Kent Mektupları, Ahmet Rasim‘in 1897-1899 yılları aralığında yazdığı fıkra–sohbet–deneme karışımı yazılardan oluşan kitabı.
Kitabından bazı yazılar:
2. Mektup’tan
Boğaziçi, yer yer, mesirelerini açıyor. Sefa günleri geldi. Baharın kalan kısmı, yaz başlangıcı ile birleşerek, ne pek terletici ne de üşütücü esen yellerle, o zarif girintinin kıyılarını ve tepelerini tazelikle kaplamış. İnsan, derhâl bir kayığa yada sandala atlayarak gün batarken tepeden tepeye aks eden renk oyunlarını, sahilden sahile vuran renkli dalgalan seyretmeye hevesleniyor. Bakış, her yanı dolaşıp durdukça, o daracık yerde toplanan benzersiz doğal güzelliklere fanatik kaldıkça, zevk ve şenliğin buraları terk edeceğine inanamıyor. Bana kalırsa haliç, yalnız bir Sadabad’ıyla Kent Mektupları gece, yıldızlı örtüsünü semburalara karşı övünemez. Göksu, manzaraca, ondan aşağı kalır mı? Akşamları süzüle süzüle vadiye sokulan sandallar, sağda solda dinlenerek gün batarken Küçüksu önüne çıktıkları vakit, suların coşkun akışındaki hüzünlü ilhamlar, Kâğıthane dönüşünde bulunur, görülür manzaralardan değildir. Gönül oralarda gecelemek, ertesi sabahı görmek istiyor. aya yayar yaymaz hatıra, yorulmuş zihinlere ferahlıktan ve şenlikten ibaret bir luk hissi geliyor, terlemiş alınlara rahat ve rahatlık verecek rüzgârlar temas ediyor.
17. Mektup’tan
Ben aslına bakarsanız, ümmetin oruçlularından olduğum için, Ramazan’dan pek rahatsız olmam. Bildiklerimden pek oldukca şahıs de benim gibidir. Ne olacak? Günde beş kuruşa işkembe çorbasıyla, yarım baş suyuna salınmış söğüş ile beslenen mideler açlık elemine alışmış anlamına gelir. Fakat ne hâldesiniz? Burasını idrak etmek isterim. Acaba, evde mama dadıya bir parça bir şey saklatıp güzelce yedikten ve akşama kadar sürecek katlanma gücünün dozunu düşürmemek için birkaç bardak su içtikten sonrasında ele teşbih alarak mı çıkıyorsunuz? Dünyada bu riyacı tavrı yutmayanlardan biri de bizim Ayazağa mektupçusudur. Ha, göreyim seni! Deyin. Size, oruçsuz olup da kendisini halka niyetli gösteren ne kadar bey, efendi, ağa, hanım var ise hepsini birer birer seçip ayırır. Bu ustalığı ne şekilde edindiğini sorduğumda dedi ki:
– Bundan kolay bir şey yok. Bir kere çehresine bakarım: Eğer yazar çehreli ise oruçlu, direktör simasında ise oruçsuzdur. Şundan dolayı bu ikiden biri senenin her gününde kesinlikle aç, diğeri muhakkak toktur.
30. Mektuptan
Çocukluk Hatıralarına Dair.
Yer altında babam bıyığı! Nedir o, bil, diye minik iken dadınız yada komşu Habibe Molla’nın söylediği bilmeceyi çözmek İçin ne kadar zahmet çektiğinizi hatırlıyor musunuz? Eski hanımefendiler, evlatların zihinlerini bilemek için bu şeklinde muammalara başvururlardı. Ah! Şimdi, o hanımefendiler nerede? Hele, o parlak zeka çocuklar ne oldular? O çocuklar ki bilmece söylenir söylenmez kaşını çatarak, parmaklarına bakarak, birden bire:
– Pırasa, derler ve orada bulunanları olağanüstü dehalarına fanatik ederlerdi. Şimdi onların hepsi büyüdüler, bıyıklı, sakallı oldular, başka bilmecelerle uğraşıyorlar. Ah! Ah! İnsan, buna iyi mi üzülmez? O zekâlar söndü de fitili kalmamış lambaya döndü. Hele yer altında kınalının havuç; yer üstünde babam başının lahana; kapısını örttüm güm dedi, içeriye girdim bum dedinin hamam; masal masal matı tas, kaynanamın başı daz, çukura düştü çıkamaz, pır pır eder uçamazsın pire; gidi gidiver, şu gidiyi tutuver, ne tatlıca eti var, tutulmaya niyeti varın balık; ben giderim o gider, önümde tın tın ederin sakal; yer altında kazan kaynarın karınca; çat burada, çat kapı arkasında süpürge; ne yerdedir ne gökte, cümle evren içinde ayna; sürdüm kustu, çektim küstü, kahve; bir küçücük fıçıcık, içindedir turşucuğun limon bulunduğunu bilenler yaşça fazlaca ilerlediler.
46. Mektuptan
Bayılırım. Hayalimden geçtikçe İçim titrer: Minik bir oda, küçük bir soba, pufa yatak, yumuşak yorgan, içinde ben! Dışarıda lapa lapa kar. Ağzımın suyu akar. Asla durma yorgana sarıl, yat! Denilen hava, dünyada sadece bu kadar şirin olur. Rüzgârın camları zıngırdatması, ninni şeklinde etki eder. Sobanın çatırtısı gıdıklar. Fakat, mangaldan fırlayan ‘çıt’ı sevmem. Hani ya insan bazan dalar da mangalın kenarına çöker, acayip acayip düşünürken, örnek olarak, alt dudağının sol bıyık ucuna doğru ‘çıt’ diye bir şey yapışır, acı acı yalanır. Hoşuma gitmez. Bu şekilde günlerde, birazcık da midenin hoş edilmesi şeklinde şeyler de düşünülür. Ben bu şekilde olsam başka şeyler de düşünürdüm a! Her insanın kalbi bir olmaz. Baba Yaver tarhana çorbasına, latif şiş kebabına, paça böreğine, saçlı sakallı yassı kadayıfla beraber yenilmek suretiyle hurma tatlısına, tavuk suyuna, nohutlu pilava dayanamaz.