Metin Demirtaş (d. 17 Mart 1938, Antalya – ö. 27 Eylül 2014) Şair, yazar.
Metin Demirtaş, 1938’de Antalya’nın Elmalı İlçesine bağlı Akçay köyünde doğdu. İlkokulu köyünde okudu. Antalya Erkek Sanat Enstitüsü, Torna Tesviye Bölümü’nden sonra Ankara Akşam Teknikerlik Okulu Makine Bölümünü bitirdi.
Ankara Etlik’te, Ana Tamir Fabrikası’nda tornacı olarak çalışma yaşamına başladı. 12 Mart’ta ve 1988’yılında tutuklandı, Adana, Ankara’da kısa süreli gözaltında tutuldu. Bırakıldı. Yargılandı. Sırasıyla, Makine Kimya Endüstrisi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Fizik Atölyesi ve Ankara Fen Fakültesi Atom Araştırma Laboratuvarı’nda teknisyen olarak çalıştı. Bir rahatsızlık sonucu sol bacağı üstten ameliyatla alındı. Yaşadığı bunalım sonucu bir süre doğduğu yörelere, kırlara çekildi. Bir ara demir atölyesi açtı. Daha sonra Antalya Köy Koop Demir Sera Yapım Atölyesi, Antalya Belediyesi Hurma Şantiyesi’inde teknisyenlik yaptı. SSK’dan emekli oldu. 27 Eylül 2014 tarihinde yaşamını yitirdi.
Metin Demirtaş’ın Edebi Kişiliği
İlk şiirleri Varlık Dergisi’nde yayımlandı. İmece, Türk Solu, Yeni Adımlar, Militan, Sanat Emeği, Yansıma dergilerinde yayınlanan şiirleriyle tanındı.
1960’lı yıllarda devrimci şiir yazanlardan oldu. 1968’de Ulusal Kurtuluş Savaşı’mıza göndermeleri de olan, Che Guavera için yazdığı, aynı adı taşıyan şiirle tanındı. Bu şiiri için bir süre tutuklu kaldı. 12 Mart 1971’de de iki kez tutuklandı, aklanıp serbest kaldı.
Yugoslavya – Struga’da her yıl gerçekleştirilen Struga Şiir Akşamları Şenliği’nde Hasan İzzet Dinamo, Arif Damar’la birlikte Türkiye’yi temsil etti. Avustralya Kültür Bakanlığı ve Sidney Türk Halkevi’nin çağrılısı olarak, Nazım‘ın 25. Ölüm Yıldönümü Anma Etkinliklerine katıldı. Sydney ve Melbourne’de Nazım’ın son eşi Vera ve Abazha yazar Fazıl İskender ile değişik toplantılarda Nazım ve şiiri üstüne konuşmalar yaptı. Şiirleri değişik dillere çevrildi.
UMUTSUZLUK YASAK
Kar dalları örttü.
Kavruldu en yamanı çiçeklerin.
Kalbim katlan bunlara,
Çünkü kıştır yaşanılan
Amansız, limansız bir kış
Ve sarılmışız dört bir yandan.
Ama düşün kalbim!
Düşün kavgayla kazanılacak baharı
Direnen, adressiz yaşayan dostları.
Fışkıracak ekinleri
İlkyazla karlar altından.
Ve doludizgin geçerek
Her acıyı bir sevinçle
Yolu yok kalbim
Sağ çıkacağız bu acılardan.
Çünkü umutsuzluk yasak!
Yılgın türküler söylemek de.
Çünkü yürüyor umudun ordusu
Umutsuzluğu umutla yenerek.
1972
CAN YÜCEL’E GÜZELLEME
Şiirimizin Donkişot’u
Şiir yazanı
Hoca Nasrettin’in
Şarap içeni
Elinde şiir mızrağı
Bir sağa
Bir sağa
Yine Sağa!
Dalıyor bir deli bora gibi
Haramilerin haramına
Sözcükleri dikenli
Okları zehirli!
Karışımı
Biraz Nazım kırmızısı ile
Orhan veli mavisi
Şiir atının üstünde
Dövüşüyor döne döne
Ödüm kopuyor
Başına bir iş gelecek diye
Ama düşmez kalkmaz
Yedi canlı
Bir Can’dır o!
Düşse de
bindim
– İndim Mirim! der
Tez doğrulur
Bazen de sırtında torbası
Şangur şungur şişeleriyle
Yara bere içinde
Çıkar gelir bir yerlerden
Ana avrat
zilzurna
dümdüz!
Gayri seyreyle cümbüşü
Bir şenlik
Bir gümbürtü
Bir kıyamet!
Yahu n’oluyor!
BABAM
Elleri kurumuş ağaç kabuğuna benzerdi
Anımsadıkça
şurama bir şey düğümlenir.
Taşçıydı.
Taşlık bahçelerde akşamlara değin
Balyoz sallardı.
Bize sevgisini bırakıp gitti.
Başka bir şeyi yoktu.
Babalar pek anılmaz şiirlerde.
Annelerdir daha çok sözü edilen.
Beslenip barındıkları yere belki
Bir sığınma duygusudur şairleri
Biraz da buna yönelten.
Yok benim de
Babam için bir şiirim.
Taşı
İğri durur bu yüzden.
2000
HAZIROL KALBİM
Hazırol kalbim
Türküsünü söylemeye
Derin yara almış
Bir umudun.
1971
CHE GUEVERA
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevera
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa
Yorgundur, savaşlar görmüştür, çeteciler barındırmıştır
Yani satılmış değillerdir hiç tüfek patlamıyorsa
Alaçamın, mor meşenin ardına silah çatıp yatmağa
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevera
Bizim de halkımız vardır Che Guevera
Unutulmuş uzak tarlalar yalazında
Sazıyla, türküleriyle kardeşliğe vurgun
Bütün ulusların halkları gibi
Ve yalnız büyük fırtınalarla kımıldayan
Bizim de halkımız vardır Che Guevera
Bizim de ozanlarımız vardır Che Guevera
Sağ çıkmış güneşsiz taş odalardan
Yüreğiyle barışa, sevgiye yönelmiş
Çelik öfke bir yanı, bir yanı uysal mavi
Eğilmeden dimdik geçmiş demir kapılardan
Bizim de yiğit insanlarımız vardır Che Guevera
Bizim de delikanlılarımız vardır Che Guevera
Yokluklardan biyol kopup gelmiş
Üç zeytin, az ekmek üniversitelerde
Su gibi kızlar çarpar önce, alkol vurur
Öfkeli dolanırlar caddelerde
Ve başkaldırırlar akılları suya erende
Çünkü Vietnam hepimizin Vietnam’ı
Kongo hepimizin Kongo’su
Bir kere özsu yürümüştür dallara
Patlayacaktır ağır sancılarla karanlıklar
Varmak için o güzel yarınlara
Bizim de dağlarımız vardır Che Guevera
MEKTUPLAR ALIRIM
Mektuplar alırım
Allı-karalı
Üstünde görülmüştür
Yiyecek alınmaz damgaları
Açarım
Birden, kuş ve şiir sürüleri
Havalanır içinden.
Kimi kanadı kırma
Düşe kalka
Kimi zıpkın gibi
Yetkin ve güzel!
Tutmaz çocuğun ayakları
Yaralıdır her bir yanları
Dar geçitlerden geçmişler
Acıları aşıp gelmişlerdir
Yeşile, güneşe hasret
Bir yürek çarpar
Her zarf içinde
Okurum
İçim daralır
Bakamam göğe, utanırım
Alır mektuplarımı
Havalandırmaya çıkarım
Dışarıda deli bir lodos
Esrik bir sonbahar
Aylardan aralık
Adrasan üstünde mor bulutlar
Tahtalı’da kar vardır
Yasemin kokar ortalık
Dostlar ki gurbette
Dostlar ki hapistedir
Mektuplarıyla yetinirim artık
VOLTADA BİR TÜRKÜ
Günün dolar bir gün sen de
Özgürlüğü bir gelin gibi takıp koluna
Çıkarsın.
Başlar yeni maceran güneşte
Başlar işsizlik
O en büyük hapishane.
Hergün kapanan kapılar önüne
Başkaldıran öfkenle dikilsen de
Kâr etmez
Çünkü birşeyler almak çarşılardan evlere
Çünkü çocuklar dur bilmez
Havasız koğuşlara alışılır
Yatılır of demeden hücrelerde
Hiçbirşey öldürmez insan yüreğini
Öldürür eğilmek bir ekmek uğruna
Üç kuruşluk adamlar önünde
SİVAS ÜSTÜNDE BİR BULUT
Sivas üstünde bir bulut
Besbelli ağmış Madımak üstünden:
Rengi, ölümün rengi
Kara mı, kara.
Salınır gelir bir başka bulut
Banaz üstünden
Okşamış ki Pir Sultan’ın perçemini
Rengi, onurumuzun rengi
Ak mı, ak..
Ben bu dizeleri yazdığım gün
Cumhuriyet Üniversitesi Konukevi’nde
Yakılan canları semahta gördüm
Sivas göklerinde.
Karşı dağlar ala karlıydı.
Gözlerim yaş içinde.
YAK BİR CİGARA
Yürüsek bulur muyuz o havaları
Alkol almış, az üzgün
Bir sevdanın ilk günlerinde
Ürkütülmüş yalnızlığıyla güvercinlerin
Dağılan bir akşamın serinliğine
Kararsız nereye dursa şimdi
Hüzne eğik dallar
Mutluluktur ya bilinmez şimdi
Öğretir sonra gelen acılar
Ne zaman geçsek o köprülerden
Bir ufak rakı dönüşü köprülerden
Abanmış korkuluklara
Mırıldanırken o şiiri
“Sous le Pont Mirabeau coule le Seine”
Dalıp gitmiş akan sularla sevdalara
Hey Apollinaire
Yak bir cigara
1965 (Görüşme Yeri)
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…
Yakın bir vakit sonrasında Dünya'ya veda edecek olan 'Mini Ay' aslen insanoğlu Dünya'da dolaşmaya başladıktan…
Babil’in En Varlıklı Adamı – George S. Clason Tür:KitapYazar:George S. ClasonYayınlanma Zamanı:2018Yayınevi:Butik Mevzusu Kitapta Babil’de…
Çoğunlukla genç Instagram kullanıcıları, kendileri için uygun bir profil olmayan Instagram fenomenlerine yada hesaplarına rastladıktan…
Netflix, geniş film, dizi, belgesel ve program arşivine haiz en iyi çevrimiçi gösterim platformların içinde…
Rüya – Ivan Sergeyeviç Turgenyev Karakterler Anlatıcı: Hikâyenin merkezinde yer edinen anlatıcı, adı verilmemiş bir…