Seyrani Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Seyrani (D: Develi, Kayseri 1800 – Ö: 1866, Develi, Kayseri) Halk Ozanı.

Âşık Seyrani

Seyrânî, 1800 yılında Kayseri ilinin Everek (Develi) ilçesinin Omza (Camîkebir) Mahallesi’nde doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir.

Seyrânî mahlasını almasıyla ilgili olarak iki görüş ileriye sürülmüştür:

1. Bir gün camide sabah ezanı okunurken, Mehmet de kandil yakmaya çalışmaktadır. Bu sırada pirler Mehmet’e bade içirmişler ve bu olayla o, Seyrânî mahlasını almıştır.

2. Bir gece, imam olan babası hastalanınca oğlunu sabah namazı kıldırmaya gönderir. Namaz sonrası dervişler onu kış mevsiminde Elbiz Bağı’na götürüp, ona üzüm yedirmişlerdir. Mehmet de geriye Seyrânî adını alarak dönmüştür.

Seyrânî’nin çocukluğu, yokluk içerisinde geçmiştir. Ancak medresede öğrenim görmüştür. Aslında Seyrânî’nin 15 yaşına kadar olan dönemi hakkındaki bildiklerimiz, yok denecek kadar azdır. İstanbul’a geldikten sonra Köprülü Medresesi’ne devam ettiği de rivayetler arasındadır. 30-40 yaşlarında İstanbul’a gider. Semaî kahvelerinde çeşitli âşık fasıllarına katılır ve muamma çözer. Saraya karşı kullandığı dilden ötürü İstanbul’dan kaçmak zorunda kalır. İstanbul’dan Develi’ye dönen Seyrânî, bir süre sonra Halep’e gitmiştir. Ancak buraya ne zaman, nasıl ve niçin gittiği hakkında elimizde herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Seyrânî hem hece, hem de aruz vezniyle şiirler söylemiştir. Bugün elimizde bulunan 650 kadar şiirinden 500’ü hece vezniyledir. Hece ile yazmış olduğu şiirlerinde dili oldukça durudur.

Şiirlerinde yaşadığı coğrafyanın dil özelliklerini de bulabiliriz. “Büvelek, çalkanmak, çamçırak, bozulamak, bitek, cücük, çatlımçanak, çeç, çember, çerez, çorlu, çökelek, değirmi, döleşmek, evmek, esvap, gevmek, hödük, helke, kirmen, natır, puhağı, pece, süsmek, şelek, üleşmek, ugru, yorgalama, yunmak”   gibi kavramlar onun şiirlerinde karşılaştığımız Kayseri ve Develi ağzının örnekleridir.

Hece vezniyle olan şiirlerinin büyük bir kısmı nazım tekniği açısından başarılıdır. Aruzla yazmış olduğu şiirlerinde daha çok gazel, divan, müstezad, kalenderi, şarkı, terci-i bend ve terkib-i bend nazım şekillerini kullanmıştır. Bu tarz şiirlerde dili ağırdır.

Seyrânî’nin şiirlerinde bazı edebî sanatların güzel örneklerine de rastlanır. Cinas, Seyrânî’nin şiirlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Seyrânî, şiirlerinde atasözleri ve deyimleri ustalıkla kullanmıştır. Bu özellik, onun dile olan hâkimiyetini göstermesi bakımından önemlidir. Seyrânî halk şiirinin pek çok türünde şiirler yazmıştır / söylemiştir. Bunlar arasında ilk sırayı taşlamalar alır. Onun taşlamaları ferdî boyutta değil, toplumsaldır.

Şiirlerinde iki yüzlülük, rüşvet, haksızlık, fakirlik, adalet, bilgisizlik gibi sosyal temaları da işlemiştir. Yaşadığı dönemde bozulan hak ve adalet dağıtan müesseseleri konu edinen şiirler yazmıştır. Ülkedeki başıbozukluğun sebebinin yöneticiler olduğunu, pek çok şiirinde dile getirmiştir. Şiirlerinde dini kötüye kullananlar veya yanlış yorumlayanlar da eleştirilmiştir. Seyrânî’nin şiirlerinde teknik ve modern unsurlar da yerini almıştır. Telgraf ve vapur gibi kavramlar onun şiirlerine girmiştir. Böylece âşığın batıdaki gelişmelerden haberdar olduğunu tespit edebiliyoruz.

Seyrânî şiirlerinde kendisine yardım eden şahsiyetleri de işlemiştir. Bu özellik, Seyrânî’nin vefa duygusunu göstermesi bakımından son derece önemlidir. Pek çok kaynakta Seyrânî’nin Bektaşî, Nakşibendî ve Kadirî tarikatlerine mensup olduğuna dair bilgiler yer almaktadır. Ancak onu tarikat ehli olmaktan ziyade, dindar bir kişilik olarak değerlendirmekte yarar vardır. Seyrânî’nin yetişmesinde Fuzulî, Yunus Emre, Karacaoğlan, Aşık Ömer ve Gevheri‘nin etkisi büyüktür.

Seyrani, 19. yüzyıl halk edebiyatımızın şüphesiz en değerli örneklerinden birisi olarak diğer halk ozanlarını da etkilemeyi başarmıştır. Kendisi hakkında yapılan araştırma ve incelemeler son yıllarda çoğalmıştır. Eserlerinden bazıları bestelenerek icra edilmiştir.

1866 yılında vefat etmiş olan Seyrânî’nin mezarı, Develi Lisesi bahçesindedir.

Kaynakça: Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN, Türk Halk Şiiri

Şiirlerinden Örnekler

ESKİ LİBAS GİBİ

Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel
Aşkının bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani’nin gözü gamla yas imiş
Benim derdim her dertlere baş imiş
Ben bağrımı toprak sandım, taş imiş
Meğer taşa tohum ekilmez imiş.

Sene 1261

Bin iki yüz altmış bire tarih basınca
Pek ziyade oldu siklet bu sene
Eski âdet bitip devir dönünce
Kalktı insanlardan şefkât bu sene

Koymuşum havana bu garip seri
Sefa mı sunulur ah şimden geri
Ağnıya olursan derler gel beri
Fukaraya yoktur rağbet bu sene

Fukaranın hali Mevla’ya belli
Merhamet yok ağnıyada ezeli
Buğdayın bir mutu oldu yüzelli
Muhtekire düştü fırsat bu sene

Zengin artık kesmez oldu kurbanı
Kalmadı dünyanın rengi elvanı
Sultan Süleyman’a kalmadı fani
Bize Hak’tan oldu rahmet bu sene

İş böyle giderse kopacak fesat
Yaklaşmadı gitti şu vakt-i hasat
Sanatlar işlemez ortalık kesat
Boşadır çalışmak gayret bu sene

Bu Seyrani sahih sohbet eylesin
Naçar olan fukaralar neylesin
Rica niyaz edin halas eylesin
Mevlamız beladan millet bu sene

Âlem-i Ervahda Ruhlara Mevla

Âlem-i ervahda ruhlara Mevla
Ten mülkün vermedi ahd ü amansız
İkrar-ı ezelde duranlar hâlâ
Mü’min-i kâmildir seksiz gümansız

Cahilin rüyası hayra yorulmaz
Tecellinin cilvesinden sorulmaz
Eğri okla doğru nişan vurulmaz
Doğru ok atılmaz eğri kemansız

Bir içim su içmedin mi elimden
Duymadın mı bir nasihat dilimden
İkrar silahların çektin belimden
Canıma kastettin behey imansız

Kim gülü dikenden ayırıp seçer
Herkes amelinin mahsulün biçer
Gam yeme Seyranî bu gün de geçer
Yüce dağın başı olmaz dumansız

Âdem Tabiatlı Melek Sıfatlı

Âdem tabiatlı melek sıfatlı
Şah olursan sana geda bulunur
Her kim güler yüzlü ve dili tatlı
Olsa anda lütf-ı Huda bulunur

Pehlivanlık edüp nefsin yıkarsan
İmânın nurundan şem’in yakarsan
Musa gibi Tur-ı aşka çıkarsan
Sana gökten inen nida bulunur

“Kaalu bela” ikrarını güdersen
Anda olan borcu bunda ödersen
İsmail-veş canın teslim edersen
Sana gökten inen gıda bulunur

İkrar kapısında taşrada durdum
Seyranî sen andan ne haber duydun
Denizde mermer taş içinde kurdun
Ağzında yeşil ot gıda bulunur

Asırda Acaip İşler Çoğaldı

Asırda acaip işler çoğaldı
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı gidiyor

Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşiler aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand-ediyor

Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hanedan ayakta hizmet ediyor

Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor

İsimlerin tebdil etsem satılmaz
Cisimlerin tahvil etsem zat olmaz
Altın eğer vursan eşek at olmaz
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Şahinler yurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor

Boy kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor

Küçükler büyüğe çorap giydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyranî zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Açıl Ey Gonca-i Bağ-ı Letafet

Açıl ey gonca-i bağ-ı letafet
Bülbülü zar eden sen değil misin
Meseldir arife tarif ne hacet
Beni naçar eden sen değil misin

Göz halkeden etmiş baktırmak için
Ağlatıp gözyaşı aktırmak için
Karanlıkta şem’e baktırmak için
Nurunu nâr eden sen değil misin

Seyranî maksudun çifte ben iken
İki beş yüz bir hesapta bin iken
Meydan-ı muhabbet arştan gen iken
Başıma dar eden sen değil misin.

Ağlıyor Gönlümüz Ey Melek Sıfat

Ağlıyor gönlümüz ey melek sıfat
Bizi gayri güldür ferahyap eyle
Cerrahın abından sun ab-ı hayat
Lütf u kereminden feyziyap eyle

Okur taliplerin aşk kitabından
Ver saki ruhlara sen şarabından
Lütf-ı miftahınla kendi babından
Âlemin matlubun feth-i bab eyle

Bir aşktır serptiğin layıklarına
Hararetler verme yanıklarına
Güler yüz gösterip âşıklarına
Aziz başın için bir cevap eyle

Seyranî seyreder sağ ve solların
Bab-ı vuslat için bekler yolların
Yeter ağlattığın güldür kulların
Gani dualarım müstecap eyle

TÜRK HALK EDEBİYATI

(Toplam: 24, Bugün: 1 )

Site Footer