Doğum: 20 Temmuz 1304, Arezzo, İtalya
Ölüm: 18/19 Temmuz 1374, Arquâ, Padova Carrara, İtalya.
Francesco Petrarca, yaşamış olduğu devrin en büyük bilgini sayılan İtalyan hümanist ve ozan.
Francesco Petrarca, araştırmacı zekâsı ve klasik yazarlara düşkünlüğü yüzünden birçok yer dolaşmış, devrin bilginleriyle yakın ilişki kurmuş, klasik elyazmalarını bulmak için manastır kitaplıklarında araştırmalar yapmıştır. Laura adlı yüceltilmiş sevgiliye yazdığı şiirleriyle de Rönesans lirik şiirinin gelişmesinde mühim bir rol oynamıştır.
Öğrenimi ve İlk Eserleri
Öğrenimine Fransa’daki Carpentras’da başladı. Sonrasında babasının ısrarıyla hukuk öğrenimi görmek suretiyle Montpellier Üniversitesi’ne gönderildi (1316). Arkasından kardeşi Gherardo ile beraber İtalya’ya dönerek, öğrenimini Bologna Üniversitesi’nde sürdürdü (1320).
Petrarca’nın malum ilk şiirleri, annesinin ölümü üstüne Montpellier ve Bologna’da yazdıklarıdır. Bu sırada, bir taraftan klasik yazarlara duyduğu hayranlık ve klasik şiir bilgisi artarken, bir taraftan da mahalli dil İtalyancayla yazılan yeni şiire ilgi duymaya başladı. 1326’da babası ölünce, hukuk öğrenimine son vererek edebiyata yöneldi. Avignon’a giderek kilisede minik bazı görevler aldı ve Kardinal Giovanni Colonna’nın hizmetine girdi. Birçok şiirine mevzu oluşturan Laura’yı ilk kez 1327’de Avignon’daki St. Clare Kilisesi’nde görüp âşık olmuştu, fakat ulaşamadığı bu kadının kimliğini hiçbir süre açıklamadı. Bu aşkı özetleyen İtalyanca şiirlerini toplamış olduğu Rime’yi (Şiirler) mahalli dilde yazılmış olduğundan küçümsüyormuş şeklinde görünmesine rağmen, yaşamı süresince genişletti ve bazen tekrardan gözden geçirdi.
Petrarca 1330 yazını Fransa’da Lombez’de geçirdi. 1335’te burada kilise heyeti üyeliğine getirildiyse de, 1337’ye değin Avignon’da kardinalin hizmetinde kaldı. Bu sırada, bir taraftan klasik Latince alanında araştırmalar yapmış oldu, bir taraftan da gezilere çıktı. 1333’te Fransa, Flandre, Brabant ve Rhineland’a giderek, birçok bilgini ziyaret etti ve “kaybolmuş” bazı klasik elyazmalarını bulabilmek için manastır kitaplıklarında araştırmalar yapmış oldu. Liege’de Cicero’nun iki konuşmasının nüshalarını buldu. Paris’te yakın arkadaşı Augustinusçu keşiş Sansepolcrolu Dionigi’nin kendisine verdiği Aziz Augustinus’un Confessiones’i (İtiraflar), ruhsal, gelişimini etkileyen temel kitaplardan biri oldu.
Petrarca, klasik kültür ile Hıristiyanlık arasındaki sürekliliğin emin bir savunucusuydu. Klasik kültürü varlıklı bir vaat, Hıristiyanlığı onun tanrısal tecellisi olarak görüyordu. Görünüşte çelişen bu iki ideali bir senteze ulaştırmasıyla, Avrupa hümanizmi olarak malum harekelin kurucusu ve mühim bir temsilcisi olmaya hak kazanmıştı. Ortaçağ skolastik düşüncesinin içine düşmüş olduğu kısır ve sonu gelmez diyalektik tartışmalara karşı çıkarak, aydınlanmayı klasik dünyanın terbiye anlayışında aradı. 1337’de ilk kez gittiği Roma’da. geçmişin görkemi onu derinden etkiledi. Avignon’a döndükten sonrasında, oradaki yozlaşmış yaşamdan (o sırada papalık tümüyle dindışı sorunlarla uğraşıyordu) uzaklaşmaya emek harcayarak, Avignon’un birkaç kilometre doğusundaki Vauciuse’e çekildi.
Petrarca’nın yazdıklarını sık sık gözden geçirerek değişimler yapma alışkanlığı, yapıtlarının tarihlendirilmesini zorlaştırır. Sonradan Epislolae metricae’de (Manzum Mektuplar) toplamış olduğu, altılı ölçüyle yazılmış 66 manzum Latince mektuptan birçoğunu ve sonradan Rime’de toplanan, Laura’ya olan aşkını dile getirmiş olduğu İtalyanca şiirlerden bazılarını Vauciuse’e gitmeden ilkin yazmıştı. Vaucluse’de, II. Pön Savaşı’nı (İÖ 218-204) mevzu alan Africa adlı epik şiiriyle Roma tarihinden kahramanların yaşamöykülerini anlattığı De viris illustribus’u (Meşhur Kişiler Üstüne) yazmaya başladı. Klasik dönem Eski Ahit ve Hıristiyanlık idealleri arasındaki sürekliliği vurgulamak amacıyla, hemen sonra bu kitabı Adem’den başlayarak tarihteki tüm meşhur kişileri kapsayacak halde genişletecekti.
Terbiye ve Edebiyat Anlayışının Gelişimi (1340-1346)
Petrarca’nın alim olarak ünü fazlaca yayılmıştı. 1341’de de, Roma’daki Capitolino Tepesinde ozan olarak taç giydi. Bir süre Parma ve Selvapiana’da kaldıktan sonrasında 1343’te Avignon’a döndü. Bu sırada, yaşanuyla dinsel inançları arasındaki kopukluktan, kısmen de kardeşinin bir Chartreuse manastırına girme kararından meydana gelen etik bir bocalama içine düşmüş olduğu sanılır. Bir çok uzman, Secretum meum (1342-1343; İç Dünyam) adlı yapıtını buna dayanarak yorumlar. Yapıt, Petrarca ile Aziz Augustinus’un Hakikat huzurundaki üç konuşmasından oluşan otobiyografik bir incelemedir. Petrarca bu yapıtta, dünya işlerinde kendinden başka bir şey düşünmeyen ve hatalar meydana getiren insanoğlunun bile Tanrı’ya ulaşabileceği umudunu dile getirir. Böylece içsel “mesele”unu kendine özgü bir bakış açısıyla, hümanist din ve terbiye anlayışı içinde bir çözüme ulaştırmıştır. Bu yüzden, Laura’ya duyduğu aşkı Yaratan’dan fazlaca yaratılana duyulan bir aşk ve dünyaya bağlılığının kanıtı olarak görmesi de, terbiye ve edebiyat anlayışındaki bir “bunalım”dan fazlaca, bir evrim olarak nitelendirilebilir. Benzer bir evrim sonucu, klasik yazarlara duyduğu aşın hayranlığın ötesine geçerek başka kaynaklara yönelebilmiş. De viris’i dinsel zamanı de kapsayacak halde genişletmiş. De vita solitaria’da (1346; Yalnız Yaşam Üstüne) insanoğlunun tabiat, ve araştırmanın yanı sıra ibadetle kendini avuttuğu bir “münzevi yaşam”ın kuramsal temellerini atmıştır.
Geçmişten Kopuş (1346-1353)
Bunu izleyen birkaç yıl Petrarca’nın hem benliğinin, hem de yazarlığının gelişimi açısından önemliydi.
Cola di Rienzo’nun Roma Cumhuriyeti’ni canlandırma ve Roma da halk yönetimini tekrardan kurma çabaları, Petrarca’nın Avignon sarayıyla ilişkilerinin ve 1346’da Kardinal Collonna’yla dostluğunun bozulmasına yol açtı. 1348’deki Büyük Veba Salgını ise birçok dostuyla beraber Laura’nın da ölümüne niçin oldu. Petrarca, 1350’de Roma’ya hacca gitti; sonradan, tensel hazlan bırakma kararını o yıl verdiğini açıklayacaktı.
Bu vakalar, Petrarca’nın yazarlık yaşamının dönüm noktalarıydı. Bir taraftan da diplomatik bazı görevleri, araştırmalarını ve yoğun edebiyat çalışmalarını sürdürdü. 1345’te Verona’da Cicero’nun Atticus, Brutus ve Ouintus’a yazdığı mektupları buluşu, meşhur hatibi derinden kavramasını sağlamıştı. 1345’in sonuna doğru tekrardan Vaucluse’e çekilen Petrarca, orada kalmış olduğu iki yıl içinde bir taraftan De vita solitaria’yi gözden geçirmiş. bir taraftan da manastırdaki yaşam bağlamında yalnızlık temasını ele alan De otio religioso (Dinsel Refah Üstüne) adlı yapıtı üstünde çalışmıştı.
Petrarca 1351’de Roma’ya yapmış olduğu hac yolculuğundan döndükten sonrasında tekrardan Vaucluse’e yerleşti ve Rime’ye yeni bir seviye vermeye çalıştı. Rime in vita di Laura (Laura’nın Sağlığındaki Şiirler) ve Rime in morte di Laura (Laura’nın Ölümünden Sonraki Şiirler) olarak ikiye ayırmış olduğu şiirleri, bu kez kendi ruhsal gelişimini yansıtacak halde tekrardan düzenledi. Şiirlerin yeni düzeni, incelikli güzel duyu beğenisinin yanı sna Laura’ya âşık oluşundan Meryem Ana’ya yakarışma, “gençlik yanlışları”ndan “tüm dünya zevklerinin geçici bir düş” bulunduğunu kavramasına, bu dünyaya olan bağlılığından. sonunda Tanrı’ya duyduğu güvene uzanan gelişimi yansıtıyordu. Bu yüzden daha fazlaca Canzoniere (Şarkı Kitabı) adıyla tanınan bu şiirler, görünürdeki temanın, doğrusu Laura’ya duyulan aşkın fazlaca ötesine geçiyordu. Petrarca bu yapıtlarda, kendinden önceki iki yüz senelik lirik şiir geleneğinin en ince ve en kuvvetli özelliklerini kendine özgü klasik anlayışının süzgecinden geçirerek çağdaş lirik şiirin biçimini ve dilini yaratmış. Avrupa’nın lirik şairlerine ortak bir miras bırakmıştı.
Petrarca Vaucluse’de, 1350’de başladığı Epislolae metricae üstünde emek vermeyi sürdürdü. Bir taraftan da. okullardaki yaygın Aristotelesçiliğe karşı klasik yazarların içsel kıymetini vurguladığı ve litterae humanae’c (insani bilimler) dayalı yeni bir eğitim anlayışını savunduğu için kendisine cephe alan tutucularla polemiğe girdi. Gene bu zamanda, insan ruhunun dünyevi tutkulardan sıyrılarak Tanrı’ya erişme sürecini daha genel bir halde ele alan Trionfi (Zaferler) şiirine başladı.
Son Yılları (1353-1374)
Petrarca 1361’de, veba salgınından kaçarak Padova’ya gitti. 1362’de oradan Venedik’e geçti. Bir süre şehir yaşamı ve politikasında mühim rol oynadıktan sonrasında 1367’de Padova’ya döndü. 1370’ten sonraki yaşamı Padova ile yakınındaki Arquâ içinde geçti. Arquâ’da, Venedik’ten yöneltilen eleştirilere karşı hümanist görüşlerini korumak için çaba sarfeden De sui ipsius el multorum ignorantia’yı (Kendimin ve Başkalarının Cehaleti Üstüne) yazdı. 1370’te Papa V. Urbanus tarafınca Roma’ya çağrıldı. Yeni bir papalık düşünün gerçekleştiğini umarak yola çıktı, fakat Ferrara’da nüzul geçirdi. Gene de çalışmalarına son vermedi. Bir taraftan eski yapıtlarını gözden geçirirken, bir yanda da yeni yapıtlar kaleme aldı. Seniles (Yaşlılar) adlı yapıtının netice bölümünü oluşturan. gelecek kuşaklara seslendiği otobiyografik mektubu Posteritati’ye (Gelecek Kuşaklar) yeni bölümler ekledi. Trionfi’nin son bölümlerini de bu zamanda tamamladı.
Petrarca’ın düşüncesi, bugünün geçmişten beslendiği bilincine dayanıyordu. Ona gore evrene yön veren bir tanrısal güç var ise, bu güç inşam evrenin merkezine yerleştirmişti. Bu görüşüyle Petrarca, Rönesans’ı doğuran 15. yüzyıl İtalyan hümanizminin kurucusu sayılır.
Petrarca’nın toplu yapıtları Opera (Yapıtlar) 1554’te yayımlandı. Abbe de Mütevazı’ın üç ciltlik Memoires pour la vie de François Pelrargue (Francesco Petrarca’nın Yaşamıyla İlgili Anılar) adlı kitabı, Petrarca üstüne yazılmış temel yaşamöykülerinden biridir.
Öteki Eserleri:
- Familiarium Rerum Libri XXIV (135166; Tanıdık Olayların Kitapları)
- De remedus utriusque fortunae (1366; Alınyazılarına Çareler Üstüne)
- Senilium rerum libri (136174; Geçmiş Olayların Kitapları).
Dünya Edebiyatı