Paragrafta Başlık ve Özellikleri | Türk Dili ve Edebiyatı

 

Paragrafta Başlık

Başlık aslında ana fikirle doğrudan ilgilidir. Konu ve ana fikir bulunduktan sonra başlığı bulmak oldukça basittir. Başlık genellikle tek, bazen iki kelimeden oluşur. Hatta konuyu oluşturan kelime çoğunlukla başlık yerine de geçer. Başlığa bakınca parça, parçaya bakınca başlık akla gelir. İki kavram birbiriyle o denli ilişkilidir.

Adlandırma, bir varlığı tanıtma yoludur. Nasıl, her varlığı tanıtan bir sözcük varsa, her yazıyı, yapıtı da tanıtan bir söz vardır. Osmanlı adlandırma olgusunu şöyle belirliyor: “İsimle cisim birbirine müsemma olmalıdır.” Yani bir varlıkla adı, uyum içinde olmalıdır.

Eski Türklerde ad vermekte şöyle bir yol izleniyor: Gence geçici adlar veriliyor önce. Sonra genç yapacağı önemli bir iş sonunda (bir başarı anında) asıl adıyla anılmaya başlanıyor. Örneğin, Dede Korkut‘un “Boğaç Han” öyküsü.

Günümüzde de ad verme, çok önemli bir olgudur. İstenir ki adla o adı taşıyacak kişinin özellikleri çakışsın. “Demir”, demir gibi olsun. “Çiğdem”, çiğdeme benzesin. “Volkan”, volkan gibi mağrur ve şiddetli olsun.

Bir paragrafta, parçaya (metne) ya da yapıta ad vermek de böylesine ciddi bir iştir. Başlık, yapıtın ana düşüncesini sezdirmeli bize. Yani önce paragrafın, parçanın ya da yapıtın ana düşüncesi saptanacak, bunun temel kavramları başlık olarak kullanılacak. Ana düşünceyi bulmak, konuyu da kapsayacağından başlık konuya da uygun olmalı demeye gerek yoktur.

Şimdi sorun, herhangi bir konuda yazmaya niyetlenen kişi, önce başlığı koyup mu yazmalı; yoksa önce yazıp sonra başlığı mı koymalı? Yanıt; ikisi de olabilir. Eğer usta bir yazarsanız fark etmez sizin için. Eğer yazmaya yeni başlıyorsanız önce adını koyun. Önce adını koyun ki ana düşünceden uzaklaşmayasınız. Çünkü başlık hem konuyu, hem de ana düşünceyi gösterir bize. Yazımızda büyük sapmalar meydana gelmez.

Örnek: Sanatta ustalık, sanıldığı gibi bir sanatçının tek başına oluşturduğu bir nitelik değildir. Gerçekte bu, yüzyıllar boyunca bu alanda gösterilen çabaların ve sürdürülen çalışmaların sonucudur. Bu yönden, bir sanatçının kendinden önce verilmiş ürünleri iyice özümsemesi gerekir. Bunu yaparsa ilk yapıtlarında bile belirli bir çizginin üstüne çıkar. Bu çizgi zamanla, kendinden sonrakilere örnek olabilecek biçimde gelişir ve özgün bir nitelik kazanır. Öyleyse hiçbir sanatçı kendisinden önce ortaya konmuş yapıtlara sırt çeviremez.

Bu parçaya en uygun başlık ne olabilir?

Bu soruya cevap verebilmek için parçanın konusu ve ana düşüncesi doğru belirlenmelidir?

Yazar bu parçada ne üzerinde duruyor? ⇒ “Sanatta başarılı olmanın yolu” ⇒ Bu, konudur.

Yazarın bu parçada asıl anlatmak istediği nedir? “Sanatta belirli bir düzeye gelmek geçmişteki birikimleri değerlendirmeyi gerektirir.”? Bu da ana düşüncedir. Belirlenen konu ve ana düşünce en kısa, en çarpıcı biçimde “Sanatçı ve Geleneksellik” ile özetlenebilir. Yazıya en uygun başlık budur. Çünkü bu başlık daha paragraf okunmadan, konusu ve ana düşüncesinin ne ile ilgili olabileceğini düşündürecek özelliktedir.

Örnek Soru: Eğitim ve dil, birbiriyle yakından ilgili iki alan. Kuşkusuz dili kullanmanın tek amacı eğitim değildir; ama eğitimi dilsiz gerçekleştiremezsiniz. Bu yüzden eğitici yayınların dili, açık seçik, doğru ve seslendiği kitlenin düzeyine uygun olmalıdır. Bu koşullara sahip olmayan bir kitap, içindeki bilgiler ne kadar yararlı olursa olsun, işlevini yerine getiremez. Aktarılamayan, anlaşılmayan bilgi de bir bakıma yok sayılır.

Bu parçaya konulabilecek en uygun başlık aşağıdakilerden hangisidir?

A) Eğitim ve Toplum
B) Kitaplar ve Toplum
C) Eğitici Yayınlarda İçerik
D) Eğitimin Amacı
E) Eğitici Yayınların Dili

Yanıt: E

Örnek Soru: Halk tanımadığı yazarlardan yazdıklarına uygun bir yaşayış bekler. Düşündüğü gibi, yaşadığı gibi yazmaktır onun aradığı. En ileri edebiyatın da istediği bu değil mi?

Bu parçaya uygun başlık ne olmalıdır?

• İleri edebiyat
• Düşünce ve yaşayış
• Yaşadığını yazmak
• Halk ve edebiyat
• Halkın isteği

• İleri Edebiyat: İleri edebiyat, geçmişin birikimlerinden yararlanan edebiyattır. Bir yazar, eskiyi iyi tanımıyor ve eski edebiyatların kazanımlarını göz ardı ediyorsa, yeni ve ileri bir edebiyat yaratamaz. İleri edebiyat, eskini külleri arasından çıkar.

• Düşünce ve Yaşayış: Bir insan nasıl yaşıyorsa öyle düşünebilir ancak. Yaşamayanın düşünmesi olanaksızdır. Düşünce ile yaşayış birbirinden çıkar ve yine birbirine döner. Düşüncesi ile yaşayışı denk düşmeyenler, mutlu olamazlar.

• Yaşadığım Yazmak: İnsan yaşadıklarını yazmalıdır. Yaşadığını yazmayan insan, gerçek bir edebiyatçı olamaz. Toplum yani okurlar, yaşadığını yazan yazarları beğenir. Onları çok okur ve arar. Çünkü onların yaşayışlarıyla anlattıkları örtüşür. Sahici yazar olurlar.

• Halk ve Edebiyat: Halk, edebiyattan kendi sorunlarını ele almasını, kendine yol göstermesini ister. ‘Şöyle şöyle yap!” diyen edebiyattır özlemini çektiği. Böyle bir edebiyat toplumun edebiyatıdır.

• Halkın İsteği: Halk, önce ekmek, sonra özgürlük ister. İkisinin yeri zamana göre değişse bile genel olarak değişmez bu sıra. O nedenle önce halkın karnı doymalı. Sonra o ne istediğini tek tek söyleyecektir.

Şimdi ilk paragrafımızla sonradan yazdığımız paragraflardan hangisinin ana düşüncesi çakışıyor? “Yaşadığını Yazmak” değil mi? Çünkü iki paragrafın da ana düşüncesi aynıdır.

Örnek: Antik çağda ev halkı, babanın yolunu nasıl gözler, onun eline nasıl bakarsa, ateş de öyledir. Sadece insanlar açlıktan kıvrandıkları halde ateş, yalınkat abasının altına büyür, uslu uslu oturur, sessiz sedasız beklerdi babanın gelmesini. Eve gelen baba ilk önce ocağa ot, odun atar, ateşi canlandırır, evi neşelendirirdi.

Bu parçada, özelliği ve önemi anlatılan “ateş” tir. Bu nedenle başlık için ideal bir sözcüktür.

Örnek: Yeni döktüğü betonun bir köşesine adını yazan bir yapı işçisi neyse, sanatçı da odur. Sanatçı, estetik kaygılar taşımakla birlikte bu yönüyle yapı işçisine benzer. Onları diğer insanlardan farklı kılan da budur.

Bu parçaya uygun başlık hangisidir?

• Estetik Kaygı
• Sahiplenme İçgüdüsü
• Yarınlara Ulaşmak
• Estetik Kaygı

Yeni döktüğü betonun üstüne cila çeken, kenarlarına süsler yapıp onu beğendirmeye çalışan bir yapı işçisi neyse sanatçı da odur. Sanatçı yarınlara ulaşmayı amaçlasa bile bu yönüyle yapı işçisine benzer. Onları diğer insanlardan farklı kılan budur.

Sahiplenme İçgüdüsü: Yeni döktüğü betona kimseyi bastırmayan, onu kendi malı sayan bir yapı işçisi neyse sanatçı da odur. Sanatçı güzelleştirme ve yarınlara ulaşma kaygısı çekse bile bu yönüyle yapı işçisine benzer. Eserine toz kondurmaz ve onu başka birine kaptırmamak için çırpınır. Onları diğer insanlardan farklı kılan da budur.

Sorumuzun yanıtı “Yarınlara Ulaşmak”tır. Çünkü beton üzerine yazılan ad, yarınlara ulaşma isteğinin bir sonucudur.

Örnek: En Zor İş / Karar Vermek

Aylarca işsiz kalan biri, bir çiftlik sahibinden iş ister. Çiftlik sahibi ona yığın yığın elmayı üç boya ayırma işini verir. İşçi bir süre sonra çiftlik sahibine gelerek kendini bu işten almasını söyler. Çiftlik sahibi: “İş ağır mı geldi?” deyince “Hayır beyim, zor geldi. Bana taş taşıt elma ayırtma!” de

Örnek: Aşağıdaki parçanın başlığını bulmaya çalışın. Başlığa ulaşmak için konu, bakış açısı, ana fikir sırasını izlerseniz daha güvenli bir sonuca ulaşırsınız.

Almanya’da yaşayan bir dostumun evindeyim. Dedi ki: Komşum, emekli bir Alman, bahçesindeki yetiştirdiği çileklerden getirdi. Geçenlerde ev turşumdan vermiştim ona şaşırmıştı. Ne de olsa alışık olmadığı bir durum. Bunları böyle böyle alıştırmalı yardımseverliğe. Neyse ki benim komşum birilerine karşılıksız bir şeyler vermeye alışıyor. Şimdilik hiç olmazsa bana…

Konu: Yardımseverlik.
Bakış Açısı: Yazar, yardımseverliğe olumlu ılımlı destekçi bakıyor.
Ana fikir: Almanları yardımseverliğe alıştırmalıyız.
Başlık: Yardımseverlik

Örnek: Aşağıdaki parçanın başlığını bulmaya çalışın. Başlığa ulaşmak için en güvenli yol olan konu, bakış açısı, ana fikir basamaklarını çıkın.

Yayınevi sahipleri bana özellikle soğuk savaş yıllarındaki filmlerde gösterilen biçimiyle ajanları, casusları anımsatıyorlar. Az konuşurlar. Hiçbir zaman düşünce alışverişinde bulunmazlar, genellikle sizi konuştururlar. Eğer onlardan biriyle telefonla konuşuyorsanız telin öbür ucundaki sessizlik kadar dehşet verici bir şey yoktur dünyada. Yayınevi sahibi hiçbir zaman sizin sorduklarınıza değinmeyecek, sizi terler içinde bırakmayı yeğleyecektir.

Konu: Yayınevi Sahipleri
Bakış Açısı: Yazar, yayınevi sahiplerini kötülemeci bir tavırla ele almış.
Ana fikir: Yayınevi sahipleri insanlarla birebir ilişkiye girmekten kaçındıkları için genelde sempatik olmayan insanlardır.
Başlık: Yayınevi Sahipleri

Örnek: “Güzel sanatlar, bazen etkiledikleri organlara göre, bazen de kullandıkları materyale göre, hatta bazen de izledikleri amaçlara göre sınıflanırlar. Bu itibarla musiki ile şiirden başka olan sanatlar, göze hitap ederler; öteki sanatlarsa daha çok göz ile ilgilidirler. Demek ki kulağa ve göze hitap eden sanatlar aynı türdendirler. “Sesli” ve “plastik” sanatlar adıyla bir sınıflama da yapılabilir. Burada plastikten maksat eserde kullanılan materyallerin (boya, mermer, bronz… gibi) her biçime girebilmiş olmasıdır. Musiki ve şiir, sesle ilgili sanatlardan oldukları halde; resmi, mimariyi ve heykeli kapsayan sanatlar plastiktirler. Bunlara bir de dans, bale, tiyatro, sinema sanatlarını ekleyebiliriz…”

Başlık: Güzel Sanatların Sınıflandırılması

Örnek: “Dil ile düşünce arasındaki ilişki yüzyıllardır dilbilimcileri, felsefecileri ve öteki bilim adamlarını uğraştırmaktadır. Felsefe ve mantıkçılar dil yoluyla insan zihnine, kavrama yetisine ulaşmaya, gerçeğin niteliğini anlamaya çalışmaktadırlar. Ruhbilimciler insanın gelişiminde dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi irdelerken dil kullanımının düşünceyi içerdiğini, bu ilişki arasındaki etkileşimin de insana özgü davranışı ortaya çıkardığını belirtmektedirler. Bu yönden dille düşüncede gelişme, insanın “evrene uyumu” olarak nitelendirilebilir.”

Başlık: Dil Düşünce İlişkisi

Örnek: “Latince “tarım” anlamına gelen “cultura” kökünden türetilen kültür kavramı, çoğunlukla, bir toplumun duyuş, düşünüş birliğini sağlayan bütün değerlerinin tümü olarak tanımlanır. Konuşma dilinde kullanılan anlamı da budur. Bu anlam gelenek, görenek, düşünüş ve sanat değerleri gibi bir toplumun bütün değerlerini kapsar. Kısaca bilgi anlamını taşır, konuşma dilinde “kültürlü adam” demek bilgili adam demektir. Felsefe, diliyle bu bilginin köküne iner. İnsan alet yapan bir hayvandır; hayvan aletsiz yaşayabildiği halde, insan aletsiz yaşayamaz. Öyleyse insan doğayla değil, kültürle bir bağlantı içindedir. Kültür, insanın belli bir ereğe göre meydana getirdiği üretimin tümüdür.”

Başlık: Kültür Nedir?

Örnek Sorular

Örnek Soru: “Bir şair, başkalarının şiirlerinde geçen kelimeleri kullanabilir. Bunun gibi o şiirlerin konularını, temlerini, düşüncelerini yeniden işleyebilir. Ama bu özellik onu ‘taklitçi’ yahut ‘değersiz’ saymayı gerektirmez. Yeter ki o, bu kullanış ve işleyişte başkalarından ayrılabilsin. Onları ayrı bir görüş, biçim ve yöntemle yeni bir bireşime sokabilsin. Kısaca şiirinde bir kişilik gösterebilsin.”

Bu paragrafa en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Eskimeyen Şair
B) Şiirde Öz ve Biçim
C) Yenilikçi Şair
D) Şiir Tekniği
E) Şair ve Özgünlük

(1984/ÖYS)/ Yanıt: E

Örnek Soru: Sanatın amacı, kişinin düşüncesini, duyarlığını geliştirmek; ona, dünyaya ve insanlara insanca bakma, sezme, kavrama gücü kazandırmaktır. Sanat ürünlerine ilgi duymayan, hayali işlemeyen, başkalarının acılarına, dertlerine ortak olmayan bir bilim adamı, bir yargıç, bir yönetici düşünelim; ne yararı olur bunların toplumlarına, insanlığa? İnsanın, insan sevgisiyle yoğrulmadığı toplumlarda bütün yönleriyle ilkellik egemen olmaz mı?

Yukarıdaki parça için en uygun başlık aşağıdakilerden hangisi olabilir?

A) Sanat ve Düş Gücü
B) Sanat ve İnsan
C) Sanat ve Yaratıcılık
D) Sanatın Gelişimi
E) Sanatın Doğuşu

(1986/ÖYS)/Yanıt: B

Ayrıca bakınız ⇒

Paragraf Bilgisi

Cümle Bilgisi

(Toplam: 105, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer