Neşâtî (D: 1623?, Edirne – Ö: 1674, Edirne) Divan Edebiyatı şairi.
Neşâtî‘nin Edirneli olduğu biliniyor, sadece doğum zamanı belirsiz. Aslolan adının “Süleyman” ya da “Ahmet” olduğu sanılmaktadır. Yaşamıyla ilgili bilgiler sınırlıdır.
Gelibolu Mevlevihanesi’nde Şeyhi Ağazâde Mehmet Efendi’nin dervişi oldu. Şeyhinin ölümünden sonrasında bir süre Konya’da bulunmuş oldu. 1670’te Edirne Mevlevihanesi’nde Osman Dede’den boşalan şeyhliğe getirildi. Dört yıl kadar bu görevde kaldı. 1674’te Edirne’de yaşamını yitirdi. Edirne Mevlevihanesi’nin avlusuna gömüldü.
17’nci yüzyılın usta şairidir. Büyük seviyede Nef’î ve Urfî’nin tesirinde kaldı.
20 sayfalık “Şerh-î Müşkilât-ı Urfî” adlı eseri hem Farsça’ya olan hakimiyetini hem de Urfî’ye hayranlığını gösterir. Sultan 4. Murat, Sultan İbrahim, 4. Mehmed benzer biçimde padişahlarla, Köprülü Mehmed Paşa, Köprülüzâde Fâzıl Ahmet Paşa benzer biçimde devlet büyüklerine kasideler yazdı.
Çağının gazel ustalarından biri. Divan edebiyatının Sebk-i Hindî tarzının öncülerindendir. Divanı 1933’te Nüzhet Ergun tarafınca gösterildi.
Neşâtî Şiirlerinden Örnekler
GAZEL
Zihi safâ diyecek âlemin nesin gördük
Sitemden özge dahi hem-demin nesin gördük
Humârı derd-i ser ü neşvesi bükâ-engiz
Bu bezm-gâhda câm-ı Cem’in nesün gördük
Nişân-ı tîr-i sitem olduğundan özge meğer
Derûn-i sînede dâğ-ı gamın nesün gördük
Hemişe hâl-i ruhun dâmeniyle setr eyler
Biz ol dü zülf-i ham-ender-hamın nesin gördük
Neşâtiyâ keder-i keşf-i râzdan gayrı
Akan bu dide-i terden demin nesin gördük
(Mefâilün feilâtün mefâilün feilün)
GAZEL
Gitdin ammâ ki kodun özlem ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile
Devr-i meclis bana gird-âb-ı belâdır sensiz
Mey-i rahşânı değil sâgar-ı gerdânı bile
Bağa sensiz varamam çeşmime âteş görünün
Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile
Sineden derd ile bir âh edeyin kim dönsün
Aksine çerh-i felek mihr-i dırahşânı bile
Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazînin vâ hayf
Dâmen-i ülfeti çâk oldu girîbanı bile
(Feilâtün feilâtün feilâtün feilün)
GAZEL (Sebk-i Hindî)
Şevkız ki dem-i bülbül-i şeydâdâ nihânız
Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız
Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki
Çün rişte-i cân gevher-i ma’nâda nihânız
Olsak n’ola bî-nâm ü nişân şöhre-i âlem
Biz dil benzer biçimde bir turfe muammâda nihânız
Mahrem gene her hâlimize bâd-ı sabâdır
Dâim şiken-i zülf-i dil-ârâda nihânız
Hem gül benzer biçimde rengînî-i ma’nâ ile zâhir
Hem neş’e benzer biçimde hâlet-i sabhâda nihânız
Geh hâme benzer biçimde şekve-tırâz-ı gam-ı aşkız
Geh nâle benzer biçimde hâme-i şekvâda nihânız
Etdik o denli ref’-i taayyün ki Neşâtî
Âyîne-i pür-tâb-i mücellâda nihânız
(Mef’ûlü mefâîlü mefâîlü faûlün)
Ek olarak bakınız ⇒
Divan Edebiyatı