Nerede kalmıştık? Ve ne demiştik geçen hafta? “Ve beklenen oldu! Dere nihayet gözüktü.” İnci Taneleri’nin 14. bölümünde Dere’in hayatına yakından bakma fırsatı bulurken çevresindeki vakaları dallanıp budaklandıracak tipleri de görmüş olduk. Bölüm güzel bir kurgu oyunuyla bizleri 1 ay öncesine götürerek başladı. Bu aşamada tehlikeli sonuç bir detayı da öğrendik:
Aslen Dere’in babası Azem ve kardeşi Özgür’ü takip etmesine yol açan vaka bir tesadüften ibaretmiş. Tertipli olarak her İstanbul’a ulaştığında merhum annesinin kabrini ziyaret eden Dere, gene bu ziyaretlerinden birinde Azem ve Özgür’e denk gelmiş meğer.
Hepimiz bu ana tekrardan tanıklık ederken Dere de kardeşini ve babasını annesinin mezarı başlangıcında görünce aniden o korkulu güne gitti. Sera Kutlubey’in başarıya ulaşmış performansının da altını çizmek gerek. Diziye Özgür’ün doğrusu Kubilay Aka’nın giriş yapmış olduğu bölüm de etkileyiciydi; Dere’in girişi de minimum onun kadar etkisi altına alan oldu.
İlk bölümde de Dilber, doğrusu Hazar Ergüçlü’nün ilk sahnesi oldukça çarpıcıydı. Bu da aslına bakarsak bir tercih. Genç oyuncuların dolu dolu performansları başarıya ulaşmış bir yaratıcı ekiple birleşince istenen kuvvetli tesir de ortaya çıkıyor.
Meşhur Yılmaz Erdoğan isimlerine yenileri eklendi: Arcan ve Muhan
Dere’le tanıştığımız anlarda bir Yılmaz Erdoğan klasiği olarak acayip isminde yan karakterlere iki şahıs daha eklendi. Biri Dere’in nişanlısı Arcan diğeri de Arcan’ın anası Muhan. Arcan’ın Dere’le madde bağımlılıkları vasıtasıyla tanıştığını ve Arcan’ın Dere’in tüm karşı çıkmalarına karşın hala hem uyuşturucu madde hem de alkol kullanımına devam ettiğini öğrendik.
Bununla birlikte Arcan ve Dere’in birbirlerini aile şeklinde gördüklerini de artık biliyoruz. Arcan, mevzu aileye ulaşınca Dere’e “Biz seninle o kuyunun dibinde tanıştık” derken Dere’in “O kuyu bile oldukca güzeldi seninle” cevabı mühim. Buradaki geçmiş süre kullanımı hem ilk anlamıyla maziyi hatırlatma niyeti taşırken ikinci anlamıyla da aslına bakarsak o günlerin geride kaldığını da gösteriyor. Dere’in bir yol ayrımında olduğu açık. Sera Kutlubey bu tereddütü başarıyla aktarmış. Bu aşamada Dere’in arkadaşı Sedef’e de değinmek gerek. Aslen mevzunun dallanıp budaklandığı noktada Sedef manipülatif bir noktada duruyor.
Özgür’ün sözünü etmiş olduğu ‘fena dostlar’
Dere, yaşamış olduğu korkulu travma sonrasında hayatında bağımlılıklarla savrulurken tedavi görüp bu cendereden çıkmayı ve Arcan’ın haiz olduğu imkanlar yardımıyla müreffeh bir hayata geçiş yapmayı başarmış. Çıkmış olduğu bu yolda yanına Sedef de takılmış. Sedef ve Arcan, Özgür’ün Azem’e bahsetmiş olduğu “fena dostlar” olabilir. Dere hakkında oldukca fazla şey bilen Sedefve Arcan; Dere’in geçmişine sünger çekmiş olduğu “Akrabalarım bir trafik kazasında öldü, hiçbir akrabamı da tanımıyorum” yalanının mimarları sanki.
Bu yalan çerçevesinde unutulan geçmiş şimdi Dere’in ayağına dolanmak suretiyle. Dere, babası ve kardeşiyle yüzlemek istiyor sadece tırnak içinde bir mantıklı fikir destekçisi Sedef, bunun iyi bir netice getirmeyeceğini öne sürüyor. Hakkaten de öyleki olabilir… Sedef, “Ne güzel parayı bulmuş, rahat etmişiz, niçin bunu bozacak işlere kalkışıyorsun ki” diyor. Haliyle bölümün adı “Gönlünce Akmayan Bir Dere” olarak belirlenmiş…
Fakat Dere de şimdilik buna hak veriyor olmalı. Gene de gönül buyruk dinlemedi ve Dere -izleyicilerin içini sızlatan bir sahneyle- Özgür’le bir araya geldi. Dere’in Özgür’e “Bu buluşmadan babamın haberi olmasın” şartı koşması olası. Sadece üçlü buluşma için çember daralıyor.
Ayrıca Sedef isminin tercih edilmesi de bir rastlantı olmasa gerek. Güzel bir isim olan Sedef, hem de sebebi tam olarak bilinmeyen sadece aşırı stres ve sorun dönemlerinde arttığı gözlemlenen bir deri hastalığı. Bulaşıcı olmayan bu hastalık deride oluşturulan bir yara kapanırken çevresinde oluşabiliyor, hatta herhangi bir hastalıkla savaşım edilmiş olduğu durumda daha çok görülüyor.
Velhasıl Sedef ve Arcan ikilisinin iyi günde fena günde Dere’in yanında olmayacakları açık. Bu ikili, Dere’in yaralarından besleniyor görüntüsü çizmekte. Bu durum bölümün sonlarına doğru Arcan’ın Özgür ve Azem’i duyduktan sonrasında Dere’e uyguladığı ruhsal şiddette de görülüyor.
Evet, her yerde Dere varmış…
Dere’in hayatına bakış attığımız ve dizinin ilk 45 dakikasında tahmin edileceği suretiyle “Bu işin arkasında Dere mi var?” dediğimiz her yerde evet, Dere vardı. Ek olarak derinleşmesini beklediğim karakterlerden önde gelen ve Emsalsiz Çoban’ın yaşam verdiği Piraye’nin alkol bağımlısı kardeşi Tayfun Salacak karakteri de Arcan’ın yakın arkadaşı çıktı. 11. bölümden sonrasında kaleme aldığım yazıda kafama takılan “Piraye ile Dere tanışıyor olabilir mi?” sorusunun cevabı da “Evet” muhtemelen… Hatta Piraye’nin milleti peşinden pavyona, Dilber’i zorbalamaya sürüklediği aktiviteye neredeyse Dere ve Arcan da katılacakmış!
- Artık günümüze dönebiliriz! Hakikaten nerede kalmıştık? Piraye ve Azem giderek ve açık açık yakınlaşırken Ayça bu durumdan oldukca memnun. Hatta Azem’e direkt olarak “Birbirinizden hoşlanıyor musunuz?” diye sormaktan çekinmedi. Azem de Piraye’ye “Ayça’nın babasıyla iyi mi tanıştın?” diye sordu. Hatta genişçe de bir cevap alabildi. Avcılık sporuna dair tespitler ve Piraye’nin kısa evliliğini bu çerçevede tanım etmesi ilginçti. Doğrusu Piraye ve Azem ihtimali masada kuvvetli bir halde duruyor. Bu mevzuda yanıldım sanırım.
- Dilber-Zerre-Yıldız üçlüsünün “Nail Bar” açma serüveninde Zerre, çıkışmayan parayı denkleştirmek için mevcut parayı saçmasapan ve kendisine izleyenlerin duyduğu sempatiyi de derinden sarsacak bir hareketle bahiste yitirdi. Doğrusu haydan (geçen bölümden hatırlanacağı suretiyle tefeciden) gelen para, tümüyle huya gitti!
- Reyyaz’ın kızı çıkan Elif’le Özgür, “Baban mı var derdin var” başlığı altında dertleşti, Özgür, “Zaman içinde çözülür” tavrıyla Reyyaz’a “He” diyerek Sırat’ın koltuğuna oturdu.
Azem Hoca ile Ebebiyat Saati’nde bu hafta!
Azem Hoca’nın edebiyat göndermelerinden ikisine de bakarak yazıya son noktayı koyalım. Azem Hoca, Ayça ile olan dersinde edebiyatta betimlemenin enerjisini anlatırken “Ozan, ressamın boyayla fırçayla yaptığını kelimelerle yapandır” ifadelerini kullandı. Ben de buna naçizane Jerry Seinfeld’den bir ekleme yapayım; “Şiir fena bir standup gibidir. Peşinden kahkaha gelmeyen özenle seçilmiş kelimeler…” Latife ediyorum normal olarak.
Diziden bu bölümde ise ince bir roman tavsiyesi aldık. Yılmaz Erdoğan, Alev Alatlı’nın Kıbrıs çerçevesinde namus, hanım olmak ve beraber yaşamak şeklinde kavramları ele almış olduğu, Alatlı’nın tasvir ve öykü anlatıcılığı kabiliyetini konuşturduğu Yaseminler Tüter mi, Hala? adlı romanına özetlemek gerekirse bir merhaba gönderdi. İlginçtir Ay Yapım, bir dönem kitabın filmini çekmek için harekete geçmiş; Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ’un oynayacağı ve Çağan Irmak’ın yöneteceği konuşulan filmin projesi bir süre sonrasında iptal edilmişti…