SİNEMA SANATI
Beyaz perdenin Temel Özellikleri.
Ülkeden ülkeye, yönetmenden yönetmene büyük üslup değişimleri göstermesine ve el kamerasıyla çekilen minik bir belgeselle milyonlarca dolarlık devasa bir üstün yapım içinde büyük farklar olmasına rağmen, beyaz perdenin bazı temel özelliklerinden söz edilebilir.
Bir kez sinemadaki her şey şimdiki zamanda, filmin izlendiği sırada olur ve nesnelerle insanoğlu somut görünümleriyle perdede belirir. Bu nitelikleriyle beyazperde, kararlık salonda tüm dikkatini perde üstünde yoğunlaştırmış olan izleyiciyi kendi içine alan bir gerçekliğe haizdir. Buna karşılık beyazperde, gerçeklik duygusu yaratmak için güncel gerçeği değiştirir. Film seyretme deneyimleri sonucu seyircide oluşmuş kod, kaide ve alışkanlıklar kullanılarak mekânlara değişik anlamlar yüklenebilir.
Beyaz perdenin dört temel özelliği; ışık, hareket, gerçeklik izlenimi ve birleştirmedir. Beyaz perdenin teknik temeli saydam bir filmden ışık geçirilerek perdeye görüntü düşürülmesine dayandığından, ışığın ve gölgelerin kullanılış biçimi ve şiddetiyle perdede değişik etkisinde bırakır ve anlamlar yaratılabilir.
Sinemayı diğeri grafik sanatlardan ayıran en temel özellik ise harekettir. Hareket vesilesiyle süre içinde bir öykü anlatmak, dönüşümler ve gerilimler yaratmak olanaklıdır. Nesneler ve insanoğlu görüntüde gerçekteki biçimleriyle belirdiği için, beyazperde gerçeklik izlenimini en kuvvetli şekilde veren sanattır. Sesin kullanımı bu gerçeklik izlenimini daha da güçlendirmiştir.
Sinemayı diğeri görüntü sanatlarından ayıran temel özellik ise değişik süre ve mekân parçalarını yansıtan görüntülerin bir filmimizde istenen uzunlukta ve sırayla art arda birleştirilebilmesidir. Bu unsur oldukça değişik anlamlar yaratma ve öyküleme olanakları sağlamış olduğu şeklinde, filmin mekânın her yerinde ve süre içinde dolaşmasına da olanak verir.
Beyaz perdenin Ifade Öğeleri
Birçok kuramcı ve yazar, beyaz perdenin konuşma ve yazı dili şeklinde başlı başına bir dil bulunduğunu öne sürmüştür. Beyaz perde dilinin sözcükleri ise görüntüler ve seslerdir.
Beyaz perde yönetmeni, kameranın nesnelliğini ve dolayısıyla gerçekliği istediği şeklinde değiştirerek sinemayı bir ifade aracı olarak kullanabilir. Görüntüye ve kameraya ilişkin, kısaca sinematografik olan ifade öğelerinin başlangıcında çerçeveleme gelir. Çerçeveleme, her film karesi içine neyin alınıp neyin alınmayacağmı belirlemektir.
İkinci unsur ise kamera açısı ve çekim ölçeğidir. Yönetmen nesnelerin yerini ve ötekilere gore hangi yakınlıkta ve büyüklükte görüleceğini, kameranın uzaklığını ve açısını ayarlayarak belirleyebilir. Üçüncü unsur olan kamera hareketleri ise yönetmene kamerayı beUi yönlerde ve hızlarda hareket ettirerek görüntüyü kesmeden mekân içinde dolaşma ve hareketi seyretme olanağı sağlar. Kamerayı hareket ettirmemek de bu bağlamda bir anlam yaratabilir. Yönetmen siyah-beyaz ya da renkli film kullanır ve istediği etkiyi yaratmak için ışık ve renk tonlarıyla oynar. Görüntüye ilişkin bu temel ifade öğelerine, beyaz perdenin yanılsama yaratma gücünden meydana gelen film hileleri ile son dönemde gittikçe yaygınlaşan ve elektronik-optik sistem ve düzeneklerle meydana gelen görsel efektleri de eklemek gerekir.
Görüntüye ilişkin olmayan temel ifade öğesi ise kurgudur. Tek bir çekim, kameranın görmüş olduğu çerçeve içindeki mekânı ve şeyleri yansıt; bu tarz şeyleri bir anlam, duygu ve izlenim yaratacak şekilde kullanmak kurgu ile gerçekleştirilebilir. Görüntülerin belli sürelerle ve belli bir düzende art arda gelmesiyle beyazperde dili oluşur. İzleyici çoğu zaman farkına varmasa da, bir temalı filmimizde averaj her 10 saniyede bir görüntü kesilip yeni bir görüntüye geçilir ve bir filmimizde averaj 600 kesme bulunur. Kurgu bununla birlikte, değişik yerlerdeki vakaları aynı anda yansıtma olanağını sağlamış olduğu şeklinde, aynı mekânda birbirinden bağımsız gelişen olayların da beraber perdeye yansıtılmasına olanak verir. Ek olarak, yönetmenler kurguyla çarpıcı etkisinde bırakır yaratabilir, acıklı vurgular yapabilir ve yaratıcılıklarını gösterebilirler. Kararma, bindirme şeklinde değişik geçme biçimleri de yönetmenlerce benzer amaçlarla kullanılabilir.
Beyaz perde, bir takım mekân görüntüsünün süre içinde sıralanması olarak da tanımlanabilir. Beyaz perdenin süre öğesi gerçek zamandan farklıdır. Beyaz perdede her saniyede seyirciye 24 (ya da 16) durağan(durgun) fotoğraf gösterilir. Bu sayı, hareketi gerçek yaşamdaki hızıyla perdeye yansıtır. Bu sayının azaltılıp çoğaltılmasıyla, kısaca kameranın hızlandırılıp yavaşlatılmasıyla da hareket yavaşlatılıp hızlandırılabilir. Yönetmen beyaz perdede bu olanaktan yararlanarak da değişik anlamlar yaratabilir. Sertlik sahnelerinde hareketin yavaşlatılıp destansı bir havaya büründürülmesi ya da komedilerde hareketin hızlandırılıp komikleştirilmesi bunun örnekleridir.
Kameranın hızıyla oynanmadığı sürece tek bir çekim, hareketi gerçek süre içinde saptar. Öte taraftan yeni bir görüntüye geçilmesiyle beraber gerçek süre parçalanır ve sinemasal süre ortaya çıkar. Sinemasal süre vesilesiyle gerçek süre içinde dolaşmak, büyük atlamalar gerçekleştirmek, 100 dakikalık bir film içinde binlerce yılda geçen bir öyküyü anlatmak ihtimaller içindedir. Bunun tersine, 100 dakikalık bir filmimizde oldukça daha kısa süre süresi içinde geçen bir öykü de anlatılabilir. Üstelik aynı vaka ve an oldukça değişik açılardan tekrarlanarak gösterilebilir.
Her filmin kendi içinde bir temposu ya da ritmi vardır. Bu gidişat hareketin hızıyla, kamera hareketleriyle, kesmelerin kısalığı ya da uzunluğuyla, müzik ve ses efektleriyle ve öykünün içeriğiyle sağlanır.
Beyaz perdenin mühim bir ifade öğesi de sestir. Konuşmanın, ses efektlerinin ve müziğin filme sağlamış olduğu gerçeklik duygusunun yanı sıra ses, yönetmenler tarafınca, hem görüntüdeki anlamlan güçlendiren acıklı bir unsur, hem de başlı başına bir ifade aracı olarak kullanılabilir . “Kafa sesi” isminde olan dış sesle yönetmen, film kişilerinin aklından geçenleri ya da bilinçaltındaki izlenimleri verebilir. Ses ile görüntü çakışıp birbirini pekiştirdiği şeklinde, çelişerek alışılmışın haricinde anlamlar ve duygular da oluşturabilir.
Beyaz perdenin, daha doğrusu temalı filmlerin temel bir ifade öğesi oyuncudur. Beyaz perde oyunculuğu üstüne değişik anlayışlar ve tarzlar geliştirmişse de, beyazperde oyunculuğunun tiyatro oyunculuğundan temel farkı, beyazperde oyuncusunun oldukça değişik uzaklıklardan ve açılardan görüntülenebilmesidir. Bu yüzden beyazperde oyuncusunun “oynamaması”, canlandırdığı karakterin gerçek yaşamdaki halini yansıtması kısaca “kendisi olması’ istenir.
Görüntülenecek mekânın düzenlenmesine ilişkin olan sanat yönetimi, sahne düzenlenmesi, set tasarımı, kostüm ve makyaj şeklinde öğeler ise yapım tasarımı başlığı altında toplanabilir. Bu öğelere, son dönemde gittikçe artan şekilde kullanılan, durağan(durgun) ya da elektronik olarak hareket ettirilebilen maketleri ve hususi efektleri eklemek gerekir. Tüm bu öğeler yönetmene, gerçek yaşamdaki mekan ve görünümleri kendi amacı doğrultusunda değişiklik yapma olanağı sağlar. Yönetmen, somut, “görünen” görüntüler kullanarak gerçek yaşamdan düşlere, düş ürünü mekanlara, hayallere geçebilir. Bu da sinemasal mekan anlayışını ve terimini ortaya çıkartır.
Sonuçta tüm bu ifade öğeleri sinemayı gerçek süre ve mekandan değişik bir süre ve mekan terimine haiz, örneksiz bir ifade aracı yapar. Aynı öykü, bu ifade öğeleri değişik biçimlerde kullanılarak sayısız şekilde perdeye aktarılabilir. Beyaz perde tarihindeki değişik kuramlar ve beyazperde akımları da bu öğelerin değişik biçimlerde kullanılması ve değerlendirilmesi, birinin daha oldukça vurgulanıp ötekinin daha azca önemsenmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu öğelerin iyi mi kullanılacağına ve iyi mi bir sinemasal gerçeklik yaratılacağına kabul eden şahıs olan yönetmen, bu yüzden filmin son biçimini, yapısını ve niteliğini belirleyen, filme imzasını atan kişidir. üte taraftan her film seyirci tarafınca bilincinde olmadan beyaz perdenin temel ifade öğeleri vesilesiyle algılanır ve duyumsanır. Bundan dolayı de filmler bu ifade öğeleri açısından yorumlanmalı ve tartışılmalıdır.
Beyaz perde Türleri
Beyaz perde, sanat dalı olmanın haricinde da çeşitli toplumsal amaçlar için kullanılır. Devamlı üretilen birbirinden oldukça değişik milyonlarca film başlıca,
- temalı,
- belgesel,
- deneysel ve
- canlandırma
olmak suretiyle dört bölüme ayrılabilir.
- Temalı filmler, “beyazperde” dendiğinde ilk akla gelen ve bir öykü özetleyen filmlerdir.
- Belgesel beyazperde ise genel anlamda nesnelerin ve olayların gerçek yaşamda oldukları şeklinde görüntülenmesine dayanır.
- Deneysel beyazperde bir ifade aracı olarak beyaz perdenin teknik ve güzel duyu sınırlarının ötesini araştıran, yeni ifade biçimleri deneyen filmleri ihtiva eder.
- Çizili desenlerin ya da cansız maketlerin hareketlendirilerek perdeye yansıtıldığı filmler ise canlandırma sineması başlığı altında toplanır.
Öte taraftan son zamanlarda, elektronik olarak oluşturulan görüntü ve efektlerle meydana getirilen filmler elektronik beyazperde adıyla tanımlanmaya adım atmıştır (belgesel beyazperde; canlandırma; cinemaverite; derleme film; haber filmi; propaganda filmi; üç boyutlu film).
Yüzyılın en kitlesel ve popüler anlatılarından kabul edilen beyaz perdede temalı filmler, bilhassa ABD beyazperde çevrelerince, mevzularına gore türlere ayrılır ( bilimkurgu; gangster filmi; güldürü filmi; korku filmi; müzikal film; polisiye film; tarihsel film; western).
Filmlerin sınıflandırılmasında kullanılan bir başka ölçüt de uzunluktur. İlk filmlerin 10 dakika devam eden tek makaralık yapımlar olmasına karşılık bugün, bilhassa temalı filmler için 80-150 dakika arası bir süre düzgüsel uzunluk olarak kabul edilmekte, 60 dakika dolayındakiler orta uzunlukta filmler, bunun altındakiler de kısa filmler olarak nitelendirilmektedir.
Kahramanlarının her bölümde yeni bir öyküde yer aldıkları, birbirini izleyen bir takım biçimindeki filmlere serial ya da seri film adı verilir. Beyaz perdenin ilk yıllarında başlamış olan ve tutulan kahramanların yeni serüvenleriyle seyirci karşısına çıkmasına dayanan bu uygulamaya 1980’lerde tekrardan dönülmüştür.
Kaynak: AnaBritannica – Turkedebiyati.org
Benzer Mevzular:
Edebiyat ve Beyaz perde