Sürem finaline yedi gün kaldı… İnci Taneleri’nde 16 bölüm geride kalmış, geriye dönerek bakınca -Bekir Aksoy’un başarıyla canlandırdığı Cenk karakterinin keyifle söyleyeceği gibi- hakikaten “Şaşırtıcı ve hayret verici bir vaka!” Diziyi 16 bölümdür perşembelerin en oldukça izlenen dizisi meydana getiren şey, aslına bakarsak ilk bölümden itibaren dozu asla azalmayan “merak” duygusu. Azem Yücedağ ve çevresindeki neredeyse her karakterin öyküsünü sürükleyen bu unsur, çarpıcı bir zirve noktasına erişti.
“Piraye-Azem” olur mu olmaz mı diye baştan beri seyirci de Piraye ve Azem şeklinde kendini ikna etmeye çalışıyordu; tam ikisi de “aile şeklinde sezmek” noktasında aynı fikir olarak bir adım atmaya kalkıştı ki karşılarına gerçeklerden bir duvar çıktı! Sadece işin acayip bir tarafı var:
Piraye son sahneden ilkin, Azem’in “Eğer bir yola çıkacaksak sana bir şey daha söylemem lazım” çıkışına “Söyle, söyle de bitsin bu belirsizlik ya da boşluk ya da adı her her neyse…” şeklinde yanıt verdi. Bu oldukça eleştiri zira dizide Yılmaz Erdoğan’ın baştan beri vurguladığı detaylardan biri de gerçekliğin perspektife nazaran değişiyor olduğu gerçeği!
Kendi tabiriyle Azem bir “halk düşmanıyken” Piraye Hanım’ın konağında ise Adem olarak şahane bir baba profili çizen idealist bir öğretmen. Peki bu ikisinden hangisi hangi koşullarda ve bakış açılarında gerçek? İşte çarpıcı zirve noktası da tam burası. Aslına bakarsak Piraye’nin dünyasındaki her insanın düşünce birliğinde olabileceği tek gerçek Azem’in yalan söylemiş olduğu gerçeği. Fakat bu işin de bir aslı var; ne demişti Azem:
Her şey o denli birbirine girdi ki ben aslına bakarsak haftada bigün burada dersimi verip gidecektim.
İşte bu konsensus karşısında Piraye’nin iyi mi bir tavır alacağı hakikaten devasa bir merak mevzusu. Bunun bir halde ortaya çıkacağı açıktı fakat dedik ya mühim olan perspektif… Piraye gerçeği ilkin Azem’den duyabilmiş olsaydı iyi mi olurdu, bilemiyoruz.
Buradan eski yazılarımdan birine pas atmak isterim. 6. bölümün arkasından kaleme aldığım yazıda Dilber’in Azem’den, Azem’in de Piraye’den saklamış olduğu gerçeklerin görülen ve olası etkilerine değinmiş ve şu ifadeleri kullanmıştım:
“Piraye’nin dünyasında Azem’inki şeklinde bir geçmişin kabul görmesi için birebir empati gerek. Şu demek oluyor ki ailenin benzer bir travmayı yaşamış olması lazım. (Kim bilir…) Ya da Piraye’nin kör kütük aşık olarak Azem’in sırrına ortak olması… Azem’in kendi gerçekliğini kısaca Hande’yi kimin öldürdüğünü ortaya koymadan kabul görmesi oldukça zor.”
Velhasıl Piraye’nin abisi, Niyazi ve Cenk üçlüsünün Azem’i ekarte etme heyecanıyla sarılmış olduğu gerçek başka bir tesir de yaratabilir o da şu; bölümün başlarında Dere ve Arcan’ın tüymesinden sonrasında yiyecek masasında Piraye, kızı Ayça’ya “İşin kötüsü düğüne gitmek zorundayız” diyerek Arcan ve Dere’in düğününe ne olursa olsun katılacaklarını işaret ediyordu.
Ayrıca bak Azem Hocam gördün mü İzzet’in ne kadar mühim bulunduğunu?! Resepsiyondaki öteki eleman cart diye “Adem değil Azem” diyiverdi!
Bu aslına bakarsak sürem finalinin Arcan ve Dere’in Göcek’teki düğünü çevresinde döneceğini de gösteriyor. Piraye ile doğabilecek bir küslük Azem’in düğüne elini kolunu sallayarak girmesinin önüne geçebilir. Sadece ne olursa olsun tüm yaşananların arkasından her ne kadar Talip Salacak gerçekleri kardeşine pat pat açıklamış olsa da Azem’in Ayça ve Piraye üstünde “Mevzuyu bir de benden kulak verin” kredisi mevcut.
Dere’in düğünü demişken Özgür de düğüne çağrı edildi. Dere’in toksik ve manipülatif arkadaşı Sedef, Özgür’ün düğüne gelmesini bir halde kabul etti!
Fakat bu kez de Özgür’le Azem’in arası sert bir halde açıldı. Özgür, Dere’le kavuştuğu ve görüştüğü için Azem’in “Ablanı bulmaya yaklaştım” müjdesine o denli da şaşıramadı. Sadece haklı olarak Azem, “Kati ablasını buldu bana söylemiyor” diye değil; “Çocuk benimle görüşmek istemiyor, iyice mafyacılığa da düştü esasen” diye düşünerek Özgür’e resti çekti.
Özgür’ün kıvranışları ve ‘Hande’yi kim öldürdü?’ sorusu!
Özgür ise kıvranıyor. Bir aile için, bir baba figürü için kıvranıyor. Bunu baştan beri görmek mümkün. Necmi iyi mi sevilmek duygusu için kıvranıyorsa öyleki… Ciddi şekilde buna tanıklık ettik; Aleyna’yla kaçmak isteyen Necmi gizli saklı toplantının arkasından dönerek arkasını giderken sevilme hissiyle gözünü karartıp acayip bir yola çıkarken Özgür ise “ailesinden bir parçanın” arkasını dönerek gitmesini kabul edemiyordu.
Gelelim aslolan soruya: Hande’yi kim öldürdü? Azem, dostlarıyla yiyecek masasında dertleşirken Dere’in kendisinden kaçtığını “Annesini benim öldürdüğümü düşünüyor” sözleriyle söyledi ve “Bir ihtimal dedim o beni bilir, daha büyüktü daha olgundu kardeşinden…” diye devam etti. Nergis’in “Dere de bilmiyor kısaca gerçeği” tespitini ise onayladı. Ben hala “Dere cinayeti uyuşturucu etkisiyle şuursuzca işledi o yüzden hatırlamıyor” teorisindeyim sadece bu şaşırtmadı değil.
Azem’in en iyi arkadaşlarına dahi Dere’in o süreçteki hususi durumundan söz etmeyebileceğini düşünüyorum.
Dilber ise Zahir’i öldürmeye karar verdi sadece bunu iyi mi yapacağı mevzusunda sual işaretlerine haiz. Akıllara Çilem Doğan şeklinde oldukça sert ve oldukça gerçek örnekleri getiren süreç nereye bağlanacak bilinmeyen. Kiralık katil tutacak şeklinde olan Yıldız-Zerre-Dilber üçlüsü Zerre’nin “Ben yapayım” teklifiyle değişik bir rüzgara sürüklenebilir. İlk bölümde “Bir şeyin en minik parçası” vurgusu meydana getirilen “önemsiz” Zerre, onaylanmak arzusuyla bu işe kalkışabilir…
Anlaşılan düğümlerin çözülüp yerlerine yenilerinin atılacağı sert bir sürem finali bizleri bekliyor…
Detaylara geçelim:
- Hapishane metaforunu güçlendirircesine otelin misafirleri her geçen gün artıyor. Son olarak Necmi ve Aleyna da otele sığındı sadece Necmi’nin Aleyna’nın tüm ikazlarına karşın bir iki saatliğine oteli terk etmesi, Aleyna’nın “Gitmeyecektin” notuyla ortadan kaybolmasına niçin oldu…
- Dilber tecavüzden kaçınmak için Zahir’i uyku ilacıyla uyutup duruyor. Bununla beraber elinden bir kaza çıkmaması için de bu yola başvuran Dilber’in el ayarı firar etmiş şeklinde! Akıllara ister istemez Pardon filmindeki o meşhur hapishaneden kaçış planı sahnesi geldi. Aydın, “Yemeğimize azca miktar zehir koyarız” önerisinde bulunurken İbrahim ise şu unutulmaz sözleri söylüyordu: “Ne azca miktarı oğlum? Onun azca miktarlığını kim ayarlayacak? Sen o azca miktarı azca miktar geçtin mi, geberir gideriz.”
- Dilber’in Zahir’e sıcak davranarak aslına bakarsak başka bir şey hesapladığını Azem Hoca’ya açan Zerre, Azem’den “Ne yapacakmış, öldürecek mi?” yanıtını aldı. Zerre ise “Zahir şu anda uyuyor esasen” yanıtını verdi. Oradaki “esasen” ifadesi Hamlet’in o meşhur tiradını hatırlatıyor. “Olmak ya da olmamak” diye süregelen efsanevi tiratta “Ölmek, uyumak bir tek!” ifadesi ve devamındaki tasvire bir slm gönderilmiş. Tarih süresince Talmud’da, İlyada’da kullanılan bu benzetmenin başka bir meşhur versiyonu ise ABD’li rapçi Nas’a ilişik. Unutulmaz Illmatic albümündeki N.Y. State of Mind parçasında Nas, “I never sleep, ’cause sleep is the cousin of death” diyordu.
- Nusret, paraya gerekseme duyan Necmi’ye kartını verirken, kartın şifresi de ortaya çıktı. E, Nusret’e yaşam veren erkek oyuncu Rıza Kocaoğlu olunca gizyazı de İzmir’in güzide kulübü Göztepe’nin kurum yılı olan 1925 oluyor haliyle!