Kukla, Kuklacılık ve Tarihi Gelişimi

 

Kukla

Kukla, çeşitli sahne gösterilerinde kullanılmak suretiyle meydana getirilen ve insan eliyle hareket ettirilen figür, insan ve hayvan biçiminde ya da soyut biçimli olabilir. Gösteride kullanılmayan ve kuklacı tarafınca oynatılmayan oyuncak bebek ve kurgulu oyuncak benzer biçimde otomatlar ise kukla sayılmaz.

Kuklalar iki ya da üç boyutlu olabilir; parmak boyundakilerden insan boyunu aşanlara, fazlaca rahat biçimlerden süslü ve gelişkin figürlere kadar fazlaca çeşitli türleri vardır. Bir kuklayı birden fazlaca kuklacı oynatabileceği benzer biçimde bunun tersi de geçerlidir. En yaygın türleri el kuklası, sopalı kukla, tezgâh altından yönetilen gölge kuklaları ve marionette de denen ipli kuklalardır. Bunlardan en büyük ustalığı gerektirdiği kabul edilen ipli kukla, denetim çubuklarına bağlı ip ya da tellerle yukarıdan hareket ettirilir. Kolay bir örneğinde ipler bacaklar, eller, omuzlar ve kulaklarla omurganın bitimi olmak suretiyle dokuz yerden iliştirilir; ipler çoğaltılarak daha detaylı hareket olanağı sağlanır. Kuklacı ne tür kukla kullanırsa kullansın, fonla karışan giysiler giyerek ya da bir perde arkasına saklanarak gizli saklı kalmaya çalışır. Bu özelliğiyle de kuklacılık tiyatro, pandomim ve dans gösterilerinden ayrılır.

Kuklacılığın kökeni büyü törenlerinde aranabilir. Yazıyı bilmeyen ilkel insanların da kukla yaptıkları kesindir. Kabile yaşamında ortaya çıktığından bu yana uygarlığın parçası olan kuklalar Eski Mısır, Yunan ve Roma’da kullanılmıştı. Hıristiyan Kilisesi Kitabı Mukaddes’ten sahneleri ele alan oyunlarda kukla kullanılmasına ilkin izin verdi; hemen sonra ise bunu yasakladı. Böylece gösterilerini sokaklarda sürdürmek zorunda kalan kuklacılar kentten kente dolaşarak fars, slapstick ve gölge oyunlarından oluşan repertuvarlannı sundular. 17. yüzyılda bir kişiyi temsil etmekten fazlaca, kalıp bir tip olarak ortaya çıkan kekeme kukla Napoli’de “Pulcinella”, Fransa’da “Polichinelle”, Rusya’da “Petruşka”, Londra’da da “Punch” adıyla yaygınlaştı.

Uzakdoğu’da kuklacılık, tıpkı Batı’daki benzer biçimde folklor ve kahramanlık oyunlarına dayanmakla beraber, daha değişik bir yönde gelişti. Uzakdoğu’da da kuklalar dayanıklı, hafifçe ve ifade zenginliği kazandırmaya elverişli malzemelerden kesilir, biçimlendirilir ve giydirilirdi. Cava, Bali ve Tayland’da meydana getirilen gölge oyunu kuklaları iki ya da üç boyutlu olabilir, fakat hep ışıklandırılmış saydam bir perdenin arkasından çıtalarla oynatılırdı. 18. yüzyılda Japonya’da kukla ustası Uemura Bunrakuken’in yapmış olduğu ve onun adıyla anılan kuklalar günümüze değin yapılmış en stilize, gelişmiş ve sanatlı örneklerdir. Boyutları gerçek yaşamdakinden daha minik olan Bunraku kuklaları üç şahıs tarafınca oynatılır; baş, gözler ve sağ kolu usta, sol kol ile bacakları ise iki destek hareket ettirir.

18. yüzyıla değin Avrupa’da kuklacılık fazlaca yaygınlaştı ve daha ilkin gezginci olan kuklacılar devamlı tiyatrolar açmaya başladı. Gösterilerde çoğunlukla uygar opera parçaları öykünmek edilmekle beraber, Alessandro Scarlatti ve Josef Haydn benzer biçimde ciddi opera bestecileri kukla tiyatroları ve bilhassa ipli kukla için de yapıt yazdılar. İtalyan sahne tasarımcısı Antonio Bibiena 1780’de Londra’da bir kukla tiyatrosunun dekorlarını hazırladı. ABD kıtasında da kukla tiyatroları kuruldu ve kukla için hazırlanan yeni yergiler ve bürleskler kitlelerin olmasıyla birlikte zenginlerin ve ünlülerin de ilgisini çekmeye başladı. Ne var ki kuklaların en yaygın olduğu bu zamanda bile hiçbir kukla ustası büyük üne kavuşamadı. Kukla tiyatrosuyla ilgilenen sanatçılar hep başka alanlardaki kabiliyetlerini bir süre için bu alana yöneltmişlerdi.

19. yüzyılda kalabalık gezginci kukla tiyatrolarının pandomim gösterileri yaygınlaştı; evlerde de oyuncak tiyatro maketleri toplanmaya başladı. Kukla kabareleri oturma odalarına girdi. 1900’e gelindiğinde birçok kukla gösterisi kısaltılarak vodvil sahnelerine dönüştürüldüyse de Punch ve Judy’nin yanı sıra “Bebek”, “Polis” ve “Cellat” karakterleri de korundu. Kuklacılığın canlandırılması esnasında erişkin seyirciye seslenmek hedef alındı ve bunda bir seviyede başarı sağlandı. Yazar ve tiyatrocu Edvvard Gordon Craig tiyatro yazarlarını kuklanın sınırlayıcı öğelerini bir yana bırakmaya çağırdı. 1920’lerde de Alman Lotte Reiniger film tekniklerinden yararlanarak gölge oyunu kuklalarına dayanan fazlaca çarpıcı bir takım siluet gösterisi gerçekleştirmiş oldu.

20. yüzyılın ikinci yansında kuklalar tv vasıtasıyla geniş seyirci kitlelerine ulaştı. Amerikalı kuklacı Jim Henson’ın “Sesame Street” (Susam Sokağı) adlı tv dizisi için yarattığı “Muppet”lar dünyanın birçok ülkesinde ünlendi. Fransız kuklası Guignol’un, İtalyan Arlecchino’nun ve Alman Kasperle’nin yüzyıllardır anlatılan öykülerini kullanan gezginci kumpanyalara, kuklaların yanı sıra maske, akrobasi ve oyunculuk öğelerine ya da yeni öykülere yer veren topluluklar eklendi. Doğu Avrupa’da da hükümet desteğiyle fazlaca yaratıcı ve geniş bütçeli gösteriler düzenlendi.

Türkiye’de Kukla

Türk seyirlik oyunlarının en eskilerinden olan kukla Anadolu’ya Orta Asya’dan getirilmiştir. Günümüzde seyirlik köy oyunlarının bir parçasını oluşturmakta, çömçe gelin örneğinde görüldüğü biçimiyle de Orta Asya şaman kültürünün kalıntılarını yansıtmaktadır. Eski metinlerde kol korçak, kabarçuk, lubet, korçak, piyade çadırı ve bilhassa de hayal, çadır hayal, suret benzer biçimde adlarla anılması bazı araştırmacılan yanıltmış, kuklanın Karagöz oyunuyla kanştınlmasına yol açmıştır. Oyunun kukla adını alması 17. yüzyıla rastlarsa da 1582 şenliklerini özetleyen Surname’de ve bir başka yazmada kukla mevzusunda detaylı bilgiler yer alır. Bilhassa geçit törenlerinde fazlaca kullanılan dev kuklalar ise 1720 şenliklerini mevzu alan Surname’de anlatılmıştır.

Batılılaşma hareketiyle beraber Batı kuklası da Osmanlı topraklarına girdi. İlk Batı kuklasını elçilik göreviyle Paris’e gönderilen Yirmisekiz Mehmet Çelebi‘nin maiyetinde yer edinen bir görevli getirdi; ilk şov de Damat İbrahim Paşa’nın önünde yapılmış oldu.

Yakın çağlarda ise, el kuklası ve ipli kukla benzer biçimde daha yaygın türlerin yanında, sandalye üzerine yerleştirilip ipleri alttan çekilerek hareket ettirilen sandalye kuklası oynatıldı. İpli kuklalar, gösteriler yapmak suretiyle birkaç kez İstanbul’a gelen Thomas Holden’a atfedildiği için Türkiye’de “Holden kuklaları” olarak tanındı. Öte taraftan el kuklası masrafsız, oynatılması kolay ve acıklı olanaklan görece geniş olduğundan ötekilerden fazlaca yaygınlaştı.

Türkiye’deki kukla oyunu tipleri bir seviyede Karagöz ve orta oyunu tiplerine, fakat daha fazlaca tuluat tiyatrosuna yakındır. Kukla oyunlannın aslolan komikleri birbirlerine zıt iki tip olan kurnaz, hazırcevap uşak İbiş ile zengin önde gelen “yaşlanmış”dır. Oyun metinleriyse çoğu zaman Karagöz, ortaoyunu ya da halk öykülerinden alınmadır. Bunlardan yalnızca, başta Otto Spies (1901-1981) olmak suretiyle bazı araştırmacıların yakın çağlarda derleyerek yayımladıkları metinler bilinmektedir.

17. yüzyılda büyük saygınlığı olan, hatta saray cariyelerine evlerinde ücretle dersler veren kuklacılar, 19. yüzyılın sonlarında bu mesleğin de diğer geleneksel seyir sanatları benzer biçimde önemini yitirmesiyle giderek azaldı. Kuklacılık günümüzde birkaç meraklının yaşatma çabası haricinde unutulmuş durumdadır.

(Toplam: 136, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer