Karakterler
Afife Jale- (1902/ 1941): Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Tük sahne sanatının ilk tiyatro sanatçısıdır. Bu uğurda verdiği savaşım ondan sonrasında gelecek hanımefendiler için talih olmuştur.
Tabip Sait Paşa: Afife’nin biricik dedesidir. Onu tiyatro ve yazın edebiyatıyla tanıştıran kişidir. Dünyadaki gelişimleri yakından takip eden bir o denli da sevecen bir karaktere haizdir. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına tanık olmuş, İstanbul’un işgaliyle hayata küsüp vefat etmiştir.
Hidayet Bey: Afife’nin babasıdır. Sekiz dil bilmesine karşın yobaz gerici bir adamdır. Kızının tiyatro tutkusunu kaldıracak bir görüşe haiz olamadığı için onu ve eşini terk eder.
Medhiye Hanım: Afife’nin annesidir. Kızının ideali için kendi mutluluğundan feragat eden kuvvetli bir hanımdır. Çekmiş olduğu tüm zorluklara karşın metanetini korur, çocuğunun yanında olur.
Sophia: Kahramanımızın dadısıdır. Anası kadar ona yakın ve destek olmuştur.
Selahattin Pınar: Besteci ve söz yazarıdır. Ailesinin müzisyen olduğundan almış olduğu tavırla yalnızdır. Afife ile olan aşkı da bu yüzden onun için oldukca kıymetlidir.
Afife’nin tiyatroya ilgisi o oldukca küçükken adım atar. Büyükbabası; Dr. Sait Paşa, sahne sanatları ve edebiyata olan ilgisini torunları Afife ve Ziya’ya nakşetmiştir. Çamlıca’daki konakta kurulan sahnede, oyunlar sergileniyor ve Paşa dedeleri onlara, tiyatronun bir gosteri sanatı olmasıyla birlikte ölçü sanatı bulunduğunu da vurgular. Evlatları çoğunlukla tiyatroya götürerek, onların sahne, kostüm, dekor ve oyunculuk hakkında edinim sahibi olma fırsatı sunar. Afife daha on yaşlarında olmasına karşın üstün bir kabiliyet sergilemektedir.
1909 yılı ve sonrası Osmanlı İmparatorluğu’nun zor zamanlarıdır. Dr. Sait Paşa, bu süreci yakından takip eden ileri görüşlü bir adamdır. Tabip zamana ayak uyduramayan İmparatorluğun 31 Mart olaylarının perde arkasını görmüş olduğu için de tedirgindir. Afife’nin babası Hidayet Bey ise Sait Paşanın aksine yobaz bir adamdır. Ufak kızın tiyatroya olan ilgisini hoş görmez. Tesettüre gitmesi icap ettiğini söyler ve zorlar. Afife aralıklarla gittiği dedesinin konağında onun için alınan mecmuaları ve temsil ettikleri oyunlar yardımıyla oldukca mutludur. Anası Medhiye Hanım’ın ilk evliliğinden olan Behiye ve Salah’ın büyüyüp evden ayrılmalarından sonrasında baba Hidayet Beyin dikkatini üstüne çekmesi uzun süre almaz. Kızının giyimi ve davranışları mevzusunda uyarılarda bulunur. Buna onun tiyatroya olan ilgisi de dâhildir. Babasının tüm itirazlarına karşın ailenin geri kalanını arkasına alarak güzel sanatlar kısmına girmeye hak kazanır. Afife bu okulda altı yıl fotoğraf sanatını öğrenecektir. Müslüman hanımefendilerin tiyatroda rol almasının yasak olduğu bu zamanda Afife Darülbedayi bünyesinde ilk Müslüman Türk bayanı olmak için büyük cesaret örneği gösterir. Girmiş olduğu yol zor olsa gerek. O güne kadar tiyatro sahnelerini gayri Müslim hanımlar boy göstermektedir. İki okulu beraber yürüten Afife bir süre bu durumu ailesinden saklar. 1918 yılı hem ülke hem de Sait Paşa ve ailesi için sıkıntılı geçecektir. Balkan Savaşları ve arkasından gelen Büyük Harp ve işgal güçlerinin İstanbul’a girmesi kara günlerin habercisidir. Sait Paşa üzüntüsünden evden çıkmayı reddetmiş bir süre sonrasında da hastalanarak hayata gözlerini yummuştur. Afife’nin dünyadaki en büyük destekleyicisi olan dedesinin eksikliğini yaşamı süresince yaşayacaktır.
Afife’nin tiyatro eğitimini aldığını öğrenen baba, ikinci ikazında eşi Medhiye Hanımla yollarını ayırır. Medhiye Hanım, Afife’nin tiyatrodan koparıldığında yaşayamayacağını bilmiş olduğu için tercihini kızından yana yapmak zorunda kalmıştır. Afife’nin dadısı, Sophia ile yaşamaya başlarlar. Üç hanım beraber zor günleri atlatmayı başarırlar. 1919 yılı Türk tiyatrosu ve Afife için bir ilk gerçekleşir. Fazlaca istediği tiyatroda başrolle Afife Jale ismiyle adım atmıştır. Tatlı Sır ’la görkemli bir oyun çıkarmış ve tebrikleri kabul ederken polis baskınıyla gözaltına alınmak istenir. Afife, yaşamış olduğu devrin bedelini ödemeye adım atmıştır. Kuzeni Ziya ile kaçmayı başarırlar sadece gün içinde stresten yaşamış olduğu baş ağrısı, yoğun gerginlik yaşamış olduğu dönemlerde tekrarlar. Gittiği doktorların verdiği ilaçlar tesirsiz kalır. Ayrıca pes etmez. İlk ve tek Müslüman Türk sahne sanatçısı olması ile dikkatler üzerindedir. Her sahne sonrası polis baskınları ve görmüş olduğu suçlu muamelesi genç kızı onu üzse de vaz geçmez. Şiddetlenen baş ağrılarına karşın anası ve dadısıyla provalar yapmaktadır. Osmanlı’nın geçiş yapmış olduğu bu zamanda o kurtuluş mücadelesini yakından takip ediyor, kendi alanında “sanatıyla direnerek” savaşım veriyordur. Başına giren ağrı dayanılmaz hale gelmiştir. Umar ararken doktorlar ağrıları için iğne önerir. Kendisi bir ilaç de bağımlı olan Tabip Suat, aralıklarla iğneyi kendisine yapmasını söyler fakat bağımlılık yapacağını saklar. Genç kız bir süre sonrasında bilincinde olmadan morfin bağımlısı olmuştur. Tiyatroya olan sevdasına teyzenin oğlu Ziyanın ki eklenmiş, evlenme teklifine bağımlı oldu için pozitif yönde yanıt verememiştir. Tiyatroya olan sevdasına sığınır. Fakat ne mümkündür, ülkenin rejimi değişirken hemen hemen hanımefendilere olan yasak devam etmektedir. Büyük umutlarla çıkmış olduğu Trabzon turnesinde, aksi rastlantı etmiş onu ilk oyunda tevkif etmek isteyen polisle karşılaşır. Gene şiddetli baş ağrıları ile baş başa bırakmıştır. Dayanamadığı ağrılarla arkadaşlarından yardım ister. Bağımlı olduğu kulaktan kulağa yayılmış olduğu şeklinde umar de bulamaz ve İstanbul’a geri dönmek mecburiyetinde kalır. Artık morfin almak için Dr Suat’a ve onun istismarına maruz kalmamak için umar arar. Kendi vücuduna morfin yapmayı öğrendikten sonrasında bağımlılığı artar. Ayrıca tiyatro oyun teklifleri bıçak şeklinde kesilmiştir. Üzüldükçe bağımlılığına sığınır. Büyük aşkı Ziya ondan umudunu kesmiş, evliliğe ilk adımını atmıştır. Hayatındaki nadide güzel gelişme ise Selahattin Pınar’la tanışması ve evlenmiş olmalarıdır. Çiftin mutlu birlikteliklerine bağımlılığı gölge düşürür. Her defasında kurtulmaya çalışır fakat onu en oldukca üzen şey, tiyatroya olan tutkusundan uzak kalmasıdır. İlk hanım tiyatro sanatçısı olmanın bedelini ağır bir halde ödemesine karşın bunun sefasını ondan sonrasında gelenler sürmektedir. Bir süre İstanbul’dan uzaklaşıp aile ziyaretine gittiği ablası Behiyenin evinde gene morfin arayışı bu kez aile içinde duyulmasına sebep olur. Büyük utanç yaşayan Afife İstanbul’a döndüğünde büyük bir ayrımın eşliğindedir. Tiyatro toplumu, eşi, ailesi bu bağımlılığı öğrenmişlerdir. Sevdiklerini daha çok üzmemek için hepsinden ayrılma sonucu alır. Fazlaca sevilmiş olduğu eşine bu yüzden ayrılmak istediğini söyler. Sokaklardaki ilk gün valizi çalınır. Geçirdiği kriz sonrası gözünü akıl hastanesinde açar. Ailesine ulaşılmasını istemediği için adını açıklamaz. Akıl hastanesinde geçen dört yıl sonrasında Selahaddin Pınar’ın sesini radyodan tesadüfen duyar. Özlemleri, yalnızlığı onu yakınlarına erişme istediği doğurur. Ve doktorundan yardım ister. Afife’nin yakınlarını bulmak için gazeteci Nusret Beyden yardım isterler. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi başhekimi Profesör Tabip Mazhar Osman Bey’in ofisinde gazeteci Nusret Safa Coşkun’a yaşamını tüm şeffaflığıyla anlatır. Dört senedir arayan soranın olmamasına karşın onu en oldukca üzen sanat toplumunun ve yazın dünyasının gösterdiği vefasızlıktır. Dedesinin üstünde oldukca durduğu “Vefa”
“Ahde Vefa” onun tutkusu olan tiyatro üstatları tarafınca yapılmıştır. Genç kızı devrin şartlarını bile bile öne sürmüş sonrasında çektikleriyle baş başa bırakmışlardır. Dr. Mazhar Osman bir başka vefa örneği göstererek evvelinde tanımış olduğu Sait Paşa ve sahnede oyununu seyrettiği Afife Jaleye kol kanat gerer. İsteği üstüne ağabeyi Sedat’ı bulup onun yanına naklettirir. Bir buçuk yıl Sedat ve ailesinin yanında kalan Afife ölümün yaklaştığını hisseder, onları daha çok üzmemek için hastaneye geri dönmek ister. Burada son nefesini verdiğinde cenazesinde tiyatrodan birkaç isim ve tarafındaki üç dostundan başka kimsesi yoktur.
Osman Balcıgil gene bir süreci ve devrin kahramanı Afife Jale’nin hayatıyla beraber aktarıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yılları ve Cumhuriyetin ilk yıllarını kapsayan yaşam hikayesi dönemine ışık tutuyor. Yaşanılanları anlamlandıran devrin şartlarıyla beraber sunulan roman bir geçiş sürecini de resmediyor.
Afife Jale (1902/1941) yılları aralığında yaşamış olan İlk Türk ve Müslüman tiyatro sanatçısıdır. Kabiliyeti ve gösterdiği cesaret ondan sonrasında gelecek olanların önlerini açmıştır. Ne yazık ki onun bu tutkusu yarım kalmış yaşamı beklenmedik bir halde yön değiştirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun geçiş periyodunun zorlukları düşünüldüğünde onun verdiği savaşım anlamı ve büyüklüğü bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Kadının toplumsal adaletsizliğin içinde bir suçlu şeklinde algılanmış olması ve bu gerçekliğin içinde Afife Jale’nin yalnızlığını görüyoruz. Ömrünün son günlerini geçirdiği hastanede dedesinin ona armağan etmiş olduğu tiyatro tutkusuyla yaşamış, adeta nefes alması için bir niçin teşkil etmiştir. Yaşamını adamış olduğu mesleğinden yoksun kalmış olduğu ve görmüş olduğu vefasızlıktan dolayı oldukca üzülür. Yanlış zamanda, yanlış mekânda yaşayanAfife Jale 39 yaşlarında dünyaya gözlerini yumar.
Osmanlı’nın ilk Müslüman hanım oyuncusuydu Afife Jale. Babasından Şeyhülislam’a, Dâhiliye Nazırı’ndan Şehremini’ne kadar kimler uğraşmadı ki onunla, yılmadı.
Teyzesinin oğlu oldukca âşıktı güzel kıza. O da seviyordu dünya yakışıklısı delikanlıyı. Aralarına ilkin sahne, sonrasında Afife’nin “beyninde taşımış olduğu hançer” girdi.
“Bir Bahar Akşamı” ikinci aşkı Selahattin’e (Pınar) rastladı Afife. Büyük bir aşkla sarıldı meşhur sanatçı güzel Afife’ye.
Paşa dedesinin de tutkusu olan tiyatroya beşikten mezara ve ölümüne bağlı kaldı Afife. Son nefesini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verirken, “gözlere yıldız tozu serpmeyi” sürdürüyordu kuşkusuz.
Osman Balcıgil, satış rekorları kıran CELİLE, YEŞİL MÜREKKEP ve İPEK SABAHLIK’ta olduğu şeklinde, NEFESİ TUTKU OLAN KADIN AFİFE JALE’de de yaşadığımız coğrafyanın tarihsel ve toplumsal derinliklerine büyük bir ustalıkla iniyor.
(Tanıtım Bülteninden)
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Çoğumuz yaklaşan esnemeyi hissedebiliriz. Çenemizdeki kaslar gerilmeye adım atar, burun deliklerimiz genişleyebilir ve ağzımız açılıp…
Balıkesır Elektromekanık Sanayı Tesıslerı A.s. MESUT BAYRAK (Bilgi İşlem Sorumlusu), Gümüşçeşme Mah.ağır San.bölg.no:149/merkez/balıkesir Telefon :…
Pala Ağaç Sanayi -, Sanayi Bölgesi No:47 Telefon : +90 26666211 ** sanayi Balıkesir sanayi…
Teo Kitabına Genel Bakış 'Teo' Nermin Bezmen’in değindiği mühim bir eserdir. Bu kitap, derinlemesine karakter…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…