Naili Kadim (17. yüzyıl) Divan edebiyatı şairi.
Naili Kadim, doğum tarihi bilinmemektedir ama İstanbul doğumludur. Asıl adı Mustafa’dır. Hayatı hakkındaki bilgilerimiz diğer divan şairlerine nazaran çok sınırlıdır. Görünüşü ufak tefek ve zayıf bünyeli bir kişi olduğu söylenmektedir. Anne ve babasını delikanlılık çağına yaklaştığı sıralarda kaybetmiştir. Devlet memuru olarak Divan-i Hümayûn katibi ve maden baş halifesi olarak ödev yapmış olduğu bilinmektedir. Ömrünün sonuna doğru, Köprülüzade Fazıl Ahmed Paşa’nın sadrazamlığı döneminde Edirne’ye sürgüne gönderilmiştir. Edirne’de hazırladığı Naat eseri sırasında 55 yaşında olduğu bilinmektedir. Sonradan bağışlanarak İstanbul’a dönmüştür. Miladî 1666 (hicri 1077) de İstanbul’da ölmüştür.
Yaşadığı devrin padişahı olan Sultan İbrahim’den çok, sadrazam ve devrin diğer önemli devlet adamlarına kasideler yazmıştır. Ancak kendisine şöhret sağlayan eserleri gazel türünde verdiği başarılı örneklerdir.
Nâilî’nin Halvetî tarikatına girdiği hakkında deliller bulunmaktadır. Buna rağmen Nailî’nin şiirlerinde tasavvufun etkisi pek az görülür ve rahatça Nailî’nin mutasavvıf bir şair olmadığı yargısına varmak doğru olacaktır.
Nâili’nin eserlerinde etkisi görülen şairler, çağdaşı olan Nefî ile Neşatî başta olmak üzere Şeyhülislam Yahya, Şeyhülislam Bahâî, Tıflî, Vecdî gibi şairlerdir. Nâilî’yi etkileyen yabancı şair ise İranlı Şevket’tir.
Ancak Nâilî’yi bir taklitçi olarak incelemek yanlış olacaktır. Onu yeni çığır açmış, yeni yollarda ifadeler bulmuş büyük şairler arasında anmak gerekmektedir. İranlıların Sebk-i Hindî adını verdikleri şiir tarzının ve akımının Türk edebiyatında en başarılı temsilcisidir. Bu gerçek onun hem tümü ile Farsi dili ile yazılan edebiyatı (yani bugünkü İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan’daki Acemce) ve hem de özellikle zamanının İran şiirini çok yakından bilip incelediğini göstermektedir.
Son nesillerin görüşlerine göre, Nâilî’nin biraz ifrata kaçtığı ve ifadesinin anlaşılmaz şekiller aldığını söylemek gerekecektir. Ama Nâilî’nin zamanının şair ve şiirlerine göre topluma dönük bir şair olduğu açıkca görülmektedir. Ancak seçtiği akım (Sebk-i Hindî) ve bir devlet memuru olarak hayat yaşantısı böyle şiirleri başarılı olarak yazmasına engel olmuştur denilebilir. Ancak eski nesiller Nâilî’nin uslubunu ‘ortayı bulma (münakkahiyet)’, yani bir fikrin en uygun sözlerle ve gereksiz sözcüklerden arındırılarak, özlü ve ahenkli ifade edilmesi, nedeni ile beğenip takdir etmişlerdir.
Gerçekten Nâilî’nin uslubu ince, temiz ve güçlüdür ve orijinal, ince, zarif hayallerle süslüdur. Sözü uzatmayıp özlü ve veciz bir ifade kullanmaya dikkat eder. Örneğin, gazellerini genellikle 5, 6 beyitte kesmiş, sanat düşkünlüğü dolayısı ile uzun ifadelere girişmemiştir. Şiirlerinin ahengi de beğenilmiştir. Buna rağmen, Muallim Naci’nin dediği gibi, “sözü güzel, fakat külfetli” olan Nâilî halk zevkinden ve halk dilinden çok uzakta kalmıştır.
Nâilî soyutlamaları ve ahenkli veciz ifadeleri ile kendisinden sonra gelen Divan şiiri ustaları olan Nedim ve Şeyh Galib’e büyük etkiler yapmıştır.
Başlıca eseri
Başlıca eseri Nâil-î Kadim Divanı‘dır. Bu eserin yeni Türkçe yazılı ve açıklamalı kritik edisyonu Dr. Haluk İpektan tarafından yayımlanmıştır. Nâili’nin hayatı ve edebî kişiliği de Dr. Haluk İpektan tarafından yazılan “Nail-i Kadim: Hayatı ve Edebî Kişiliği” adlı kitapta incelenmektedir.
Eserlerinden örnek
‘giderüz’ redifli Gazeli
Hevâ-yi aşka uyub kûy-i yara dek giderüz
Nesîm-i subha refikiz bahâra dek giderüz
Pelâs-pâre-i rindî be-dûş u kâse be-kef
Zekât-ı mey verilür bir diyâra dek giderüz
Tarîk- fâkada hem-kefş olub Senaî’ye
Cenâb-ı Külhani-i Lây-hâra dek giderüz
Verüb tezelzül-i Mansur’u sâk-ı arşa tamam
Hudâ Hudâ diyerek pâ-yı dâra dek giderüz
Ederse kand-ı lebün hâtır-ı mezâka hutûr
Diyâr-ı Mısr’a değil Kandehâr’a dek giderüz
Felek girerse kef-i Nâiliye dâmânun
Senünle mahkeme-i Kirdigâr’a dek giderüz