Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali‘nin 1943 senesinde piyasaya sürülen romanı.
Sabahattin Ali’nin yazıya döktüğü bu roman, realizmin en başarı göstermiş örneklerinden biridir. Yaratı tüm zamanların en hüzünlü aşk öyküsü olmakla kalmaz, bununla beraber, edebiyatımızın en başarı göstermiş ruhsal anlatılarından da birisidir.
Yenilmiş, silik, içine kapanık bir insan kişiliği üstüne yapılmış çözümlemeler, o kişiliğin ardındaki fazlaca varlıklı bir duygu ve fikir dünyasının tasviri, kullandığı dilin sadeliği ve güzelliği, eseri bugün de okunması mümkün, güncel kılan özelliklerdir.
Yazarın nitelemesi ile bu “uzun öykü” bizlerde süre duygusunu hissettirmekte muhteşem başarılıdır. Süratli bir gidişat ile giden ilk bölüm, Raif’in gençliğini ve duygularını aynen yansıtır. Ilkin yabancı bir ülkeye gelmenin çekingenliği ile geçen ağır gidişat, onun aşkı bulması ile hızlanıverir. İkinci bölüm ise, kendini bu taşra nahiyesine mahkum etmiş bir insanoğlunun yaşamına, taşradaki süre akışına uygun olarak durağanlaşır; beklenecek bir şey yoktur, değişecek bir yaşam yoktur; beklenen son ölümdür.
Maddi durumu iyi olan babası, Raif Efendi’yi sabunculuk tekniğini öğrenmesi için Almanya’ya gönderir. O sabun fabrikasına gitmek yerine, müzelere ve fotoğraf galerilerine giderek vaktini geçirir.
Raif Efendi, bigün bir fotoğraf galerisinde görmüş olduğu Kürk Mantolu Madonna tablosundan etkilenir. Günlerce yalnız bu tabloyu seyretmek için galeriye gider. Sonunda tablonun sahibi Maria Puder’le tanışır ve ona gönlünü kaptırır. Beraber yaşarlar.
Memleketten telgraf gelir ve babasının öldüğünü haber alır ve derhal memlekete dönmesi istenir. İşlerini düzelttikten sonrasında Maria’yı da memleketine getireceği sözünü veren Raif Efendi, Almanya’dan ayrılır. Bir süre mektuplaşırlar. Fakat mektupların arkası kesilir. Raif Efendi kandırıldığını düşünerek bir başka hanımla evlenir ve evlatları olur.
Ankara’da bigün, Maria Puder’in akrabasıyla tren istasyonunda karşılaşır. Ona Maria Puder’le ilgili sorular sorunca Maria’nın on yıl ilkin hastalandığını, bir çocuk dünyaya getirdiğini ve babasının da bir Türk bulunduğunu öğrenir. Bu Türk’ün kendisi bulunduğunu anlayan Raif Efendi, kadının yanında olan 8-9 yaşlarındaki kızına bakar. Ve tren hızla uzaklaşır.