İFA: İlişkiler ve Stres – Sinan Canan
Mevzusu
İnsan ilişkileri ve stres yönetiminin insanoğlunun genel sağlığına tesiri ve bu ilişki ve stres yönetiminin iyi mi daha iyi kurulabileceği anlatılıyor.
İFA: İlişkiler ve Stres Özeti
1: İlişkiler
Sıhhatli yaşam ve sıhhatli olma durumu ele alınırken yalnızca vücudun hasta olmaması, tertipli egzersiz ya da beslenme alışkanlıkları değil, insanoğlunun toplumsal bir varlık olmasından dolayı insan ilişkilerini de değinmek gerekir. Bedensel açıdan tamamen sıhhatli olsak bile öteki insanlarla ilgili sağlıksız ilişkiler kuruyorsak bu durum yaşamımızı negatif yönde etkisinde bırakır.
İnsan, kaygı dolu bir canlıdır. Dünyaya bakıma muhtaç olarak gelinmesi, gelişmenin geç tamamlanması ve ölüm farkındalığının olması benzer biçimde sebeplerden dolayı insan hep kaygı içindedir. Bu şekilde durumlarda insanoğlunun en büyük desteği kendisi ile aynı duyguları paylaşan öteki insanlardır. Bu yüzden insanoğlu, onu anlayan ve destek alabileceği bir çevreye gereksinim duyar. İnsanlar arasındaki toplumsal bağlanma ve duygusal ilişkiler, beyinde oksitosin hormonunun salgılanmasını sağlayarak bedensel açıdan pek oldukça pozitif yönde etkide bulunur.
İnsan, öteki canlılarla etkileşim halinde olma ihtiyacı o denli derin ve önemlidir ki bu yüzden insan vücudu daha doğmadan ilkin tüm sinir ve hormon sistemleri hazır olarak doğar. Beyin düzgüsel şartlarda doğumdan sonrasında işlev gösterecek bir organ olmasına karşın anne karnındaki en süratli gelişin gösteren parçalarımızdan biridir. Sadece anne karnında geçirdiğimiz süre aşırı gelişmiş beyin ve sinir dokusu için kafi gelmez ve beyin gelişimimiz hemen hemen tamamlanmadan dünyaya geliriz. Beyin gelişimizin büyük bir kısmı doğduktan sonrasında gerçekleştiği için iyi mi bir çevre içinde büyütüldüğümüz oldukça önemlidir. Şefkatli bir aile ortamı sıhhatli bir beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Sertlik dolu bir aile ortamında büyüyen çocuk ise travmatik etkilere maruz kalabilir. Annesini istediği süre yanında bulabilen insanoğlu, ileride kuracağı ilişkilerde daha rahat olur ve sevmeyi ve sevilmeyi kendine organik bir hak olarak görme ihtimali yüksektir. Aksi halde daha bebekken en güvenilmiş olduğu varlığa karşı itimat duygusu geliştiremeyen bir bebek, yetişkinlik çağlarında insanların devamlı onu terkedeceği korkusuyla yaşayabilir.
2: Stes
İnsanı öteki canlılardan ayıran temel özelliklerinden biri de insanoğlunun süre farkındalığına haiz olmasıdır. İnsanlardaki ön beyin denilen beynin oldukça gelişmiş olan bu kısmı yardımıyla insanlarda hayvanlara nazaran inanılmaz bir süre algısı mekanizması vardır. Bu beceri insanlara biyolojik olarak gelecekteki tehlikeleri sezebilme ya da uzun dönemli planlar yapabilmek benzer biçimde hayatta kalmaya yardım edecek bazı avantajlar sağlar. Aynı şekilde geçmişin iyi bir halde hatırlanabilmesi, insanların geçmiş tecrübelerinin gelecekteki plan ve kararlarına ışık tutabiliyor. Bu yeteneğin bununla birlikte insanoğlunun çok da fazla bilincinde olamadığı bir dezavantajı da vardır. İnsan zihni “şimdi” de uzun devamlı olarak duramıyor, geçmişe takılabiliyor ya da gelecekle ilgili bir ekip endişeler yaşayabiliyor. Bu durum aslen bir kusur olmaktan ziyade, insan beyninin emek harcama mekanizması ile ilgili bi durumdur. Bilimsel emekler da insan beyninin şu anda kalmaya programlanmamış bulunduğunu gösterir niteliktedir. Zihnimiz günlük problemlerle uğraşırken bile arka planda gelecekteki ihtimaller içinde ihtimallerin kurgusuyla meşgul olabilmektedir. Bu kurgu hali önlem alma ihtimalimizi arttırdığı için avantajlı olabilirken, kaygı ve stres düzeylerini de aynı şekilde arttırabildiği için dezavantajlı da olabilmektedir.
Şimdiye kadarki bilimsel verilere nazaran, ölüm bilinci yalnızca insana ilişik bir özelliktir. Yalnız insan ortada herhangi bir tehdit unsuru yokken, hatta her şey oldukça iyi olsa bile ölümü düşünüp mutsuz olabiliyor. Beynimiz, geleceği düşündüğünde karşılaşmış olduğu ilk ve en belirgin duygu ölüm endişesidir. Dolayısıyla da ölüm korkusunu da insana ilişik bir özellik olarak düşünebiliriz. Sadece ortada hiçbir durum ya da somut ipucu yokken ileriye dönük korku tepkisi üretmek anksiyetif bir durumdur. Ek olarak insan, ölümden sonrasında nasıl sonuçlanacağı endişesini de taşır. Ölüm düşüncesinin kendi iç barışımız ile de ilgisi vardır. Şu sebeple eğer yok olmaya düşüncesi ile barışmadan iç huzurumuzu sağlayabilmemiz oldukça zor olsa gerek.
Geleceğin yarattığı stres duygusuyla baş edebilmek için son yıllarda bilim dünyası, meditatif yöntemler üstüne iş koşturmacasındadır. Anda kalma ve yoğunlaşabilme becerilerini geliştirebilmiş insanların beyinleri incelendiğinde bu biçim insanların zihinleri adeta şalteri açıp kapatır benzer biçimde zihin kaosunu durdurabilme becerisine haiz olduğu gözlemlenmiştir. Meditasyon icra eden ve içe dönüş halini gerçekleştiren insanların beynin insula lobunun öteki insanlara nazaran daha büyük ve kalınca olduğu gözlemlenmiştir. Beynimizdeki devreler “Kullan ya da kaybet” prensibiyle çalmış olduğu için neyi daha oldukça düşünür ya da uygularsak bu devreler gelişir, kalınlaşır ve hızlanır. Kullanılmayan devreler ise zaman içinde zayıflar ve güçlerini yitirir. Dolayısıyla meditasyon benzer biçimde içe dönme hareketleri uygulandıkça, algılarımızı denetim edebilme, duygularımızın sertliğini ayarlayabilme benzer biçimde bazı duygu durum mekanizmalarını isteğe bağlı olarak düzenleme şansı buluruz. Ek olarak kendi hayatlarını yönlendirebilme şansı olan yada yaratıcı eylemler gerçekleştirebilen insanların da stres düzeylerinin daha düşük olduğu gözlemlenmiştir.
İFA Seri
İFA: İlişkiler ve Stres – Kitap Açıklaması
Tamamımız “daha doğru yaşamaya” çalışıyoruz. Devamlı öğrenme peşindeyiz fakat gittikçe genişleyen data havuzundan bir çok süre doğruları seçemiyoruz. Uzmanlar da çoğunlukla görüş ayrılığına düşüyorlar. Mevzu “insan” iken, bilim de bu kadar açık ve net bir araçken bu kadar ihtilaf nereden geliyor.
Elinizdeki kitap, bir üçlemenin ikinci kitabıdır. İnsanın Yapınak Ayarları serisi bir tüm olarak insanlığın gereklerini İFA edebilmek için, bilimsel gerçeklere değişik bir çerçeve öneriyor. İnsanın Yapınak Ayarları, kendinizi başka bir bakış açısından bir kez daha anlamaya çağrı ediyor.
• İnsan niçin bu kadar çıplak ve aciz?
• Bedensel gereksinimleri karşılanan insan niçin mutlu olamıyor?
• Yüz yıl önceki insanların bilmediği bunca yeni “ölüm sebebi” nereden çıktı?
• Niçin hareketsiz kalınca hastalanıyoruz?
• Fazla yiyecek bizlere niçin iyi gelmiyor?
• Yalnız kalınca niçin erken ölüyoruz?
• Bedenin stres tepkileri, tüm hayvanların hayatta kalmasına destek olurken, bizi niçin bu kadar yoruyor hatta hasta edip öldürebiliyor?
• Sınırlarını aşamayan, zihnini ve bedenini zorlamayan insanoğlu niçin bunalıma giriyor?
• Yaratılışımıza uygun bir yaşam oluşturmak ve bunu devamlı hale getirmek bu kadar zor mu?
Bu kitap, bu ve benzeri soruların cevaplarını vermekten ziyade kendiniz için en doğru cevapları bizzat sizin bulabilmeniz için yazıldı. Bundan sonrası ise size kalıyor.
Kendinize dikkat edin, görmüş olacaksınız…
(Tanıtım Bülteninden)