Kategoriler: Genel

Olay Çevresinde Oluşan Edebi Metinlerde Yapı Unsurları

 

Yazınsal Metinlerde Yapı Unsurları

Edebî metinlerde 5 temel yapı unsuru vardır. Bunlar şunlardır:

1) Vaka – Vaka Örgüsü
2) Kişi Ekibi (Kahramanlar)
3) Vakit (Zaman)
4) Mekân (Yer)
5) Bakış Açısı ve Anlatıcı

1) OLAY –  OLAY ÖRGÜSÜ

Vaka Örgüsü:

Belli bir mevzu çevresinde mevcud birden fazla olayın, sebep-sonuç ilişkisine bağlı bir halde oluşturdukları organik bütündür.

Vaka örgüsünü, “eserde nakledilen hadise yada hadiseler zinciri” yada “bir oyunun, hikayenin ya da romanın içinde olan biten her şey” biçiminde de tanımlamak mümkündür.

Vaka örgüsü, birbiriyle asla ilgisi olmayan olayların rast gele yada peş peşe sıralanması değil, birden fazla olayın sebep-sonuç içinde organik bir tüm oluşturmasıdır.

‘Kral öldü, kraliçe de öldü.’ dersek öykü olur.

‘Kral öldü, arkasından kraliçe de öldü.’ dersek vaka örgüsü olur. (Niçin netice ilgisi var.)

Bir başka ifadeyle, vaka örgüsü; insanoğlunun insanla, insanoğlunun toplumla, insanoğlunun tabiatla, insanoğlunun kendisiyle olan mücadelesinden doğar. Roman, tiyatro ve hikayenin vaka örgüsü, oldukca büyük seviyede bu şekilde bir çatışmadan doğar.

Savaşım yada çatışma , zıt güçler (işçi-patron, fakir-zengin, köylü-ağa vb.) yada zıt kutuplar (iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, doğruluk-yanlışlık) içinde yaşanır. Zıt güç yada kutuplar, çoğunlukla somut varlıklarla (insan, doğa, hayvan) temsil edilmekle beraber, bazen soyut kavramlarla (anane, töre, iyilik) da temsil edilebilirler.

Roman ve hikayedeki vakalar da -zaman zaman- kronolojik olabilir. Sadece anlatıcının tercih ve imkanları, bu kronolojiyi bir çok vakit bozabilir. Doğrusu anlatıcı hikayeyi, baştan sona, sondan başa, ortadan sona, ortadan başa, sonrasında sona doğru anlatabilir.

a) Tek Zincirli Vaka Örgüsü:

Oldukça büyük seviyede tek bir merkezi kişiye bağlı olarak başlayıp gelişen; bu sebeple de dallanıp budaklanmayan vaka örgüsü tarzıdır.

Romanını, kuvvetli bir baş kahraman üstüne oluşturmayı, okuyucunun dikkatini bütünüyle onun üstünde toplamayı arzulayan yazar, türün temel kıymeti durumundaki vaka örgüsünü de bu kahramana bağlar. Daha oldukca sergüzeşt/serüven türü romanlarda görülen tek zincirli vaka örgüsü, okuyucunun vakaları daha kolay takip etmesine olanak verir.

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (Peyami Safa); tamamıyla Feride’nin yaşamını eksen alan Çalıkuşu (Reşat Nuri Güntekin); Ahmet Celal’in Orta Anadolu köylerinden birinde yaşamış olduğu yaşamı çevresinde şekillenen Yaban (Yakur Kadri Karaosmanoğlu) romanları, tek zincirli vaka örgüsüne örnektir.

b) Oldukça Zincirli Vaka Örgüsü:

Bu biçim vaka örgüsü, kendi içinde birden fazla zincirden meydana gelir. Daha doğru bir ifadeyle, aslolan vak’a zinciri, kendi içinde birden oldukca dala ayrılır.

Anlatıcı, ilkin dallardan birini, sonrasında onu bırakarak bir başkasını, ondan sonra da onu da bırakarak bir başkasını yada ilkini anlatabilir. Oldukça zincirli vaka örgüsü, masal, halk hikayesi ve romanlarda daha oldukca görülür.

c) Helezonik Vaka Örgüsü:

Birden oldukca vak’a zincirinin iç içe geçmesi söz mevzusudur. Bir anlamda öykü içinde öykü, oyun içinde oyun vardır.

Binbir Gece Masalları’nda, Oğuz Atay‘ın Bir Bilim Adamının Romanı‘nda ve Sabahattin Ali‘nin Hasan Boğuldu konusunda görebiliriz.

Tiyatro türü eserlerin bel kemiğini de vaka örgüsü oluşturur. Tiyatro ile öykü ve romanın vaka örgüleri arasındaki en büyük farklılık, birinin sahneleme/gösterme, ötekinin anlatma esasına bağlı olması ve bu esasa gore şekillenmesidir.

Tiyatro eserinde vakalar hiçbir vakit anlatılmaz; şu sebeple anlatıcı yoktur. Üstelik türün aslı niteliği anlatmak değil, sahnelemektir. Tiyatro türü eserlerin vaka örgüsü, yazınsal metin seviyesinde bir fazlaca siliktir. Söz mevzusu türün vaka örgüsü aslolan somut haline, sadece sahnede kavuşur.

Tiyatronun vaka örgüsü, yaşamın doğallığına oldukca daha yakın olmak durumundadır; şu sebeple sahneleme zorunluluğu vardır. Ek olarak tiyatronun vaka örgüsü, öykü ve romana gore, oldukca daha dar bir mekan ve vakit içinde cereyan eder.

2) ŞAHIS KADROSU (Kahramanlar)

Bazı kuvvetli yazarlar, eserlerinde öylesine muhteşem kahramanlar yaratır; mevzu ve temayı onunla öylesine özleştirirler ki, akıllarda eserin vaka örgüsü, mevzusu, mekanı, zamanı değil, bir tek kahramanı kalır.

Don Kişot, Sefiller, Goriot Baba, Mademe Bovary, Kabahat ve Ceza, Mai ve Siyah, Çalıkuşu, Sinekli Bakkal, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Rahatlık romanlarını unutulmaz kılan sebeplerin başlangıcında, kuvvetli kahramanları gelmez mi? Pek oldukca roman ve hikayenin adını direkt doğruya kahramanından almasının (Felatun Beyle Yükselti Efendi, Dürdane Hanım, Zehra, Çalıkuşu, Handan, Nur Baba, Kuyucaklı Yusuf, İnce Memet vb.) sebebini bu aşamada aramak gerekir.

Her türlü mevzu ve temanın varlık sebebi insandır.

Kişi ekibi; öykü, roman ve tiyatroda anlatılan/ sahnelenen vakaları var eden ve yaşayan insan ve insan hüviyetine büründürülmüş varlıklardır. Sadece insanoğlunun dışındaki somut yada soyut, canlı yada cansız varlık (hayvan, cin, peri, ejder, ağaç, dağ, ev, vb.) yada sembol ve kavramların da kişi ekibi içinde yer almaları mümkündür.

Kahramanların iki gruba ayrıldığını söylemek gerekir. Bunlardan ilki, düz/yalınkat kahramanlar‘dır. Bu kahramanlar, son aşama belirgin nitelikleri ile okuyucu karşısına çıkar ve vaka örgüsü süresince herhangi bir değişime uğramazlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi ortamda bulunurlarsa bulunsunlar, devamlı ve her yerde tek bir fikrin yada vasfın sembolüdürler. Felatun Beyle Yükselti Efendi’nin her iki kahramanı örnektir. Tip; kendine özgü bireysel nitelikleri ile değil, herhangi bir sınıfın, grubun yada meslek mensuplarının ortak kıymet ve niteliklerini şahsında taşıyıp yaşayan kahramandır. Köylü tipi, talebe tipi, işyar tipi, alafranga tipi benzer biçimde.

İkincisi ise, yuvarlak kahramanlar‘dır. Yuvarlak kahramanlar, vaka örgüsü süresince yaşanmış olan gelişmelere gore devamlı değişmiş olur; zihnen ve ruhen büyürler. Bu sebeple onların ne vakit ne yapacağı pek belli olmaz. Düz karakterlere gore insan gerçeğine oldukca daha yakındırlar. Örnek olarak; İntibah ‘ın Ali Bey’i , Çalıkuşu‘nun Feride’si, Sinekli Bakkal‘ın Rabia’sı, birer yuvarlak kahramandır. Bu sebeple adı geçen kahramanlar, romanın başı ile sonunda aynı kıymet ve niteliklere haiz değildirler.

Yuvarlak kahramanlar da “karakter” i çağrıştırırlar. Karakter; başkalarına benzemekten oldukca, başkalarından farklılıkları ve bir tek kendine özgü kıymet ve nitelikleriyle belirginleşen kahramandır.

Aslolan kahraman; öykü, roman ve tiyatrodaki vaka örgüsünün başlayıp gelişmesi, şu yada bu istikamette şekillenmesindeki en mühim ve birinci derecede rol oynayan kahramandır. Öteki kahramanlar, hep onun çevresinde yer alır ve onunla olan ilişkileri ölçüsünde kıymet kazanırlar. Ek olarak aslolan kahraman, eserde ele alınıp işlenen tema ve mevzunun gerçekleştirilmesi yada vurgulanmasında aslolan yükümlü durumundadır. Bunun için ona tematik güç de denilir.

Aslolan kahramanın karşısında çoğunlukla bir düşman/karşı güç bulunur. Vaka örgüsünün teşekkülünde gereksinim duyulan çatışmanın yaşam bulabilmesi için bu şekilde bir kahramana gereksinim vardır. Genel anlamda okuyucu tarafınca pek sevilmeyen bu kahraman, derhal her fırsatta aslolan kahramanın karşısına çıkarak onun hedefine ulaşmasını engellemeye çalışır ve onunla çatışmaya girer. İntibah’ta Mehpeyker, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda hastalık ve Dr. Ragıp, Osmancık’ta tekfurlar, karşı/düşman güçlerdir. İnsan dışı varlıklar (doğa, hastalık) yada değerler de (anane, töre, yoksulluk) bazen karşı güç işlevini üstlenebilirler. Şu yada bu düzey ve istikamette yardım eden destek kahraman yada kahramanlar da vardır.

Öykü ve romanda anlatıcıya mahkum olan kahramanlar, tiyatroda bütünüyle hürdürler. Başta konuşmaları olmak suretiyle, tavırları, davranışları, jest ve mimikleri ile kendilerini bizzat kendileri yaratırlar. “tasvir” ve “tahlil”leri, tiyatroda söz mevzusu değildir.

Bazı eserlerde görülen (ayraç içi) oldukca kabaca dış görünümlerini ve (gene ayraç içi) bazı jest ve mimiklerini vermekle yükümlü ibareler, aslolan metinden sayılmaz. Bazılarında -kişiler arası karışıklığı önlemek düşüncesiyle – oldukca kısa tanıtmalar yapılır. Bazı eserlerde ise, “kostüm”de gerçekçilik endişesiyle birazcık daha geniş tanımlara yer verilir.

3) ZAMAN

Roman ve hikayede iki değişik vakit söz mevzusudur. Bunlar; “vak’a zamanı” ve “anlatma zamanı“dır. Tiyatroda bir tek anlatma zamanı söz mevzusudur.

a) Vak’a (Vaka) Zamanı

Roman, tiyatro ve hikayede, olayların başlama noktası ile bitiş noktası içinde geçen zamana vak’a zamanı denir.

Masallardaki vak’a zamanı bütünüyle “gerçek” dışı ve hayalidir. Destan, menkıbe, efsaneleşmiş, halk hikayesi ve romanlarda ise, bu gerçek dışılık ve muhayyelik -derece aşama azalmakla birlikte- varlığını sürdürür. Oysa çağıl öykü ve roman, vak’a zamanı hususunda oldukca daha gerçeğe yakındır.

Vak’a zamanı, devamlı kronolojik değildir. Duruma gore kronoloji kırılarak halden geçmişe dönülebilir (geri dönüş tekniği) yada halden geleceğe sıçranabilir. Ek olarak dönemin akışında atlamalar, özetlemeler yada genişletmeler yapılabilir. Özellikler kahramanların hayatında fazla ehemmiyet taşımayan vakit dilimleri, ya atlanır yada özetlemek gerekirse özetlenir.

Klasik romanlarda daha oldukca düz bir çizgi halinde (dün-bugün-yarın) akıp giden ve büyük bir dilimi (beş-on yıl, bir yaşam, nesiller) kapsayan vak’a zamanı, çağıl romanda daha karmaşık, daha karmaşa ve daha kısadır. Kısa bir “hal” üstüne oturulan romanın vaka örgüsü, anımsama ve bilince dayanılarak sık sık geri dönüşlerle genişletilebilir.

Vak’a zamanını kimi vakit oldukca açık halde belirtirken, kimi vakit da bazı ipuçları kanalıyla sezdirilir.

b) Anlatma Zamanı (Tiyatro hariç)

Anlatma zamanı; roman ve hikayedeki vakaları, anlatıcı tarafınca görülüp, öğrenilip, yaşanıp, algı edildikten sonrasında, kendi tercih ve imkanlarına gore okuyucuya nakledildiği zamandır.

Vak’a zamanı olayların oluş zamanı; anlatma zamanı ise, bu olayların anlatılış zamanıdır. Anlatma zamanı, tamamiyle anlatıcıya bağlıdır ve onun anlatma eylemi ile alakalıdır. Vak’a zamanı, eserdeki kahramanlara bağlıdır ve vaka örgüsü ile alakalıdır. Tiyatroda tek bir vakit üstüne kurulur; şu sebeple tiyatroda “anlatma zamanı” söz mevzu değildir.

4) MEKÂN

Eserde yaşanmış olan olayların sahnesidir. Mekanın detaylı bir tasviri (tiyatro hariç) bizlere, o mekanda yaşayan insanoğlunun karakteri, toplumsal ve kültürel kimliği ile ilgili pek oldukca ipuçları verir.

adlı romanlarda mekan, bir tek olayların sahnesi değil, romanın mevzusu, kişi ekibi, vak’a zamanının anlatımı hususunsa ciddi bir simgedir.

Yazınsal metin seviyesindeki tiyatro eserinde mekan, bir tek rejisöre destek olmak düşüncesiyle, sahne başlarında en kaba çizgileriyle ayraç içine verilir.

5) BAKIŞ AÇISI VE ANLATICI (Tiyatro hariç)

 

Bul-Tikla

Son Yazılar

Salih Değer – Miras Sözleri

Salih Kıymet – Miras şarkı sözleri ile Kaçsam gitsem kendimden,Oldukca oldukça uzaklara,Bilmediğim tenlere,Bilmediğin bölgelere. Bu…

23 dakika ago

Telefonu alüminyum folyo ile kaplamak ne işe yarar?

Telefonu bir alüminyum folyoya sarmak, ilk başta kulağa garip bir gözlem benzer biçimde gelebilir. Aslen…

29 dakika ago

Esra Sezer – Üstüme Gelme Sözleri

Esra Sezer – Üstüme Gelme Sözleri “Üstüme Gelme” şarkı sözleri ile Gelme Üstüme GelmeÜstüm BaşımToz…

7 saat ago

Bir bilim insanı, kanseri yenmek için kendi üzerinde deney yaptı (işe de yaradı!)

Kendi meme kanserini laboratuvarda üretilmiş virüsleri tümöre enjekte ederek başarıyla tedavi eden bir bilim insanı,…

7 saat ago

İlyas Yalçıntaş – İstanbul’da Sözleri

İlyas Yalçıntaş – İstanbul’da Sözleri “İstanbul’da” şarkı sözleri ile Gittiğin bölgeler iyi mi kim bilir…

14 saat ago

Aradığınız kişi şu anda telefona cevap veremiyor ne demek?

Günümüzde yazışma oluşturmak için kullandığımız cihazlar içinde yer edinen telefonlar, artık hayatımızın merkezinde yer ediniyor.…

14 saat ago