Hayvanlar doğanın bir parçasıdır; doğanın parçası insanlarla hayvanlar arasındaki bağ, öteden beri tartışma konusudur. Hayvanlara yüklenen her anlam beraberinde yeni bir tartışmayı getirmiştir. Oysaki ortak görüş; hayvanı bir nesne statüsünden kurtarmak acılara, sevinçlere etrafında olup bitenlere karşı duyarlı bir canlı olduğunu kabul etmek olmalıdır.
Vicdanları rahatlatmak adına çıkarılan yasalar, hayvanları hak sahibi kılmamaktadır. Dolayısıyla bir hayvanın hakkını dile getirmek ve savunmak yükümlülüğü bireylere, onların oluşturduğu topluma aittir. Hayvanların haklarının ihlal edilmesi, barınma, karınlarını doyurma, tedavi ettirme gibi durumlarının karşılanmaması, ahlaki değerler kaybedildikçe artan hayvanlara şiddet eğilimleri (taciz, tecavüz, işkence vb.) insani birer sorundur. Üstelik hayvanların haklarını korumak adına çıkartılan yasalar da uygulayıcılarının insafına bırakılmıştır.
Geçmişten günümüze dünyada ve Türkiye’deki “hayvan hakları” yasaları incelendiğinde sokak hayvanlarının da şehirlerle bütünleşmiş bir tarihçesi olduğu görülecektir. Eski zamanlarda hayvanlar, yaşanılan sokakların bir parçası olarak kabul görürken modernizmle beraber kimi ahlaki değerlerinden uzaklaşan insanoğlu hayvanları sirklere, hayvanat bahçelerine, barınaklara, eğlence parklarına (yunus, fok vb.), hobi amaçlı avlanmaya dahası sevgisizliğe, açlığa ve kimsesizliğe mahkûm etmiştir. Tarih boyunca farklı topluluklarda kimi hayvanlar kutsallığıyla anılmış bir nevi yaşanılan kültürün sembolü olmuştur. Örneğin; “at” Türk toplumlarında evcilleştirilmiş; bilgelik, bağlılık, özgürlük sembolü olarak kabul edilmiş ve kahramanının en yakın yoldaşı olmuştur. Hint mitolojisinde en kutsal hayvan olarak kabul gören “inek” bereket ve uğur getirme anlayışla bugün de Hindistan sokaklarında özgürce dolaşmaktadır. Bizans Dönemi’nde anlatılara göre İstanbul bir “kedi” şehri olmuştur. “Aslan” ise Mısır uygarlıklarında sfenks şeklinde tasarlanmış ve devletin koruyuculuğunu simgeleşmiştir. Peki, geçmişte farklı kültürlerdeki kutsal ve dokunulmazlık kavramlarıyla bütünleşen hayvanlar bugün doğanın ve insan hayatının neresindedir?
İnsanı, ekosistemin bir parçası olmaktan çıkarıp canlılar merkezinin en üst kısmına oturtma eğiliminin tarihçesi oldukça eskidir.
Hayvanlarla ilgili sistematik ve kapsamlı felsefi ilk sorgulamalar Aristoteles’in eserlerinde görülmüş ve hayvanlara ilişkin düşünce kalıplarının etkisi ise Aydınlanma Çağı’nın sonuna kadar devam etmiştir. İnsan ve doğa arasındaki amansız savaş çok eski zamanlarda başlamıştır. Ancak hayvanlar ve doğa ne kadar zarar görmüşse bu durum karşıt söylemlerin de o denli güçlü olmasına sebep olmuştur. Hayvan hakları konusunda uluslararası düzeydeki en önemli metin, “Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi”dir. Beyanname 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Merkezi’nde törenle ilan edilmiştir (AB Bakanlığı, 2011). Beyanname öncesinde Avrupa’da ve Türkiye’de de hayvanlarla ilgili kimi olumlu girişimlerde bulunulmuştur. Ancak temel nokta, bunları uygulama konusundaki yetersizlikler ve uygulayıcıların sergiledikleri bireysel inisiyatiflerdir. Son zamanlarda sosyal medya ve kitle iletişim araçları aracılığıyla öğrendiğimiz ya da olayı yaşayarak şahit olduğumuz “hayvanlara yönelik şiddet eğilimleri” (barınma, beslenme ihtiyaçlarının karşılanmaması, evcil hayvanların sahipleri tarafından terk edilmesi, kimsesiz hayvanlara yönelik taciz, tecavüz gibi…) bu konuda her bireyin ve toplumun büyük sorumluluğu olduğunun altını bir kez daha çizmiştir. Tarih boyunca olduğu gibi hayvanlar geçmişteki saygınlığına kavuşturulmalı (buradaki amaç, hayvanı kutsallaştırmak veya bir kültürün sembolü hâline getirmek değildir.), insanlar; hayvanlar ve bitkilerle ekosistemin bir parçası olduğunu kabul etmeli ve egosisteminin esiri olmamalıdır.
Bir yaşamın öznesi olmak yalnızca dünyada olmak değildir. Bir yaşamın öznesi olanlar, yaşayan ve ölen bitkilerden farklı olarak canlı maddeden daha fazlasıdır; bir yaşamın öznesi olanlar yaşamlarının deneyim merkezidirler; hayatları başkaları tarafından değer verilip verilmediğinden bağımsız olarak kendileri için daha iyi veya daha kötü geçmiş olan bireylerdir.
Bugün, hayvanlar dört bir tarafı insanlar tarafından işgal edilmiş bir dünyada yaşamaktadırlar. İnsanların yaşam alanları büyüdükçe özellikle yabani hayvanların ve sokak hayvanlarının yaşam alanları aynı ölçüde daralmıştır.
Homo Sapiens’in diğer türlerle kurmuş olduğu ilişki farklı biçimlerde ortaya çıkmış, insan ve diğer hayvanlar arasındaki ilişkiler ağı çağlar boyunca diğer türler için yıkıcı olmuştur. Bu yıkıcı ilişkinin yaşandığı tarihsel süreç içerisinde birçok tür yeryüzünden silinmiş, birçoğu da evcilleştirilmiştir. Günümüzde insan varlığının gezegen üzerinde giderek yayılması sonucu yabani hayvanların yaşam alanları hızla istila edilmekte, diğer taraftan endüstriyel üretimle birlikte hayvanlar, uygunsuz koşullarda büyütülmekte, doğar doğmaz anne ya da yavrularından ayrılmak zorunda bırakılmakta ve kısacık ancak acı dolu yaşam sürelerinin ardından ölüme gönderilmektedir. Acıdan uzak yaşamak her canlının hakkıdır. Ve dünyanın neresinde olursa olsun hangi canlı bir haksızlığa, işkenceye, acıya uğramışsa bu yüksek sesle dile getirilmelidir.
İnsan modern zamanla beraber bencilliğine yenildikçe dünya üzerindeki yegâne canlının kendisi olduğunu düşünmeye başlamış ve sokağını paylaştığı, aynı havayı soluduğu, aynı toprağa bastığı kedi, köpek, inek, kaplumbağa, arı, güvercin, karınca gibi pek çok hayvanı görmezden gelmeye hatta daha da ileri giderek onların yaşam hakkına kastetmeye başlamıştır. Oysaki yaşam hakkı kutsaldır ve Allah katında yarattığı her canlı inanlar için eşit haklara sahiptir. Yani insan türünün diğer türlerden bir üstünlüğü yoktur. Farklılık olarak nitelendirilebilecek aklını kullanma, iradesine sahip çıkma, el işliği ile alet ve edevat yapma becerisini de sadece kendi yaşamı ve çıkarları için değil başka türlerin da yaşamlarını güzelleştirmek ve kolaylaştırmak adına kullanmalıdır.
Son yıllarda haber alma kanallarımızdan biri sosyal medya platformları olmuştur. Ancak ne yazık ki bu platformlarda sadece güzel haberlerle değil hatta sayıları giderek artan kötü ve şiddet içerikli haberlerle karşılaşıyoruz. Bu şiddet haberlerinin büyük bir kısmını da hayvana yönelik şiddet oluşturmaktadır. Kolları kesilerek sokağa atılan köpekler, sahipleri tarafından uzun süre yük taşıma adına dövülerek kullanılmış eşekler, tecavüze uğramış kediler ve daha nicesi bir de şiddetin psikolojik boyutu var o da sadece sevgi bekledikleri sahipleri tarafından acımasızca sokağa terk edilmek. Hayvanları bekleyen tehlikeler ve içinde bulundukları zorlu yaşam koşulları bunlarla da sınırlı değildir. Her yıl çağdaş ülkeler olarak andığımız coğrafyalarda bile kaplanlar, rakunlar, foklar, vizonlar ve sincaplar hatta evcil dostlarımız kedi ve köpekler kürkleri için; timsahlar ve yılanlar derileri için, filler ve gergedanlar da dişleri için öldürülmektedir. Bu bir sessiz çığlıktır. İnsanlar bu masum canların çıkaramadıkları ses, savunamadıkları haklar olmak zorundadırlar. Adına medeniyet denilen döngü, buna sessiz kalmamalıdır. Projemiz, bu noktada MEB müfredatına hatta üniversite ders programlarına “hayvan hakları uygulamalı dersi”nin konması gerektiğini ifade etmektedir. TV ve kitle iletişim araçlarında hayvanlara ve haklarına yönelik programlar yapılmalı ve bunların sayısı artırılmalıdır. “5199 Sayılı Hayvan Hakları Kanunu”ndan yola çıkılarak hayvanlara yönelik suçların cezaları artırılmalıdır.
Öküzlük etme, tilki gibi kurnaz insanlardan korkulur, hayvanla hayvan olma, hayvan gibi gülme, eşek hoş laftan ne anlar, yılan gibi diliyle sokar insanı, ayı gibi bağırma vb.” bizler bu lafları kızdığımız insanlar için kullanıyoruz ancak işe hayvanları alet ediyoruz. Hayvanlar masumdur, üstelik bu özelliklerin hiçbiri onlarda yoktur dolayısıyla bu tarz söylemlerin toplum hafızasından çıkarılması adına farkındalık yaratılmalıdır.
Arthur Schopenhauer, “Hayvanlara karşı acımasız olan bir insan, iyi bir insan olamaz.” der; hayvana şiddetin hiçbir coğrafyada, kültürde, dilde ve dinde yeri yoktur. Hz. Muhammed’in, Merhamet edenlere Rahman da merhamet eder. Yeryüzündeki hayvanlara karşı merhametli olunuz ki, semadakiler de size merhamet etsin.” sözü hayvana sevgi ve onun yaşam hakkına saygının dini boyutunu ortaya koymaktadır. Onların bu dünya üzerinde kapladıkları küçük, ömürleri insan ömrüne oranla kısacaktır ancak bu kısacık ömürde yaşadıkları acılar bedenlerinden oldukça büyüktür. 21. yüzyılın teknolojisi düşünüldüğünde artık hiçbir hayvan üzerinde deney yapılması kabul edilemez. Çocukların hayvanları tanımaları için binlerce belgesel filmi ve doğal yaşam alanları varken hayvanları kafeslere, hayvanat bahçelerine kapatmak nedendir? İnsanoğlunun onlarca eğlence alanı varken doğasından koparılan bir aslan ateş çemberinden geçmeye, bir ayı iki ayağı üzerinde durmaya zorlanmamalıdır. Su parkları ve daha nicesi hiçbirinin “Evrensel Hayvan Hakları Bildirisi”nde yeri yoktur.
Sirk, akvaryum ve yunus parkı tarzı sözde eğlence yerlerinde hayvanlar eğlencenin bir parçası kabul edilmektedir. İşin arka planı böyle değildir, o hayvanlar kendi doğal yaşamlarından koparılarak küçük kafeslerin içinde ne yazık ki kırbaç, elektro şok ve sopa gibi acı verici aletlerle yine sözde terbiye edilmektedir. Gösteri havuzlarında bize göre neşeyle ziyaretçilerini karşılayan yunuslar da birkaç saatlik gösterinin ardından günlerinin büyük bir bölümünü kendi boyutlarından daha küçük küvet tarzı yerlerde geçirmektedirler. Diğer bir acı boyutta ise şüphesiz endüstriyel hayvan çiftlikleri vardır. Buralarda da keçi, koyun, inek, tavuk vb. gıda üretimi için yetiştirilen pek çok hayvan kendi boyutlarından çok daha küçük kafeslerde, güneş ışığı görmeden, otlamadan, tek tip bir beslenme alışkanlığı ve çabuk büyümeleri adına dışarıdan yapılan takviye ilaçlarla yaşamaya mahkûm edilmektedir.
Evrensel Hayvan Hakları Beyannamesi’nin Yükümlülükleri şu şekildedir:
Hayvanların Temel Yaşam Hakkı
Hayvanların İnsanlar Tarafından Korunma Hakkı
Avlanma Yasağı ve Avlanma Kapsamındaki Hayvanlar
Evcil Hayvanların Hakları
Hayvanlar Üzerinde Yapılan Deneyler Hakkında
Üretim Çiftlikleri, Sirkler ve Eğlence Parkları Hakkında
Anayasadaki hayvanlarla ilgili maddelerden biri:
MADDE 13 – 5199 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“Belediyelerin sorumluluğu,
EK MADDE 1 – Büyükşehir belediyeleri, il belediyeleri ve nüfusu yirmi beş bini aşan büyükşehir ilçe belediyeleri ile diğer belediyeler, sahipsiz veya güçten düşmüş ya da tehlike arz eden hayvanların korunması ve bakımının yapılması ile rehabilitasyonunun sağlanması amacıyla hayvan bakımevleri kurar.
Birinci fıkrada belirtilen hayvanlar, ilgili belediyeler tarafından hayvan bakımevine götürülür. Hayvan bakımevi kurma zorunluluğu olmayan belediyeler ise sorumluluk alanındaki bu hayvanları en yakın hayvan bakımevine götürür. Rehabilite edilen hayvanlar Bakanlıkça oluşturulan veri tabanına kaydedilir. Rehabilitasyon süreci tamamlanan hayvanların, bakımevine getiren belediye tarafından öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır.
Rehabilite edilmemiş sahipsiz köpekler, belediyelerce hayvan bakımevlerinde veya geçici ünitelerde kısırlaştırılarak veri tabanına kaydedilir. Geçici ünitelerde yapılan kısırlaştırmalar sonrasında, köpekler alındıkları ortama bırakılmadan önce sağlıklarına kavuşmaları için gerekli tedbirler alınır. Bakanlık da bu kapsamdaki köpeklerin kısırlaştırılmasına her türlü yardımda bulunur.” (5199 Sayılı Hayvan Hakları Kanunu, Resmî Gazete, 2021).
21. yüzyılda insanların ve toplumların haberleşmelerinin yanı sıra devletten ve toplumdan istek, beklenti ve şikâyetlerini dile getirdikleri platformlardan biri şüphesiz ki sosyal medya kanalları oluşmuştur. HAYTAP, HACİKO, DOHAYKO gibi dernekler ve CHANGE.ORG gibi sosyal medya platformları hayvanlara yönelik suçların duyurusunu kendi dijital kanalları aracılığıyla yapmakta, bağışçılarının destekleriyle sokak hayvanlarından binek hayvanlarına kadar ulaşabildikleri her hayvana maddi ve manevi destek olmaktadır. Bu sivil toplum kuruluşlarının ve onlara destek veren hayvanseverlerin son dönemde üzerinde hassasiyetler durdukları bir nokta 5199 Sayılı Kanun’unda tespit edilen eksiklerin ve bu eksiklerin giderilmesidir. Sosyal medyada coğrafya ve zaman sınırlaması olmadığı için farklı kültürel yapıdan pek çok insana aynı anda ulaşmak mümkün olabilmektedir. Porto Alegre’nin deyimiyle sosyal medya yeni bir toplumsal harekettir yani yeni dünyacılıktır. HAYTAP, birçok sivil toplum kuruluşunu bünyesinde birleştiren ve yürüttüğü kampanyalarla gündemine aldığı sorunları geniş kitlelere ulaştırabilme potansiyeli taşıyan bir kuruluş olma özelliği taşır. DOHAYKO, HAYTAP’ın bünyesinde bulunan bir sivil toplum kuruluşudur. ‘’Bir Yemek Bir Kap Su’’ kampanyası sokak hayvanlarının yiyecek ve içecek bulmadaki sorunlarına son vermek amacıyla başlatılmış bir kampanyadır. Bu kampanya ülke çapında ciddi bir yayılma göstermiş, başarılı bir kampanyadır. Ve bu kampanya hala özellikle yaz aylarında sosyal medyada dile getirilerek devam etmektedir. ‘’Beni Terk Etme’’ kampanyası hayvan sahiplenmenin ciddi bir durum olduğunu anlatmak ve insanların bir eşya gibi aldıkları hayvanları sokağa bırakmalarını önlemek amacıyla yapılmış bir kampanyadır. Bu kampanya ‘’Koruyucu Aile Olun’’ kampanyası sokakta yaşayan ve çeşitli nedenlerden dolayı zarar görmüş ve kendi başına yaşayamayacak olan hayvanların yuva bulmadan önce kalmaları için yürütülen bir kampanyadır. ‘’Bir Kulübe Bir Can’’ kampanyasında gönüllülerden alınan bağışlarla bir anne köpeğe yavrularını büyütmek için kulübe sağlanmaktadır. ‘’Pet shopta Hayvan Satışı Yapılamaz’’ adlı kampanyası ise hayvanların mal gibi alıp satılamayacağının altını çizmek olmuştur. HAYTAP ve HACİKO derneklerinin tüm bu kampanyaları ve daha fazlası söz konusu derneklerin sosyal medya ayağıyla da yürütülerek pek çok hayvansevere ve kamuoyuna ulaşmıştır.
İnsanoğlu evrenin tek sahibi, her ne kadar öyle davransa da, değildir. Yaşadığımız dünyayı anlamlı kılanlar; sokağımızda, ocağımızda, köyümüzde, bizim yanı başımızda çoğu zaman en yakın yoldaşımız olan hayvanlardır.
Babil’in En Varlıklı Adamı – George S. Clason Tür:KitapYazar:George S. ClasonYayınlanma Zamanı:2018Yayınevi:Butik Mevzusu Kitapta Babil’de…
Çoğunlukla genç Instagram kullanıcıları, kendileri için uygun bir profil olmayan Instagram fenomenlerine yada hesaplarına rastladıktan…
Netflix, geniş film, dizi, belgesel ve program arşivine haiz en iyi çevrimiçi gösterim platformların içinde…
Rüya – Ivan Sergeyeviç Turgenyev Karakterler Anlatıcı: Hikâyenin merkezinde yer edinen anlatıcı, adı verilmemiş bir…
CD yazma programları, dijital dünyada geçmişe köprü kuran, nostaljik bir dokunuş sunan bununla beraber günümüzde…
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…