İskender Pala (D: 8 Haziran 1958, Uşak) Edebiyat profesörü, yazar ve divan edebiyatı araştırmacısı.
Prof. Dr. İskender Pala, edebiyatçı ve edebiyat araştırmacısıdır. Divan Edebiyatı üstüne yapmış olduğu emekler ile tanındı.
İlkokul’u Uşak’ta ki Cumhuriyet İlköğretim okulu’nda tamamlamış oldu. Kütahya Lisesinde yatılı olarak okudu. 1976 senesinde liseden almış olduğu iki mezuniyet belgesi ile iki değişik bölüme kayıt olmuştur. İmam Hatip diplomasıyla Erzurum Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Kısmına, lise diplomasıyla Konya’da Mühendislik Kısmına yerleşmiştir. Tercihini edebiyattan yana kullanan İskender Pala, Erzurum Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde başladığı eğitimini yatay geçiş yaparak İstanbul Üniversitesinde 1979 senesinde tamamlamıştır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Kısmı’nde Câmiu’n-Nezâir temalı Lisans Sav emek vermesi yapmış oldu. Doktora çalışmasını ise gene İstanbul Üniversitesi’nde yapmış oldu; Aşkî, Yaşamı, Edebî Şahsiyeti ve Divânı. Divan edebiyatı branşında 1983 senesinde Tabip, 1993 senesinde İstanbul Üniversitesi’nde Doçent, 1998 senesinde da Kültür Üniversitesi’nde Profesör oldu… İstanbul’da ikamet eden yazar evli ve 3 çocuk babasıdır.
Okuma hayatına Peyami Safa‘nın eserleri ile başladığını belirten yazar, ilk okumuş olduğu kitapların 9. Hariciye Koğuşu ve Yalnızız bulunduğunu söylüyor. Ömer Seyfettin, Refik Hâlit, Reşat Ekrem okunduktan sonrasında, Osmanlı Zamanı ve Edebiyatla tanışması Erzurum ve İstanbul’da ki üniversite yıllarına denk gelmiş.
1998-2015 içinde Süre gazetesinde haftalık Kültür-Sanat yazıları yazmıştır.
Hazırlayıp sunmuş olduğu TV programları:
- Divançe (TRT2),
- Şairane (TRT, Hilmi Yavuz ile)
- İncir Çekirdeği (Haluk Dursun ile)
- Üç Nokta (HaberTürk TV Nihal Bengisu Karaca ve Koray Çalışkan ile)
- Ilkin Söz Vardı (NTV Ahmet Ümit ve Mario Levi ile)
- Ayine-i Devran (Diyanet TV)
- Berceste (TRT2).
Üstelendiği Görevler:
- 1979-1982 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türkoloji Seminer Kütüphane Memuru
- 1982-1984 Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Deniz Lisesi Komutanlığı’nda teğmen
- 1984-1986 Üsteğmen
- 1986-1987 Boğaziçi Üniversitesinde part-time Türk Dili ve Edebiyatı öğretim üyesi
- 1987-1994 Yüzbaşı, Dz.K.K.lığı Zamanı Deniz Arşivi müessese ve faaliyetleri
- 1994-1996 Zamanı Deniz Arşiv Araştırmaları ve Dz.K.K.lığı gösterim faaliyetlerinin yürütülmesi
- 1996-1997 Öğretim yılı, MSÜ Fen-Edebiyat Fak. Eski Türk Edebiyatı öğretim üyesi ve İSAM redakte kurulu üyeliği
- 1997 Öğretim yılı İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyesi
- 2004 İBB Kültür Daire Başkanlığı
- 2004-2010 İBB Kültür Danışmanlığı
- 2006-2012 Kent Tiyatroları Repertuar Kurulu Üyeliği
- 2008-2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Yönetim Kurulu Üyeliği
- 2009-2012 Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi
- 2013-2017 Devlet Tiyatroları Yazınsal Kurul Üyeliği
- 2013-2017 Mustafa Kemal Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Yönetim Kurulu Üyeliği
- 2016-2024 T.C. Başbakanlık ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Başkanı.
İskender Pala’nın Eserleri
Öteki:
- Türk Dil Bilgisi ve Kompozisyon (Deniz Lisesi Matbaa / İstanbul 1987)
- Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü (Kültür Bakanlığı / Ankara 1989)
- Liseler İçin Örnekli ve Uygulamalı Kompozisyon (Ülke Yayınları / İstanbul 1991)
- Ortaokullar İçin Sözlü ve Yazılı Ifade (Ülke Yayınları / İstanbul 1991)
- Atasözleri Sözlüğü – Bin söz… Bin nasihat… (Servet Basım Yayınları / İstanbul 1992)
- İki Dirhem Bir Çekirdek (Babıali Kültür Yayıncılığı / İstanbul 2000)
- Boğaziçi’ndeki Mücevher (Dolmabahçe Sarayı TBMM Millî Saraylar / İstanbul 2006)
- İstanbul Bir Rüya (İstanbul Büyükşehir Belediyesi / İstanbul 2007)
- Lale Güzellemesi (İstanbul Büyükşehir Belediyesi / İstanbul 2007)
- Sözün Özünden Dünden Bugüne Atasözleri (Kapı Yayınları / İstanbul 2010).
Tecrübe etme:
- Müstesna Güzeller (Ötüken Yayınları / Ankara 1995)
- Şairlerin Dilinden (Ötüken Yayınları / İstanbul 1996)
- Aşina Güzeller (Ötüken Yayınları / İstanbul 1998)
- Ah mine’l – Aşk (Ötüken Yayınları / İstanbul 1999)
- Âyine Babıali (Kültür Yayıncılığı / İstanbul 2000)
- Efsaneleşmiş Güzeller (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Tavan Arası (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Gözgü (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Kahve Molası (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Mir’at (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Divane Güzeller (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Düşte Kalan (Kapı Yayınları / İstanbul 2004).
Araştırma:
- Divan Edebiyatı (Ağaç Yayıncılık / İstanbul 1992)
- Türk Düğmeciliği ve Bahriye Düğmeleri (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı / İstanbul 1995)
- Bakî (Timaş Yayınları / İstanbul 1998)
- Necatî (Timaş Yayınları / İstanbul 1998)
- Yunus Emre (Timaş Yayınları / İstanbul 1999)
- Ozan Fâtih: Avnî / Fâtih Sultan Mehmed (Şule Yayınları / İstanbul 1999)
- Nedîm (Timaş Yayınları / İstanbul 2001)
- Fuzûlî (Gendaş Yayınları / İstanbul 2002)
- Şeyh Galip (Gendaş Yayınları / İstanbul 2002)
- Mevlana (Gendaş Yayınları / İstanbul 2002)
- Bilimsel nitelikli Divan Şiiri Araştırmaları (L&M Yayınları / İstanbul 2003)
- Su Kasidesi (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Gül ile Gülü Tartanlar 1 / Yunus Emre (Kapı Yayınları / İstanbul 2006).
İnceleme:
- Şi’r-i Kadîm (Ötüken Yayınları / İstanbul 1997)
- …ve Gazel Tekrardan (Ötüken Yayınları / İstanbul 2001)
- Perişan Gazeller (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Perî-şan Güzeller (L&M Yayınları / İstanbul 2003)
- Görkemli Ozan Muhibbî (Kapı Yayınları / İstanbul 2011)
- Lâle Devri (İstanbul Kültür Üniversitesi / İstanbul 2013).
Derleme:
- Aşkî ve Divanı’ndan Örnekler (Kültür ve Gezim Bakanlığı / Ankara 1988)
- Namık Kemal’in Tarihî Biyografileri (Türk Tarih Kurumu Yayınları / Ankara 1989)
- Fatih’in Şiirleri (Family Finans Kurumu Yayınları / İstanbul 2003)
- Şahane Gazeller 1 / Fuzûlî (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Kırk Güzeller Çeşmesi (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Şahane Gazeller 2 / Bakî (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Şahane Gazeller 3 / Necatî (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Şahane Gazeller 4 / Nedîm (Kapı Yayınları / İstanbul 2004)
- Şahane Gazeller 5 / Şeyh Galip (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Şahane Gazeller 6 / Nabi (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Şahane Gazeller 7 / Nef’î (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Şahane Gazeller 8 / Nailî (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Şahane Gazeller 9 / Aşkî (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Şahane Gazeller 10 / Ahmed Paşa (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Kırkıncı Kapı (Kapı Yayınları / İstanbul 2005)
- Kitâb-ı Aşk (Alfa Yayınları / İstanbul 2005)
- Kadılar Kitabı (Kapı Yayınları / İstanbul 2006)
- Kırk Ambar (Kapı Yayınları / İstanbul 2006)
- Dört Güzeller – Toprak, Su, Hava, Ateş (Kapı Yayınları / İstanbul 2008)
- Aşka Dair (Kapı Yayınları / İstanbul 2012)
- Hoş Sadâ (Kapı Yayınları / İstanbul 2013)
- İstanbulcunun Sandığı (Kapı Yayınları / İstanbul 2014).
Tiyatro:
- Leyla İle Mecnun (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Nizamülmülk (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Kılıçarslan (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Jennifer’ın Düğünü (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Lale Devri (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Darbe: Kan ve Sultan (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Aşk Bir Zamanlar (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Neyzen Tevfik (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Vali Hanım (Kapı Yayınları / İstanbul 2020)
- Süleyman (Kapı Yayınları / İstanbul 2020).
Seçki:
- Güldeste (Akçağ Yayınları / Ankara 1993)
- Kronolojik Divan Şiiri / Divânü’d – Devâvin (Akçağ Yayınları / Ankara 1995)
- Gül Şiirleri (L&M Yayınları / İstanbul 2002)
- Şiirin Sultanları (Asya Finans Kurumu / İstanbul 2005).
Yaşam öyküsü:
- Şiirler, Şairler ve Meclisler (Ötüken Yayınları / İstanbul 1997)
- Kudemânın Kırk Atlısı (Ötüken Yayınları / İstanbul 1998)
- Kırklar Meclisi (Ötüken Yayınları / İstanbul 2000).
Tercüme:
- Hayriyye – Yusuf Nâbi (Kültür Bakanlığı / Ankara 1989)
- Hilye-i Mutluluk / Hakanî Mehmet Bey (Türkiye Diyanet Vakfı / Ankara 1991)
- Osmanlı Deniz Savaşları (Muhârebât-ı Bahriyye-i Osmaniyye) / Süleyman Nutkî (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı / İstanbul 1993)
- Turgut Reis / Ali Rıza Seyfioğlu (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı / İstanbul 1994)
- Bahriyemiz Tarihinden Filasalar/Safvet Bey (Deniz Kuvvetleri Komutanlığı / İstanbul 1994)
- Mevlid/Süleyman Çelebi (Kapı Yayınları / İstanbul 2009).
Hatıra:
- İki Darbe Içinde (Kapı Yayınları / İstanbul 2010).
Hikâye:
- Aşkname (Kapı Yayınları / İstanbul 1997)
- Leyla ile Mecnun (Timaş Yayınları / İstanbul 1998)
- Sözgelişi (Kapı Yayınları / İstanbul 2015).
Roman:
- Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk (L&M Yayınları / İstanbul 2003)
- Katre-i Matem (Kapı Yayınları / İstanbul 2009)
- Şah & Sultan (Kapı Yayınları / İstanbul 2010)
- Od -Bir Yunus Romanı (Kapı Yayınları / İstanbul 2011)
- Efsaneleşmiş -Bir Barbaros Romanı- (Kapı Yayınları / İstanbul 2013)
- Mihmandar -Bir Eyüp Sultan Romanı- (Kapı Yayınları / İstanbul 2014)
- Bülbülün Kırk Şarkısı (Kapı Yayınları / İstanbul 2015)
- Karun ve Anarşist (Kapı Yayınları / İstanbul 2017)
- AbumRabum -Bir (hz.) İbrahim Romanı- (Kapı Yayınları / İstanbul 2017)
- Akşam Yıldızı (Kapı Yayınları / İstanbul 2019)
- İtiraf (Kapı Yayınları / İstanbul 2019)
- Kalp (Turkuvaz Kitap / İstanbul 2019)
- Kervan (Kapı Yayınları / İstanbul 2021)
- A – 71 (Kapı Yayınları / İstanbul 2021
Ödülleri:
- 1989 Türkiye Yazarlar Birliği dil ödülü
- 1989 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
- AKDTYK Türk Dil Kurumu ödülü, 1990 (Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü)
- Türkiye Yazarlar Birliği araştırma ödülü, 1996 (Şairlerin Dilinden)
- Aydınlar Ocağı Kayseri Şb. Senenin Edebiyat Adamı ödülü, 2001
- YTB Uşak Halk Kahramanı ödülü, 2001
- 2003 Türk – Eğitim-Sen, Türkiye Yazarlar Birliği, Polis Akademisi ve Güvenlik Teşkilatı “Senenin Romanı Ödülü” ( Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk )
- Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü 2013.
NEDEN VE NASIL YAZAR OLDUM?
Selamdan sonrasında, Azizim,
Ben İskender Pala. Ders kitaplarının arasına mahrem sevgililerin resimleri benzer biçimde saklayarak evin soba yanan tek odasındaki kış gecelerinin Teksas ve Tommiks’lerini geride bıraktığım ilk mektep yıllarından sonrasında -ki kendilerini takip eden nefes benizliler yanlış istikamete gitsin diye Apaçilerin atlarının ayaklarına nalları ters çaktıklarını bu vesile ile bilirim- okuduğumu hatırladığım ilk kitap Peyami Safa’nın 9. Hariciye Koğuşu olmuştu. Kitabı elime aldığımda ilkin Kızılderili reisi Oturan Boğa’ya ihanet ettiğimden dolayı utandığımı ve bir asker hikayesi okuyucağımı vehmederken safran boyalı koridorlardan eter kokusu duyarak sükût-ı hayâle uğradığımı hâlâ unutmam. Galiba kitabın adındaki Koğuş kelimesinin en masum askeri anlamıyla bu şekilde düşünmüş ve yerli kızılderili hikayeleri hayal ederken Uşak sokaklarında asker koğuşu hayal eder olmuştum. 9. Hariciye Koğuşu’nu lise yıllarımda tekrardan okuduğum vakit ben de roman kahramanı benzer biçimde hasta yatağındaydım ve ıztıraplarımın ince sızılarında bir haram lezzeti duymuştum.
Bunu Peyami’nin Yalnızız’ı takip etti. O kitabından aklımda kalan tek cümle -eğer yanlış hatırlamıyorsam- “Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım.” idi ve ben Peyami’nin, yalnızca bu cümleye anlam katabilmek için o koca romanı yazdığına inanmıştım. Hakkaten de ilk gençlik yıllarımın tüm ruh ummanları bu cümleyle çalkalandı ve Türkiye’nin 70’li yıllarına rastlayan tüm gençlik düşünce ve bunalımları yavaş yavaş beynimin cidarlarında acıyla, nefretle formatlanmaya başladı.
EĞER BİR ŞAİR OLAMAMIŞSAM
Yıllarım kitap satırlarının arasından süzülürken Ömer Seyfeddin, Refik Hâlid, Reşat Ekrem ve ötekiler birer dönem benim hit’lerim oldular. Kütahya kahvehanelerinin kesif sigara dumanlarıyla grileşen duvarları ve Tekel markalı iskambil destelerinin konçinaları arasından sıyrılıp -ki heder edilmiş o birkaç yıla hâlâ acırım- sıhhatli nefesler aldığım zamanlarda kitaplarla muaşakaya devam ettim. Spor yapıyor ve kitap okuyordum. Hâlâ özlemini duyduğum ve dudağımda tatlı gülümseyişlerle hatırladığım güzel bir hayattı, her insana tavsiye olunur!..
İtiraf etmeliyim ki şiir kitapları asla ilgimi çekmiyordu. Çünki yazdığım dörtlüklere sitayişler yağdırıp ileride büyük ozan olacağımı söyleyen dostlarım ve hocalarım yoktu. Bugün bir ozan olamamışsam ve ömrüm şairleri kıskanmakla geçiyorsa eğer, bunun sorumluları onlardır.
Siz adına taşralılık kompleksi deyin, ben imkansızlık diyeyim; gençliğimi savurduğum şehirlerde kimsenin, en azından benim çevremdeki insanların kitapla alâkaları bulunmuyordu. Bu yüzden kitap biriktirmeye başlamam üniversite sıralarına rastlar. Bugün kütüphanemde ortaokul yıllarından kalma tek kitap vaktiyle cildini de kendi elcağızımla yaptığım Yaşam Büyük Türk Sözlüğü’dür. Şevket Rado’nun haftalık fasiküller hâlinde yayınladığı ve inşaatlarda amelelikle geçen bitkin günlerin terapi seansları benzer biçimde bilmediğim kelimelerini okumayı alışkanlık edinerek yazdığım şiirler için kafiye kelimeleri aradığım 74 yazında şiire de tevbe etmeğe zorunlu oldum. Aslına bakarsanız o sonbaharda üniversiteli olmuştum.
BİRDENBİRE BUL AŞKI
Osmanlı zamanı ve edebiyatıyla tanışmam, Erzurum ve İstanbul’da geçen üniversite yıllarıma rastlar. Tanpınar’ın 19. Çağ Türk Edebiyatı Zamanı’ne çarpılmıştım. Onun açmış olduğu kapıdan girerek artık İsmail Hami’ler, Uzunçarşılı’lar, Pakalın’lar, Öztuna’lar okuyordum. Türk Klasik Edebiyatı’nı sevmiştim ve bir dönem, onunla ayrı dünyaların insanı olduğuma yanarak geçti. Âşıktım, fakat onu tanımıyordum. Nihad Sami merhumun Resimli Türk Edebiyatı Zamanı benim Divanu Lugati’t-Türk’ümdü. Oradan berceste eserleri tanımaya ve okumaya başladım. Mesnevî, Gülistan, Kelile ve Dimne, Eflakî Menakıbı, Hafız Divanı vs. derken Kebikec benim de dünyamı kemirmeye başladı. Dante, Homeros, Shakeaspeare, Gothe bilgimin diğeri yüzünü oluşturdular. Artık rahmetli Harun Tolasa hocamın hazırladığı Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası ile tanışma vakti gelmişti. Arkasından Ferid Kam, Tahirü’l-Mevlevi, Köprülü, Gölpınarlı, Banarlı, Tarlan, İpekten, Alparslan, Çavuşoğlu, Karahan, Çelebioğlu vb. Hepsine Taala’dan rahmet dilerim.
Ve Stuart Mill’in ifadesiyle “Mukaddes su, bir baştan yüzlerce başa ayrıldı.” Şimdi size bir kütüphanede çalışıyor olmanın binbir yararını sıralamam abes olabilir; sadece benim için ne olduysa işte o vakit oldu, bilimsel okumanın lezzetini o vakit kavradım. Artık elyazmalarının âherli dünyasını, ebru ciltlerin mikleplerini, ortaçağ Türk sanatının dizilip gelen rik’alarını, siyakatlarını anlamaya başlamıştım. Güllerin ve bülbüllerin, ebrûların ve gamzelerin, gazellerin ve kasidelerin kırkıncı kapısından girme zamanıydı o. Önümde bir uygarlık duruyordu ve şimdi ne Troya kentini keşfeden Schliemann, ne Tut-enk-Amon nam Firavun’un mumyasını çözen Champollion; ne mikrobu keşfeden Pasteur, ne de arzın cazibesi kanununu keşfeden Galileo Galilei benim kadar mutlu olamazlardı. O uygarlık aynasında hüsn-i ta’lillerin fıstıkî feracelerine bürünmüş güzellerinin ve onların müraat-i nazîrlere bulaşmış ateşi çevresinde kelebekler benzer biçimde dönen derbeder şairlerin nefeslerini duyabiliyor; saraylar ve konaklarda, sokaklar ve dükkanlarda, tekkeler ve medreselerde, mesire ve sayfiyelerde hangi âhenkle yaşayıp, ne tür vezinlerde güldüklerini ya da ağladıklarını, sevindikleri ya da üzüldüklerini anlayabiliyordum.
Türk klasik şiiri meğer benim için bir tarz-ı yaşam imiş; beni o şekilde buldu. Hâlâ şiir yazamam, fakat şiirin özgü behçesindeki seyranın yolunu yordamanı iyi bilirim. Bunu, Fuzulî‘den, Bakî‘den, Nef’î‘den, Yahya‘dan, Nailî‘den, Galib‘den, Nedim‘den öğrendim. Galib Dede “Ansızın bul aşkı, bu tuhfe bulanındır.” diyordu ve ben, tam da onun söylediği bir armağan benzer biçimde ansızın aşkımı bulmuştum.
OTURAN BOĞA GAZEL YAZMAYA BAŞLAYINCA
Bu aşk beni iflah etmeyecekti, biliyordum. Artık kitaplarım, divanlar olmuştu ve çocukluğumda tüm acıma duygularımı sömüren kızılderili reisi oturan boğa şimdi müstesna gazeller yazmaya başlamıştı. Üniversite yıllarından sonrasında yanlış bir karar ile asker olmuş, gülle bülbülle söyleşi ederken ansızın üniformayla postalla uğraşmaya başlamıştım. On beş yıl sürecek bu dönem içinde okumayı ve yazmayı asla bırakmadım; hatta dönem dönem okuyup yazmayı bir teselliye bile dönüştürdüm. Anladım ki Divan şiiri için yazdıkça daha oldukça yazmak gerekiyordu; ve daha oldukça yazmak için de daha oldukça okumak… Tarih, uygarlık zamanı, toplumsal bilimler, felsefe, sosyoloji, sanat vs. Ne bulursam okuduğum yılların semeresini asla durmadan yazmam ihtiyaç duyulan yıllarda gördüm. Divan şiirinin püf noktalarını ve eski şairlerin hayatlarını keşfetmiştim. Bu bana hem bir görüş açısı, hem de yazma kolaylığı sağlıyor; derhal her mevzuda eskilerin ne söylediklerine dair birkaç beyit nakletme cesareti veriyordu. Benim için yazıda bir mevzu sıkıntısı da yoktu üstelik.
En sıkışık zamanlarda bir divanın gazeller bölümünden fala bakar benzer biçimde bir sayfa açıp ilk karşıma çıkan gazel hakkında yazı yazmanın keyifli bir serüven bulunduğunu söyleyebilirim size.
DİVAN ŞİİRİNİ SEVDİREN ADAM
Yalnız Divan edebiyatı yazmakla kalamadım. “Divan şiirini sevdiren adam” olmanın ötesinde misyonlar yüklenmişti omuzlarıma. Divan şiirini sevdirmekten dolayı normal olarak haz duyuyordum, fakat tüm çabamın divan şiiriyle sınırlıymış benzer biçimde anlaşılmasına da tahammül edemiyordum. Ve oldukça geçmeden periyodik gazete yazıları girdi devreye. Artık sanattan, kültürden, tarihten, uygarlık tarihinden de anlatmak gerekiyordu.Ve doğal aşktan… O en oldukça bildiğim, sevdiğim ve bıkmadan usanmadan yazabileceğim bir mevzudu ve ne zaman acil yetiştirmem ihtiyaç duyulan bir yazı istenirse benden, derhal ah mine’l-aşk deyip bilgisayarın düğmesine basmam kafi oluyordu.
Aşk, gazellerin mevzusuydu ve ben derhal tüm ömrümü gazeller içinde geçirdim. Velhasıl vakit, gazele bulandı bir kez ve satır satır elem kendini gösterdi!.. Aşk ve elem!.. Ve Divan şiiri…
Hâlâ çekilen derd ü meşakkat budur işte.