Kategoriler: Genel

‘Müzik piyasasının bütün kuralları değişti: Tanıdıkla, tayfacılıkla network ile yürüyor işler’ | Kısaçalar #13

İlk kez 2009’da fakülteden arkadaşlarla gittik Nayah’a. Dersten çıkıp Bölme’e koştuğumuz herhangi bir akşamın son durağıydı. Bir konsere gideceğimizi biliyordum; dans edip reggae dinleyiciğimiz de açıktı fakat grubu daha ilkin asla dinlememiştim. Lakabı -saçlarından ötürü- Afro olan arkadaşımıza bu aşamada güvenimiz tamdı. İstanbul’un ve bilhassa Bölme’in o günlerini hatırlayanların {hiç de} garipsemeyeceği bir halde beynelmilel bir ortam vardı Nayah’ta. Sattas’ı ilk kez o akşam, orada dinledim. Oldukca etkisinde bırakan bir performanstı ve çok önemli eğlendik. Şunu da fark ettim bir taraftan; iyi bir Türkçe reggae doğal ki mümkündü.

O zamanları hatırlayınca aslen her şey mümkün geliyordu. Müzikal açıdan muhtemelen bilhassa Bölme’in son iyi yıllarıydı o sıralar. Ayı şeklinde iyi grupların çaldırmış olduğu bir sürü canlı müzik mekanında her seçimi, en saf ya da en füzyonlu haliyle dinleyebiliyordunuz. Açıkçası Özge Ürer’i dinlediğimde o devrin izlerini hissediyorum. 2019 tarihindeki EP’si Özgür Ol‘da da, Işık Evlatları‘nda da hatta 2022 tarihindeki oldukca sevdiğim ikinci stüdyo albümü Urbanist‘te de ve sonunda son teklisi Kafam Kaçıyor‘da… Bence bu güzel bir duygu.

Sözü Kafam Kaçıyor‘a getirmişken Ürer’in bu yeni çalışmasından birazcık söz etmek lazım. Karşımızda kendisinin de dile getirmiş olduğu şeklinde saf bir Türkçe reggae parçası duruyor. Reggae temasından alışık olduğumuz suretiyle Kafam Kaçıyor, pozitif bir tepki, bir isyan parçası. Uzunca bir süredir -belki de Bölme’in son güzel günlerinin geride kalmış olduğu bir 10 senedir- saygısızlık, nezaketsizlik giderek artıyor durum kim bilir asla olmadığı kadar fena. Özge Ürer de kendi bakış açısıyla insanlara, ufaklıklara, bayanlara, doğaya, hayvanlara ve tüm dünyaya duyulması ihtiyaç duyulan saygının altını çiziyor.

Söz ve müzik Ürer’e ilişkin, mix ve mastering’de ise sanatçının Doğuyorum Bir Yıldız Tozunda EP’sinde beraber çalmış olduğu NitroKIDD yer ediniyor. Kafam Kaçıyor, yer yer gözden kaçırdığımız bir türü hatırlatıyor. Ritmik, melodik ve lirik temalarıyla reggae Türkçede oldukça mümkün. E bir de “kafası kaçmayan” oldukca azca insan kaldığına nazaran Özge Ürer’le teklisi üstüne, kafamızın kaçışı üstüne konuşmak daha da bir anlamlı oldu. “Sizin kafanız ne süre firar etti ve bu olurken fark edebildiniz mi?” dediğimde oldukça haklı bir şekilde, “’Kafamızın kaçışını hep beraber yaşıyoruz diyebilir miyiz?’ diye yanıtlamak isterim ben de. Gündemimiz hakkaten her gün başka bir mükemmel!” diyor (Cidden ağlanacak halimize acı bir tebessümle bakma noktasındayız galiba) ve ekliyor:

Şöyleki ki karavancılık var bizde. Dört yılı aşkındır fırsat buldukça tabiat ile yakın temas ediyoruz, memleketin çeşitli yerlerini geziyoruz, keşfediyoruz vesaire. Uyanmışsın şahane bir yerde, sabah şu şekilde bi göz atarsın ya haberler ve toplumsal medyaya… Karavanda yazdım bu yaz Kafam Kaçıyor’u. Tabiat harikası yerlerin çöplüğe dönmesine mi, insanların kaba saba davranışlarına mı, ülkenin gündemine mi, hanıma yönelik şiddetinin, hayvanlara yönelik şiddetin bu denli ayyuka çıkmasına mı neye kafamız kaçmasın hakkaten?

Bunların yanında “her tasarı birazcık otobiyografiktir” fikrinden de yola çıkacak olursak Kafam Kaçıyor birazcık Özge Ürer’in de hikayesi. “Bir noktada bıktınız mı hakkaten?” dediğimde “Valla bıktım ya bazı şeylerden” diyor sadece parçayla ilgili almış olduğu yorumların ağırlıklı olarak “Hislerimizi yazmışsın” yada “Bu kadar pozitif bir müzikle ortak dertlerimizi ne güzel ifade etmişsin” şeklinde bulunduğunu da söylüyor.

Özge Ürer türler içinde gezmeyi seven bir sanatçı. Bir müzisyen olarak sevilmiş olduğu tüm tarzlardan eserler icra etmeyi de tercih ediyor. Peki bunun hem artı hem de eksi yönleri neler olabilir?

“Multidisipliner olmak ya da olmamak işte tüm bu örneğin bu! 🙂 Hakkını verebildiğimi düşündüğüm alanlarda görsel, işitsel üretimler yapıyorum senelerdir” diyen Ürer, bu farklılıkların bir sanatçı olarak kendisini oldukca beslediğini, vizyonunu genişlettiğini, zevklerini özelleştirdiğini ve birçok değişik tarzdan sanatçılarla tanışma, emek verme, üretme fırsatı verdiğini ifade ediyor:

Bugüne dek alternatif müzik çatısında toplayabileceğimiz reggae, dnb, elektronik, alt pop, triphop, hiphop, rnb, rock, funk, soul, traditional, experimental ve unuttuğum 9853145 türde bir üretimim var sanırım! 🙂 Bir de buna müzik eğitimime Türk Sanat Müziği ve keman ile 8 yaşımda başlamamı eklersek, ne kadar eklektik bir insan olduğuma dair birazcık açıklayıcı olabilir!

Bununla beraber Ürer, “Kızım sen necisin?” sorusuyla oldukca karşılaştığını da söylüyor ve “Dinleyicilerimin kafası karışıyor mu diye düşünüyorum kimi zaman, fakat bence beni seven dinleyen olduğum şeklinde seviyordur ümit ederim” diyor.

Aslına bakarsak müzisyen/söz yazarı kimliğindeki müzik insanları için “doğru buluşmalar” hele ki bu kadar eklektik bir serüvende bilhassa mühim. Bu serüvende “buluşmalar” çerçevesinde Urbanist ve Özgür Ol’a bilhassa yakından bakmak icap ettiğini düşünüyorum. Urbanist’te Emre Malikler ve Da Poet imzaları bulunuyor. Ürer, “Türkiye’nin bence en yetenekli ve yaratıcı prodüktörlerinden ikisi” yorumunu yapıyor ki katılmamak elde değil:

Röportajı şu an okuyup hemen hemen Urbanist’i dinlememiş olanlar var ise kulak kabartmalarını oldukca isterim. Emre Malikler ve Da Poet’le yakaladığımız uyum albümün standardını şaha çıkardı bence.

Bence de öyleki. Peki ya Özgür Ol?

“Özgür Ol EP’si ise vakti zamanındaki göz bebeğim reggae grubum Good Vibes ile yapılmış oldu. Memleketin tek emprovise reggae çalan grubuyduk. Değişik disiplinlerden gelen 5 değişik müzisyen, biri rocker, biri jazzcı, biri funk’çı, biri reggae’ci, biri ‘D hepsi!’ 🙂 Orjinal birliktelikler ve orjinal uyumların sonucunda orjinal işler çıkıyor…”

“NitroKIDD ve Genjah ile de bu şekilde bir uyum var” diyen Ürer, “Nitro ile dnb, electro house ve future rave şeklinde türlerde beraber üretimler yaptık ve üretmeye de devam ediyoruz, fırın dolu şu an. NitroKIDD’in sound’una hakkaten hayranım söylemeden geçmeyeyim. Genjah ise reggae topluluğunda önde gelen adlardan biri ve onunla beraber çalışmak oldukca organik bir süreç oldu, kaç kişiyiz reggae eyleyen zati?! 🙂 Genjah ile yaptığımız Işık Evlatları da bu anlamda oldukca kıymetli bir iş oldu. Yeniler de yolda” diye devam ediyor.

Tüm bu türlerarası yolculuğun içinde reggae’yi merkezden asla çıkarmadığını da söylüyor Özge Ürer. Bu türü icra eden nadir adlardan bulunduğunu dile getiriyor ve bilhassa “Hanım olarak herhalde bir elin parmaklarını geçmiyoruzdur” diyor. Ürer’in naçizane hak verdiğim bir iddiası da var:

Burayı sahipleniyorum ve reggae’nin hatta Türkçe reggae’nin yayılması için senelerdir emek veriyorum, veriyoruz azca insan da olsak… Bir de oldukca net bir iddiam var aslen insanımız reggae’yi seviyor fakat sevilmiş olduğu şeyin reggae bulunduğunu bilmiyor.

‘Müzik yapmak stresli bir mevzu değildi’

Son olarak nostaljiye düşmeden edemeyeceğiz. Başta yazdığım anekdotu Ürer’e özetlemek gerekirse aktardığımda “Hakikaten oldukca oldukca oldukca güzel günlerdi. 2000’lerin başından 2015’e kadar olan dönem, Türkiye’de, alternatif müzik manasında hem üretimlerin hem grupların hem de mekanların oldukca öne çıkmış olduğu bir dönem” diyor ve ekliyor:

“Bizzat şahitlik ettiğim bir dönem. Nayah bizim yuvamızdı, öyleki söyleyeyim. Nayah’da 2008’de ilkin Yeşil ile çaldık ki trip-hop ve reggae tarzında şeyler çalıyorduk. Sonrasında o grup Good Vibes’a evrildi. Sahnede şarkıları hiçbir süre olduğu şeklinde çalmayan, şaşırtıcı ve hayret verici emprovize yerlerde dolanan fakat enerjisi devasa yükseklikte, oldukca orijinal bir gruptu Good Vibes. Doğal ki ilk konserimizi Nayah’da verdik, hatırlanacak geceler yaşandı. O yüzden Nayah oldukca önemlidir bizim için. Yurt içinden yurt dışından bir sürü dinleyici vardı. Oldukca eğlenirdik, müzik yapmak stresli bir mevzu değildi o dönemlerde.”

Peki ne değişti? Ilkin mekanlar elbet… Bundan birkaç yıl ilkin Bölme’in canlı müzik mekanlarının nasıl kaybolduğuna dair bir haber yapmıştım. Özge Ürer tam da o haberde geçen mekanlara işaret ediyor. Özlemler yakın… Değişen şeylerin başlangıcında elbet atmosfer kadar mekanlar da geliyor:

Bir tek Küçükparmakkapı Sokak’ta canlı müzik meydana getirilen beş mekan vardı: Mojo, Line, Hayal Kahvesi, Jazz Stop, Jazz Cafe; bir ihtimal daha da fazlası… Şu anda örneğin oldukca zorlanıyoruz açıkçası. Eskiden bir grup kurardın, müzik yapardın, bir yerde kati sahne alırdın. Şimdi müzisyen oldukca, mekan azca, ekonomik durumlar oldukca zorluyor herşeyi. Tanıdıkla, tayfacılıkla network’le yürüyor işler. Bu da müzik piyasasının tüm kurallarını değiştirmiş durumda.

Ürer bunlar ve daha fazlasından hareketle “Dolayısıyla ben o dönemleri oldukca oldukca güzel hatırlıyorum” diyor ve “Fazla mı romantikleştim bilmiyorum fakat güzel günlerdi” sözleriyle noktalıyor…

Kısa haberler ve tarihte şu sıralar:

*BTS’i bir kenara koyacak olursak One Direction muhtemelen gördüğümüz son dev ‘boy band’ olarak hususi bir yerde duruyor. X Factor’den doğan ve yarışmanın jürileri Nicole Scherzinger ve Simon Cowell (Türkiye’de de bir ara X Factor yapılmış oldu hatırlayacak olursanız; İlyas Yalçıntaş’ın İncir’le aniden ülke çapında popüler olduğu programdı. Bizde Scherzinger rolünü başarıyla Ziynet Sali oynarken Simon Cowell’ın yerinde 2000’lerin başından beri olduğu şeklinde Armağan Çağlayan oturuyordu.) tarafınca bir araya getirilen grup hızla küresel bir fenomene dönüştü. Toplumsal medya çağının dönem çatışması yaratan kim bilir ilk grubuydu.

One Direction 2010’ların başlangıcında global bir fenomene dönüşmüştü. Liam Payne ortada görülüyor. Fotoğraf: Getty

2016’da dağılan grubun üyelerinden Liam Payne, hemen hemen 31 yaşlarında Arjantin’de kalmış olduğu otel odasının balkonundan düşerek yaşamını yitirdi. Otopsi raporunda düşmeden ilkin “yarı yada tam baygın halde olabileceği” ifade ediliyordu. 1D ile gelen şöhret onu senelerce savaşım edeceği alkol problemlerine sürüklemişti. Grubun en üretken yazarlarının başlangıcında gelen Payne aslen çocuk yaşta gelen ve aynı hızda ortadan kaybolan kontrolsüz şöhretin iyi mi sonuçlanabileceğinin acı bir göstergesi oldu.

*Prince’in kendi adını taşıyan kariyerinin ikinci albümü, 45 yıl ilkin şu sıralar (19 Ekim 1979) gösterildi. Albümünün tamamının sözü, müziği, aranjmanı, prodüksiyonu ve tüm enstrümanların icrası ilk albümde olduğu şeklinde Prince’e aitti. İlk albümünden sonrasında açıkça bir gelişim gösteren hemen hemen 21 yaşındaki bu yıldız talibi oldukca geçmeden bir ikona dönüşecekti.

*Jamiroquai ikinci stüdyo albümü The Return Of The Space Cowboy‘u 30 yıl ilkin şu sıralar (17 Ekim 1994) yayınladı. Bir ihtimal grubun 93 yazında çıkan ilk albümü Emergency on Planet Earth kadar olmasa da The Return Of The Space Cowboy da Jamiryo mirasına mühim bir katkıda bulunmuştu.

*Taylor Swift, destansı bir hal alan turnesi Eras Tour’un kitabını çıkarıyor. Swift açıklamasında “Kendi kişisel düşüncelerim, daha ilkin asla görülmemiş kamera arkası fotoğrafları ve siz değerli üyelerimizin her gece getirdiğiniz esrarengiz anılarla dolu Resmi Eras Tour Kitabı’nı duyurmaktan coşku duyuyorum” ifadelerini kullanıyor.

Bul-Tikla

Son Yazılar

Don Toliver – New Drop Şarkı Sözü

[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…

5 saat ago

Üst düzey YZ araştırmacısı, Microsoft’tan OpenAI’a transfer oldu

OpenAI son dönemde üst düzey yöneticilerinden kayıplar yaşadı, fakat şimdi de büyük bir isim Microsoft'tan,…

10 saat ago

Neden turşu, erik, dondurma? Hamilelikte aşermenin ardında yatan bilim!

Erik, turşu, karpuz, çilek, şeftali... Daha global örneklere bakacak olursak ananas, pane tavuk, patates kızartması,…

17 saat ago

Dünya onu tartıştı: Antarktika'daki 'gizemli kapı' nereye açılıyor?

Koca Ayak'ın yazlığı mı, Yıldız Trek'ten bir mekik mi, Boeing kapısı mı? Teorilere bilim adamları…

23 saat ago

Don Toliver – New Drop Şarkı Sözü

[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…

1 gün ago

Kahverengi Elbiseli Adam Özeti, Konusu ve Karakterleri- Kitap Diyarı

Kahverengi Elbiseli Adam – Agatha Christie Karakterler Anne Beddingfeld: Romanın ana kahramanı olan Anne, genç,…

1 gün ago