Salah Birsel Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Salah Birsel (d. Balıkesir, Bandırma, 1919 – ö. 10 Mart 1999, İstanbul) Yazar.

Salah Birsel

Salah Birsel, 1919’da Balıkesir’in Bandırma ilçesinde doğdu. 1999 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini İzmir’de Saint Joseph Fransız Okulu ve İzmir Erkek Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 2 yıl sonra aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne geçti, 1948’de mezun oldu. 1943-1949 arasında İstanbul Nişantaşı Ortaokulu’nda Fransızca öğretmenliği, 1953-1956 arasında iş müfettişliği, 1956-1960 arasında Edebiyat Fakültesi Kütüphane Müdürlüğü, 1960-1973 arasında Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı yaptı.

İlk şiirleri 1937’de “Gündüz” dergisinde yayınlandı. 1940-1950 arasında “İnkılapçı Gençlik”, “Sokak”, “İnsan”, “Seçilmiş Hikayeler” gibi dergiler şiirlerine yer verdi. “Yenilik”, “İnsan”, “Sokak” ve “Nokta” dergilerinin yayını çalışmalarına katıldı. Şiirleri öncelikle zekaya, ince alaya dayanan yergi ağırlıklı şiirler. Garip ve İkinci Yeni akımlarını kendine göre yorumlayarak uzaktan izledi.

Şiirlerinde halk şiirine yaklaşan bir söyleyiş yöntemine ulaştı. Yalın üslubu, hoşgörülü konu seçimleri ve ince alaylı yaklaşımıyla, kendine özgü farklı bir yerde bulundu.

Asıl ününü 1970’lerde peş peşe yayınlanan “denemelerle” kazandı. Günlük konuşma dilinde pek az bilinen sözcük ve deyimlerden başka, kendi yarattığı ilginç deyişleri de sıkça kullandığı ve anlatımına egemen kıldığı alaycı tavrıyla bu denemelerde özgün bir üslup yarattı.

“Salâh Bey Tarihi”ni oluşturan “Kahveler Kitabı”, “Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu”, “Boğaziçi Şıngır Mıngır”, “Sergüzeşt-i Nono Bey”, “Elmas Boğaziçi” ve “İstanbul-Paris” kitaplarında, geçmişin İstanbul kahvelerini, Beyoğlu ve Boğaziçi’nin sanat çevrelerini anlattı.

1990’larda büyük bir coşkuyla tekrar şiire döndü. İroni ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle modern şiirimizi tema ve dil bakımından demokratlaştırdı, geliştirdi.

Salah Birsel’in Eserleri

ŞİİR:

  • Dünya İşleri (1947)
  • Hacivat’ın karısı (1955)
  • Ases (1960)
  • Kikirikname (1961)
  • Haydar Haydar (1972)
  • Köçekçeler (1981)
  • Bütün Şiirleri (1986)
  • Varduman (1993)
  • Yalelli (1994)
  • İnce Donanma (1995)
  • Rumba da Rumba (1995)
  • Yaşama Sevinci (1995)
  • Çarleston (1995)
  • Baş ve Ayak (1997)
  • Sevdim Seni Ey İnsan (1997)

DENEME, ELEŞTİRİ, GÜNLÜK:

  • Şiirin İlkeleri (1952)
  • Günlük (1955)
  • Sev Beni Sev (1957)
  • Kendimle Konuşmalar (1969)
  • Şiir ve Cinayet (1975)
  • Kahveler Kitabı (1975)
  • Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu (1976)
  • Kuşları Örtünmek (1976)
  • Kurutulmuş Felsefe Bahçesi (1979)
  • Boğaziçi Şıngır Mıngır (1980)
  • Halley Kimi Kurtarır (1981)
  • Paf ve Puf (1981)
  • Hacivat Günlüğü (1982)
  • Sergüzeşt-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi (1982)
  • Amerikalı Tolstoy (1983)
  • İstanbul-Paris (1983)
  • Bir Zavallı Sarı At (1985)
  • Yapıştırma Bıyık (1985)
  • Şişedeki Zenci (1986)
  • Asansör (1987)
  • Kediler (1988)
  • Aynalar Günlüğü (1988)
  • Seyirci Sahneye Çıkıyor (1989)
  • Bay Sessizlik (1990)
  • Nezleli Karga (1991)
  • Yaşlılık Günlüğü (1992)
  • Gandhi ya da Hint Kirazının Gölgesinde (1993)
  • Gece Mavisi (1994)
  • Papağanname (1995)
  • Yanlış Parmak (1996)

ROMAN:

  • Dört Köşeli İnsan (1961)

İNCELEME:

  • Fransız Resminde İzlenimcilik (1967)
  • Goethe (1972)

ÖDÜLLERİ:

  • “Keçi Çobanı, Kuzu Çobanı” denemesi ile TRT Deneme Sanat Ödülü (1970)
  • “Şiir ve Cinayet” kitabıyla TDK Deneme Ödülü (1976)
  • “Yaşlılık Günlüğü” adlı günlüğüyle Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (1986)      (Türkiye’de günlük türünde yazılmış bir esere verilen ilk ödül)
  • “Varduman” adlı şiir kitabıyla Necatigil Şiir Ödülü (1994)

Şiirlerinden Örnekler

AŞKSIZ

Aşka inanmıyor gençler şimdilerde
Tutkuları beden eğitimini aşmıyor
Gözyaşları kullanılmıyor, bu bir
Üzüntüler gerekli sayılmıyor.

Erkeklerin gönülleri tıkanık, bu iki
Sevgililer yollarda beklenmiyor
Kadınlar bile bezgin, hoyrat
Yeminler tutulmuyor.

Başlar uçurulmuyor, bu üç
Zehirler içilmiyor
İsteksiz, şaşkın bu gençlik
Kitaplarda güller kurutulmuyor.

Şairler aşkı anmıyor, bu dört
Fuzûlîler Nâilîler bilinmiyor
Bağırtılı çıplak bir kuşak salonlarda
Mumlara derdler açılmıyor.

BİLDİRİ

İnanın sözüme şairler
Üçer beşer söneceğiz
Yirmi ikiye varmadan
Rüştü gibi öleceğiz.

Budur size doğru haber
Sapır sapır düşeceğiz
Bütün aptallar duracak
Biz gideceğiz.

Ya tıkanacağız sofrada
Ya merdivende kalacağız
Kırk yedide Sait gibi
Topraklara gireceğiz.

Kimse bakmayacak suratımıza
Gün güne azalacağız
Üç beş şiir yazmadan
Ortadan silineceğiz.

Benden size bu kadarı
Öleceğiz şairler öleceğiz
Orhan Veli gibi sokakta
Düşüp tükeneceğiz…

SUZ-İ DİLÂRA

Ben yaşın on sekizinde
Delilikler divanelikler ettim
Fındık fıstık yükledim şileplere
Çımacılarla gün kavşağına gittim

Senin bildiğin işler
Benim bildiğim işler değildi
Ben her Tanrının günü
Kırlarda gezindim

Ben yağmur sularıyla yaşadım oluklarda
Toprağın içine geçtim
Dört mevsim kapında ben
Ağaç gibi bekledim

Bendim nehirden su taşıyan
Odun yaran ormanda
Islık çalarak şehre
Üzümcülerle giren bendim

Benim aklımdan geçenler
Senin aklından geçenler değildi
Ben 10 yıl İstanbul’da
Sensiz ayak teptim

Ben yaşın on sekizinde
Bir hayli serüven geçirdim
İsmimi yazdım vapurlara
Delilikler divanelikler ettim.

YALNIZLIK – II

Yalnızsın doğarken yaşarken
Ey incik ey mincik
Ozansan ressamsan
Yalnızsın yalnız

O kekeme yaşamlar
O çelimsiz günler
Çevren öpücükle kaynaşsa da
Yalnızsın yalnız

Seni kaçırırım diye fıslasa biri
Sarılsa sana pembe beyaz
Erguvanlar bordolar laciler
Karanlıkta ışıkta
Yalnızsın yalnız.

HACİVAT’IN KARISI

Hacivat’ın karısı
İncecikten yeldirmeli
Göz kaş oynatmalı
Gerdan kırmalı
Belden sarmalı.

Gülmeli, güldürmeli.

Rakı süzmeli
Âşık üzmeli
Şiir düzmeli.

Hacivat’ın karısı
Beyoğlu’nda gezmeli…

HAYDAR HAYDAR

l
Aman Haydar tabip Haydar
Öldürdün beni
Ne bu leylak birikimi

ll.
Benim sözüm tapulu
Ak koyun kara koyun
Nerden girdin usuma

lll.
Dur Haydar dur
Sen verdin sözcükleri bana
Sen baksana leylaklarıma

lV.
Bekliyoruz süslü baylar gelecek
Ceplerinde taşbaskısı bir horhor
Koklamaya süslü sümbül

V.
Ben bağırmasını bilmem
Ateşlemeler sırasında
Keçi kanı içen çoban bana mı

Vl.
Gitme koyunlar beni öldürürsün
Yıllarca rock-rock
Ben kuru ağıllarda

Vll.
Ufak o kadar ufak horhorlar
Varsa bir çılgın leylak ben içindeyim

Vlll.
Şimdi var o yeniden
Ulaşıma kapalı
Ateş yanmazsa tütün yanmalı

lX.
Çıkıp gelirse sonunda koyunlar
Oturup beklesin odasında
Kara kıyma gözlü bir giyotin

X.
Sen bilirsin Haydar
Doğarken ve ölünce
Ölü horhor kokusu.

KAHVE

İçilmezmi ki yemek üstüne de şöyle bir kahve
Az şekerli çok kaynamış veya sade
Konuşulsun fiskos edilsin
Sürülsün bir yandan da havagazına cezve
Hayal vericidir gönül açıcıdır
Isınmış suda höpürdedikçe telve
Kalmaz bu fokurdamayla köpük kalmaz ama
Başka olur Hacivat’a başka lezzet verir
Sonunda Kamer Hanım’ın eliyle uzatılan kahve.

KÖÇEKÇE

İsterse darbuka gelsin önden
İster keman çıksın ortaya
Üşüşsünler üşüşsünler
Odaya dolsunlar evveli.

Ut atılsın bir türkü çağırsın
Tambur kıpırdasın yerinde
Tımbındasınlar tımbırdasınlar
Pencereyi titretsinler pencereyi.

Zıvanadan çıksın derken her biri
Ötsün zurna, alabildiğine
Davul gümbürdesin dümbelek dümbürdesin
Bir köçekçe başlasın sevda yerine.

PİNEKLEMEYE ÇAĞRI

Duralım efendiler biraz
Koşmıyalım öyle delice
Yormıyalım kalbimizi
Katmerlendirip gerdanımızı
Oturalım efendiler biraz.

İstiyen dikilsin gönlünce
Çökelim biz yere şöyle bir
Açalım ağzımızı ilkin
Gerelim omuzlanmızı sonra
Giderek bayıltıp gözlerimizi
Esneyelim efendiler biraz.

Aldırmıyalım öyle üç beşe
Yayalım göbeğimizi iyice
Dönelim sırtımızı işe akla
Acıyan çıkmaz sonra halimize
Vakitken çocuklar büyükler henüz
Pinekleyelim pinekleyelim
Horlayalım efendiler biraz.

MEYDANDAN GEÇEN KIZLAR

Beşi onu bir gelirdi kızların
Vücutlar dimdik, saçları darmadağın
Dağılmasını beklemezlerdi kalabalığın
Allık, pudra, düzgün, hem de bir yığın
Beşi onu bir gelirdi kızların.

Ayrı bir tavırla geçerlerdi önünden karpuzların
Koşarak, durarak, gülerek
Kimi zaman atak, kimi zaman ürkek
Akıllarında tek düşünce erkek
Beşi onu bir gelirdi kızların.

Onlar aşığıydı delicesine sazların
Düşmezdi dillerinden hiç Bimen Şen merhum
Öylesine çalım, öylesine kurum
Ağızlarında horoz şekeri ve latilokum
Beşi onu bir gelirdi kızların…

SALÂH BİRSEL’İN SON MACERALARI

Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır
Masanın üstünden sarkan göz kızındır
Buselik makamında bir nağme sazındır
Salâh Birsel of eder besbelli mahzundur
Bir yol iki kalp arasında uzundur
Oysa şu şiir göründüğünden de kısadır

Oysa aşkları ağlamaklı kılan tasadır
Kız pencerede oğlan pencereden uzaktır
Bir lâf atsın hani yok mu yasaktır
Al götür beni yarin dudağına deyen bardaktır
Bu durum iflâh etmez gayri muhakkaktır
Oysa odayı dolaşılmaz hale koyan masadır.

SEVECEN

Düşün ey yorgun kalbim
İlk pırpırlarını düşün
Titremelerini ürpermelerini
Hışırtılarını anımsa

İstesen de istemesen de
Yakında pilin bitecek
Bodurlar yerden yığmalar
Seni top tüfeğe yedirecek

Herkes yassıburun
Herkes leşko karın
Sen sevecensin onlara sarılırsın
Onlar sevecendir sırtlarını dönerler

Utanmak ortadan defoldu
Yüksek gradolular yok artık
Naralansa da aşklar
Her bucak alnıçatlaklarla dolu

Elinde kapalı bir koridor
Ey kalbim ilk gençliğini düşün
Yüzüne gölge düşmemiş
Şanlı günlerine tutun.

KİKİRİKNAME

Sizinkisi de gülmek mi a kikirikler
Gülünce şöyle sunturlu gülmeli
Bir iki üç dişleri göstermeli
Sırıtmalı değil zangır zangır gülmeli.

Yakaları kolalatmalı bir iki üç
Bir iki üç başları doğrultmalı
Boşuna değil bu öğütler inanın
Gülünce sabah akşam gülmeli.

Ceketler kavuşturmalı bir iki üç
Köşelerde değil ortalarda gülmeli
Düğmeleri parlatmalı zamanında
Gülünce şapkalarla gülmeli.

Bir iki üç sayıyla bükülmeli
Sırayla değil hep birden gülmeli
İşin bütün inceliği burda a kikirikler
Gülünce dişleri göstermeli..

BİR ŞAİR NE ZAMAN ÖLÜR

Bir şair ne zaman ölür?
Bütün şiirleri yazdıktan,
güldükten sonra mı bütün gülücükleri
yoksa yere düşüp yarılınca mı aklı
yoksa yol şaşınca mı
dingili kırılıp tenhasında
uzanınca mı şarampola?

Yoksa belipester ve yorgun
dağılınca mı gözleri
ya da düşleri yitince mi
ya da acıyıp tüm gerçekler
savrulunca mı?

Kıpırdayınca mı ya da
çiçeklerin gülü
yapayalnız ve ipimilâh
kaldıktan sonra mı?
Bir şair ne zaman ölür
yoksa kimse görmeden masaya
bırakınca mı kadehini Turgut Uyar?

EKMEK HAKKI

Yaşamım boyunca tüm
Hızlı bisiklet sürdüm
Sağa baktım sola uzandım
Helak felak oldum

Kırık gönül taşıdım
Üzünç zehiri öptüm
Kalktım oturdum yüreğime
Kızgın kurşun akıttım

Hayın öküz gibi bakardı
Çevremdekilerin çoğu
Ama kulak asmazdım ben
Savımda yolumda direnirdim

Akıllı bir silahtı kafam
Hiçbir krallığa yanaşmadım
Bilin ki laba luba
Laflara da el atmadım

Uy tuz ve ekmek hakkı
Olmalı değil mi insanların
Gelin görün söz hakkı da
Kimseye tanınmamıştır

Bre hay okurlar aferinciler
Ne gördümse sizden gördüm
Uzaktan selamlarınız bile
İçimi sımsıcak tutmuştur.

GÜNEŞ VE KERTENKELE

Bir yorgunluktur kimi zaman güneş
Hafızayı bunaltır yer yer sıcaklıklar
Tozlara bürünür de tabiat denen leş
Bıkkınlık alabildiğine bıkkınlık başlar
Bir yorgunluktur kimi zaman güneş.

Bağırmanın çırpınmanın sonunda gene bu
Bir güneş ki eskitir her an bizi
Yüzyıllar ağırlığınca bir uyku
Kemirir ve uyuşturur düşüncemizi
Bağırmanın çırpınmanın sonunda gene bu.

Genç kızlar ateşli dullar uyuyamıyanlar.
Darmadağın görürler ışıkta eşyayı
Hele kisbet içindeki erkekler o pehlivanlar
Güneş ve ter sanırlar bu dünyayı
Genç kızlar ateşli dullar uyuyamıyanlar.

Güneşe diığmekle kasılır hele hayvan yüzleri
Bukalemunlar timsahlar ve bütün yılanlar
Ya burun buruşur suratta ya vücutta deri
Yürüyün ey kertenkeleler bir serinliğe kadar
Güneşe değmekle kasılır hele hayvan yüzleri

Ey kertenkele bir karanlığa atıl ve yürü
Karışır senin de yüreğindeki hız bir gün
Bir gün ne güneş kalır aklında ne yanında sürü
Sen aydınlık içinde şaşkın ve ölgün
Ey kertenkele bir karanlığa doğru atıl ve yürü.

GÜZİN’İN GENÇLİK YILLARI

Ben Güzin’i düşünürken
Güzin’in de düşündükleri vardı
İnce inceydi parmakları
Minnacık bir yüzü vardı.

Güzin’in aklında
Atlar arabalar
Daha başka erkekler
Başka hayatlar vardı.

Güzin’in kedileri vardı
Benim gibi okşanmak isteyen
Ama sevdanın adı geçsin
Güzin kaşlarını çatardı.

Güzin masalların da Güzin’i
Şehzadeler Güzin’in de şehzadeleri
Bir büyük defter tutar
Güzin’in hayalleri.

Ben odada otururken
Güzin’in oturduğu odalar vardı
Kendisine ait bir yatağı
Kendi uykuları vardı…

İSTİKLÂL CADDESİ

Caddelerden İstiklâl Caddesi
Havuzdur da havuzdur
Kadınlarla ördekleri
Dolaşır şıpıdak şıpıdak.

İstiklâl Caddesi’nde dükkânlar
İki yandadır da iki yandadır
Vitrinlerden incik boncuk
Şıkırdaktır da şıkırdaktır.

İstiklâl Caddesi dediğin
Antep kilimine benzer
Beyazlar, yeşiller, karalar
Fırıldaktır da fırıldaktır.

İstiklâl Caddesi’nde dullar
Cımbızlarıyla dolaşır
Baldırınan eksik eteknen
Kıkırdaktır da kıkırdaktır.

Akşamları İstiklâl Caddesi’nde
Çiçekler kokulanır da kokulanır
Karanfillernen afişler
Fıkırdaktır da fıkırdaktır.

Caddelerden İstiklâl Caddesi
Uzundur da uzundur
İstiklâl Caddesinde bekârlar
Dolaşır şıpıdak şıpıdak…

JALE

Ben takma gönülle yaşamadım
Gün gece açık denizden geçtim
Saçlarımı dağıtır gibi
Sevilerimi dağıtmadım.

Bir avuç gülücükle he mi
Nereleri fırlandım dolandım
Senin sesinle kilitlendim
Senin sesinle çözüldüm.

Bakışın zağlısına paha yetmez
Geldiğinde hiç gitmese gözler tatlı
Nenno nenno nenno
Ben en çok sana vuruldum…

KAMER HANIM

Gün gelecek KAMER HANIM
Gençliğini düşünecek
Hafifçe daralacak kalbi
Mutfağa doğru gidecek.

Yumurtayı çırparken kasede
Durup saçlarını çözecek.
Şurup kaynayacak bir kenarda
Hatıralar üşüşecek.

Ve yayıldıkça mutfağa pasta kokusu
O da endamını gerecek
Bir tabak alacak raftan
HACİVAT beni sevmişti sahi deyecek.

Gün gelecek KAMER HANIM
Boyuna pasta pişirecek..

KARA SEVDA

Çok yaşadım sağlam üç yıl
Yarıp da bir seviyi karnından
Yüzlerimle utandım yüzlerimden
Tavşanı arabayla avladım

Çok çok bakış karanlıkta
Keçi kanı içen bal-dudaklar bize mi
Öldür beni öldür beni
Senin yürüyüşün o konduğum kavak

Kırbacım oldun puslu gecelerde
Bu mu bana sevda karası
Kaç güvercin kalır hesabı
Üç yıl koştum yellim yelalim

Ben şiir yazmasını bilmem
Ama ben bekledim o yazları
Kibar gözden yaş gelmez
Çok yaşadım çok öldüm.

SEVDALI ASES

Kaç defa İstanbul oldunuz siz adamakıllı
Sevdalardan gidip geldiniz ne vakit
Yalnızsanız yalnızlığınızda kalın amanın
Kaç defa Ases oldunuz siz sabahlardan

Ne vakit köprülerden geçtiniz siz amanın
Kaç defa yanıp söndünüz gençliklerden
Bitkinseniz bitkinliğinizde kalın tastamam
Kaç defa esmer oldunuz siz ikindilerden

Sizin saçlarınız elleriniz kaç Ases
Âşıksanız âşıklığınızda kalın amanın
Siz ne vakit uzunsunuz adamakıllı
Kaç defa İstanbul oldunuz siz akşamlardan.

YAZ BİTTİ

Kızlar yaklaşmayın bana
Borçsuz gönülsüz kalayım
Martılar örneği fııırt
Güzelliğinizi alıp götürün

Sussun kemençeler sussun
Geceler gündüzler donsun
Kirlikaranfiller çiçekdağları
Bir kıyıda unutulsun

Delikanlılar tekne kazıntıları
Kürek çekmesin yaşam laklakasına
Aydınlıkta dolunayda bile
At sürülmesin ovaya

Durun rakılar durun
Sarhoşlamayın beni artık
Bozulmasın çizgilerim
Kiraz aşklarım dağılmasın.

ŞİİRLER ŞİİRİ

Yazdığım şiirler içinde benim
Bir tanesi öyle içten, öyle güzel
Jale mutlak siz de beğenirsiniz
Bir yeri var hele bütün yazılanlara bedel.

Sizsiniz Jale o satırlarda adı geçen
Beyhan sizsiniz, Güzin siz
Siz eskiden benim şiirlerime
Hep birden girerdiniz.

Siz ki keskin kokuydunuz dünyadan
Yeşildiniz, parlaktınız, tizdiniz
Siz aşkın kuvvetiydiniz
On sekizinde ve baharda…

Türk Edebiyatı

(Toplam: 99, Bugün: 1 )

Leave a reply:

Site Footer