20 Nisan 1889 yılında Branau kasabasında doğdu. İlk tahsilini doğduğu kasabada gördü. Orta tahsilini Viyana civarındaki Lintz şehrinin realschulesinde yaptı. On üç yaşında babasını, on altı yaşında annesini kaybetti. Orta öğrenimini bitirince Viyana sanayi mektebine yazıldı. Kendi kendini eğitti. Viyanada bir mimarın, sonra da nakkaşın yanında çalıştı. 1912de Viyanadan Münihe geldi. 1914de I. Dünya Savaşı çıkınca Hitler Bavyerada Alman ordusuna gönüllü olarak girdi. Sonra politikaya atıldı; Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisine girdi.
1924de hükümeti devirmek için teşebbüslerde bulundu fakat başarılı olamadı. Bunun üzerine 10 ay hapse mahkum edildi ve bu zaman içinde Kavgam adlı hatıralarını yazdı. 1925 Şubatında hapisten çıktı ve kısa adı Nazi Partisi olan, patisini yönetimini ele geçirdi. Parlamentoya 1928de 12, 1930da 107 milletvekili seçtirdi.
1933te devlet başkanı Hindenburg Hitleri başbakanlığa getirdi. Hindenburgun 1934te ölümü üzerine Hitler devlet başkanlığı ile başbakanlığı birleştirerek Almanyanın diktatörü oldu. 1938de Avusturya, 1939da Çekoslovakya Almanyaya katıldı. Hitler İtalya ile Almanya arasında bir anlaşma yapımasını sağladıktan sonra 1939 Eylülünde Polonyaya saldırdı ve 2.Dünya Savaşı başladı. Hitlerin yönetimindeki Almanya, 1940ta Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika ve Fransayı işgal etti. 1941de daha önce yaptığı anlaşmayı bozarak SSCB ye girdi.
Aynı yıl ABD, Fransa ve İngilterenin yanında savaşa girdi. 1943te Almanya SSCBde ve Kuzey Afrikada gerilemeye başlayınca Hitler savunma kararı aldı. 1944te generallerinden bazıları onu öldürmek istedilerse de başarısızlığa uğradılar. 1945 Nisanı sonunda, Almanyanın yenilgisi kesinleşip ruslar Berlinde ilerlerken son anlarda evlendiği Eva Braun ile beraber intihar etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
1.Yabancıların Gözüyle Hitler
Hitlerin Dünyaya Bakışı
Osman Öndeş
Boğaziçi Yayınları
2.Nazi Kadınları
Anna Maria Sigmund
Doğan Kitapçılık / Dünya Tartışıyor Dizisi
Adolf Hitlerin kadınları cezbeden ve zaman zaman büyük mitinglerde kitle histerisine yol açan bir gücü vardı. Toplumun kalburüstü tabakasına mensup kadınlar, hayranlık duydukları Hitlere iktidara giden yolu açtılar. Hanna Reitsch, Leni Riefenstahl ve Winifred Wagner gibi gözde kadınlar, ününü artırdılar. Yeğeni Geli Raubal Hitler yüzünden intihar etti, Eva Braun beraber ölüme gitti.
Tabii ki Hitlerin yardımcılarının yanlarında da kadınlar yer alıyordu, günümüzde az tanınıyor olsalar da. Bu kadınlar nasıl bir yaşam sürdüler? Sahne gerisinde resmi olarak hangi rolleri üstlendiler? Magda Goebbels, 1945 yılında altı çocuğunu birden öldürme kararını nasıl verdi? Carin ile Emmy, Göringin morfin bağımlılığı konusunda ne düşünüyordu? Henriette von Schirach, kocası 60 000 Viyanalı Yahudiyi toplama kamplarında yolladığında neler hissetti? Unity Mitford ve nasyonal sosyalizmin diğer seçkin kadınları, propagandası yapılan “Erkek halka, kadın aileye sahip çıkar” idealine uydular mı? Anna Maria Sigmund bütün bu sorulara cevap arıyor. Sonuç, Nazi Almanyasında kadınların durumuyla ilgili büyüleyici bir kitap.
Eserleri
Kavgam, Siyasi Vasiyetim, Komünistler ve Beynelminel Yahudi.
“Yalan Söyleyin, Mutlaka İnanan Çıkar!”
[Hitlerin Milli Eğitim ve Propaganda Bakanı Dr. J. Göbels]
What luck for the rulers that men do not think.
– Adolf Hitler
İnsanların düşünmemeleri [Biz] yöneticiler için ne büyük şans.
2..
Bu kitap 1924 yılında Hitler, Münih halk mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırıldığında Hitler’in bizzat şahsı tarafından bir hapishane köşesinde yazılmış. Kitap birinci ve ikinci kitap olmak üzere iki kısımdan oluşuyor. Bu kısımlar da kendi içlerinde bir çok bölüme ayrılmış. Bu, kitabı sıkıcılıktan kurtarıp daha okunabilir hale getiriyor. Siyasi tarih kitaplarını sevip de bu kitabı okumamış birini düşünemiyorum. Hitler kitabın önsözünde kitabı niçin yazdığını anlatıyor.
Kitabı, kendisini eleştirenlere bir cevap ve hareketine bağlananlara bir kılavuz olarak yazdığını belirtiyor. Kitabın dili ise hiç ağır değil. Zaten Hitler’in kendisi bir edebiyatçı değil ama hitabet yeteneği muhteşem. Bu yüzden kitap genel havası itibarıyla hitap şeklinde. Dolayısıyla kitabın dili herkesin anlayabileceği kadar sade.
Kavgam, gerçekten okunmaya değer bir kitap. İçindeki düşünceler ve o zamanın tablosu insanı hayretler içinde bırakıyor. Kitapta Hitler’in bahsettiği konular o zamanki Almanya, Yahudiler, masonluk, azınlıkların durumu, medya, partiler, dış ve iç politika, ırk konusuna verdiği önem ve nedeni, 1.dünya savası vs.. kısacası bir devleti oluşturan ve bir devletin yapması gereken her şey bu kitapta var. Hitler’in günlük meselelere bakışı, onları değerlendirişi ve bu meselelerden kendine dersler çıkartması okuyanları etkileyen başka bir tarafı. Ayrıca o dönem Almanya’sının günümüz Türkiye’siyle de benzerlikler gösterdiğini görünce Türkiye’nin sorunları hakkında da fikrimiz oluyor.
Hitler’in görüşlerinden bir kısmı kabul edilebilirse de ırkçılık konusunda ve diğer bazı konulardaki düşünceleri kabul edilebilir cinsten değil. Gerçi bu düşüncelerini kendi mantık çerçevesinde açıklamış ama günümüzde bu düşüncelerin artık geçerliliği kalmamıştır. Hitler’in özellikle ırk konusunda düşündükleri su an için geçersizdir, kendisi Alman ırkını, diğer tüm ırklardan üstün görmüş ve kuracağı devlette ırkını saflaştırmayı hedeflemiş. Yani; sarı saçlı, mavi gözlü, kanı tamamen saf olan Alman ırkı.
Bu kitapta beni en çok etkileyen bolum Hitler’in Yahudiler hakkındaki tespitleri oldu. Hitler Yahudiler konusuna çok geniş yer ayırıyor ve maddeler halinde onların davranışlarını tasvir ediyor. Bu bölümün tamamını görmek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.
Hitler’e göre Yahudiler
Kitabı okuyan kişi bir liderin nasıl olacağını, bir partinin nasıl sıfırdan Almanya’nın bir numaralı partisi olduğunu görüyor. İlerde lider olmak isteyen birine bu kitabı kesinlikle tavsiye edebilirsiniz. Bu kitabı okuduktan sonra meseleleri daha farklı açılardan göreceklerdir.
Aşağıda kitabı okurken altını çizdiğim bazı satırları bulabilirsiniz.
-Siyasi kuruluşlar karşılıklı çıkarlarından dolayı birbirleriyle göstermelik olarak anlaşırlar. Benim felsefi doktrinim ve partim bu çıkar gruplarıyla kesinlikle anlaşamaz, çünkü benim doktrinim dünyayı tekrar mutlu bir şekilde yaşatacak güce sahiptir. Böyle bir idealde elbetteki geçici antlaşmalar söz konusu olamaz.
-Beceri ve yetenek eğitimin bir ürünü değildir. Bu yetenek kişide doğuştan vardır. Yani bu Tanrının bir lütfudur.
-Zamanımızın züppeleri ve kalemşörleri şunu anlamalıdırlar ki bu dünyada olan bütün devrimler hiç bir zaman bir kez kalemin bayrağı altında yapılmamıştır.
-Kalemin burada görevi sadece devrimin teorik sebeplerini açıklamak olmuştur.
Siyasi veya dini sahada büyük tarihi çağları harekete geçiren kuvvet, bilinen en eski zamanlardan beri, sadece ve sadece ağızdan çıkan esrarlı kuvvet olmuştur.
Bir milletin büyük bir çoğunluğu daima sözün gücüne inanır. Bütün büyük hareketler, insanı ihtiraslarının ve ruhi durumlarının yanardağ patlamaları gibi olmuştur. Fakat hiçbir zaman estetikçilerin ve salon kahramanlarının limonata kamışları bu işleri görememişlerdir.
-Basın I.dünya savaşı yıllarında tamamen art niyetli birtakım karanlık güçlerin elindeydi. Gençlik yıllarımda Viyana’dayken halkı eğitmeye yönelik bu gücün sahiplerini tanıma fırsatım olmuştu. Beni ilk hayret ve dehşete düşüren, toplumun en kutsal değerlerine ve eğilimlerine ters düşse bile basının belli bir fikri empoze etme başarısının çok kısa bir zamanda gerçekleştirilmesiydi. Basın, bir kaç gün içinde, oldukça önemsiz hatta komik bir olayı kısa bir sürede çok önemli bir devlet meselesi haline getirerek aslında en önemli bir meseleyi kamuoyunun dikkatinden kaçırıp unutturma gücüne sahip oluşuydu.
Bu fikir ve düşünce çetesinin, tespit ettikleri hedeflere ulaşmak için yapmayacakları şey yoktur. Bunlar, ev aile ilişkilerini gündeme getirecek kadar ileri giderler. İçlerinde sansasyon yaratmaya yönelik ihtirası olanlara kurban seçtikleri talihsiz kişiye son öldürücü darbe vurma imkanı sağlayacak bir olay buluncaya kadar domuzlar gibi her tarafı eşelerler.
Eğer kurbanlarına ait resim ve şahsi bir açık bulamazlarsa seçecekleri tek yol vardır, basit bir yoldan iftira atmak. Artarda tekziplere rağmen, bu iftiralardan iz kalmasının yanında yüz ağızdan birden çıkan iftiralar diğer suç ortağı gazetelerde de yazılmış olduğundan, kurbanın bütün tekzip ve isyanlarının hiçbir şey ifade etmeyeceğini zaten bilmektedirler. Bir gazetenin sorumlu olduğu kamu vicdanından ve görevinin ne olduğuna dair açıklamalarla açık açık yalan söylerler. Bu belanın kendini gösterdiği miting ve kurultaylarda daha da ileri giden bu reziller; aralarda “gazetecilik şeref ve haysiyetinden” uzun uzun bahsederek bulunduğu topluluğun tasdikini alırlar.
-Neden insan yüz yıl daha önce, mesela kazanç savaşları zamanında ticaret yapmayan adamın da gerçekten bir değeri olduğu zamanlar doğmamıştır!..
İşte bu dünyaya geç bir zamanda doğmuş olmam sebebiyle böyle acı düşüncelere katılıyorum. Bana sözde “sakin ve düzen” içinde kendisini sunan gelecekteki tarihin hakkımdaki haksız bir muamelesi gibi değerlendiriyordum. Gençliğimde bile ciddi ve dikkatliydim ve hiç de “barışçı” değildim. Beni bu şekilde eğitme girişimlerinin hepsi boşa çıktı.