İster en üst düzey futbol maçlarını, ister amatör küme müsabakalarını, ister voleybol ya da basketbol maçlarını ve normal olarak olimpiyat oyunlarını izleyin iyi bir spor seyircisi iseniz müsabakalar size duygusal anlamda inişli çıkışlı bir seyahat yaşatabilir. Bir yanda desteklediğiniz takımın ya da sporcunun galibiyetinin, attığı bir golün, kaydettiği bir sayının verdiği mutluluk öteki yanda yenilginin getirmiş olduğu hüzün… Ve ikisinin içinde bir sürü stresli duygu.
Duygu değişimleri aşikar sadece araştırmalar spor izlemenin genel tesirinin pozitif yönde bulunduğunu gösteriyor. Hatta son araştırma, spor izleyen kişilerin izlemeyenlere bakılırsa daha afiyette bulunduğunu gösteriyor. Ve bu durum muhtemelen spor izlemenin toplumsal yönleriyle bağlantılı.
7 bini aşkın İngiliz yetişkinden elde edilmiş verilere bakılırsa…
Afiyet derken kastettiğimiz İngilizcedeki “wellbeing” ifadesi. Afiyet kelimenin tam karşılığı. Aslına bakarsak refah ifadesini de kullanabiliriz sadece tam karşılamayacağı şeklinde refah derken kişinin maddi değil ruhsal durumunu kastettiğimizin de altını çizmemiz gerekiyor. Her neyse mevzumuza dönelim. Daha afiyette bireyler daha iyi fizyolojik sağlığa haiz olma eğilimindedir ve görece daha uzun yaşarlar.
Anglia Ruskin Üniversitesi bünyesindeki Helen Keyes liderliğinde bir grup tarafınca yürütülen araştırmada 16-85 yaş aralığındaki 7 bin 209 İngiliz yetişkinden elde edilmiş veriler kullanıldı.
Buna bakılırsa geçen yıl İngiltere’de canlı bir spor etkinliğine katılan insanların hayatlarından daha memnun oldukları, hayatlarının daha kıymetli bulunduğunu düşündükleri ve katılmayanlara bakılırsa “daha azca yalnız oldukları” tespit edildi.
Bu bulgular, yılda minimum bir kez spor müsabakalarını canlı izleyen kişilerin, izlemeyenlere kıyasla daha azca depresif semptom yaşadığını ortaya koyan başka çalışmalarla da örtüşüyor. Elbet pozitif yönde etkisinde bırakır tribünde olmakla sınırı olan değil. Spor müsabakalarını televizyondan ve çevrimiçi olarak seyretmek de sağlığınız için iyi olabilir.
Meydana getirilen araştırmalar, televizyondan yada internetten spor müsabakası izleyen kişilerin, izlemeyenlere bakılırsa daha azca depresif olduklarını, sporu daha sık izleyen kişilerde depresif belirtilerin daha azca görüldüğünü ortaya koyuyor. Aynı araştırmada spor izleyenlerin yaşamdan daha çok doyum duyduklarını belirtme olasılıklarının spor izlemeyenlere bakılırsa daha yüksek olduğu da ifade ediliyor.
Tüm bu bulgular ilişkiseldir; şu demek oluyor ki hangi faktörün ötekini etkilediğinden yada her ikisinin de tamamen başka bir faktörden (servet yada dost sayısı şeklinde) etkilenip etkilenmediğinden güvenilir olamayız. Sadece hem toplumsal kimlik teorisi hem de beyin görüntüleme emek harcamaları, spor izlemenin öteki faktörlere bakılırsa birincil refah artışını sağlayabileceğini söylüyor.
Toplumsal kimlik ve iç gruplar
Spor izlemenin pozitif yönde tesiri muhtemelen toplumsal kimlikle ilgili. Biz insanoğlu, ortak bir şeyler paylaştığımız insanlardan oluşan iç gruplar vasıtasıyla bağlantı noktaları ararız. Bu topluluklar kimliğimizin bir parçasını oluşturur ve bunlar vasıtasıyla toplumsal ve duygusal destek buluruz. Aynı ekibi tuttuğumuz insanlarla aynı iç grubun bir parçası oluyoruz. Araştırmalar, bir spor takımıyla kuvvetli bir halde özdeşleşen kişilerin, öteki taraftarlar tarafınca duygusal olarak desteklenme olasılığının daha yüksek bulunduğunu ve bunun da yaşam memnuniyetini artırdığını göstermekte.
Ortak toplumsal kimliğimiz yardımıyla, başarıların toplumsal ve duygusal faydalarını da grubumuz içinde paylaşıyoruz. Belçika’daki KU Leuven bünyesindeki araştırmacılar buna “yansıyan ihtişamın tadını çıkarmak” adını veriyor. Doğrusu bir kez bile stada gitmemiş, kulübün lisanslı tek bir ürününü satın almamış, takımını maçlarını oynadığı şehre dahi adım atmamış bir yandaş bile kendini elde edilmiş şampiyonlukların, alınan zaferlerin bir hisse sahibi şeklinde hissedebiliyor. Doğrusu “büyüklüğün” tadını çıkarıyor.
Sadece takımımız kaybettiğinde, kendimizi negatif toplumsal ve ruhsal sonuçlardan korumak için takımımızdan uzaklaşma olasılığımız da yüksek. Bu da “yansıyan başarısızlıkla ilişiği kesmek” olarak nitelendirilmekte.
Spor seyirciliği ile refah içinde bağlantı kuran toplumsal süreçlerin görevi ise Japonya’da meydana gelen ve beyin görüntüleme yönteminin kullanıldığı bir araştırmada ortaya konuldu. Iştirakçilerin ülkenin popüler sporlarından beyzbolu izlediklerinde, beyinlerinin ruhsal ödüllerle (iyi hissetme) ilişkili bölgelerinin golf şeklinde daha azca popüler bir sporu izlediklerinden daha çok etken olduğu ortaya çıkarıldı.
Doğrusu spor izlemenin toplumsal yararları bir tek arkadaşlarınız ve ailenizle maçlara gitmekle sınırı olan değil.
İster spor müsabakalarını canlı olarak, ister evimizin konforunda izliyor olalım, sevdiğimiz sporcuların, tuttuğumuz takımın, ülkemizi temsil eden adların sağlamış olduğu topluluk duygusunun tadını çıkarabiliriz ve dolayısıyla ruhsal faydalarını da görebiliriz.
Takımınızı ister evinizden, ister tribünden destekleyin, bir spor taraftarı olmanın iniş çıkışlarını, bunun sizin için iyi bulunduğunu bilerek yaşayabilirsiniz; yeter ki bu deneyimi başkalarıyla paylaşın.
Kaynak: Science Alert / Metin Aktaşoğlu tarafınca yerelleştirildi