Meşhur fizikçi Enrico Fermi’nin “Hepimiz nerede?” sorusu, bugün “Fermi Paradoksu” adını almış bir problem: Eğer Dünya’da yaşam var ise, evrende gerçekleşen olayların da yalnız bir kez gerçekleşmediği düşünülürse, yaşamın birden fazla yerde oluşmuş olması gerekiyor. Hatta durum bundan ibaretse, evrenin gelişmiş uygarlıklarla kaynıyor olması lazım.
Hatta her türlü teknolojik problemi da dikkate aldığımızı düşünelim: roket teknolojisinin sınırları, hız, yaşam, hastalıklar, savaşlar ve ilerlemeyi yavaşlatacak her şey. Tamamı var olduğunda bile “Hepimiz nerede?” sorusu ciddiyetini korumayı sürdürüyor. Galaksimiz 13 milyar yaşlarında. Bu sayı uzayda gezebilecek uygarlıklar için bile gerekenden fazlaca uzun bir süre.
Hatta o şekilde ki gelişmiş uygarlıklara her yerde rastlıyor olmamız lazım. Dyson küreleri (gelişmiş uygarlıkların yıldızların etrafını çevirip tüm enerjisini kullanabilmesini sağlamış olduğu kabul edilen bir tür santral) ve yıldız mühendisliğiyle ilgili kalıntılarla dolu gezegen sistemleri görmemiz gerekiyor. Sadece görmüyoruz. Peki ya o süre, hepimiz nerede?
Büyük Filtre
İlk olarak 1996 senesinde ekonomist Robin Hanson tarafınca detaylı şekilde açıklanan Büyük Filtre teorisinin argümanı oldukça kolay: Yalnız fazlaca fakat fazlaca azca sayıda uygarlık, uzay keşfi yapabilecek kadar ileri aşamaya gelebiliyor.
Bu kadar. Bu sayede Fermi’nin paradoksunun da öngördüğü suretiyle akıllı ve uzay keşfi yapabilen uygarlıkların yaygın olduğu önerisi de ortadan kalkmış oluyor.
İnsanlık tertipli bir halde uzaya seyahat yapma eşiğinde şeklinde görünse de, Büyük Filtre birazcık ürkütücü gelebilir. Sadece, bu durum illa ki ürkütücü olmak zorunda değil. Mesele şu ki, filtrenin tam olarak ne süre ve nerede araya girdiğini bilmiyoruz. “Yaşam için doğru malzemelere haiz rastgele bir gezegen” ile “devasa bir yıldızlararası imparatorluk” içinde gerçekleşmesi ihtiyaç duyulan pek fazlaca adım var.
Hanson, yaşamın minik adımlardan üst seviyelere geçmesi için gereksinim duyduğu süreci dokuz aşamaya ayırmıştı: doğru yıldız sistemi, kendini çoğaltabilen moleküller, prokaryotik yaşam, ökaryotik yaşam, cinsel üreme, fazlaca hücreli yaşam, alet kullanımı şeklinde bir tür zeka, kolonizasyon potansiyeli olan gelişmiş bir uygarlık ve sonunda, tüm parçalar yerli yerine oturduğunda, galaksi çapında devasa bir yaşam patlaması.
Peki ya buradaki darboğaz nerden kaynaklanıyor? Doğrusu yaşamın oluşmasına elverişli koşulların sağlanması mı fazlaca zor? Yoksa ortalarda bir yerde, yaşam milyarlarca yıl süresince okyanuslarda yeşermeyi mi bekliyor? Ya da son aşamalara doğru mu bu darboğaz gerçekleşiyor?
Gözlemler ne diyor?
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, yaşam için lüzumlu maddeler evrende oldukça yaygın. Doğrusu büyük olasılıkla “filtre” bu aşamada değil. Kolay yaşamın ortaya çıkmasıyla ilgili de elimizde yalnız bir örnek bulunuyor. Fakat Dünya’daki yaşamın ortaya çıkmasında da ortam elverişli olduğu anda yaşam yeşermeye başlamış görünüyor. Tamamı, yaşamın evrende düşündüğümüzden daha yaygın bulunduğunu düşündürüyor.
Zekanın ortaya çıkmasında ise, bizimki şeklinde bir zekanın Dünya tarihinde yalnız bir kez ortaya çıktığını ve bunun da milyarlarca yıl aldığını biliyoruz. Doğrusu bu tek veri kaynağına bakarsak, kolay yaşam yaygın, akıllı yaşam ise ender görülen bir durum. Kim bilir filtremiz bu noktadadır: Akıllı varlıkların evrimleşmesi zor olsa gerek.
Sadece eğer zeka yaygınsa, işte o süre endişelenmemiz ihtiyaç duyulan birçok mevzu mevcut. Doğrusu akıllı bir türün bir gezegende gelişmesi mümkün, sadece bu türün galaksiye yayılmasını durduran bir şeyler olmalı. Bu aşamada suçlu evrenin kendisi olabilir. Sözgelişi devasa bir asteroit gezegene çarpıp türün sonunu getiriyor olabilir. Mesela son olarak 66 milyon yıl ilkin çarpan ve dinozor türünün sonunu getiren Chicxulub asteroiti şeklinde bir asteroitin Dünya’ya çarpma sıklığı, averajda 50 ila 100 milyon yıl içinde değişiyor.
Bir başka kaygı ise türün kendi kendini yok ediyor olması. Bu sebeple uzaya seyahat edebilen herhangi bir tür, fazlaca üst düzeylerde enerji elde edebiliyor olmalı. Dünya tarihinden de bildiğimiz şeklinde elde edilmiş bu yüksek enerji, bazen yıkıcı amaçlar için de kullanılabiliyor. Doğrusu belli bir enerji seviyesine ulaşan türler, bir noktada kendi kendilerini yok ediyor olabilirler.
Hakkaten yoklar mı?
Büyük Filtre, Fermi Paradoksu’nu çözmeye yönelik tek kuram değil. Hatta Büyük Filtre teorisi dahilinde bile insanlığın kaderinin de kati bulunduğunu söylemek mümkün değil. Kim bilir galaktik bir uygarlık olmak, tahmin ettiğimizden de zor olsa gerek. Yada ilerleme çizgisel değildir ve teknolojik ilerlememiz bir noktada uzaya değil de gezegenimize odaklanacaktır. Kim bilir hakikaten de filtreyi aşan azca sayıda yada tek uygarlık bizizdir.
Fakat gene de şu suali sormamak elde değil: Hepimiz hakikaten nerede?
Space‘in makalesini Özgür Yıldız Türkçeleştirdi.