Nihat Behram (d. 18 Kasım 1946, Kars) Ozan, yazar.
18 Kasım 1946’da Kars’ta doğan ozan Nihat Behram, ilköğrenimini Çankırı’da, lise öğrenimini de Bursa ve İstanbul’da tamamladı. 1972 senesinde Gazetecilik Yüksekokulu’nda öğrenimini sürdürürken siyasal gerekçelerden dolayı tutuklandı ve bir buçuk yıl tutuklu kaldı. Özgür kaldıktan sonrasında yarım bırakmak zorunda kalmış olduğu eğitimini tamamladı. Mezun olduktan sonrasında 1975’de Vatan gazetesinde işe başladı. Peşinden da “Halkın Dostları” dergisinin yönetimine katıldı.
Nihat Behram, ağabeyi Ataol Behramoğlu ile “Militan” dergisini kurdu ve yönetti. Ek olarak 1979’da Yılmaz Cenup ile beraber Halkın Dostları dergisini çıkardı.
12 Eylül 1980 döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla T.C. vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun seneler Türkiye’den uzakta yaşamak zorunda kalan Behram, 17 senelik politik sürgünden sonrasında, 1996’da Türkiye’ye döndü.
Şiir:
Roman:
Çocuk kitabı:
Hatıra- Söyleşi – Tecrübe etme:
Ödülleri:
İnsan ki Hasreti Kadar
Aşksa: sağır da olsa dile döner seslenir..
Düşse: eni sonu suya düşer ıslanır…
Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir
hangi dal sürgün verir ezildiği yerinden?
İki derde yenik düştüm ne deva:
biri aşk
biri düşten düşe sızım sızım yüreğim…
Taşa çaldım derdimi,
taş çatladı kıvrım kıvrım kök verdim;
güle sardım kendimi,
gül kurudu derdim azdı yürüdü…
İnsan ki hasreti kadar:
bir ihtimal bin sevda bin ayrılık
fakat
bir aşk bir intihar
bir ömre sadece sığar.
Haykır Acını Ey Halk
Haykır acını ey halk, baş eğme haykır
Bir yol kavşağındasın ve sadece
Yaraların, haykırışlarla onarılır
Bir yol kavşağındasın ve senin
Değişmek için çırpınıyor kaderin
Kuşan alnında biriken o kara teri
Sırtında şakırdayan kırbacı kopar
Nefes al, ışıldat o mazlum yüreğini
Bak; korlaştı acıların, kozalandı
Ey halk, parçala şu nankör suskunluğunu
Baş kaldır artık
Sevginin ve öfkenin uğultusunu
Bağrına vura vura taşırken sana
Karşılık gözetmiyor o gencecik insanoğlu
Ne barbarın tehdidi, ne dişleri kıran elektrik
Dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
Bu direniş senin için ey halk
Bu feryat senin kollarınla
Yıkılsın şu köhne dünya
Ve coşkuyla tekrardan kurulsun diye çınlatıyor yaşamı
Bir yol kavşağındasın fakat
Kesinlikle değişecek kaderin
Bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda yürüyen şu yoksul çocuk
Bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
Bunu bekliyorzincirin oyduğu bilek
Bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
Bunun için en gençlerimizi ölümle tanıştırdık
Kuşan kendini artık,
Birazcık da gövdeni yüreğinle kırbaçla
Ey halk, haykır acını; bu karadumanı dağıt
Ona Doğru Koşmak İçin
Sana ufku anlatmak isterim
Yüreğini
Avuçlarında bir güvercinin
Yüreğiyle yatıştıran çocuğun
Bileklerinde çözüp
Doldurmuş olduğu şeyi
Sana anlatmalıyım…
Binlerce insan dökülmüş duraklara
Asfalttan, yapılardan, seslerden;
Binlerce saattir oradalar
Ve kudurgan bir beyin
Ve kıpırtısız bir yürekle
Düşmanca bir şeyler biriktiriyorlar karşılıklı
Ve hepimiz birbirine benziyor
Ve hepimiz yabancı birbirine üstelik.
Sana ufku anlatmak isterim…
Yalınayak
Ve aşağılara koşarken çaylarda
Çakıl taşları, çağlayanlar
Ve kayaların oyuklarında köpüren suyun
Düşündürdüğü şeyi
Sana anlatmalıyım…
…
Sana ufku anlatmak isterim…
Bir ağacın kökleri ve dallarıyla
Uzanıp uzanıp vardığı şeyi
Sana anlatmalıyım…
İçinde duvarlar uğulduyor ilişkilerin
İlanlar, rutubet, çıkar…
Ve söz namusun simgesi değil,
Duygular öyleki lekelenmiş
İçtenlik öyleki hesap işi ki…
Kimin öpüşleri bir papatya kadar temiz
Kim kime kıstırıldığı anda omuz verebilir?
Ya aşk: çarparak başlatan yeni şeyleri
O luk
Nerede şimdi?
Gene de güzel bazı duygular
Aşkla kendini onarıyor
Fakat rüzgârlı, yağmurlu ve sabahları
Bir sinir birikintisi olarak karşılamaktan
Bakışları gizlice köreliyor onun da
Ve hatta sağanağı bir dere şeklinde
Yabani bir hayvanmış şeklinde düşünüp
Ürküyor
Ve giderek aciz,
Sinirli, habis insanoğlu dolduruyor caddeleri;
Oysa şehirden Yabani bir hayvan kadar uzakta dere
Öpüşüyor uçsuz bucaksız bir çalkantıyla
Ve yüzlerce çocuk tanıyorum
Kaçak bir duygu taşıyan sinemalarda
Ona doğru koşmak için…
Sana ufku anlatmak isterim.
…
Son mavisi gözlerinde kaldı gökyüzünün
Bu şehirde
Anlatmak istediğim
Ümit Ki
Ümit ki yüreğimdir
Halk olmuş yüreğimdir
Adını Onur koyduğum kavga
Büyü de umudu doğur
Kimi gün düşüm olur
Sese döner beni söyler
Kimi gün rüzgârlanır
Kuşa döner göğü söyler
Bileğim kelepçeli
Kolum zincirli olsa
Dudağım filizlenir
Kırılmış dalı söyler
Cenk Çeşitlemesi
Dalın dudağı diye öptüğüm gül yaraladı
ağzımı – varsın yaralasın –
deli bağrım duldasında
bin gül goncası saklı
Ümit üzre – sevdiceğim -, dil üzre
yüreğim – ki bir tek – öpüşlerin es’ridir
gölge gölge bulanmış
teslim olmuş yiğitliği budanmış
yüzlerin değil
Uykularım darmadağın – ne yazar –
sabahlarım – gene de – gün ışını bıçaklı
Dardayım – yalanım yok – baskın yedim güngece
örselendi aşklarım – üstelik – bir uzak diyardayım;
işte hasretin tırnakları – açıkça söylüyorum –
dalıyor tenimi
kan ile kanca şeklinde
Eğilsem – bu iyi mi söz –
zay’olur, ziyan olur zeh’r ile ruhum
ellerimle büyüttüğüm gelinciğe zul’olur
Saçın saçmış – gökte mutsuz – yüzüm yüzüm gider bulut
gözüm dalmış yollarına
– yeni doğan bebeciğim –
kirli suyla yuyulur mu?
Canı candan duymak gerek – a benim nazlı yarim –
öldürülmüş kuzucuğun melemesi duyulur mu?
Eğilmekse – eğer, yal bulmuş encik şeklinde
efendinin önünde – tanımı yaşamı sürdürmenin
sunup ruhumu ulaşılmaz bir dala
– kurda kuşa yem olmadan –
seçerdim – çoktaaan – insana yaraşanı
Yüreğim ki hırçın, yüreğim ki serseri
– evet evet serseri –
aşklarım ki – bin gül bahçasında sınırsız
bir gül şeklinde – gizlidir
– ay vurmasın – tüte tüte dolanır
– gider – yare ulanır
Yüreğim ki poyraz, yüreğim ki haşarı
bıçkın, civan, atmaca
kan ile kanca ile “dur” diyorlarsa ona
kana da kancaya da dişediş cevap verir
Dalın dudağı diye öptüğüm gül
yaralamış ağzımı – geçer, muhabbet yarasıdır –
yazık ki – rengi’çin cenk verdiğim –
gülü de yara sarmış
Zorluklarmış kuşatan – menim balam vay vay
ne menem derde düşüp – kime ne!
Dağda doğan – iyi mi ki – rüzgâr’le coşarsa
derde doğan – bu kati – cenk ile çelikleşir
Uykudaki Korku
Gece kuşları
ışığı tel tel koparıyor pencereden
Ay
yapraklarından
köklerine inmiş papatyaların
Çöllerin
kuru hışırtısını titreyen bir yılan
sanki kıvrılıp kayıyor
gözlerindeki tümsekten
Kalbin geceyle bir gemide
Kapın ya açıldı ya açılacak
Duvarında her gün
gelincik yaprakları toplayan fotoğraf
ürkmüş, sığmıyor çerçevesine
Evlatların
düğün evlerinde dolaşan uykusu
zambaklar topluyor
bitkin dönerken bahçelerden
Oysa
ağaç kabuklarını dolduran rutubet
yıldızları saçlarından gizliyor senin
Her gece bir bekleyiş
kırılmak suretiyle örtülen kapıların
merdiven ayaklarıyla birleştiği yerden
ürperip çekiliyor
Her gece bir bekleyiş
onların oyulmuş göz çukurlarını perçinliyor
ayrılırken hüzünle bakacağın
başucundaki resme
[Chorus] Got two girls in the cut And I don't know what to do I…
“Aşkının Ederi Bu Mu” şarkı sözleri ile Nerde olduğumu bana asla sormaAklındaydım değil miyim ordaArtık…
Microsoft Teams, kullananların kısa sürede seslerinin klonlanmış bir versiyonunu kullanarak gerçek zamanlı olarak konuşabilecekleri ve…
Salih Kıymet – Miras şarkı sözleri ile Kaçsam gitsem kendimden,Oldukca oldukça uzaklara,Bilmediğim tenlere,Bilmediğin bölgelere. Bu…
Telefonu bir alüminyum folyoya sarmak, ilk başta kulağa garip bir gözlem benzer biçimde gelebilir. Aslen…
Esra Sezer – Üstüme Gelme Sözleri “Üstüme Gelme” şarkı sözleri ile Gelme Üstüme GelmeÜstüm BaşımToz…