Karakterler
Nef Bey: Kayınpederi Hikmet Enis Bey’den kalan çiftliği düze çıkarmak için yola çıkan adam. Yolda eşkıyalar tarafınca tutsak alınırlar.
Enis Bey: Kendisine ilişkin çiftliğin kardan oldukça gelen gideni karşılamadığı için damadı Nef Bey ile yola çıkan kayınpeder.
Murtaza: Nef ve Enis bey’lerin yanında çalışan şahıs.
Mevzusu
Kayınpederinden miras kalan ufak bir çiftliğin mahsulünü ve harcamalarını incelemek suretiyle yanına kayınbiraderi ve konağın hizmetlisini alarak çiftliğe gitmek suretiyle yola çıkan Nef’i Bey ve arkadaşları, bir eşkıya çetesinin eline geçer ve sonrasında gelişen vakalar anlatılır.
Nef’i Bey’in kayınpederi merhum Enis Bey’in Değirmendere’de ufak bir çiftliği vardır. Çiftlik ufak fakat büyük bir problemi var. Şu sebeple çiftlik her yıl şişirilmiş bir gider sıralaması gönderiyor. Aileye geri dönüşünden oldukça götürü bir meblağdır. Üzerine bir de içeriden ve dışarıdan hırsızlık olur. Bunun üstüne Nef’i Bey, aslına bakarsanız maddi sorun içinde olan ailenin bir nebze olsun rahat etmesi ümidiyle, hesapları ve ekinleri incelemek suretiyle çiftliğe gitmeye karar verir. Kayınbiraderi Hikmet Enis ile yanlarında çalışan Murtaza’yı da yanına alarak çiftliğe gitmek için evden çıkar. Haydarpaşa’dan trene binerler. Sonrasında İzmit Körfezi’ni geçmek için bir tekne bulurlar. Kayıkta on şahıs daha vardır. Ak sakallı ve temiz yüzlü yaşlı bir köylü, ziraatçi giysileri giymiş fakat pek uğursuz insanoğlu şeklinde görünmeyen iki şahıs ve saf bir köylü evladı. Kahramanlarımız Nef’i ve Hikmet’in giysilerinden varlıklı İstanbul beyleri oldukları derhal anlaşılıyor. Rehber giysili iki insanın davranışlarında ölçülü ve yırtıcı bakışlarını duyunca tedirgin olurlar. Vapurdan indiklerinde sakallı yaşlanmış onları burada fazla kalmamaları, işlerini bir an ilkin bitirip İstanbul’a dönmeleri mevzusunda uyarır. İlk kez geldikleri bu yerde kendilerini karşılamaya gelen kimseyi göremeyince şaşırırlar. Sadece yola çıkmadan ilkin çiftlik kâhyası Halil Efendi’ye geleceklerini haber veren bir telgraf çekerler. Yakınlarda bulunan ufak bir köy kahvesine girerler. Koydan tekneye binip buraya gelene kadar, buraya gelene kadar birçok kişiden eşkıya kelimesini duymuşlar ve nitekim kahvehanenin sahibinin eski bir eşkıya bulunduğunu öğrenirler. Süvarileriyle beraber elli altı saat süresince onlara çiftliğe kadar eşlik edeceğine söz verir. Sadece atlarının dinlenmesi icap ettiğini ve hareketlerinden bir saat sonrasında yetişeceklerini söyler. Bir süre kafede bekledikten sonrasında nihayet çiftlikten bir gaşgası gelir.
Karşıdan gelen otomobil onları çiftliğe götüremez. Yusuf Çavuş ve adamları kararlaştırılandan değişik bir rota izledikleri için onları bulamazlar. Bu çiftliğin otomobili. Sadece kendisini Yörük’ün oğlu Güvenli olarak tanıtan arabacı, aslına bakarsak Deli Ömer isminde bir hayduttur. Çiftlikten gelirken arabayı durdurup oğlu Güvenli’i öldürür. Şu şekilde ki: Nef’i Bey, Hikmet Enis Bey ve Murtaza Kurdoğlu çetesi tarafınca tutsak alınmıştır. Bu çetenin lideri, kahramanlarımızın teknede görmüş olduğu ziraatçi kılığına girmiş iki adamdan biridir. Arabacı onları çetenin saklandığı ormana götürür. Kulübeye benzeyen derme çatma bir kulübeye hapsedildiler. Eşkıya lideri, fidye parası için ailelerine bir mektup yazar. Günler birbirini kovalar fakat istenen para bir türlü gelmez. Haydutlar, bu ufak kulübe benzeri hapishaneye iki mahkûm daha getirir. Fidye parası gelmeyince eşkıya Nef, Hikmet ve Murtaza’yı idam etmeye karar verir. Sadece idam edildikleri gece Kurtoğlu çetesi başka bir çetenin saldırısına uğrar. Bu çete Karabela Mustafa’nın çetesidir. Talihsiz bir vaka sonucu dağa çıkmak zorunda kalan aslına bakarsak oldukça saf ve temiz kalpli bir genç olan Murtaza ve Abdurrahman’dan o geceden sonrasında bir haber alınamaz. Esirler bu kez Karabela çetesinin eline geçer. Çete devamlı yer değiştirir. Hücum gecesi çıkan yangından yararlanarak kaçmayı başaran Murtaza ve Abdurrahman, Yusuf Çavuş’u bulur ve jandarma ile beraber Karabela çetesinin peşine düşer. Sonunda çeteyi sıkıştırırlar ve çıkan çatışmada çete üyelerinden bir kısmı ölür, bir kısmı teslim olur ve çete liderini yakalayıp öldürürler. Artık fena muameleden bitkin düşen ve neredeyse insanlıktan çıkmış kahramanlarımızın ve öteki tutsakların çilesi burada biter.
İstanbul’un Sokak ve konak yaşamını romanlarında ustalıkla işleyerek bu alanda son aşama mühim kaynaklar bırakan Hüseyin Rahmi, serüven romanı alanında da ne kadar mahir bulunduğunu gösteriyor.
Konak yaşamının konforuna alışmış Nefi Bey ve kayınbiraderi Hikmet Enis, uşakları Murtaza’yı da yanlarına alarak Değirmendere’deki çiftliklerini denetlemek suretiyle yola. Koyulurlar. Kısa devam eden tren ve kayık yolculuklarının peşinden, son vasıtaları olan öküz otomobiliyle dağ yollarını tırmanmaya başladıklarında eşkıyalar tarafınca kaçırılır ve alıkonulurlar. Bu macerada onlarla aynı kaderi paylaşan başka tutsaklar da vardır. Eşkıya çeteleri içinde el değiştirir, onlarca defa ölümle burun buruna gelir, vahşice katliam ve tecavüzlere tanık olurlar.
Eşkıya zulmünden mağdur olan yalnız tutsaklar değildir. Senelerce devam eden savaşlarda hırpalanmış olan Anadolu halkı, bu kez de eşkıya zulmü altında inim inim inlemektedir.
Nefi Bey ve öteki tutsakların nefes kesen macerası anlatılırken eleştiri okları alttan alta İstanbul hükümetine yönelir. Merkezi idarenin tesir alanının ne kadar daraldığı, saray otoritesinin İstanbul sınırları dışına çıkamadığı ve memlekette artık eşkıyaların sözünün geçmiş olduğu gerçekleri belirgin şekilde göze çarpar.
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Gün geçmiyor ki insan yaşamının önemsiz görünen detaylarına dair çarpıcı bilgiler internette karşımıza çıkmasın. Aşağıda…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Her 18,6 yılda bir gerçekleşen "büyük ay duraklaması" vakası, 14 Aralık Pazar akşamı yeniden yaşandı.…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…