Şeyhî (d. 1370?, Kütahya – ö. 1431, Kütahya) 15. yüzyıl Divan edebiyatı şairi.
Şeyhi, 15. yüzyılın büyük divan şâiri, sultân-üş-şuarâ (şairlerin sultanı). Asıl adı Yûsuf Sinân olan Şeyhî, Germiyan (Kütahya)lıdır. Asıl mesleği tabîblik olması sebebiyle Hekîm Sinân adıyla şöhret kazanan bu büyük şâir Hacı Bayrâm-ı Velî‘ye intisâbı dolayısiyle Şeyhî lakabını almış ve böyle tanınmıştır.
İlk tahsiline devrinin kültür merkezlerinden biri olan Kütahya’da başladı. Şâir Ahmedî ve diğer âlimlerden ilim öğrendi. Daha sonra İran’a giderek diğer ilimlerin yanında tasavvuf, hikmet ve tıp tahsil eden Yûsuf Sinân, büyük âlim ve velî Seyyid Şerîf Cürcânî ile birlikte ilim öğrendi. Bilhassa tasavvuf büyükleriyle temâsını sağlayan bu tahsilinden sonra, tasavvuf ve edebiyâtta derin bilgiler kazanmış âlim ve değerli bir tabip hüviyetiyle döndü.
İran’dan dönüşü sırasında Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî‘ye talebe olan ve bu sebeple Şeyhî mahlasını alan şâir, Kütahya’ya döndükten sonra attar dükkanı açarak hekimliğe başladı. Şiirle ilgili çalışmalarnı da sürdürüp Germiyan Beyi İkinci Yâkub Beye kasîdeler yazarak, onun husûsî tabibi, musâhib ve sohbet arkadaşı oldu.
Çelebi Sultan Mehmed Hanın 1415’te Karaman Seferi sırasında Ankara’da rahatsızlanması üzerine dâvet edilen Şeyhî, tedâvide gösterdiği başarı üzerine taltif edilerek Tokozlu köyü tımar olarak kendisine verildi. Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin nakline göre Osmanlı Devletinin ilk reîsületibbâsı olarak Sultan’ın husûsî tabipliğine getirildi.
Bu arada, Germiyanoğlu Yâkub Beyle de ilgisini kesmeyen Şeyhî, onun hakkında kasîde ve terci-i bendler nazmetti. 1421’de İkinci Murâd Han’ın tahta geçmesinden sonra Osmanlı sarayıyla münâsebeti daha sıklaşmaya başladı. İkinci Murâd Han’ın emriyle Nizâmî’nin Hüsrev ü Şîrîn mesnevîsini tercüme etmeye başladı. Hüsrev ü Şîrîn’den bin beyit kadar tercüme edip Murâd Hana sunduktan sonra Germiyan’a döndü. Germiyan’da kaldığı bu yıllarda Mehmed Paşa ve 1426-1427 yıllarında da Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey için kasîdeler yazdı. 1429 yılında Yâkub Beye yazdığı kasîdeden sonra hayatta olduğuna dâir bir kayda rastlanmadığından, 1431’de 60 yaşını geçtiği hâlde vefât ettiği tahmin edilmektedir. Mezârı Kütahya’ya yedi kilometre uzaklıktaki Çiftepınar köyü kıyısındadır. Kabri 1961 yılında yeniden yaptırılmıştır.
Divan şiirinin büyük ustası Ahmedî‘nin ardından yetişerek klâsik kültür ve edebiyâtın birçok inceliklerini eserlerine aksettiren Şeyhî, Anadolu’daki Türk edebiyâtının kuruluş devrini devâm ettirmiştir. O da diğer çağdaşları gibi klâsik İran edebiyâtı zevkiyle yetişmiş ve Türkçeye, böyle bir sanat anlayışı içinde millîleşen eserler kazandırmıştır.
Şeyhî, çağının dînî ve ictimâî yaşayışını peygamberlerin hayatlarını ve bilhassa tasavvuf kültür ve inanışlarını şiirlerinde işlemiş, divan şiiri sanatlarını, mecaz ve mazmunlarını incelik ve ustalıkla kullanmıştır.
Daha ziyade sofî mîzaçlı, zarîf, nüktedân olan Şeyhî’nin kendisine yöneltilen bâzı haksızlıkları hassâsiyet ve tevekkülle karşıladığı eserlerinden anlaşılmaktadır. Bâzı eserlerinde devrinden ve muhitinden şikâyet ederken, bunlarda sanatkâr rûhunu ve gurûrunu tatmin edememekten ileri gelen bir hırçınlık ve asâbiyet görülmez. Bilhassa onda, sükûn, tevekkül, teslimiyet ve huzûr sezilmektedir. Bu hâli, tasavvuf ilminde yüksek derecelere ulaşması ve Hacı Bayrâm-ı Veli gibi bir büyük zâta bağlanmasıyla îzâh edilebilir.
Şeyni’nin Eserleri:
Şeyhî’nin hâlen mevcut eserleri; Dîvân, Harnâme ve Hüsrev ü Şîrîn’den ibârettir. Bunlardan başka Ney-nâme adlı ufak bir mesnevîsiyle tıbba dâir manzum bir eseri ve Hâb-nâme adını taşıyan Farsçadan çevrilmiş bir mesnevîsinin de bulunduğu bilinmektedir.
1. Dîvân:
İstanbul kütüphânelerinde hâlen altı yazma nüshası vardır. Millet Kütüphânesi, Ali Emîri kısmı, 238 numarada bulunan nüshanın Türk Dil Kurumu tarafından tıbkıbasımı yapılmıştır. Yirmi kasîde, iki terkîb-i bend, üç tercî, iki müstezâd ve iki yüz kadar da gazelden meydana gelmiştir. Eserden seçmeler yapan Prof. Dr. Faruk Timurtaş, Şeyhî’nin hayâtı ve sanatına yer vererek yayınlamıştır.
2. Harnâme:
Harname, yük taşımakta pekçok sıkıntılar çeken, çelimsiz bir eşeği ele alan Şeyhî, semiz bir öküz gibi olmaya çalışan bu eşeğin başına gelenleri anlatan hiciv sahasında yazılmış bir mesnevîdir. 126 beyitten meydana gelen eser, 4 kısımdır. İlk on iki beyit Allahü teâlânın varlığı, birliği, Peygamber efendimizin üstünlüklerini belirten tevhid ve nât; yirmi altı beyti de pâdişâhı medhidir. Eser rahmetli Prof. Faruk Timurtaş tarafından neşredilmiştir.
3. Hüsrev ü Şîrîn:
Esere, Şeyhî’nin yeğeni Cemâlî tarafından zeyl (ek) yapılmıştır. İkinci Murâd Hanın emriyle Nîzâmî’nin aynı adlı mesnevîsinden tercüme edilen bu eser, mefâîlün mefâîlün feûlün kalıbıyladır. 6944 beyitten meydana gelir. Eserde hikâyeye girmeden önce, 775 beyitlik bir kısım gelmektedir. Bu kısım, duâ, münâcât, tevhîd, nât, yaratılış ve yaratıcıya âit hikmet bahsi, kitabın yazılış sebebi, İkinci Murâd Hana medhiyeler ve Pâdişâh’a nasîhat yollu hitâb başlıklarını taşıyan mesnevî ve kasîde şekilleriyle yazılmış 15 parça manzûmeden meydana gelmiştir. Esas hikâye 11 bölümdür ve mesnevîde gerek Hüsrev ve Ferhâd ve gerekse Şîrîn ağzından söylenmiş 26 gazel bulunmaktadır. Ayrıca Şîrîn tarafından söylenen kasîde şeklinde bir münâcâtla Ferhâd’ın dilinden söylenmiş yedi bendlik bir tercî-i bend de bulunmaktadır.
Çok okunan bu mesnevînin nüshaları oldukça fazladır. Prof. Dr. Faruk Timurtaş tarafından bir incelemeyle 1963 yılında yayınlanmış ve 1980 yılında ikinci baskısı yapılmıştır. Prof. Dr. Timurtaş ayrıca Şeyhî ve Çağdaşlarının Eserleri Üzerine Bir Gramer Araştırması adlı eseriyle Şeyhî’nin Türk dilindeki yerini ve ustalığını geniş olarak ele almıştır.
Şeyhi’nin Eserlerinden Örnekler:
Kasîde-i Kerem
Hürrem erdi bu kerâmetli gün ey kân-ı kerem
Îş ü zevk it ki fedâdır yolına cân-ı keremKutlı dem bahtlı sâ’atdür ü ferhûnde zâmân
Ki yine kullara teşrîf idiser hân-ı keremCâm-ı zer tutdugı îd ayı gibi devr-i felek
Ya’ni kim mevsîm-işretdür ü devrân-ı keremKerem ehlin bu gice seyr cihânında görüp
Soraram bunlara kim n’oldı sehâ kanı keremDidiler gel berü tâlib-i iksîr-i hayât
Gözle sol işigi kim topragıdur kân-ı keremDergeh-i şâh-ı atâ-pîşe vü hayr-endîşe
Germiyân memleketi mâliki sultân-ı keremAçılur ni’meti yagmurı ile gülşen-i cûd
Bezenir kâmet-i servî ile bûstân-ı keremPâsbân saltanatı kasrına keyvân-ı felek
Sâyebân devleti dergâhına eyvân-ı keremKeremi ehline kısmet idicek Rabb-i kerîm
Gör kerâmet ki kirâm içre sever anı keremEy ki fazlın güheri mâye-i ummân-ı atâ
V’ey ki feyzin eseri dâne-i nîsân-ı keremŞeref-i nefsin ile fahr ider evkât-ı şerîf
Kerem-i zâtın ile hoş geçer evân-ı keremKeffesinde dü-cihân ni’metini az görür
Himmetin çünki eline ala mîzân-ı keremNe aceb ger yüz ura Hızr u Sikender kapına
K’işiginden akar uş çeşme-i hayvân-ı keremGerçi Fir’avn ola düşmenleri kahr itmek içün
Yed-i beyzâdur elün hüccet ü bürhân-ı keremNe aceb ger Karaman bulmasa âlemde âmân
Çünkü yâr itdi sana devlet-i Osmân-ı KeremBoşalur kâse-i bahr u tükenür kîse-i kân
Bulımaz ni’met-i bî-haddini pâyân-ı keremÇok işige yüz urur ille ki mahrûm döner
Yine kapunda bulur hürmeti mihmân-ı keremLutf çevgânıyla tapun urusardur top
Çünki merdân-ı mürüvvet tuta meydân-ı keremŞükr kıl fakrun ile itme şikâyet Şeyhî
Derdüne şâh-ı kerîm eyleye dermân-ı keremİller içre ne kadar k’anıla insâf u sehâ
Diller içre nice kim şen ola destân-ı keremBaşlana adun ile nâme-i dîbâce-i cûd
Yazıla vaslun ile defter ü dîvân-ı keremDâyim ola tapuna îd-i safâ vakt-ı sa’îd
İşigünden virile âb-ı sehâ nân-ı kerem
Gazel
Gel ey zarîf ü serv-i gül-endâm kandasın
Sensüz gönülde kalmadı ârâm kandasınHicrün odına yanam i dilber ale’d-devâm
Sanma beni ki usanam ıram kandasınHer dem ki âh idem tütünüm göklere çıkar
Rahm eyle bana kalmadı çâram kandasınCânı vü başı vaslun içün kılmışum fedâ
Yâ irişem ya bagrumı yaram kandasınNice ki kasd ider tapuna irmege elüm
Yol bulmazam ki hidmete varam kandasınNâmûs u âr şîşesini taşa çalmışam
Yüzüm suyını topraga karam kandasınHer gice Şeyhî âh ider eydür bu mısra’ı
Gel ey zarîf ü serv-i gül-endâm kandasın
Gazel
Gurre-i mehde turra kim pîç ile tâb içindedür
Cân gönül ki rûz u şeb cevr ü azâb içindedürHatt-ı arakda ârızı bûy-ı gül ü semen midür
Nice mu’attar olmaya müşk ü gül-âb içindedürÇîn saçı Türk gamzesi itdi gazâyı Rûm’da
Bunca hatâ vü küfr ile ecr ü sevâb içindedürCâna müferrih oldugın tanlama bâd-ı cevheri
Câm ele alsa la’linün aksi şarâb içindedürÂb-ı hayât menba’ı yâr işigi turâbıdur
Âlemi seyr iden hemân teşne serâb içindedürZülf ü ruhun kitâbına yandı vü Şeyhî irmedi
Nic’okına hakîkati ümm-i kitâb içindedür
Gazel
Çün saçdı gönlümün kuşuna dâne benlerün
Öldürmesin tutup ki girer kana benlerünAyyâr u fitne bekçi iken bâg-ı hüsnüne
Çâbük degil mi girdi gülistâna benlerünŞol lebleründeki meges-i anberîn midür
Yâ tûtî mi ki buldı şeker-hâne benlerünHattın muhakkak olmagiçün noktalar yazar
Her dem gubâr-ı müşk ile reyhâna benlerünBir baydak oynamakda kılar ruh yüzünde mât
Biz kullarını hükm ile şâhâne benlerünCennet çemenlerinde saçılmış benefşe mi
Yâ lâle vü gül üzre siyeh dâne benlerünHaddin oda yakar cigeri bigi Şeyhî’nün
Anber tütüzdügi ne aceb câna benlerün
Gazel
Hokka-i yâkûtdan mühr açdugınca zer saçar
Ya’ni dilber söze gelse dürr ü gevherler saçarSünbülün saldukça gül-berg üzre ol mâh-ı Huten
Sanki âhû deşt-i Çîn üstüne müşk-i ter saçarZülfi dâmı halkasında nokta-i hâli anun
Dânedür kim sayd-ı murg-ı cân içün dilber saçarSebzede salınsa servî ol büt-i lâle-ruhun
Gül tabaklar pür kılup üstüne la’l ü zer saçarYâ Rab ol şîrîn-lebün ne zevki var kim zikrini
Kanda tekrâr itse dil şîr akıdur şekker saçarRavzada Rıdvân eger nukl-i lebini nakl ide
Cûy-ı cennet ol safâdan cûş idüp cevher saçarDürleri medhinde nazmum bahrdür lü’lü-nisâr
Şa’rı sevdâsında şi’rüm âleme anber saçarRuhları vü agzını zikr itse Şeyhî sebzede
Gonca dem-beste kalır u gül safâdan der saçarRûha kût u cisme kuvvet ceşme-sârıdur müdâm
Câm-ı meyden cür’a kim Sultân Murâd içer saçar
Gazel
Sen câna gözüm kılalı bir kez nazar ey dost
İtdi bu gönül iki cihândan güzer ey dostLâle yanagun gonce lebün yâdına her dem
Doldı gözimün câmına hûn-ı ciger ey dostKâr itse gönülüne ne tan âhum u yaşum
Taşa idemez yel ile yagmur eser ey dostSeni sevenün agladugına sevinürsen
Sakın k’işidüp işige düşmen gelür ey dostMihrinden ura zerreleri topragımun raks
Senden sinime irse nesîm-i seher ey dostDil âşıka sordugı lebin noktasın ol kim
Cân sırrına âlimler olur bî-haber ey dostCân murgı uçar olsa felek üzre melek-veş
Ger zülfini salsan ana irer yeter ey dostDevlet tozı irişmege bir dem kademinden
Hâk eyledi Şeyhî yolına cân u ser ey dost
Gazel
Gerçi sabâ kokun uma her dem gelür gider
Verhem yiyüp saçun ile derhem gelür giderHüsnün günine benzeyimez bedr ayı çün
Bir dün kemâli var kalanı kem gelür giderCâm-ı cihân-nümân yüzin pâk tut müdâm
Âlemde nîk ü bed ferah u gam gelür giderÂşık gerek ki sıdk ile sâbit-kadem dura
Yoksa hezâr-bâr bu âlem gelür giderÖmr-i bekâ diler isen ihsân yolın gözet
Çün kalur âdemîlik u âdem gelür giderGün yüzlüler hevâsına düşenler aglasun
Görmez misin bulutlar pür-nem gelür giderŞeyhî karâr kılmaz imiş bir dem âdemî
Devletli şol ki âleme hürrem gelür gider
Gazel
Oldı çü cevr-i fitne-i âhir zamân kaşun
Alsa aceb mi akl u dil ü dîn ü cân kaşunGer âhuvâne kılsa karakçınlarını çîn
Kahr ile nice şîre kaşandura kan kaşunKavs-i felek midür ki komış şaşda tîr-i çarh
Yâ mâh-ı nev ki cephede bulmış kemân kaşunMestâne gözlerüne serâperdeler tutar
Tâkında alnınun ki kurar sâyebân kaşunÇün mihr-i hüsnüne egilüp kendi meyl ider
Cânuma bes niçün ola nâ-mihriban kaşunKarşına secde kıldıgum oldur k’olup durur
Mihrâb-ı kıble-i dil ü cân ü cihân kaşunŞeyhî dilerdi gamzen ala cânını velî
Virmedi kim ide bu ümîde âmân kaşun
Gazel
Ehi-i cihân egerçi vefâ ile hoş geçer
Bî-çâre benven ol ki cefâ ile hoş geçerÇoktur gönül ki cevr görür lâ dimez velî
Ben mübtelâyem ol ki belâ ile hoş geçerNe gündi ki göreydi yüzün ayını gözüm
Yıllar durur ki cânum ol ay ile hoş geçerBir kez saçın hevâsı irişdi dimâguma
Çokdur ki cânum uş bu hevâ ile hoş geçerNâ-hoşdur ol ki aşkına kendi hoşun kovar
Ne hoşdur ol ki renc ü enâ ile hoş geçerYâra rızân olaysa ki ben bî-rızâ olam
Âşık hemîşe terk-i rızâ ile hoş geçerŞeyhî’ye tâs ile içirürse firâk ağu
Nûş eyler anı sıdk u safâ ile hoş geçer
Gazel
Ne haber virdi sabâ zülf-i perîşânun içün
Ki benefşe kara yaslı görinür anun içünNe için baş açar u el götürür serv ü çenâr
Ki du’â eyleyeler kadd-i hırâmânun içünGerçi lâyık degilem lutfuna ey kân-ı kerem
Hasenâtun günidür hayr ide gör cânun içünKaşlarun yayını îd ayı gibi gözledigüm
Bu ki cânum siperi tek ola kurbânun içünLâle hâk itdi yüzün gül yanagun reşkinden
Gonce çâk itdi kabâ la’l-i dür-efşânun içünDürr ü cevher saçılur nâzik ü ter-sûz yazılur
Şeyhî inşâ kılıcak şol leb ü dendânun içün
Gazel
Cânâ hayât u cân virür ol câna leblerün
Yâkûta reşk ider dahi mercâna leblerünHızr ol kadehden içdügiçün kıldı câvidân
Bir cür’a dökdi çeşme-i hayvâna leblerünGünc-i deriyye sıgmaya ol şevk ile eger
Bir bûse virse gonce-i handâna leblerünGüzellik içre hatm ide ol la’l-i hâtemi
Ger nakş olursa mülk-i Süleymân’a leblerünHâsıyyetiyle topragı yâkût u la’l ider
Hâkim olalı mülk-i Bedehşân’a leblerün