gözleri görmemesine, hastalıktan bitkin düşmesine rağmen… 1633 yılında yapılan mahkemede ‘dünya dönmüyor!’ demişti ama mahkeme çıkışında ‘Yine de dönüyor!’ diye mırıldandığını duymuşlardı dostları, baskıdan bıkanlar… Boyun eğmek zorunda kalmıştı ama bildiğinden vazgeçmemişti kısacası…Gerçekten mırıldanmış mıydı? Bilinmez. Belki de değil. Ama baskıdan, işkenceden, ölümlerden bıkan halk için Galileo’nun bunu demesi gerekliydi. Öyle kalmasını istiyorlardı akıllarında, kulaktan kulağa, ülkeden ülkeye, nesilden nesile yayıldı Galileo’nun sözü.
‘HER ŞEYE RAĞMEN DÜNYA DÖNÜYOR!’
Galileo, 15 Şubat 1564 yılında İtalya’nın Pisa şehrinde doğduğunda Rönesans hümanizmi, reformasyon ve baskıya karşı yükselen sesler çoktan tarihe karışmıştı. Katolik Kilisesi ‘karşı reformlarını’ dayatmış, her türlü ayaklanma kurulan din ordularıyla ezilmiş, Almanya’da tanınmış devrimcilerden Thomas Münzer yenilmiş ve imparatorla Papa el ele vererek ‘inancın temiz tutulması ve ahlak bilimi’ konusunda korkuya dayalı rejimlerini sağlamlaştırmışlardı. Giordano Bruno gibi Galileo da İtalya’nın ekonomik ve ulusal çöküşünün restore edilmeye çalışıldığı yıllarda yaşamıştı. Döneminin tanınmış müzisyenlerinden Vincenzo Galilei’nin oğluydu. Babası matematik merakı ve uğraşısı nedeniyle varlığının çoğunu kaybettiğinden oğlunun matematikle ilgilenmesini istemiyordu. Doktor olmalıydı oğlu. Halbuki Galileo matematiğe, resim yapmaya ve müziğe düşkündü. Yine de babasını dinledi ve Pisa Üniversitesi’nde tıp okumaya başladı. Babasının arkadaşı olan matematik öğretmeni Ricci, Galileo’yu oldukça etkiledi ve Galileo babasının karşı çıkmasına rağmen özel matematik dersleri almaya başladı. Bu derslerde Arşimed’in çalışmalarını öğrendi. İlk deneylerini 17 yaşında tıp öğrencisiyken gerçekleştirdi. Kilise avizelerinin rüzgar ile salınmasını inceleyen Galileo, rüzgarın sertliğine göre açının değiştiğini fakat salınım zamanının değişmediğini fark etti. Bu gözlemini evde iki sarkaç oluşturarak denedi, aynı sonucu aldı. Pisa Üniversitesi’ndeki eğitimi sırasında doktorluktan vazgeçti ve felsefe ile matematik okumaya karar verdi. 1589 yılında Pisa Üniversitesi’nde matematik profesörü oldu. 22 yaşında “Hidrostatik Terazi” kitabını yayınlayarak bilim dünyasının ilgisini çekti. O dönemde Aristoteles geleneği izlenerek bir cisim ne kadar ağır olursa, o kadar hızlı bir şekilde yere düşeceği düşünülüyordu. Galileo tüy, yaprak gibi cisimlerin yere daha yavaş düşmesinin nedeninin geniş yüzeylerinin hava ile sürtüşmesi olduğunu ileri sürdü. Havasız bir ortamda bütün cisimlerin yere aynı hızda düşeceğini iddia etti, o dönemde bu iddiasını kanıtlayacak bir gözlem imkanı yoktu ama ölümünden çok sonra vakum ile yapılan deneyler onu doğruladı.
1609 yılında Hollanda’da teleskopun icadını öğrendi ve ertesi yıl daha üstün bir teleskop geliştirdi. Sonrasında Ay’ın yüzeyini, kıpırdadığını, Güneş’teki lekeleri, Jüpiter’in uydularını, Samanyolu’nun bir bulut ya da duman değil yıldızlar kümesi olduğunu keşfetti. Buluşları Katolik Kilisesi’nin muhafazakar dünya sistemini yerle bir etmekteydi. Eserlerini sadece elit tabakanın anladığı Latince ile değil de İtalyanca ile yazması ise yaygınlaşmalarını sağlamaktaydı. Katolik Kilisesi’nin Engizisyon Mahkemeleri’ne iş düşmüştü yine. Hele de Galileo’nun kendinden önce yaşamış Kopernikus’un düşüncelerini, buluşlarını kabullenip daha da geliştirmesi tepkilerin daha da artmasına yol açtı. Kopernikus’un dünya-gezegenler sistemi Katolik Kilisesi tarafından yasaklanınca gerçeği söylemenin bir yolunu bulan Galileo, “İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog” adında iki bilim adamının karşıt düşüncelerini anlatan eserini yazdı. Burada sözde kendisi savunmadan Kopernik’in görüşlerini ve kilisenin buna karşı çıkışını anlatmaktaydı. Kitapta dönemin papası VIII. Urban’a bile direkt çatmaktaydı. Tutuklandı, yargılandı, ölüme mahkum edildi ama ‘Dünya dönmüyor!’ deyip tövbekar (!) olunca ölüm cezası ev hapsine dönüştü. Ev hapsini geçirdiği Floransa yakınındaki bir çiftlikte Serbest Düşme Yasası’nı kaleme aldı. Yazılarını gizlice Hollanda’ya kaçırdı ama ancak 1638 yılında yayınlayacak birini bulabildi. Kör olmasına rağmen çalışmalarını sürdürdü. Buluşlarıyla Tabiat Bilimleri’ni kilisenin etkisinden, tekelinden çıkardı. Matematiğin, doğanın tanınması ve yeni buluşların yapılmasında kullanılmasının yolunu açtı. Klasik doğa bilimleri ve özellikle de fiziğin kurucusu olarak tarihe geçti.
Büyük Alman şairi Bertolt Brecht, Galilei Galileo adlı epik tiyatrosunda bilim insanının toplumsal sorumluluğunu ‘Yine de dönüyor!’ sözünü esas alarak işledi. Oyun ilk kez 1943 yılında Zürih’te sergilendi. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombasının atılmasından sonra toplumsal sorumluluk ve bilim konusu daha da tartışılmaya başlandığında hemen hemen dünyanın her diline çevrilen oyun her yerde sergilendi. Galileo, Katolik Kilisesi tarafından aforoz edilmişti. Ta 1992 yılına kadar da öyle kaldı. 1992’de ölümünün 350. yıldönümünde Papa II. Johannes tarafından itibarı sözde iade edildi. II. Johannes, kilisenin o dönemin koşullarına uygun, kilisenin çıkarlarını savunmak adına yanlış bir karar vermiş olduğunu belirterek samimi olmayan bir açıklamayla yetindi.
Artık hiç kimse Galileo’nun düşüncelerini, buluşlarını tartışmıyor. Ay’da bir kratere onun adı verildi, NASA, Jupiter’i ve uydularını araştırmak için uzaya gönderdiği aracı onun adıyla onurlandırdı. Doğum yeri Pisa’nın havaalanı da onun adını taşıyor. Kısacası 450 yıl geçti, Galileo’nun düşüncelerine açıktan karşı çıkan yok ama ‘nereden çıktı bu düşünceler, ne kolaydı önceleri insanları idare etmek’ diyenlerin sayısı epey fazla… ve bu birileri durdurmaya veya geriye döndürmeye çalışsalar da, dünya her şeye rağmen dönmeye devam ediyor!
Editör / Yazar: Ezgi SEMİRLİ