Şu sıralar toplumsal medyada tekrardan popüler olan bir Kurtlar Vadisi repliği Jose Mourinho’yu ve görkemli kariyerini özetliyor. “Alemi” yeni yeni tanımaya başlamış olan Polat Alemdar, Süleyman Çakır’a Mehmet Karahanlı’yı işaret ederek “En büyük o mu?” diye sorar. Çakır ise hafızalara kazınan ve “futbol tayfanın” pek oldukça vaka, kavram ve şahıs için kullandığı o cevabı verir:
“En büyük o mu bilmiyorum fakat oldukça büyük.”
Bahse mevzu isim Jose Mourinho olunca kendisinin büyüklüğü hakkında neredeyse global bir konsensustan söz etmek de mümkün. Buna yol açan elbet kupa koleksiyonu ve dahası…
Tüm zamanların en mühim teknik direktörleri içinde gösterilen Portekizli; 2004’te Porto’da, 2010’da ise Inter’de -ikisi de ciddi anlamda sürpriz olarak nitelendirilen- iki Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu elde ederken Avrupa Ligi’nde biri 2003’te gene Porto’yla diğeri ise 2017’de Manchester United’la olmak suretiyle iki kez zafere ulaştı. İlk iki kupayı ikişer kez kazanan Mou, 2022’de ise Roma ile üç numaralı kupayı şu demek oluyor ki Konuşma Ligi’ni İtalya’nın başkentine getirdi.
Lig maratonunda da görkemli bir kariyer
Portekiz’de iki, Chelsea ile Premier League’de üç, Real Madrid döneminde La Liga’da bir ve Serie A’da Inter’le iki kez lig şampiyonluğu yaşayan Mourinho, Premier League tarihinde (minimum üç maça çıkan menajerler içinde) yüzde 59.8’le en yüksek yengi yüzdesine haiz 6. isim.
Bu ihtişamlı CV Jose Mourinho’nun adının tarihe altn harflerle yazılmasına niçin oldu bile. Fakat futbol sahasında şu ana kadar CV’nin ve mazinin şampiyonluklar kazandığını görmedim. Hele ki teknik direktör öğütmenin bir ata sporu olduğu vatanımızda… Üç-beş yenilgi, tarihin en mühim teknik direktörlerinden birini -bıyıklı ve ton ton görüntüsünün de etkisiyle- Yeniköy Kasabı’na çeviriverir!
Velhasıl Aziz Yıldırım’ın flaş açıklamasıyla başlamış olan süreç oldukça süratli ilerledi ve sonucunda Fenerbahçe’nin mevcut başkanı Ali Koç, 8-9 Haziran’da gerçekleşecek olan seçimdeki rakibi Yıldırım’ın da teknik direktör talibi olan Jose Mourinho’yu sarı-lacivertlilerin başına getirdi. Normal olarak 61 yaşındaki efsaneleşmiş teknik insanın Süper Lig’e gelmesi başlı başına bir vaka sadece Portekizli’nin kariyerinin son birkaç yılı da “acilen şampiyon olması ihtiyaç duyulan Fenerbahçe” cephesinde bazı sual işaretleri doğurabilir.
Bu sual işaretlerini “Aslına bakarsan ‘prime’ bir Mourinho’nun yolunun Süper Lig’e düşmesini beklemek birazcık hayalcilik olur” diyerek savuşturmak da mümkün. Doğrusu hepimiz birazcık haklı… Fakat gene de soruları ve yanıtlarını detaylandırmakta yarar var. Sözgelişi, Mourinho’yu tanım ederken niçin “tarihin en iyilerinden biri” diyoruz? Deneyimli gazeteci Uğur Vardan, “Futbolun teknik direktörlük ve de kulübe temsiliyetinde iki temel argüman var bana kalırsa: Biri istatistiksel olarak sayılarla anlatılan başarılar, diğeri de oyunun zenginliğine, daha üst noktalara taşınmasına, evrilmesine, yeni bir ruh ve nefes kazanmasına yönelik çabalar” diyor ve ekliyor:
“Jose Mourinho her ne kadar uzun bir süredir çalıştırdığı takımları lig yarışında en üst noktaya taşıyıp ‘Şampiyon’ etiketiyle buluşturamasa da sonucunda eski başarıları ve kimi ara dokunuşlarıyla (son olarak örnek olarak Roma’yı 2022’de Avrupa Konuşma Ligi’nde şampiyon yaparken, 2023’te de Avrupa Ligi’nde final oynatmıştı) seçkin liglerde bahsettiğim istatistiksel verilerle eleğin daima üstünde kalmış bir isim.”
Spiker ve yorumcu Can Önduygu ise “Kazandıkları sebebiyle” diyor ve şu şekilde devam ediyor:
Porto’yla Avrupa’nın ilk iki kupasını sırasıyla alması, Chelsea ile Premier Lig’de şampiyonlukları, Real Madrid ile Guardiola’yı alt edişi, Roma’ya tarihinin ilk Avrupa kupasını getirmesi yardımıyla… Değişik ülkelerde böylesine başarılar kazanmış oldukça azca teknik adam mevcut. Jose Mourinho emsalsiz bir şekilde tarihin en iyi hocalarından biri.
Onun “büyüklüğünün” bir boyutu da asla şüphesiz Can Önduygu’nun anlattığı zaferlerin satır aralarında duruyor. Daha Chelsea’ye adım atar atmaz basın toplantısında “Lütfen bana kibirli demeyin fakat ben Avrupa şampiyonuyum ve hususi biri olduğumu düşünüyorum” demesiyle başlamış olan anti kahramanlık yolculuğu; Chelsea, Inter ve Real Madrid dönemlerinde bilhassa (eskiden tercümanlık yapmış olduğu) Barcelona’ya ve tiki-taka’ya karşı gösterdiği tavırla arşa çıkmıştı.
Futbolda yakın devrin en büyük anti kahramanı olan Jose Mourinho’nun bu personası da “büyüklüğünün” bir parçası. Fakat Uğur Vardan ve daha pek oldukça futbolsever bu duruma değişik yaklaşıyor. “Kişisel olarak sorarsanız benim kendimi yakın hissettiğim bir futbol figürü değildi hiçbir süre. Tamam başarı göstermiş fakat başka başarı göstermiş modeller ya da çok da fazla başarı göstermiş olmayıp teoriye yönelik kalıcı eserler bırakanlar benim için daha uygun seçeneklerdi hep” diyen Vardan şunları söylüyor:
“Onun futbol tarihindeki yeri ele alınırken ya da tanım edilirken bir tek Premier Lig, La Liga ya da Serie A’daki başarılarla biçimlenmiş izleri değil provokatif kişiliği, aykırı çıkışları, polemiklere açık, agresif tutumu da göz önünde bulunduruldu hep. Onu hususi meydana getiren şey, birazcık da bizatihi kendisinin bir zamanlar yapmış olduğu ‘Ben ‘seçilmiş şahıs’yim” deklaresiydi şu demek oluyor ki.”
Bazen defansif olduğu, “anti futbolu” tercih etmiş olduğu öne sürülerek eleştirilen Mourinho, bunların yanında “topa haiz olma” oyununa karşı sert bir karşı sav ortaya koyarken popüler geçiş oyunun da kuvvetli temsilcilerinden biri olarak çarpıcı izler bıraktı. 22 Nisan’da The Telegraph’ın sorularını yanıtlayan ve iddialı mesajlar veren Portekizli, o dönem bilhassa Pep Guardiola’ya karşı verdiği rekabette tercih etmiş olduğu oyuna yönelik sert eleştirilere maruz kalmasının izlerini hala taşıyor ve aslen oyun açısından dönemin kendisini haklı çıkardığını düşünüyor.
Öncü antrenörlerdeki müdafa içgüdüsünün kaybolmadığını bir tek daha iyi gizlendiğini söylüyor:
Manchester City’ye bakın, Arsenal’a bakın; bir tek iki örnek… Takımda kaç tane stoper oyuncusu var? Kimi zaman altı tane. Öncelikli mevki olarak… Ondan sonra başka pozisyonlarda oynuyorlar. Sağ bek, sol bek, orta sahada oynuyorlar. Fakat sahada 5-6 stoperle oynuyorlar. Niçin? Gazeteci olsam sorardım.
Telaşa gerek yok Mourinho tehlikeli sonuç cevabı veriyor:
Savunmada istikrar ve kompaktlığa gereksinim duyuyorlar.
Örneğini Pep Guardiola’ya adeta bir ileti göndererek genişleten Mourinho, City’nin bek pozisyonunda Manuel Akanji ve Josko Gvardiol yada orta sahada John Stones şeklinde stoper orijinli oyuncuları tercih ederek Şampiyonlar Ligi’nde zafere ulaştığına dikkat çekiyor ve fiziksellik vurgusu yapıyor:
“Buna bakmanın yolu, Manchester City’nin Şampiyonlar Ligi’nde kaç senedir başarı göstermiş olmadığını ve başarı göstermiş olduğu sezondaki farkı düşünmektir. Ve derhal tek bir yöne gidiyorum; fizikselliğe bakın.”
Nüktedan bir yanı da bulunan Jose Mourinho, bu snob personasını hala taşımakta. Şampiyonlar Ligi finali öncesinde Rio Ferdinand’ın sorularını yanıtlayan Mourinho, “Telefon rehberindeki en meşhur şahıs kim?” sorusuna “Sanırım şu sıralar Fenerbahçe’nin başkanı” şeklinde şahane bir cevap veriyordu.
Peki Mourinho’nun “yolunun Türkiye’ye düşmüş olması” şaşırtıcı mı? Vardan, “İlk elde şaşırtıcı fakat bir yanıyla da değil. Zira Fenerbahçe’nin onun yönetiminde Şampiyonlar Ligi ön eleme turlarını geçip gruplara kaldığını ve buralarda dikkat çekici sonuçlar aldığını düşünün, bu Mourinho için Avrupa futbol camiasına yönelik oldukça etkili bir ‘Yıkılmadım, ayaktayım’ mesajı olacak” diyor ve devam ediyor:
“Bir başka seçeneği Suudi Ligi olabilirdi fakat Süper Lig en azından kendisinin dışlandığı bir yer için tekrardan ayağa kalkma ve kendisini hatırlatma fırsatı sunacak. Her ne kadar Türkiye’deki futbol ortamında Fenerbahçe’nin sistem içindeki büyüklüğü ve yeri aşikar olsa da ’10 sezondur şampiyon olamayan bir ekibi şampiyon yapmak’ mühim bir etiket günün sonunda. Mourinho en azından bu şekilde bir mesajı da Avrupa futbol camiasına vermenin çabası içinde olacak.”
Mourinho’nun bir ileti vermek istediği kati. Bilhassa de Manchester United dönemiyle ilgili… Portekizli yönetiminde 2016-2017 sezonunda Lig Kupası ve Avrupa Ligi’nde zafere ulaşan Kırmızı Şeytanlar, ligde ise minimum yenik olan (5) ve minimum gol yiyen (29) ikinci ekip olmasına rağmen almış olduğu 15 beraberlik ve attığı bir tek 54 golle ligi 6. sırada tamamlamıştı. Ekip ikinci sezonu ise 81 puanla 100 puanlı City’nin 19 puan peşinde 2. sırada tamamladı. United, Şampiyonlar Ligi’nde ise Son 16’da Sevilla’ya elenecekti.
Bir sonraki sürem ise 18 Aralık’ta Mourinho süreci sona erecek takımın başına Ole Gunnar Solskjaer gelecekti. Sir Alex Ferguson’ın halefini arayan United’ta Ferguson sonrası devrin en başarı göstermiş adı hala Mourinho. Sadece o süreci hatırlayacak olursak Jose Mourinho’nun sonunu oyuncularla kopan bağlar, United topluluğunun gerçeklikten uzak beklentileri ve basının baskısı getirmişti.
Yukarıda da bahsettiğimiz röportajda Jose Mourinho aslen Fenerbahçe yönetimine de bir ileti veriyor:
“Ten Hag, Manchester United’da geçirdiği dönemde benim haiz olmadığım bir şeye haiz. Bana bu düzeyde bir destek yoktu. Bu düzeyde bir itimat yoktu. … Bazı anlarda bana güvenilse ve deneyimlerime inanılsaydı her şey değişik olabilirdi şeklinde hissediyorum. Beş-altı yıl ilkin istemediğim birkaç oyuncu hala orada. Bu boyutta bir kulüp için uygun ustalaşmış profiller olmadıklarını düşünüyorum. Fakat ben orada işimi yaptım. Süre daima gerçeği söyler.”
Başarının sırrı: Itimat üçgeni
Röportajda Chelsea’de yönetimle olan işbirliğinin altını çizen Mourinho, devrin Chelsea CEO’su Peter Kenyon ve devrin Chelsea patronu Roman Abramoviç’le “itimat üçgeni” söylediği bir yapı kurduklarını hatırlatıyor ve ortak hedefte yönetim desteğiyle hareket etmenin önemi vurguluyordu. Bu çerçevede Can Önduygu, Mourinho’nun Türkiye gelişinin bir sürpriz olmadığının altını çizerken bir hatırlatma yapıyor:
“Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya alan son dört hocanın yolu da Türkiye’ye düştü. Derwall’in, Feldkamp’ın, Schuster’in yolu da buradan geçti. Zamanı yenmek mümkün değil. Futbolcu ve teknik direktörlerin de kariyerlerinin ilerleyen dönemlerinde dünyanın daha doğusuna gitmeden ilkin Türkiye’yi tercih etmesi şaşırtıcı değil. Bizlere tadını çıkartmak kalıyor.”
Tadını çıkaracağımız kati. Türkiye’deki münakaşa atmosferine iyi mi bir boyut katacağını pek oldukça futbolsever şeklinde ben de merak ediyorum doğrusu. Mourinho’nun gelecek olmasına ilişkin kaygılananlar da var. Peki bu kaygı nelere dayanıyor ve söz mevzusu kaygının haklılık oranı var mı?
Demek istediğim şu ki, insanoğlu bana da başkalarına bakmış olduğu şeklinde bakmalılar. Benim için mühim olan kulübün hedeflerinin olup olmadığı ve bunlar için mücadeleye hazırım diyebilmem.
Uğur Vardan, Türk futbolunun gerçekleriyle mevzuya yaklaşırken “Her ne kadar İsmail Kartal Fenerbahçe’yi şampiyon yapamasa da kimi rakamlar itibariyle ‘Erişmen bir ekip’ gerçeğini miras bırakarak görevinden ayrılmış konumda. Mourinho’nun takımının tüm sayıları, verileri bundan önceki sezonun takımıyla karşılaştırılacak. Tüm eleştiri mantığı yerli, iç sulara dönük kriterler eşliğinde ele alınacak” diyor ve şu şekilde devam ediyor:
“Ve en önemlisi Türkiye kariyeri süresince da ‘Bu ligi tanıyan, bilen bir teknik direktör’ şeklinde o klişenin klişesi cümle eşliğinde tartılacak, eleştirilecek… Dahası bir sürü futbol cahili ona akıl vermeye çalışacak. Fakat sürem sonunda ekibi şampiyon yaparsa da sesler kesilip methiyeler arşa çıkacak. Velhasıl Mourinho aramıza katılırsa önümüzdeki sezonda öncelikli özne o olacak… Doğrusu yeni dünya düzeninde yazılıdan görsele ve dijitale evrilen ‘Spor basını’ aramış olduğu o görkemli malzemeyi bulmuş durumda.”
‘Mourinho hedeflere bakılırsa esneklik gösterebilecek bir adam’
Can Önduygu ise Mourinho’nun kişisel evveliyatına gönderme yaparak endişelere cevap veriyor. “Mourinho naturel olarak yüksek bir ücretle gelecek. Kaygılardan birinin bu olması son aşama naturel” diyen Önduygu, “Roma’da son dönemde oynattığı aşırı defansif futbol da kaygı sebebi olabilir sadece Mourinho hedeflere bakılırsa esneklik gösterebilecek bir adam. Kadro planlamasında isteklerine uyulursa iyi mi akıcı bir futbol oynatabileceğini Real Madrid ve Chelsea taraftarlarına sorabiliriz” şeklinde konuşmakta.
Mali kaygıları Vardan da hatırlatıyor ve “Bu hamlenin sportif getirilerini ya da götürülerini tartıştık sadece bence aslolan mühim sorun bu hamlenin ekonomik maliyeti… Geçen sezonun (ve de geride kalan 10 sezonun da doğal ki) yaralarını iyileştirmek adına bu kadar büyük bir mali külfetin altına girmek doğru mudur, göreceğiz. Fakat şurası bir gerçek ki Mourinho’nun takıma oldukça oldukça büyük artılar kazandırması lazım ki (Şampiyonlar Ligi gelirlerini kast ediyorum elbet) geldiğine değsin” ifadelerini kullanıyor.
Tüm bunların yanında Mourinho’nun açıklamaları istekli bulunduğunu da gösteriyor. Aynı röportaja pas atmak gerekirse, “Hakikaten fark yaratabilecek şey kulübün beni ne kadar istediği. Kulübün benim profilimde bir kişiye ve antrenöre ne kadar ihtiyacı var? Ve yapıyla ne kadar duygu, empati hissedebiliyorum?” diyen Mourinho şu şekilde devam ediyor:
İstediğim tek şey, hedeflerin hepimiz tarafınca makul bir halde belirlenmesi. Yalnız geçmişim sebebiyle hedefin şampiyonluk olduğu bir kulübe gidemem. Hayır. İstediğim tek şey hedefin makul olması.
Jose Mourinho elbet hayallere de kapalı değil. “Hedefler gerçekçi olmalı demek istemiyorum fakat en azından yarı gerçekçi olabilir” diyor ve Roma’dan örnek veriyor:
“Zira Roma’ya gittiğimde kimsenin Avrupa Ligi finali imgesel yoktu ve biz bunu başardık. Neredeyse küme düşmüş ve hedefin Şampiyonlar Ligi’ni kazanmak olduğu bir kulübe gitmem mümkün değil! Hedef iyi fakat makul değil.”