Mercimek Ahmet (15. yüzyıl) Divan edebiyatı düzyazı ustası.
XV. yüzyıl Divan edebiyatı yazarlarından. Yaşamı üstüne data yok. Farsçadan çevirilmiş olduğu Kaabusname‘nin önsözünde kendisiyle ilgili olarak şunları anlatmaktadır:
“Şu şekilde bilmek gerektir ki insanoğlu içinde Tanrının yarattıklarının en güçsüzü olan ben İlyas oğlu Mercimek Ahmet -Tanrı o ikisini bağışlasın- bigün Filibe yolunda padişahın hizmetine vardım, baktım ki cihanın sultanı, dönemin galibi sultan soyundan Sultan Murat Han (…) elinde bir kitap meblağ. Bu hakir hasta gönüllü, o alicenap padişaha ‘Bu, ne kitabıdır?’ diye sormuş oldum, o tatlı sözüyle “Kaabusname’dir diye yanıt verdi ve dedi ki, ‘Hoş kitaptır, içinde oldukca yararlı şeyler ve öğütler vardır fakat fars dilincedir, bir kitabı Türkçe’ye çevirmiş, fakat anlaşılır değil, açık söylenmemiş, bundan dolayı hikâyesinden tat bulamayız. Fakat bir kimse olsa bu kitabı açık ve anlaşılır bir halde çevirse, ta ki anlamından gönüller haz alsa.’ İşte bu hakir çaba gösterdim, ‘Buyurursanız ben çevireyim’ diyince, o temiz görüşlü padişah ‘Senin ne haddine’ demedi ‘Derhal çevir’ diye buyurdu.”
Mercimek Ahmet çeviriyi H.835/1432’de tamamladığına bakılırsa bu tarihten sonrasında ölmüş olmalıdır. Kitabı yalnız çevirmekle yetinmemiş, işe kendi bilgisini de katmış, yoruma gitmiş, açıklamış, eklemeler yapmıştır. Gerek tercüme, gerekse kendi katkıları, onun iyi bir tahsil görmüş bulunduğunu, çağının fikir ve bilim dünyasından haberli bulunduğunu göstermektedir.
Kaabusname, XIV. yüzyıldan başlayarak beş kez Türkçeye çevrilmiştir. Sonuncusu, Mercimek Ahmet çevirisinin Nazmizade Murtaza tarafınca gözden geçirilmiş, dönemin süslü diline uyarlanmışıdır. İlk çeviriyi kimin yapmış olduğu bilinmemektedir. Germiyanoğlu Süleyman Şah (1368-1388) adına meydana getirilen çevirinin ise son yıllarda Şeyhoğlu’na ilişik olduğu ileri sürülmüştür. (Zeynep Korkmaz). Üçüncü tercüme Akkadızade adlı birince yapılmıştır. Fakat yüzyıllarca tesirini sürdüren Mercimek’in çevirisi olmuştur.
Kaabusname üstüne üç emek verme yapılmıştır: Ahmet Cevat Emre, Kaabusname’den, Türk Dili Belleten 1940 (dokuz bölümün yazım özellikleri korunarak, kimi sözcüklerin anlamı verilerek yayımı); Orhan Şaik Gökyay, Kabusname, MEB yay. 1944, 2. bas., 1966 (önsöz, metin, lügat ve notlar); Tipi Akçalı Işıközlü, İÜ Edebiyat Fak., Türkoloji Kısmı mezuniyet tezi, İÜ Ktp Mevcut beş nüsha karşılaştırılarak edisyon kritiği yapılmıştır.)
On beşinci yüzyılda, sâde, açık Türkçe ile güzel yazı yazan ediplerden biri ve en ünlüsü olan Mercimek Ahmed’in telif eseri yoktur. Yalnız, Kaabus Unsurü’l-Ma’âli tarafınca oğlu Geylânşah’a hitaben yazılmış bir nasihatname, bir ahlâk ve politika kitabı olan Kâabusnâme’yi Türkçe’ye çevirmiştir. Bu yaratı birçok yabancı dile ve ayrıca Türkçe’ye de birkaç kere çevrilmişti. Fakat Sultan II. Murad bu tercümelerin hiçbirini beğenmemiş, daha açık, daha güzel ve anlaşılır bir Türkçe ile tercümesini istemişti. İşte bu vazife Mercimek Ahmed’e verildi.
Mercimek Ahmed, Kaabusname’nin tercümesinde, Sultan II. Murad’la beraber aydınların da halkın da zevkle okumuş olduğu “güzel, açık Türkçe” örneğini göstermiştir.
İşte Mercimek Ahmed’in güzel Türkçe’sine bir örnek:
“.. Ey oğul, eğer ozan olup şiir eyitmeğe kasd etsen, cehdet ki şiirde sözün murabba ola, şu demek oluyor ki rûşen ola, açuk ola. Ve sakın ki mânası şerhin sen bilesin ve ayruk şahıs bilmeye, anun benzer biçimde sözü söyleme. Zira şiiri halk için eydürler, kendü kendüleri için eyitmezler. Pes şiirin mânâsı açuk gerektir ki rûşenlügi sebebinden dolayı kim gerekse rağbet ede. Amma şiir gerekdür ki derhal vezne ve kafiyye kani olmaya. Pes sen dahi hayal-süz ve tertibsüz ve sınâatsuz şiir eyitme. Tecnis ve uygulama ve müteşâbih ve müs-tear ve tecnis-i mükerrer ve müreddef ve ne ki buna benzer var ise bunda şerh olmaz aruzda bulasun ve bilesin. Sözü müs-tear söyle fakat istiare’yi imkânla söyle…. Amma eğer gazel eyidesin, terane içün, iğen dahi masnû eğer olmazsa kayırmaz. İllâ lâtif ve ter gerekdür ki gazeli eyidesin. Ve amma kafiyesi ve redîfi gerek ki bir mâruf kafiye ve redîfte eyidesin. Yâni, söylenmemiş kafiyedür deyüb bir bilinmeyen kafiyede eyitme. Gerekmez yerde Arabf müşkil lâfız katub şiirin sovuk etme…”
“… Andan girü, şu şekilde bilmiş ol ki ey oğul, söz dört kısımdur: Bir kısmı ol sözdür ki anı bileler ve söylemeyeler. Ve ikinci kısım söz de oldur ki ne bileler ve ne söyleyeler. Üçüncü kısım söz de oldur ki hem bileler ve hem söyleyeler. Dördüncü kısım söz de oldur ki söyleyeler velî bilme-yeler. Geldük imdi bu sözlerün şerhine: Ol söz kim anı bileler ve söylemeyeler, oldur kim, bireğünün ayıbın bile, velî anlatmaya. Zira anun benzer biçimde sözün hâsılı gavga olur.. Akîl olan bunun benzer biçimde sözü söylemez, bi-lürse dahi. Geldük ol söz ki ne bileler ve ne söyleyeler, oldur ki yalan ola, dinine ve hayatına kişinin ziyan değüre. Pes anun benzer biçimde sözün bilmesinden ve söylemesinden sakınmak gerek. Amma ol söz ki hem bileler ve hem söyleyeler oldur ki gerçek söz ola, hem dinine yarar kişinün ve hem dünyada. Pes faidelü söz budur. Velî ol söz ki söyleyeler ve bilmeyeler, oldur ki Hak Teâlâ Kur’an’da âyetler viribişmişdür, mânileri muhalif ve lâfızları müşabih…”
KABUSNÂME’DEN ÖĞÜTLER
Kabusnâme, 1082 senesinde Kûhistan sultanı İskender bin Kavuş tarafınca Farsça olarak kaleme alınır. Muhatap, oğlu Gilan Şahtır, fakat aradan dokuz yüz yıl geçmiş olmasına karşın öğütler hâlen canlılığını devam ettirir. Tarih boyu pek oldukca padişah, sultan ve devlet başkanı tarafınca birçok dünya diline çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil eder.
Yaratı, Osmanlılar zamanında ilk kere Fatih Sultan Mehmed’in babası Sultan II. Murad’ın dikkatini çeker. Milletin kıymet hükümlerini alt üst eden fetret ve kargaşa döneminden yeni çıkılmıştır. Edeb, ahlâk, güvenlik ve nizamda tekrardan yapılanmaya gereksinim vardır. Babası Çelebi Mehmed’in devlet otoritesini temininden sonrasında, kendisi de manevî sahada bir teşkilatlanmayı üstlenmiştir.
Kabusnâme, ahlâkî sahadaki eğitim ve yapılanmayı temin eden eserlerden biridir. Eserin mütercimi Mercimek Ahmed, bigün Padişahın elinde kitabı görür ve niçin bahsettiğini sorunca Padişah meseleyi şu şekilde ifade eder:
“Hoş kitaptır, içinde oldukca yararlı şeyler ve öğütler vardır, fakat Farsça dilincedir. Bir şahıs Türkçeye çeviri etmiş, fakat anlaşılır değil, açık söylememiş; bundan dolayı hikâyesinden tat bulamayız. Fakat bir kimse olsa, bu kitabı açık ve anlaşılır bir halde çevirse, tâ ki anlamından gönüller haz ala.”
Bunun üstüne Mercimek Ahmed, “Buyruk buyurursanız ben çeviri edeyim” diye tercümeye talip olunca, “Derhal çeviri eyle” buyruğunu alır.
Mercimek Ahmed bin İlyas ozan, edip ve âlim bir kişidir. Tercümeye tekrardan telif kadar emek verir ve 1432 tarihinde tamamlayarak üstüne düşen görevi bitirir.
Kabusname üstünde Cumhuriyet döneminde bir fazlaca incelemeler yapılır. Yaratı eski Anadolu Türkçesiyle çeviri edildiğinden Türkiye Türkçesine bakılırsa tekrardan ele alınması gerekiyordu. Bu işi de Atilla Özkırımlı üstlenir ve kitap “Tercüman 1001 Temel Yaratı” serisinin 36-37. kitabı olarak yayınlanır.
Biz ise, öteki kitaplarda olduğu benzer biçimde, bu kitapta da seçmeler yaptık. Bazı mevzular devrin şartlan icabı o dönemin insanına hitap ettiğinden kitaba almadık; yalnız günümüz insanına direkt hitap eden ve yol gösteren bölümlere yer verdik. Kitap belli bir mevzu düzeni içinde işlenmiş olmasına karşın, biz daha oldukca dinî, edebî, ahlâkî ve terbiyevî tembih ve öğütlerle ilgili bölüm ve paragrafları seçtik.
Ayrıca sadeleştirmede her ne kadar bazı kelime ve terimler günümüz Türkçesine bakılırsa ifade edilmişse de, bunların daha rahat okunması mümkün ve anlaşılır bir hale getirilmesine gereksinim vardı. Bu bakımdan mânâ bütünlüğü mahfuz kalmak kaydıyla yer yer ifade tasarruflarında bulunduk. Bu minik derleme dahi kitabın etki enerjisini göstermesi açısından kafi olacaktır.
Bu öğütlere gönül kulağını açık tut
Ey oğul!
Bilmiş ol ki, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O mektup, sakalın ağarmasıdır. Insanın sakalı ağardığında Tanrı tarafınca bir ses gelir:
“Ey kulum, hazırlan, bu dünyayı bırakıp diğer dünyaya geçeceksin…”
Şimdi ey ciğerköşem! Ölmeden ilkin seni iyilik yoluna ve iyi kimselerin izine yönlendirmek isterim. Tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüdü sana yadigâr olarak bırakıyorum. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin ve iyi isim kazanırsın, dönemin elinden sille yemezsin. Şu sebeple baba şefkati, oğlunun dönemin elinden azar yemesini istemez. Öyleyse sen de gönül kulağını bu öğütler için açık tut, sonrasında pişman olmayasın. Gerçi zamanımızda her oğul babasının sözünü tutmuyor, fakat inşaallah kabul edersin.
Tüm tecrübelerimi bu kitapta topladım
Ey oğul!
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bu kanaatin yanlış bulunduğunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Tüm tecrübelerimi yazdım; fakat azca ve öz yazdım. Şu sebeple her şeyin . azı ve aslı faydalıdır.
İnsanların bir âdeti vardır, kıymetli bir malları olursa, onu kıymetli birine vermek için saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir ve en kıymetli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana veriyorum, inşaallah sana faydası dokunur.
Nasihat aklın süsüdür
Ey oğul!
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne süre baksam akıl ve hüner görürüm, fakat nasihat aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana armağan etmektir, muhafaza etmezsen, gene sen kaybedersin.
Sonrasında bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır, benim ardımca senin de gelmen yakındır. O şekilde çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yaran olsun. Şu sebeple bu dünya diğeri dünyanın ekinliğidir. Kendini o şekilde ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Şu sebeple başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.
Ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştir
Ey oğul!
Bu ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştirmeye çaba et. Bu dünyada iyi kişiler aslan gibidir, fena kişiler ise ite benzer. Şu sebeple it ne avlarsa, avını avladığı yerde yer; arslan ise avını kendi inine götürür, sonrasında yer. Bunun anlamı şudur: İt nefsinin esiridir, ne avlarsa burada yer, arslan akıl sahibidir, burada ne avlarsa o âleme meblağ, götürür.
Çaba et ki, avın iyilik olsun, diğer âlemde lâzım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Şu sebeple yakarma yoluna girenler ateşe benzer. Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar, alevi o aşama yükselir. İbadet yoluna varmayanlar da suya benzer, suyu ne kadar yukarı akıtlırlarsa akıtsınlar, aşağı düşer. İbadeti boynunun borcu bil, tâ ki alevin daima yükselsin.
Tanrı beş türlü yakarma buyurdu
Ey oğul!
Tanrı’ın emri gereğince şükredersen, azca olan şükrün oldukca yerine geçer. Nitekim Tanrı din içinde beş türlü yakarma buyurdu. Eğer gece gündüz çalışsan, acizlikten başka bir şey elde edemezdin, fakat o ölçüyle beş türlü yakarma buyurdu. Onun ikisini zenginlere, kalanını da tüm halka verdi.
Bunlardan biri Tanrı’ın birliğini ve Muhammed Mustafa’nın (a.s.m.) peygamberliğini dil ile söylemektir ve gönülle inanmaktır. Diğeri beş vakitte namazdır, öbürü de yılda bir ay oruç tutmaktadır.
Şehadet sözü, batıl şeylerden Tanrı’a sığınmaktır. Namaz o kabullenişin hakikatini kulluğunda kaim olmaktır. Oruç tutmak da, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini Tanrı’a bildirmektir. Madem ki Tanrı’a “Kulunum” dedin, öyleyse o kullukta sağlam durmak gerek.
Namaz ve oruç Tanrı’ın özgü nimetidir, onları özgü kullarına nasip kılmıştır. İkisini de yerine getirmekte kusur etme. Eğer bu ikisinde kusur edersen avamdan olursun, seçkinlerden olmazsın.
Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz
Ey oğul!
Sakın bu söylediklerim hakkında gönlünden fena düşünceler geçmesin. Doğrusu “Namaz kılmakta eksiklik olabilir” deme. Din açısından ‘gözetmezsen, bari akıl kanalıyla bak, ne kadar yararlı bulunduğunu gör.
Evvelâ, namaz kılanın bedeni ve elbisesi sürekli temizdir. Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz, zira namazın aslı tevazudur. Sen kendini tevazua alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen bu şekilde tevazuu gözetince, Tanrı makamını yüceltir.
Oruç tutmakta yobaz olma
Ey oğul!
Oruç tutmak yılda bir ay olan bir ibadettir, yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren oldukça namert olur, akıllı olan namert olmayı kendine reva görmez.
Oruç tutmakta yobaz olma. Doğrusu şehrin kadısı, hatibi ve tüm güvenilir kişileri ne süre oruç tutarlarsa, sen de o süre tut; onlar ne süre yerse sen de ye, cahillere uyma. Bilmiş ol ki, Yüce Tanrı’ın senin açlığına, tokluğuna ihtiyacı yoktur.
Orucun gayesi, kulun ağzını Tanrı’ın mühürlemesidir. Bu mührü tüm bedenine vurmalısın. Yalnız ağzına mühür vurunca, diline, gözüne, ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
Oruç tutmanın faydası odur ki, sabahleyin yiyeceğini bir yoksula veresin, tâ ki açlık zahmetini çekmenin sana faydası dokunsun.
Şahsiyetini kendi gayretinle elde et
Ey oğul!
Şahsiyetini ananın babanın verdiği adla değil de, kendi gayretinle kazanmaya çalış. Şu sebeple anan ve baban sana bir ad verdi: Ya Ahmet, ya Mahmut, ya falan, ya da filan. Oysa senin kazandığın ad, ya alim, ya bilge, ya üstat, ya öğretici, ya da becerikli olacaktır.
Bu şekilde olunca, diğeri adın, babanın ve ananın yanında makbul bulunduğunun alametidir, bu sonraki adlar da halk içinde makbul bulunduğunun nişanıdır.
Tatlı dille konuş
Ey oğul!
Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. Nitekim demişler: “Her kimin dili tatlı olursa, dostları oldukca olur.”
Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Şu sebeple yerinde söylenmeyen söz tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür.
Seni sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda susmak daha iyidir.
Halka güzel sözler söyle ki, güzel cevaplar işitesin.
Kimsenin üzüntüsüne sevinme
Ey oğul!
Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse de senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara zulmetme, hakkaniyet göster, böylece sen de, senden büyük olanlardan zulüm görmezsin, hakkaniyet bulursun.
Çorak yere tohum ekme
Ey oğul!
Çorak yere tohum ekme ve ağaç dikme, zira ürün vermez. Doğrusu nankör kişiye iyilik etme. Çorak yerde tohum iyi mi boşa giderse, nankör kişiye meydana getirilen iyilik de o şekilde boşa gider. Fakat iyiliği, lâyık olandan esirgeme.
Elinden iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Demişlerdir ki, “eddâllü ale’l-hayri kefâilihî”, şu demek oluyor ki “Bir şahıs bir kişiyi hayra yönlendirirse, o hayrı işlemiş benzer biçimde olur.”
Yaptığın iyilikten pişman olma
Ey oğul!
Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve kötülükten oldukca sakın. Şu sebeple iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o denli rahat erer. Bir kişiye fenalık edersen, o kişinin gönlüne ne kadar sorun ererse, senin de gönlüne o denli sorun erer, bir ihtimal tasası ve ağırlığı sende daha oldukca olur.
Kendini halka iyi göstermeye çalış
Ey oğul!
Yüzünü değiştirmeyesin, şu demek oluyor ki buğday gösterip arpa satma, şu demek oluyor ki halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurunmamak için tüm gayretini göster.
Sevincini ve üzüntünü her insana söyleme
Ey oğul!
İnsanın iki hâli vardır, hiçbir süre bu iki halden birinden uzak değildir: Biri sevinçlilik, diğeri üzüntülülük. Sakın, ister kederli, ister neşeli ol, üzüntünü ve sevincini o şekilde birisine söyle ki, üzüldüğün süre o da seninle beraber üzülsün, sevindiğin süre o da seninle beraber sevinsin.
İyiliğe ve kötülüğe acele sevinme ve üzülme
Ey oğul!
İyiliğe ve kötülüğe acele sevinme ve üzülme, bu evlatların işidir. Olmayacak şeyle kendinden geçme, şu demek oluyor ki olur olmaz şey için kendi durumunu değişiklik yapma. Şu sebeple akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel ile deprenmezler.
Söz gelimi sana bir üzüntü geldi, sen sevinçliydin, derhal üzüldün. Akıllı kişiler bu hâli hoş görmezler. Sana gelen luk hâli için derhal sevinme, zira elbet onun üzüntüsü vardır; her üzüntü için de derhal üzülme, zira sonunda luğu vardır.
Ummadığın yerden umudunu kesme
Ey oğul!
Ummadığın bir yerden ne gelebilir diye umudunu kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın ümitli olma. Şu sebeple kişiye gelirse, çoğunlukla ummadığı yerden gelir, umduğundan değil.
İyiye iyi de, kötüye fena de
Ey oğul!
Yaşamın müddetince hakkı münkir olma. Doğrusu bir şahıs bir şey hakkında iyi dese, o söylediği şey hakkaten de iyi olsa, sen ona kötüdür deme. Kötüdür derlerse, sen de fena bulunduğunu biliyorsan; ona iyidir deme. Münkirlik bu şekilde olur, fakat iyiye iyi, kötüye fena dersen hak tanır olursun. O halde haktanır olmak, hakkı münkir olmaktan iyidir.
Ahmaklara yanıt verme
Ey oğul!
Öfkelenenlerden olma. Eğer bir kimse sana öfkelenip söylerse sen ona yavaşlıkla yanıt ver. Fakat ahmaklara susmaktan başka yanıt verme. Nitekim derler: “Cevabü’l-ahmakl es-sükut,” şu demek oluyor ki “Ahmak kişiye verilecek yanıt susmaktır.”
Üstünde emeği olanın alın terini boşa çıkarma
Ey oğul!
Üstünde emeği olan bir kişinin alın terini elden çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari nankör olma. Hele senin için emek çeken hasmın olursa… Ne kadar elinden gelirse, o denli hasımlarına iyilik eyle.
Ne süre haya var ise, inanç da var
Ey ciğerköşem!
Birkaç iyi iş vardır, şahıs onları âdet edinip sürdürürse, hem insanların katında, hem de Tanrı katında saygınlık görür: İlim, edep, tevazu, zâhitlik, doğruluk, sözde ve fiilde dini temiz tutma, namusluluk; halkı incitmemek, halkın güçlüğünü götürmek. Bunların hepsinin sermayesi hayadır. Nitekim Peygamberimiz buyurur: “El-hayâü mi-ne’1-iman”, “Ne süre haya var ise inanç da var.” Ne süre inanç var, o iyi işlerin hepsi de olur.
Bilgisiz kişiyle beraber oturma
Ey oğul!
Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı, insan yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle dost olup beraber oturma, hele kendini âlim sayan bilgisiz bilgisiz ile… Bilgisizlikle ve cahille söyleşi etme, iyi kişilerle söyleşi et. Şu sebeple, iyilerin sohbeti yüzünden senin de adın iyi olur.
Görmez misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı susamdır, ne süre gülle hemsohbet olur, artık ona susam yağı ya da şırlağan demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hemsohbet olursa menekşe yağıdır derler.
O iyi adlıların sohbetlerinin bereketi yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca, susam ve şırlağan adı unutuldu, gül ve menekşe adı anıldı. Onun için Peygamberimiz buyurur: “Her kim bir kavimle kırk gün düşüp kalkarsa onlardan olur.”
İyilerin iyiliğini unutma
Ey oğul!
İyilerin işini inkâr edici olma ve onların iyiliğini unutma. Senden bir şey umana sitem edip “Benden bir şeyler umuyorsun” diyerek başına kakma, zira senden umudu olana sitem etmek “ben de umucuyum” demek olur, böylesi himmetsizlik olur.
Ondan sonrasında iyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, yaramaz huylardan ırak ol. Hiç kimseye zararın ve azarın değmesin, zarar verici olmak iyi değildir, zira zarardan eksiklik doğar ve eksiklikten adilik. Öyleyse halk içinde onursuz olmak iyi değildir.
Cahilin övdüğü işten sakın
Ey oğul!
Seni akıllı kişiler övsün, bilgisiz kişiler övmesin. Şu sebeple akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıttıdır. Akıllının bilgilice işini bilgisiz beğenmese gerek, cahilin cahilce işini akıllı aslına bakarsanız asla beğenmez. Şu sebeple akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice
iş görür, seni onun için beğenir; bilgisiz de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över.
Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın; zira basit kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.
Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, büyüklüğün nişanı budur.
Tecrübeli, şefkatli dostların sana nasihat verirlerse, öğütlerine kulak ver. Nasihat veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Şu sebeple yararlı nasihat yalnızken verilir, halk içinde nasihat kulağa girmez olur, hem de sitem benzer biçimde olur.
Kendi bildiğine gitme
Ey oğul!
Bir mevzuda alim tam olsa da bilginle gururlanma. Ne süre sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, “Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir” deme, kendi bildiğine gitme. Şu sebeple kendi görüşüyle iş tutan şahıs, sonrasında pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, sonrasında o işe el at.
Tabip kendi kendini tedavi edemez
Ey oğul!
Bir gözle görmek iki gözle görmek benzer biçimde eğer olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü benzer biçimde değildir. Bir tabip hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi?
Ne süre hastalığının arttığını görürse, tedavi olmak için derhal bir doktordan yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir faydası olmaz.
İhtiyacı olan birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; alın terini ondan esirgeme. Bu insan, düşmanın yada seni çekemeyen biri olsa da, değişik davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.
Şahsiyetli insanoğlunun yanına gelen olur
Ey oğul!
İyi konuşan ve söz anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara saygı et ve iyi davran. Şu sebeple onların sana gelmeleri seni ağırladıkları içindir. Sen de onları ağırlarsan, bu kez sana gelmeye daha istekli olurlar. Fakat şahsiyetsiz insanın yanına kimse gelmez.
Sözün doğrusunu söyle
Ey oğul!
Sözün doğrusunu söyle, sakın yalan söyleme, yalancı olma. Sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış. Eğer zorunlu olarak bir kez yalan söylesen de gerçeğe geçsin. O halde ne söylersen doğru söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Şu sebeple bir gerçek ki yalana benzer, o anda yalan olmuş olur.
Uygunsuz söz söyleme
Ey oğul!
Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Şu sebeple beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitenin canına can bağışlar. Uygunsuz söz ise söyleyene zarar verir, işitenin de gönlüne hoş gelmez.
Sözünün başına sonuna dikkat et
Ey oğul!
Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Şu sebeple lafını bilmeden konuşan şahıs, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarf etmiş olduğu sözden habersizdir. Papağan benzer biçimde olanlara, “konuşur, fakat konuşmasını bilir” demezler.
Öyleyse” konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuşmuş olduğu süre kim olursa olsun ondan bir şey idrak etsin. Bu şekilde olmayana insan demezler, zira böyleleri insan suretinde hayvandır.
Yeri değilse sözü harcama
Ey oğul!
Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Şu sebeple söz gökten gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.
Yok yere, anlam ifade etmeyen iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiada bulunma. Dilediğini o bilmediğin ilimle elde edemezsin, fakat bildiğin ilimle ne gerekse elde edersin.
Kendinden büyük söyleme
Ey oğul!
Bilmenin sana ne yaran, ne ziyanı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırrını hiç kimseye söyleme. Birkaç şahıs bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: “Kim bilir ne boş söz ki fısıltıyla söylüyor” der. Şu sebeple halkın birbirine olan kuşkusu kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, fakat ne söylersen kendi değerince söyle, Kendinden büyük söyleme.
Ilkin düşün, sonrasında söyle
Ey oğul!
Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle acele hareket etme. Ne söylesen, ilkin düşün, sonrasında söyle, tâ ki o sözünden sonrasında pişman olmayasın, zira derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Fakat düşünüp söylemek iki şekildir:
Birisi budur ki, o sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararı olan işten sakınırsın. Birisi de budur ki: yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe çaba edersin.
Oldukça bilgili, azca sözlü ol
Ey oğul!
Nerede olursan oldukca bilgili ve azca sözlü ol. Demişlerdir ki: Susmak ikinci sağlıktır. Şu sebeple oldukca şahıs sağ yürürken sözü yüzünden hasta olur. Azca söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır. Oldukça söylemek bilgisizlik nişanıdır. Şu sebeple bir şahıs ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne süre oldukca sözlü olursa-sözleri hep yerinde olsa bile-ayak ekibi içinde adı beyinsiz olur. Eğer bilgisiz ve basit biri de olsa, ne süre susmuştur ve konuşmaz, basit kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.
Kendi kendini övme
Ey oğul!
Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli isen de kendini övücü olma, şahıs kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez. Şu sebeple şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları övsün. Kendi kendini övme.
Halkın sözünü işit, kabul et
Ey ciğerköşem!
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkmemeye çalış. Şu sebeple halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna kanıt şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla dadısı yanında asla konuşmasalar, o çocuk büyümüş olduğu süre dilsiz ve sağır olur. Fakat orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de sadece ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Bilhassa geçmiş beylerin ve bilgelerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve güven etmek gerek.
Nuşirevan’dan altın öğütler
* Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gittiğini gören insan halden hale dönmesine üzülmesin. Doğrusu luk gidip üzüntü gelirse, üzüntü gidip luk gelirse, ehemmiyet vermesin.
* Becereksiz kişiyi dost tutunmasınlar, becereksiz şahıs ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.
* İnsan, bir işi bir kere yapmış olup sonrasında pişman olmuşsa, tekrar o işi yapmasın.
* Dostlarına düşman olan birisine niçin dost densin?
* Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.
* Kendi nefsine haksızlık etme, güç eyleme. Doğrusu nefsine elinden gelmeyecek işler buyurma.
* Doğru söylemek acıdır, fakat sen doğru söyle.
* Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan, dostuna da sırrını söyleme.
* Büyüklere minik gözüyle bakma, zira büyükleri minik görmek büyük ziyan getirir.
* Değersiz kişileri ölmüş bil, onları diri sayma.
* Beraberindeki kişilerden bir şey ummaktansa ölümü yeğ gör.
* Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç ölmek daha iyidir.
* Kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsan da, deneyim etmediğin kişiye güvenme.
* Kendinden aşağı hısımlarına muhtaç olmaktan büyük dert yoktur.
* Kişinin, bilmediği şeyi iddia edip başaramamasından ve yalancı olmasından büyük ayıp yoktur.
* Elinden geldiği halde, kendisinden istenen bir işi bitirmeyen kişiden daha pinti kimse yoktur.
* Bir şahıs senin aleyhinde bir söz söylese ve birisi de dostum diye o sözü sana yetiştirse, sen bu dostunu ondan beter düşman bil. Şu sebeple o düşman, arkandan konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.
* Gereksiz bölgelere göz dikmekten ve kulak vermekten daha büyük dert olmaz.
* İnsan her şeyi bilgisizlerin şerrinden saklayabilir, fakat bilgisini kendi şerrinden saklayamaz.
* Halkın, senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kötülüğünü söyleme.
* Arkadaşlarının azca olmasını istemiyorsan kindar olma.
* Dünyada zahmet çekmemeyi, kolaylıkla yaşam sürmeyi istiyorsan, kendi işine bak, başkasının işine karışma.
* Seni delilerden saymamalarını istiyorsan ele geçmeyecek bir şeyi isteme.
* Daima alnın ak, yüzün temiz olmak istiyorsan, utanmayı iş edin.
* Aldanmamak istiyorsan, deneyim edilmiş işleri bırakıp deneyim edilmemiş olanlara yapışma.
* Utangaç olmak istemiyorsan, katkın olmayan yerden bir şey götürme.
* Perdenin yırtılmasını istemiyorsan, kimsenin perdesini yırtma.
* Arkandan gülünmesini istemiyorsan, elinin altındakileri iyi besle.
* Pişmanlıktan uzak olmayı istiyorsan gönül arzusunu iş edinme.
* Parlak zeka kişilerden olmayı istiyorsan kendini başka birinin aynasında gör. Doğrusu bir kişinin yaşantısına bak, yapmış olduğu iş iyi midir, fena müdür? Eğer ondaki benzer biçimde sende de fena bir iş var ise, bilirsin ki bu işlediğin iş kötüdür ve iyi işi de kendinde görürsün. Böylece işinin iyisini kötüsünü göstermek için o şahıs sana ayna olmuş olur.
* Korkusuz olmayı istiyorsan, halkla kavga etme, onları inciticilerden olma.
* Sana saygı etmelerini istiyorsan başkalarının hürmetini gözet.
* Halkın senin sözünle iş görmesini istiyorsan, ilkin sen kendi sözünle iş gör.
* Halk içinde herkesten büyük olmayı istiyorsan nimetini bolca eyle, “Tuzunun, ekmeğinin hakkı için” diyenleri oldukca edin.
* Eğer tüm gönüllerde yerinin olmasını istiyorsan, sözünü tüm gönüllere uyacak halde söyle.
* Kâmillerden olmak istiyorsan, kendine lâyık görmediğin bir işi başkasına da lâyık görme.
* Eğer yüreğine merhemle iyileştirilmesi mümkün olmayan bir yara vurulmasını istemiyorsan, cahillerle münakaşa.
* Halkın iyisi olmayı istiyorsan varını halktan esirgeme.
* * *
Nuşirevan-ı Adil bu öğütleri ve sözleri armağan bırakmıştır.
Şimdi ey ciğerköşem!
Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Şu sebeple bu sözler hem padişahların sözüdür, hem de bilgelerin sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sorun çekmemek için, bu sözleri gençlik ağında öğren. Şu sebeple yaşlılar oldukca yaşadıkları için oldukca deneyim elde ederler, sıkıntılı anlarda bu kâr olur.
Gençlikte Tanrı’ı unutma
Ey oğul!
Gerçi gençsin, fakat yaşlılar benzer biçimde akıllı ve davranışlarında ölçülü ol. Aniden gençliği bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma, neşeli ol. Şu sebeple gençler neşeli olursa hoş olur.
“Delilik çeşit çeşittir; bir çeşidi de gençliktir.” Fakat bilgisiz gençlerden olma. Belâ dedikleri şey cahillerden kopar. Ömrünün lezzetini de gençlik çağlarında al, yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz.
Ne olursa olsun gençlikte Tanrı’ı unutma ve ölümden güvenli olma, zira ölüm erişince genç yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol, her kim ki hayata merhaba dedi, ölecektir ve her kim ki cihana geldi, gidecektir.
Yaşlılara oldukca saygı et
Ey oğul!
Yaşlılara oldukca saygı et ve onlarla konuşurken boş sözler söyleme, şu demek oluyor ki kolayına iyi mi gelirse, o şekilde konuşma. Yaşlılar bir söz söylerlerse derhal yanıt verme. Ne kadar düşünürsen onların sözüne, “Bundan iyi yanıt olmaz. Yanıtını gene siz buyurun, açıklayın” diyesin ve susasın. Şu sebeple yaşlıların sözünün cevabı, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların vereceği cevaptan utanılacak bir duruma düşersin.
Yaşlıların data ve tecrübesi gençlerin bildiklerinden fazladır. Fakat bu söylediğim yaşlılar sakallarını büyüklerin sohbetinde ağartmış olsunlar, kolayca büyütmüş olmasınlar. Şu sebeple gelişigüzel yetişmiş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş toy gençlerin tecrübesi daha iyidir.
Gençliğini gelişigüzel geçirme
Ey oğul!
Gençliğini gelişigüzel geçirme, tâ ki yaşlılıkta bilgisiz kalmayasın. Gençlikte yaşlıları öykünmek et, tâ ki yaşlılıkta gençlerden utanmayasın.
Ne süre ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği bekleme. Doğrusu gençliğinde olduğu benzer biçimde ter ü taze yürüyüp zevk bekleme. Şu sebeple yaşlılar yiğitlenip yeni yeni zevk ve kösnü ardında olurlarsa, halk içinde sav rezil olurlar. Öyleyse insan yerini yurdunu iyi bilsin. Doğrusu gençlikte genç olsun, kocalıkta gençlik evinden göçsün, yoksa hali, geminin üzerine saray icra eden adama benzeyecektir.
Kişinin geçimi neredeyse evi orada olmalı
Ey oğul!
Yaşlandığında bir yerde yerleşmeye çalış, zira yaşlılıkta seyahat yapmak akıllıların işi değildir, hele yoksul olursa. Şu sebeple yaşlılık bir düşman, yoksulluk başka bir düşman, bu iki düşmanla yola çıkmak zekice bir iş değildir. Fakat eğer mecburi olarak yola çıkmak gerekirse, çaresiz olunca çık.
Eğer Yüce Tanrı o yolculukta sana yardım ederse ve nimet eline girerse, evine dönmeyi arzu etme ki, bir evden dolayı gene seyahat zahmetini çekmeyesin.
Şu sebeple kişinin geçimi nerede iyiyse evinin orada olması uygundur. “Orada doğdum, orada yaşlandım” demek olmaz, gerçi “vatan ikinci anadır” derler, zira anasını sevmek iyi mi imandan ise “vatanım sevmek imandandır” dediler; “içinde aç, müflis oturmak imandandır” demediler.
Öyleyse işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Şu sebeple demişlerdir ki: “Kazancı nerede ise o yerde olmak mutluluk emaresidir.” Bahtsızların emaresi odur ki, aç ve dinç otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu eblehliktir. Görmez misin, Resulullah (a.s.m.) Mekke’de hayata merhaba dedi, fakat bildiri görevini Medine’de daha rahat yapmış olduğu için artık Medine’den ayrılmadı.
Sen de yararlı bir yer bulunca oradan ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin. Sakın filan yerde yarar daha çoktur, deyip başıboş varmayasın, burada olan ziyanı orada fena kılarsın ve orada daha zararı olan olursun. Şu sebeple demişlerdir ki: İyi bir yeri bırakıp daha iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve olanı da elden çıkarırsın.
Ömrünü düzensiz geçirme
Ey ciğerköşem!
Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek istiyorsan ömrünü düzensiz geçirme. Ömrünü boş yere geçirirsen, avamdan sayılırsın. Öyleyse kendi işinin düzenini iyi koru.
Şakada ölçülü ol
Ey oğul!
Kimselerle şakalaşma. Demişler ki, “Latife etmek şerrin kılavuzudur, ne ederse eder, cenk şakadan kopar” derler. Fakat iyi şakalar yaparsan yap, iyi latife yapmak ne ayıptır, ne de günahtır. Latife yapmak iyidir, fakat saçma sapan latife yapma, yaparsan da senden aşağı kişilerle yapma, tâ ki itibarın eksilmesin.
Eğer şakayı terk edemiyorsan bari kendi akranınla yap, tâ ki onların sözü sana ağır gelmesin. Fakat bayağı şakayı yapmamak daha iyidir, yaparsan temiz şakaları yap. Gerçi halk içinde latife herzesiz olmaz, fakat şakayı temiz yapmak için çalışmak gerek.
Bayağı latife insanoğlunun tüm hünerini hor eyler, zira şahıs ne kadar hareketlerinde ölçülü ve hünerli olursa olsun, bayağı mizahla uğraşırsa, hafifçe ve itibarsız olur. Şu sebeple sen ne söylersen, ister istemez yanıtını işitirsin. Sen başkasına ne yüklersen, sana da o denli yük gelir.
Malı saklamak kazanmaktan güçtür
Ey oğul!
Mal elde etmekte gafil olma, nereden toplarsan topla, yalnız helâlden sağlanmış olsun, tehlikeli yerden elde etmemeye çalış. Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki oradan kazandığın sana sinsin.
Sana kazanç geldiğini gördüğünde, o kazancı telef etme, dağıtma; şu demek oluyor ki olur olmaz yere harcama. Malı saklamak kazanmaktan daha güçtür. Şu sebeple parayı oldukca şahıs kazanır, sadece saklamadığı için gene de cimrilikten kurtulamaz.
Çalış, dünyalıktan biriktirdiğin olsun. Eğer bigün ihtiyacın olursa, toplayıp biriktirdiğinle istediğini satın alırsın. Sonrasında sav çalış ki, o aldığın kadar toplayasın ve gene yerine koyasın. Eğer hep keseden yersen, aldığınca yerine koymazsan, Karun malı olsa da çabucak heba olur.
Zenginliğe gönül bağlama
Ey oğul!
Gönlünü bir şeye büsbütün bağlama. Eğer o gönül bağladığın şey ansızın elinden giderse üzülmezsin. Doğrusu zenginliğe büsbütün “Bana kalsın” diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk gelirse, üzülüp gönlün daralmasın. Eğer malın oldukca olursa, bigün yoksul olacağını düşün, o malı ihtiyatla harca, ölçüyle nafaka edin.
Şu sebeple ölçüyle harcayınca mal ne kadar azca olsa da sonunda bir şey kalır, fakat ölçüsüz harcayınca mal ne kadar oldukca olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. Demişlerdir ki: “Zahmetle saklamak zahmetle istemekten iyidir.” Meselâ eline kıymeti azca olan bir şey geçti, “Bundan ne olur?” deme, onu saklamaya çalış. Şu sebeple kıymeti azca olan şeyi saklayamayan oldukca değerlisini de saklayamaz.
Tembellikten uzak dur
Ey oğul!
Hangi işi yaparsan tembel davranma. Tembellikten utan, tembellik bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek verilen işin sonu tembellikten iyi olur. Şu sebeple emek vermekle elde edilmiş ne kadar oldukca olursa, tembellikte de o denli eksilir. Yazık değil mi, bir anlık emek yüzünden elde edilecek şeyi tembellik yüzünden yitiresin.
Öyleyse geri durmak zekice bir iş değildir; yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol ki, muhtaç olduktan sonrasında, “Ah n’vakaydı emek çekseydim, tembellik etmeseydim, şimdi lâzım olan şeyi elde etseydim” deyip pişman olmanın yararı olmayacaktır.
Harcamanı gelirine bakılırsa yap
Ey oğul!
Çalış ki emeğinin neticesini gene sen yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende kıymetli bir şey var ise ve birisi o sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa ondan esirgeme. Şu sebeple ne olursa olsun, şahıs mezarına bir şey alıp gitmez.
Akıllıysan harcamanı gelirine bakılırsa yap, tâ ki yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde olanla yetin, zira kanaat ikinci zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Şu sebeple sana yük olacak şey nerede olsa yetişir.
İsrafın sonu yoksulluktur
Ey oğul!
İsraf etme. İsraf etmeyi kutsal bilme, fena bil. Şu sebeple israf Tanrı’ın sevmediği şeydir. Tanrı’ın sevmediği şey kullar için uğursuzdur. Nitekim Tanrı buyurur: “İsraf etmeyin, muhakkak Tanrı müsrifi sevmez.
Madem ki Tanrı müsrifi sevmiyor, sen de israfı ve müsrifi sevme. Her yıkım bir sebepten dolayı gelir. Yoksulluk da bir felakettir ve onun sebebi israftır, İsrafın fakirlikten başka sonucu yoktur.
İnsanın kendi ihtiyacı için harcamış olduğu şey israf değildir. İsraf, gereksiz bölgelere harcanan şeydir; ne hayatına, ne de ahiretine yaramayan şeydir.
Sözde, sohbette, yemekte, içmekte ve her bir işte israf iyi değildir. Şu sebeple israf, teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır ve diri insanı öldürür.
Bu söze kanıt olarak, görmez misin ki çerağın yaşaması yağladır, fakat ölçüyle olduğu süre. İsraf ederlerse, şu demek oluyor ki yağı fitilin üzerine çıkacak kadar koyarlarsa, alev derhal fitile boğulur ve çerağ söner. Yağ ölçülü olunca çerağın hayatına şu demek oluyor ki yanmasına sebepti, israf edip ölçüsüz yağ yakmak çerağın ölümüne şu demek oluyor ki sönmesine sebep oldu.
Bundan anlaşılıyor ki, çerağın yaşamı, yağdan değildir, itidaldendir; şu demek oluyor ki fitilin üzerine çıkmayan yağdandır. İşte bunun için Yüce Tanrı, israfı düşman olarak bildirmiştir. Bilginler de israfı beğenmezler. Şu sebeple israfın sonu zarardır ve yoksulluktur.
Sürekli israf ederek rızkının kapısını üzerine kapama. Gücün yettiğince kendini hoş tut, kendi işin için lüzumlu harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar aziz olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğim ölçüyle harcamaya çalış.
Rahat zahmettedir
Ey oğul!
Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü sever. Bu dediğimin biri zahmettir, diğeri rahatlıktır. Fakat ikisi de insana gereklidir. Şu sebeple zahmet çeken rahata erer, rahat yaşayan zahmete ermedikçe olmaz.
Bugünkü zahmet yarının rahatıdır, yarınki rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde edersen, ikisini harca, ikisini sakla. Doğrusu bir akçe dört dâniktir, yarısını harca, yarasını da sakla. Ne kadar ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını harcama, o yarım akçe birikir, bir yoksulluk anında gerek olur.
İşte o her gün artanı biriktir ve minik bir gereksinim için ona dokunma, onu unut, bir mirasyedi harcasın, şu demek oluyor ki biriktirince bu şekilde biriktirmek gerekir. Eğer yaşlanmadan ölürsen “Hayırlı kişiydi, mirasçısına bu kadar miras bıraktı” desinler. Yaşlanırsan aslına bakarsanız işten güçten kalırsın, o süre bu biriktirdiğin sana destek olur.
Borcun gecikmesi, dostu düşman eder
Ey oğul!
Borç edinme, bir şeyini rehine koyma, faizle para alma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde hor ve itibarsız görülürsün. Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.
Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona “malımdır” deme, o parayı o dosta bağışladın farz et. O dostun kendiliğinden vermedikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle dostluk bozulup kesilmesin. Şu sebeple borcun gecikmesi, dostu acele düşman eder, fakat düşmanı dost etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bilmemek evlatların işidir. Dostu düşmandan ayırmak ve zekice hareket etmek güngörmüş yaşlıların işidir.
Elinde olandan hak” edenlere hayır etmeyi esirgeme. Kimsenin malına tamah etme, tâ ki halkın gözünde büyüyesin. Kendi malını kendin, elin malını da elin bil.
Tok yere yemin etme, aldanma ve aldatma
Ey oğul!
Doğru için olsa bile yemin edici olmamaya çalış. Halk içinde oldukca yemin edici olarak tanınma. Tâ ki zorunlu kalıp da yemin edersen yeminine inansınlar.
Her ne kadar varlıklı olsan da güvenilir, doğru sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan kendini yoksul bil. Şu sebeple yalan söyleyenlerin ve fena isim yapmış olanların sonu yoksulluktur.
Kimseyi aldatmamaya çalış ve sakın aldanma, hele alış ve verişte. Şu sebeple insan alış verişte acele aldanılır.
Sabırlı ol, telaşlı olma
Ey oğul!
Tüm işlerde sabırlı ol, telaşlı olma. “Sabretmek ikinci akıllılıktır” demişler. Doğrusu bir kişinin ne kadar aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse, aklı o denli oldukca olur.
Her işte kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Doğrusu gafil olan şahıs ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o denli daha artar. Sonrasında her işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret, zira hiçbir iş aceleyle iyi olmaz.
Komşularına iyi davran
Ey oğul!
Eğer ev almak istersen o şekilde bir yerde satın al ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. Sonrasında şehrin ortasında ev al, ücra yerde alma. Ilkin komşusunu gör sonrasında evini al, “Ilkin komşu, sonrasında ev” demişlerdir.
Evi alınca komşuna oldukca saygı et. Mahalle halkıyla iyi geçin, hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunu sevinilecek bir işi olursa sen de beraber sevin, eğer üzülecek bir işi var ise sen de beraber üzül.
İmkânın ölçüsünde komşuna armağan ver, yiyecek giyecek benzer biçimde… Şu sebeple sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin ileri gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin yaşlılarını ağırla ve saygı et.
Kusursuz dost arama
Ey oğul!
Dostsuz olma. Her kim arkadaşlarının işiyle ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye asla kimse dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların oldukca olsun. Şu sebeple oldukca dost içinde kişinin birçok ayıpları örtülür ve oldukca hüneri açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun oldukca olması gerekir. Fakat yeni dost tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.
Arkadaşlarının dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan dosttan da çekin. Ek olarak dostuna düşman olan dosttan da sakın. Önüne kim gelirse sebepsiz yere seni şikâyet eden dostlardan uzak dur. Bu şekilde kişiden dostluk bekleme ve dünyada asla kimseyi ayıpsız sanma.
İyilerle kötüleri birbirinden ayırt et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla dostluğun olsun. Şu sebeple kişinin daima iyilere işi düşmez. Eğer bir fena kişiye işin düşerse dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk et.
Düşmanın güler yüzüne aldanma.
Ey oğul!
Hiç kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir kimse sana düşman olursa korkma ve ehemmiyet verme. Şu sebeple, “düşmanı olmayan şahıs, düşmanın eğlencesi olur” demişlerdir. Gizli saklı ve açık, düşmanın işinden habersiz olma. Şu sebeple o daima fena tasarılarla seni aldatma hesaplan izini sürer. Sen de bir an bile onun fena oyunlarından kendini güvende sanmayasın.
Düşmanının tasarladığı oyunları her an sora dur, tâ ki düşmanın belâsına ve âfetlerine uğramayasın. Sonrasında, fırsat düşmedikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş olsan da ona durumunu alçak gösterme.
Düşmanının güleryüz göstermesine, tatlı sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma. Eğer düşman sana şeker gösterse, sen onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar minik olsa da, onu hor görme.
Bir düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın olsa da ve sana ne kadar eziyet etmişse de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini oldukca büyük bir nimet yerine say. Şu sebeple düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nede olsa, aman dilemesi de öyledir. Düşmanını kuvvetsiz gördüğünde birden güvenli olup oturma, onu arada sırada gözetleyedur.
İkiyüzlü insanlardan uzak ol
Ey oğul!
Ilkin işi hayata geçirmeye; sonrasında yaptığını anlatmaya çaba et. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de hiç kimseye dil uzatma.
Asla ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlü insanlardan uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma, fakat “evet” deyiciden kork. Şu sebeple onun söz götürüp getirmekten aniden yırttığını sen bir yılda dikemezsin.
Birisi senin bir ayıbını yakalarsa, o ayıbı derhal kendinden uzaklaştır.
Kendini itibarlı bir yere geçirme, tâ ki o yerden uluorta aşağı inmeyesin.
Özür dilememek için hatâ yapma
Ey oğul!
Olur olmaz her kabahat için kimseyi cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir kabahat işlerse, büyüklük göster ve ondan özür dilemesini iste. Şu sebeple o suçlu Âdem erkek evladıdır, âlemde suçu ilkin Âdem atamız işledi.
Ufak bir kabahat için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere suçlamasınlar. Doğrusu “keşke bu şekilde yapmasaydı” diye suçlamasınlar.
Yok yere öfkelenme, Kızgınlığını yutmayı alışkanlık haline getir.
Birisi senin yanında hata yapsa, sonrasında da dönerek af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun borcu bil. Oldukça büyük bir kabahat olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza verecek olsan büyüklüğün nerede kalır?
Sonrasında özür dilememek için hatâ yapmamaya çalış. Birisine karşı ansızın hata işlersen özür dilemekten utanma.
Senden de suçlular af isterse sen de bağışla, dileklerini kabul et.
Eli bol kimselerden bir şey iste
Ey oğul!
Eğer birisinden bir şey istemeyi düşünürsen, ilkin onu dene, gör; o şahıs eli bol midir, yoksa pinti midir? Cömertse ihtiyacını dile getir, fakat arzu vaktini de gözet. Doğrusu o kişinin gönlü dar yada aç olduğu zaman dileğini dileme ki umduğundan yoksun kalmayasın. Sonrasında dilersen mümkün olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan şeyi dileme, tâ ki elde edebilesin.
Bir istekte bulunmaya gittiğin zaman ilkin iyi sözler tasarla ve hoş bir edep ve usûlle ortaya uygun bir söz at, sonrasında buna uygun bir davranışla sözü maksadına getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle ona lütuf göster, “Hacet vaktinde lütuf göstermek ikinci aracıdır” demişler, şu demek oluyor ki lütuf, sözü geçen şahıs gibidir. Lütuf göstermenin, ona en yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.
Öyleyse bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde görmelisin, “insan iyiliğe kuldur.” Biz Tanrı’a, her an Onun dergâhına ihtiyacımız olduğundan kulluk ederiz. Eğer muhtaç olmasaydı, asla kimse Tanrı’a yüzünü ve yönünü döndürmezdi.
Arzu diledin ve dileğin kabul edildi, verdiler, o kişiye teşekkürünü yerine getir, onu hoşnut et. Böylece dileğin artarak devam eder. Nitekim Tanrı buyurur: “Şükür nimet çokluğuna sebep olur.” Tanrı, şükreden kullarını sever.
Hem, önceki arzu kabul olunca teşekkür etmek, ikinci dileğin kabul olunmasının da umududur. Birisinden bir dilekte bulundun, fakat dileğin kabul edilmedi; bunu da kendi talihinden bil. Varıp o kişiyi halka şikâyet etme, “Hacetimi bitirmedi” deme. Şu sebeple o senin halka şikâyet etmene ehemmiyet verseydi, hacetini bitirirdi.
Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır
Ey oğul!
Tüm ilimlerin içinde din ilminden büyük ilim yoktur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları şeriattır ve bu tarz şeyleri birbirinden ayıran dünya menfaatidir.
Gücün yettiği kadar din ilmine çalış, din ilmini bilenlerin çevresinde dolaş, tâ ki hem dünyayı elde edesin, hem de âhireti ele geçiresin. Tanrı nasip ederse ilkin din ilmine yapış, zira o gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek sapıklık nişanıdır.
Eğer bu söylediğim işlerden bilimsel istersen yetkin ol, şu demek oluyor ki helâli ve haramı seçici ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini gider. Şu şekilde ki: İlme dost olmalısın, dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete dayanıklı ol. Gece uyumayı ve erken uyanmayı davranış edin.
Yanından kitap tamamlanmamış olmasın
Ey oğul!
Yazmaya ve okumaya karşı oldukca aşırı istekli ol, şu demek oluyor ki yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir şeye isteğin olmasın. Oldukça alçakgönüllü ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme, ne okursan ezberle ve ezberini tekrarla.
Âlimleri sev ve daima ilim ehline yakınlaş, onların katında saygılı ol, edepsiz olma. İlim öğrenmekte aşırı istekli ol, unutkan olma. Fakat hocana ve her iyilik gördüğüne karşı haktanır ol. Yanından kitap, kalem tamamlanmamış olmasın. Gönlün bunlardan başka şeylerle uğraşmasın.
Uzak fikirli ve ince bakışlı ol
Ey oğul!
Ne işitirsen aklından tutmaya çalış. Sözü azca söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma. Şu sebeple bir ilim talibi bu söylediğim benzer biçimde olursa, oldukca süre geçmeden benzeri bulunmayan bir âlim olur.
Eğer çalışıp âlim olursan, oldukça dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır yanıt ol. Sana sorulan her türlü meselede düşünmeden yanıt verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin. Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir sorun için, “Bu meselenin iki yüzü ve iki söylenişi vardır” deyip hareket etme.
Konuşma esnasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve hararetli hararetli konuşurken, sözü çevirip gevşek gevşek konuşma. Toplulukta seni dinleyen halkı her an denetim et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer ağır nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer amiyane nükteler istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü aklında tut ve aynı unutma ki bir toplulukta onu yine etmeyesin.
Her an açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Tenini ve giysini daima temiz tut, şeriatın hükümlerini, içinde ve haricinde iyi koru: Namaz benzer biçimde, oruç benzer biçimde ve nafile yakarma benzer biçimde…
Ek olarak bakınız ⇒
Divan Edebiyatı
Babil’in En Varlıklı Adamı – George S. Clason Tür:KitapYazar:George S. ClasonYayınlanma Zamanı:2018Yayınevi:Butik Mevzusu Kitapta Babil’de…
Çoğunlukla genç Instagram kullanıcıları, kendileri için uygun bir profil olmayan Instagram fenomenlerine yada hesaplarına rastladıktan…
Netflix, geniş film, dizi, belgesel ve program arşivine haiz en iyi çevrimiçi gösterim platformların içinde…
Rüya – Ivan Sergeyeviç Turgenyev Karakterler Anlatıcı: Hikâyenin merkezinde yer edinen anlatıcı, adı verilmemiş bir…
CD yazma programları, dijital dünyada geçmişe köprü kuran, nostaljik bir dokunuş sunan bununla beraber günümüzde…
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…