Sistemli eğitim veren ilk beyazperde okulu, Sovyet Devrimi’nden sonrasında 1919’da kurulan Devlet Beyazperde Enstitüsü’ydü (Vsesoyuznyi Gosudarstvenyi İnstitut Kinematografi-VGİK). Diğeri ülkelerde beyazperde okullarının açılması sonraki yıllarda başladı ve daha oldukça beyaz perdenin devlet denetiminde olduğu ülkelerde görüldü. İtalya’da Mussolini’nin girişimiyle 1935’te oluşturulan Deneysel Beyazperde Merkezi (Centro Sperimentale eli Cinematografia) ile Almanya’da Goebbels’in kurduğu Alman Film Akademisi (Deutsche Film-Akademie) bu gelişmenin tipik örnekleriydi.
1943’te Paris’te Yüksek Beyazperde Araştırmaları Enstitüsü’nün (Institut des Hautes Etudes Cinematographiques-IDHEC) açılmasına rağmen Batı vatanlarında beyazperde okulları II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaştı. Doğu Avrupa ülkelerindeki beyazperde okulları (Polonya’da L6di, Çekoslovakya’da Prag) yetiştirdikleri öğrencilerin çalışmalarıyla öne çıkarken, İngiltere’deki bağımsız Londra Beyazperde Okulu’ndan ve 1971’de kurulan Ulusal Beyazperde Okulu’ndan internasyonal alanda adını duyuran sinemacılar mezun oldu. ABD’de ise Cenup California Üniversitesi’nin (USC), Los Angeles’taki California Üniversitesi’nin (UCLA) ve New York Üniversitesi’nin beyazperde bölümlerinden mezun olan öğrenciler 1970’lerin ortalarından başlayarak ABD sinemasındaki canlanmaya damgalarını vurdular.
Beyazperde okullarının verdiği öğretim uzunluk, amaç, öğretim şekilleri ve teknik olanaklar bakımından farklılık gösterir.
Türkiye’de beyazperde öğretimi oldukça geç bir tarihte başladı. 1960’larda Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın-Gösterim Yüksekokulu’nda beyazperde dersleri verildi. Tertipli beyazperde eğitimine 1970’lerde İstanbul’da Beyazperde-TV Enstitüsü’nde (bugün Beyazperde-TV Merkezi) başlandı. İzmir’de Ege Üniversitesi ve Eskişehir’de Anadolu Üniversitesinden sonrasında başka üniversitelerde de beyazperde eğitimi sürdürüldü.
Beyazperde Sanat ve Bilimleri Akademisi
ABD’de beyazperde sanayisinde çalışanların birliği. Birliğe, beyaz perdeye mühim katkıda bulunmuş oyuncular, yöneticiler, sanat yönetmenleri, görüntü yönetmenleri, yönetmenler, kurgucular, yapımcılar, yazarlar, müzikçiler, halkla ilişkiler uzmanları ve ses teknisyenleri üye olabilir.
Teşkilat 1927’de Metro-Goldwyn-Mayer Stüdyosu’nun yöneticisi Louis B. Mayer ve bir grup önde gelen sinemacı tarafınca kuruldu. Amacı film yapımında sanat içerikli ve bilimsel standartları yükseltmekti.
Kısa sürede aslolan adını duyurduğu alan, her yıl, bundan önceki takvim senesinde gösterime girmiş filmler için film, oyunculuk, yönetim, senaryo, görüntü, müzik benzer biçimde çeşitli dallarda verdiği Akademi Ödülleri oldu.
Ödül olarak verilen altın kaplama heykelciklerin ”Oscar” diye anılması sebebiyle Akademi Ödülleri de daha oldukça Oscar Ödülleri adıyla tanındı. Ödüle aday olanlar, oyuncular, kurgucular ya da ses uzmanları benzer biçimde, ilgili dalın üyeleri tarafınca saptanır. Kati oylamaya ise akademinin tüm üyeleri katılır. Akademi jeneriklerin resmi kayıtlarını da meblağ. Bir film arşivi, kitaplığı, Los Angeles’taki merkezinde bir beyazperde salonu vardır. Ek olarak dergiler de yayımlar.
Beyazperde-TV Merkezi, tam adı MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ SİNEMA-TV MERKEZİ, eskiden (1975-83) SİNEMATV ENSTİTÜSÜ
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne bağlı, beyazperde ve tv alanlarında araştırma ve uygulama merkezi. Kökeni, 1962’de Güzel Sanatlar Akademisi çatısı altında Sami Şekeroğlu’nun öncülüğünde kurulan Kulüp Beyazperde 7’ye dayanmaktadır. Film gösterilerine hususi ehemmiyet veren, bunun yanı sıra arşiv ve gösterim emek harcamaları icra eden kulüp, 1967’de Türk Film Arşivi, 1969’da da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Film Arşivi, özetlemek gerekirse Devlet Film Arşivi adını aldı. 1973’te Internasyonal Film Arşivleri Federasyonu’na (FIAF) asil üye olarak kabul edildi. 1974’te, Türkiye’de ilk kez yükseköğretim düzeyinde beyazperde ve tv öğretimine başlamış olan kurum 1975’te Beyazperde-TV Enstitüsü adını aldı. Uygar beyazperde teknolojisiyle donatılmış laboratuvarlar kurdu.
Bugün uygulamalı eğitimde yararlanılan bu laboratuvarda kurum beyazperde sektörüne hizmet verdi, video yapım ünitesinde de Türk sinemasını tanıtıcı programlar hazırladı. 1983’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin Mimar Sinan Üniversitesi’ne dönüştürülmesinden sonrasında Beyazperde-TV Enstitüsü, Beyazperde-TV Merkezi ve Beyazperde-TV Kısmı adlan altında birbirine organik bağları olan iki ayrı kuruma dönüştürüldü. Beyazperde-TV Merkezi 1985’te geniş kapsamlı bir Türk Beyazperde Zamanı Araştırma Projesi başlattı. Ek olarak kurumun bünyesinde Türkiye’nin ilk Beyazperde Müzesi kuruldu. Merkezde altı binin üstünde filmi korumuş olan bir film arşivi, 30 bin dolayında fotoğraf ve oldukça sayıda kıymetli belge vardır.
Sinemaskop, İngilizce CINEMASCOPE
Sinemaskop, beyaz perdede filmin perdeye, görüntünün genişliği yüksekliğinin iki buçuk katı olacak şekilde yansıtıldığı film yapım işlemi. Fransız fizikçi Henri Chretien (1879-1956), 1920’lerin sonlarında kameraya eklediği hususi bir mercekle geniş görüntüyü 35 mm’lik standart filme “sıkıştırarak” sığdırmayı başardı. Ondan sonra, hususi bir gösterici merceği yardımıyla bu görüntüyü, oranları bozulmadan ve net şekilde geniş perde boyutlarına uygun olarak yansıttı. Bu buluş 1940’larda ve 1950’lerde televizyonun hızla yaygınlaşarak film piyasasını etkilemesi üstüne sinemacıların izleyiciyi çekmek için yeni yollar aramak zorunda kalmalarına değin göz ardı edildi.
Twentieth Century-Fox Film Corporation sinemaskop tekniğinin patent haklarını satın aldı ve 1953’te ABD’li yazar Lloyd C. Douglas’tan uyarlanan The Robe (1953; Zincirli Köle) filmini bu sistemle perdeye getirdi. Filmimizde hem de üç kanallı stereo ses sistemi kullanılmıştı. Diğeri film şirketleri de sonradan aynı temel sistemi SuperScope, WarnerScope, Panavision benzer biçimde adlarla uyguladı.
Sinematograf
Sinematograf hem kamera hem gösterici olarak kullanılabilen, hem de basım yapabilen ilk beyazperde aygıtıdır. Auguste ve Louis Lumiere kardeşlerin bu buluşu, Tomas A. Edison’ın kinetoskopuna ve Emil Reynaud’nun Paris’te, Grevin Müzesi’ndeki Optik Tiyatro gösterisine dayanıyordu. Lumiere kardeşler, Edison’dan delikli film şeridi fikrini, Reynaud’dan da görüntüleri art arda perdeye yansıtma fikrini almışlardı. Sinematograf kamera işlevi de görüyor, ek olarak filmin kopyalarını da basabiliyordu. Lumiere’ler, Edison’ın saniyede 46 kare gösteren göstericisinin hızını saniyede 16 kareye indirdiler.
Halka açık ilk sinematograf gösterisi 28 Aralık 1895’te Paris’te, Capucines Bulvarı’ndaki Grand Cafe’de yapılmış oldu. Birkaç ay içinde aygıt Avrupa ve ABD’de yaygın şekilde kullanılmaya başladı.
Sinematografi
Sinematografi, beyazperde için görüntüleme sanatı ve teknolojisidir. Genel sahne tasarımı, set ya da filmin çekileceği yerin ışıklandırılması, kullanılacak kamera, mercek, filtre ve film türünün seçimi, kamera açısı ve hareketleri ve hususi efekt kullanımı benzer biçimde teknikleri kapsar. Tüm bu işleri gerçekleştirmek ve yönetmenin istediği çekimleri elde etmek sinematograf, başkameraman ya da görüntü yönetmeni benzer biçimde çeşitli adlarla anılan ve temalı bir filmimizde kalabalık bir çekim ekibinin başlangıcında bulunan kişinin görevidir.
İlk beyazperde filmler sanki birer tiyatro oyunuymuş benzer biçimde çekilir, yalnızca bir ya da birkaç durağan kameranın önden çekmiş olduğu görüntülerden oluşurdu. 1920’lere ve 1930’lara gelindiğinde ise Billy Bitzer (yönetmen D.W. Griffith’le çalışan) benzer biçimde kameramanlar kamerayı yakın çekimlerde, hareket eden araçlar üstünde, arkadan ışıklandırma benzer biçimde çeşitli ışık efektlerinden yararlanarak ve genel olarak sinemayı tiyatro geleneğinden ayıracak biçimlerde kullanmaya başlamışlardı. Sesli filme geçiş döneminde gürültülü kamerayı kolayca hareket edemeyen ses geçirmez bölmelere yerleştirme zorunluluğu doğunca harekete dayalı yaratıcı gelişme kesintiye uğradı, fakat sessiz kameraların geliştirilmesiyle sinematografı tekrardan esneklik kazanmıştır. İlk kez 1929’da kullanılan kamera vinci ve mesela Gregg Toland’ın Citizen Kane (1941; Yurttaş Kane) filmimizde derinlik tesirini çoğaltmak için yararlandığı geniş açılı merceklerin kullanımı da kameranın görüş alanını genişletti. Sinematografide sesli filme geçişten sonraki en mühim iki gelişme renkli film ve geniş ekrandı. Mühim ilerlemeler ek olarak hususi efektlerde sağlandı. Bu gelişmenin başlıca örnekleri içinde Stanley Kubrick’in kameraman Geoffrey Unsworth’la beraber çalmış olduğu 2001: A Space Odyssey (1968; 2001: Uzay Yolu Macerası) ve sinematografisini Gilbert Taylar ve John Dykstra’nın (hususi efektlerde) yapmış olduğu George Lucas’ın Yıldız Wars (1977; Yıldız Savaşları) yer aldı.
Fotoğraf ile sinematografı birçok yönden farklıdır. Tek bir fotoğraf kendi içinde bir tüm oluşturabilir. Oysa sinematograf görüntüler ve görüntü grupları arasındaki ilişkileri düşünmek zorundadır. Filmin başkahramanı, mesela The Third Man’de (1949; Üçüncü Adam) Orsan Welles, perdede ilkin tanınmayacak şekilde, neredeyse karanlıkta ya da gölgede görünebilir. Bu görüntü tek bir kare olarak fena fotoğraf sayılabilir, fakat sinematografik açıdan kahramanı ortaya çıkaracak görüntülerle devam ederek filme üslup ve bütünsellik kazandırır. Sinematografı ek olarak fotoğraftan oldukça daha çok sayıda insanoğlunun işbirliğini gerektirir. Sinematograf çalışmasını yapımcı, yönetmen, tasarımcı, ses teknisyenleri ve oyuncularla beraber planlamak zorundadır. Çekim ekibi bilhassa de temalı beyazperde filmlerinde başlı başına karmaşık bir yapıdadır. Başsinematografın nezaretinde kamerayı kullanan ikinci kameraman, odak ayarını icra eden ikinci kameraman yardımcısı, her çekimin başlangıcında çekim tahtasını tutarak eşlemeyi elde eden, filmi takan, çekilen sahnelerin ve diğeri ayrıntıların kaydını tutan görevli ve donanımı taşıyan, kamera sehpasının üstünde hareket etmiş olduğu rayları hazırlayan donanım sorumluları çalışır. Sinematograf bunların yanı sıra başışıkçı ve· onun bir ya da birkaç yardımcısına yön verebilir. Büyük bütçeli bir beyazperde filmimizde ek olarak hususi efektlerden görevli bir ekip, hatta ayrı bir sinematograf ve yardımcılarından oluşan ikinci bir ekip de kullanılabilir.
Edebiyat ve Beyazperde
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
ABD'de yetkililer, 30 yıl sonrasında ilk kez “sıhhatli gıdanın” ne işe yaradığını tekrardan tanımladı ve…
Lazarus'un Genel Özeti Lazarus, ünlü yazar Lars Kepler'in kaleme aldığı sürükleyici bir thriller romanıdır. Kitap,…
AZERİCE SÖZLERİ Elə bil ki sənə yad olub ayrılıq dərdi Axı dərdə düşən yenə qovuşmağ…
Ne ilk ne sonuncusun Düşüp de bu tuzağa kaybeden Kendini terk eder insan Aslen aşktan…
AZERİCE SÖZLERİ Biz hər şeyi bilə bilə ayrılmışıq Dərd çəkmişik ölə ölə ayrılmışıq Ürəyi mənim…