Kitap Künyesi: Türkiye Zamanı Selçuklular Devri, yazar Mükrimin Halil Yinanç, haz. Refet Yinanç (Ankara: TTK Yayınları, 2020), 2. Baskı, 829 sayfa, ISBN: 978-975-16-2533-5
İnceleme:
Türkiye’de Anadolu Selçuklu Devleti zamanı araştırmalarının Fuat Köprülü ile beraber öncü isimlerinden önde gelen Prof. Dr. Mükrimin Halil Yinanç, 1900-1961 yılları aralığında yaşamış; araştırmalarını Türk Tarih Kurumu çatısı altında sürdürmüştür. Selçuklu araştırma dünyası iki ismin çalışmalarından sonrasında zenginleşmiş; Osman Turan, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Altan Köymen benzer biçimde öteki araştırmacıların katkısı ile Selçuklu zamanı hakkında geniş bir data birimi oluşmuştur. Nitekim bu adlardan önde gelen İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu (1949) adlı doktorasını Mükrimin Halil Yinanç’ın danışmanlığında tamamlamıştır. Yinanç, İstanbul Üniversitesi’nde bilimsel nitelikli araştırmalarda bulunmuş, Türk Tarih Tezi çalışmalarını meydana getiren ekipte yer almasına karşın bu çalışmalara muhalif tutumu sebebiyle katkı vermekten uzak durmuştur. Yinanç’ın çalışmalarının mühim bir kısmı Anadolu Mecmuası ile Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmûası’nda yayınlanmıştır.
1015 yılından 1085’e kadar Anadolu’nun Türkleşme sürecinin anlatıldığı 1944 senesinde piyasaya sürülen Türkiye Tarih Selçuklular Devri I Anadolu’nun Fetih edilmesi adlı kitabından başka telif yaratı bırakmamıştır. Yinanç’ın Anadolu zamanı üstüne araştırmalarının neticeleri Anadolu Mecmuası’ndaki Millî Tarihimizin Adı, Millî Tarihimizin Mevzuu ve Anadolu’nun Fetih edilmesi benzer biçimde makalelerde yer almıştır. Yinanç görüşlerini Cumhuriyetin müessese döneminde Anadoluculuk yaklaşımı içinde şekillendirmiştir. Anadolu coğrafyasının 1071 sonrasında vatanlaştırılmasına ve milletin adının saptanmasına yönelik getirmiş olduğu açıklamalar ile yaklaşımın içinde ayrı bir ehemmiyet kazanmıştır. Böylece Yinanç ne Hilmi Ziya Ülken benzer biçimde Anadolu’nun kültürü ve edebiyatı mevzularına odaklanmış, ne de Kemalist Anadolucuların temsilcileri benzer biçimde Batılaşma sürecini sahiplenmiştir. O, milleti tanımlama ve coğrafyayı vatanlaştırma çabasında kanıtları Türk ve İslam tarihinde aramıştır. Bu arayışı Anadolu Selçuklu Devleti tarihini araştırma gündemi haline getirmesini elde etmiştir.
Yinanç’ın Anadolu’nun vatan haline gelmesi sürecine yönelik araştırmaları sonucunda oluşan kitabının ilk baskısı 1944 senesinde İstanbul Üniversitesi Yayınları’na aittir. Bu kitabın incelenen metni ise Yinanç’ın yeğeni Prof. Dr. Refet Yinanç tarafınca yayına hazırlanmış ve Türk Tarih Kurumu tarafınca 2020 senesinde basılmıştır. Kitabın birinci cildinde Anadolu’nun kurtarılışı, XII. yüzyıl süresince devam eden vakalar ve Haçlı Seferleri kapsamlı bir halde incelenirken, ikinci ciltte Anadolu Selçuklularının merkezileşmesi ve yıkılış sürecine yer verilmiştir. Kitabın birinci cildi Selçuklular Devri, Anadolu’nun Müdafaası, Selçuklu ve Bizans Mücadeleleri; ikinci cildi ise Anadolu Saltanatının İkbali, Anadolu Devletinin İnhitat ve İnkırazı, Anadolu’da Fetret, Moğolların Müdahalesi ve Devletin İntihatı, Şehzadelerin Çekişmesi, Moğolların Tahakkümü Altında Anadolu Devleti, İstiklal ve Milliyet Hareketleri ve Anadolu Devleti’nin bölümlerinden oluşmaktadır.
Yinanç Anadolu Selçuklu tarihini yalnızca savaşlar ve iktidar mücadeleleri çerçevesinde incelememiş, sultanların dönemlerini çözümleme eden saptamalar yapmıştır. Bu analizde birçok değişik kaynaktan beslenmiştir. Fakat bu kaynaklara mesafeli yaklaşmış ve kaynakları kapsamlı bir halde değerlendirmiştir. Mesela Anadolu kitabelerinin birincil kaynak bulunduğunu sadece bu mevzuda mühim data eksikliklerinin bulunduğunu belirtmiştir. Selçuklular devrine ilişkin divan defterlerinden, resmi evraklardan ve mahkeme msicillerinden bilgilerin günümüze ulaşmadığını ifade etmiştir. Yinanç destansı bir içinde ne olduğu sebebiyle güvenilir olmadığını düşündüğü bu kaynakları temel alarak bir Anadolu Selçukluları zamanı yazmanın mümkün olmadığını savunmuştur. Yinanç, Anadolu’nun Selçukluları periyodunu; Anadolu’nun kurtarılışı ve Anadolu’ya Oğuz Türklerinin göç etmesi (1015-1085), Anadolu’nun müdafaası ve dâhilde birlik mücadelesi (1085-1192), Anadolu’da birlik ve merkezileşme (1192-1256) ve Anadolu’da Sultanlığın zayıflaması, çökmesi ve ortadan kalkması (1256-1308) olmak suretiyle dört bölüme ayırmıştır. Fakat incelenen kitaptaki bölümler Yinanç’ın sınıflandırması doğrultusunda oluşturulmamış; bölümlerde sultanların hâkimiyet dönemlerinin askeri ve siyasal vakaları kronolojik olarak anlatılmıştır. Kitabın incelemesinde bu bölümlerden ziyade Yinanç’ın Anadolu Selçuklu Devleti’nin temel niteliği hakkında görüşleri, Anadolu Selçuklularının Anadolu ve Türk-İslam zamanı açısından önemine yönelik önermeleri ve Anadolu Selçukluların değişik devletlerle kurduğu etkileşime bakışı ele alınmıştır.
Ulusal zamanı Anadolu’ya fetih hareketleri ile başlatan Yinanç, Anadolu’nun ilk Türkmen yerleşimlerinden sonrasında vatan haline geldiğini ifade etmektedir. Bundan dolayı Anadolu Selçuklularının incelenmesini Anadolu fetihlerinin zamanı ile adım atmak icap ettiğini düşünmektedir (1085’e kadar). Melik Şah döneminde Horasan, Irak ve Acem’e dağılan Selçuklu şehzadeleri çevresinde toplanarak isyan gösteren Türkmen uluslara yaylak ve kışlak olarak yeni fetih edilen Anadolu toprakları gösterilmiştir. Bu göçler neticesinde Anadolu’ya yalnızca çobanlıkla meşgul olan göçebe Türklerden başka ziraatla uğraşan yarı göçebe Türkler ile köylü Türkler bir arada gelmiştir. Yinanç’a gore zanaata ve çiftçiliğe mahsus olan terimlerin çoğunun Türkçe olması bu durumu kanıtlamıştır. Ek olarak Büyük Selçuklu Devleti, göçleri bir yerleşme strateji çerçevesinde planlamıştır. Bu doğrultuda Türkmenlerin Anadolu’daki yerleşmelerinde kendi aralarında bir araya gelmiş olarak bağımsız bir devlet meydana getirmemelerine dikkat edilmiştir. Yinanç’a gore göçler sonrası Anadolu’ya gelen Türklerin öteki Türklerden ayrı ve bağımsız bir devleti ve zamanı olmuştur. Bundan dolayı Yinanç yaşanmış olan göçlerin tarih süresince meydana gelen göçler içinde netice bakımından en önemlisi bulunduğunu belirtmektedir. O, bu fetihler esnasında Anadolu’nun tahrip edildiğini kabul etmekle beraber Malazgirt Savaşı sonrası Türkmenlerin yerleşmesinin arkasından bu tahriplerin durduğunu anlatmaktadır. Bu mevzuda Ermeni kaynaklarının verdiği detayları ise doğru bulmamaktadır.
Yinanç, Anadolu Selçuklu Devleti’ni feodal bir hükümdarlık içinde özerk ve bağlaşık bir devlet olarak tanımlamakta; Büyük Selçuklu Devleti’nin bir parçası olarak görmektedir. Yinanç’a gore Büyük Oğuz Devleti’ni oluşturan ülkelerin hepsi aynı büyük hükümdara metbu olmakta beraber ayrı ayrı devletler halinde birbiri ile etkileşime girebilmektedir. Bu ülkeler bununla birlikte Bağdat halifeleriyle direkt doğruya iletişime geçebilmektedir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin teşkilat yapısı ise Büyük Selçuklu Devleti’nin bir eyaleti ve hükümdarın Selçuklu hanedanına mensup olması sebebiyle Büyük Sultanlığa benzemektedir. Yinanç Büyük Selçuklu Devleti’nin devlet teşkilatında Oğuz töresinin ve Abbasi halifelerinin usullerinin etkili bulunduğunu belirtmektedir. Fakat Büyük Selçuklu Sultanları Oğuz töresi gereğince Emevi ve Abbasi hanedanları benzer biçimde sorgulanamaz ve sınırsız güçle değil; hakkaniyet merkezli bir yönetim benimsemiştir. Ona gore Büyük Selçukluların toprak üstünde örgütlenmesi ve yönetim yapısı kendisinden sonrasında kurulan birçok devletin teşkilatının temelini olmuştur. Nitekim Suriye eyaletindeki Selçuki Sultanlığı kendinden sonrasında gelen atabeklere, Eyyubilere; Anadolu eyaletindeki Anadolu Selçuklu Devleti ise Osmanlı yönetimine bu teşkilatı devretmiştir.
Anadolu Selçuklu Sultanlığının etkileşim alanı içinde Anadolu’da Artuklular, Danişmendliler benzer biçimde beylikler, Doğu’da Büyük Selçuklu Sultanlığı, Gürcüler, Ermeniler ve Azerbaycan Türkleri, Cenup’de Haçlı prensleri, Suriye atabekleri, Eyyubiler ve Batı’da Bizans yer verilmiştir. Yinanç’a gore ilk etkileşim Anadolu’ya gelen Türk fatihleri ile Anadolu’nun helenleşmemiş yerli halkı arasındadır. Bu halk İslam adaletini temsil eden Türk fatihlerine destek olmuştur. Bu etkileşimi dil bakımından değerlendiren Yinanç, yerlilerin dillerinin fatihlerin dili olan Türkçe’nin karşısında yavaş yavaş söndüğünü ve süre içinde Anadolu’nun tamamının Türkleştiği belirtmektedir. Malazgirt Savaşı sonrasında ise Selçuklular Anadolu’da müstakil bir devlet kurmuş, bu ülke yerlileriyle kaynaşarak bir millet haline gelmiştir.
Anadolu Selçukluların bölgedeki öteki devletlere etkileşimi mevzusunda Yinanç’ın üstünde önemle durduğu mevzu Büyük Selçuklu Devleti ile olan ilişkilerdir. Bu ilişkileri çoğu zaman uyumlu bir halde ilerlerken bazı dönemlerde çatışmaya da dönmüştür. Mesela Sultan I. Kılıç Arslan Berkyaruk’un metbuluğunu kabul ederken ondan sonrasında gelen Mehmet Tapar’ın sultanlığı gasp ettiğini öne sürerek metbu olmak istememiştir. Benzer şeklinde Anadolu Sultanları, Büyük Selçuklu Devleti’nin başına geçmek için birçok girişimde bulunmuş, fakat başarıya ulaşmış olamamıştır. Bundan dolayı Büyük Selçuklu Sultanlığı, Anadolu Sultanlığının Doğu’daki genişleme siyasetini yakından izlemiştir. İki devlet arasındaki ilişkilerin askeri ve vergi boyutuna bakıldığında ise Anadolu Selçuklularının Büyük Sultanlığının müsaadesiyle Bizans İmparatorluğu ile cenk yada sulh yapabildiği, bilhassa Halep benzer biçimde Büyük Sultanlığının genişleme alanı içinde yer edinen ve kendi güvenliğini tehdit eden fetihlere müdahale edebildiği görülmektedir. Yinanç, Anadolu Selçuklu Sultanlığının, Büyük Selçuklu Sultanlığına vergi gönderdiğine ilişkin ise belge olmadığını ifade etmiştir.
Yinanç Büyük Selçuklu Devleti’ndeki Acem ve Arap yöneticilerin haiz olduğu yetkilerin devleti zayıflattığı ve bu zayıflamanın Türklerin millet haline gelmesini önlediği görüşündedir. Dolayısıyla Yinanç Acem ve Arap devletleri ve toplumları ile yaşanmış olan etkileşime negatif bakmaktadır. Büyük Selçuklu Sultanlığında, Sultan Tuğrul ve Alp Arslan teşkilat-ı hükümette an’ane-i milliyeyi muhafaza etmiş ve Oğuz töresine sadık kalmıştır. Melik Şah döneminde ise töreden fedakârlık edilmeye başlanmış, Arap hukukçuların tesiri ile Abbâsîler’ yansılamak edilmiştir. Böylece orduya Acemler ve Araplar kabul edilmeye başlanmıştır. Acemler devlet yönetiminde öne çıkmasında, koyu bir Acem milliyetperveri olan Nizamülmülk süreci oldukça etkili olmuştur. Böylece Yinanç’ın ifadesiyle “Acemler devletin bünyesinde güçlü bir kök salmıştır.” Bu kök salma Büyük Selçuklu Sultanlığının yönetimini direkt etkilemiş, kalıtım usulü değiştirilmiştir. Bundan dolayı Ali-Selçuk idaresindeki memalikte bulunan Türk kavmi bir millet haline gelememiş; Azerbaycan Türkleri, Türkistan Türkleri ve Horasan Türkleri benzer biçimde ayrı ayrı milletler olmuştur.
Anadolu Selçuklularının değişik devlet ve toplumlar ile etkileşimde bir öteki mühim mevzu Anadolu’daki emirlikler ve beylerdir. Anadolu Selçuklularını, merkezi birliği sağlama mevzusunda en oldukca uğraştıran mevzu ise Dânişmendliler ile mücadeledir. Sultanlığın enerjisini yitirdiği zamanlarda Anadolu’daki beyler bağımsızlıklarını duyuru etmiştir. Beylerin bağımsızlıklarını duyuru etmesinde halifelerin siyasetleri de etkili olmuştur. Şundan dolayı halifeler sultanların yönetim alanını daraltmış, emirlere ve meliklere müstakil hareket edebilecek yöntemler göstermiştir. Emirler ve melikler halifeden meşruluk sembolleri almış, dini nüfuzları yardımıyla halifeler Büyük Selçuklu Sultanlığın tüm Asya’daki hâkimiyetini sarsmış, devleti bir hercümerç içinde bırakmıştır. Gürcüler, Ermeniler, Suriye atabeyleri yaşanmış olan savaşlar da Anadolu’daki siyasal birliğin devamlı bozulmasına niçin olmuştur. Yinanç, Acem yönetim geleneğinin tesirini negatif bir halde değerlendirmektedir. Şundan dolayı Acem ilim ve edebiyatın medreseye ve saraya yerleşmesi sultanların yönetim anlayışını değiştirmiştir. Mesela Sultan I. İzzeddin Keykavus (1210-1219) döneminde sultanlar sorgulanamaz hale gelmiş, eski doğu hükümdarlarının hareket ve yönetim seçimi tesirini göstermiştir. Bu zamanda İran’dan gelen her şeyin makbul sayılmasını, sultanların ve saray erkânın Acem etkisine girmesini Yinanç şu sözlerle özetlemektedir:
“İran eski hükümdarları Anadolu selatinin gözlerini kamaştırdı. Kendilerine Keyhüsrev’den Dara’dan daha büyük hükümdar olan Melik Şah ve Sencer’e değil Keyhüsrev’e Keykavus’a meclub ettiler… Şehname kahramanlarının menkıbelerini dinlemekte zaman geçirdiler. Büyükbabaları Sultan Kılıç Arslan-ı evvel kahramanlık timsali olması durumunda onu değil İran’ın Rüstem’ini daha oldukca takdir ettiler.”
Yinanç değişik devletlerle etkileşim sürecinde töreden ödün veren sultanlara yönelik eleştiriler getirirken, töreyi uygulayarak devleti güçlendiren sultanlardan ise büyük bir övgü ile bahsetmektedir. Mesela Ona gore bunlardan önde gelen Alp Arslan Anadolu’daki Müslümanlığın ve Türklüğün kurucusudur. Bir diğeri ise Sultan II. Kılıç Arslan’dır. Şundan dolayı II. Kılıç Arslan devlet teşkilatını bozulmuş şeklinden kurtararak gelişmiş bir hale getirmiştir. Bu zamanda devletin yönetim yapısını merkeziyet esasına gore örgütlemiş, Türk hakanlarına verilen derebeylik esasına kaldırmış, Roma İmparatorluğu’nun yönetimsel mteşkilatına benzer bir teşkilat kurmuştur. Ek olarak II. Kılıç Arslan Danişmendlileri tamamen yok etmek yerine onları kalıtsal olmamak kaydıyla vilayet valiliklerine atamıştır. Böylece Anadolu’daki değişik güç odaklarını kendine bağlı hale getirmiştir. Yinanç’a gore bu merkeziyetçilik Anadolu Selçuklu Devleti’nin, öteki İslam devletlerinden daha uzun bir ömrünün olmasını elde etmiştir. İkinci ciltte yoğun olarak işlenen Moğollar ile olan mücadelelerin kaybedilmesinde Yinanç gene Acem tesirini suçlamaktadır. Yinanç’a gore Anadolu Selçuklu Devleti’ni yıkılışının ve Anadolu’da merkezi idarenin bozulmasının temel sebebi sultanların Oğuz töresinden uzaklaşıp; Arap ve Acem yönetim geleneğine hayranlık duymalardır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev süreci ile başlamış olan bu hayranlık, sultanların yönetim uygulamalarında köklü dönüşümlere niçin olmuştur. Nitekim Oğuz neslinden gelenlere verilen ehemmiyet azalmış, Anadolu’daki Oğuz beylerine yönelik gösterilen yaklaşım değişiklik göstermiştir. Yinanç Alâeddin Keykubad1 periyodunu sert bir halde eleştirerek, bu zamanda İran şahlarına ve edebiyatına meftunluğun Moğol saldırılarını kolaylaştırdığını vurgulamıştır. İran şahlarının otoriter yönetim anlayışı Keykubad’a geçmiş, bu dönemdeki birçok Anadolu beyi öldürtülmüştür. Böylece Anadolu savunmasız hale gelmiş, yönetimde yer edinen kişilerin durumunda bozulmalar yaşanmıştır. Yinanç bu durumu teşkilatı bozulan, beylerini kaybeden, padişahtan uzaklaşan yabancılar elinde oyuncak olan Anadolu’nun Moğolların hücumuna uğraması şeklinde açıklamıştır.
Netice olarak “bir devlet miras almış olduğu tarihsel kaynakları bakımından iyi mi incelenebilir?” sorusu doğrultusunda incelenen kitabın, Anadolu Selçuklu Devleti’nin hangi tarihsel kaynaklara haiz bulunduğunu göstermesi açısından mühim olduğu tespit edilmiştir. Kitapta bu tarihsel kaynaklara, Anadolu Selçuklu Devleti’nin değişik devletler ile etkileşimin sonuçlarının çözümlenmesi ile ulaşılabilmektedir. Yinanç’ın etkileşim mevzusunda esas almış olduğu değişken ise Oğuz töresinden uzaklaşmadır. Bu etkileşim kitapta yönetim geleneği ve devlet örgütlenmesi açısından değerlendirilirken; toplumsal, kültürel ve ekonomik boyutları da içermemesi sebebiyle eksiklikleri barındırmaktadır. Yinanç, Anadolu Türkleri Zamanı adını verdiği devrin kökenlerini İslami bir çerçevede sınırlamış, millet tanımını tarih ve coğrafya ile örtüştürmüş, yapmış olduğu çalışmalarla Selçuklu zamanı araştırmalarının zenginleşmesine katkı elde etmiştir.
Not: Bu araştırma Selçuklu Araştırmaları Dergisi’nde yayımlanmıştır.
Künye: Akman, Kaan. “Türkiye Zamanı Selçuklular Devri”. Selçuklu Araştırmaları Dergisi /18 (Haziran m2023), 347- 353. https://doi.org/10.23897/usad.1319148